Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Hortlayan Nefret Söylemi

Işık Kansu
Işık Kansu
kansu@cumhuriyet.com.tr
25 Kasım 2023 Cumhuriyet

 

İsrail’deki ırkçı-dinci bir koalisyonun Gazze’de Filistin halkına yönelik insanlık dışı uygulamalarını bahane eden kimi cemaatler ve tarikatlar, Musevilere karşı ayrımcı, kinci, nefret dolu propagandaya başladılar.

Bağlı olduğu Hiranur Vakfı kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel’in, kızı H.K.G’yi altı yaşındayken “imam nikâhıyla evlendirmesi” ile gündeme gelen İsmailağa cemaatinin resmi sitesinde yer alan ifadeler buna örnektir:

“Sözünden dönmüş bozguncu bir kavimdir. Allah’ın lanet ettiği kavimdir. Yeryüzünde fesat çıkaran bozguncu kavimdir. Çok nankördürler. Onlara, zillet, alçaklık ve acizlik damgası vurulmuştur. Kitaplarını tahrif eden hain bir millettir. İkiyüzlü, münafık bir millettir. Kıskanç, haset bir toplumdur. Hakkı gizlerler. Dünya hayatına çok düşkündürler. Cahil ve sefih, beyinsiz bir millettir. Canlıların en şerlileridir.”

Anayasadaki laiklik ilkesine karşın teokratik bir devlet oluşturma yolunda ilerlemekte olan AKP iktidarından güç alan bu tür yapıların, Türkiye’de on binlerce Musevi yurttaşın yaşadığını yok sayarak böylesi ilkel bir nefret söylemine yönelmeleri; ulusal birliğe, inanç özgürlüğüne zaten her gün vurulmakta olan bir başka darbe olarak değerlendirilmelidir.

YENİ FONUN İŞLEVİ NE OLACAK?

Saray ittifakı, yeni bir fon oluşturma peşinde: Aile ve Gençlik Fonu.

CHP’li Serkan Sarı, fonun neye evrilmekte olduğunu TBMM kürsüsünden açıklıkla dile getirdi. Özetleyelim:

-Fonla, petrol ve maden gelirlerinin yüzde 20’si ve diğer fon gelirlerinden aktarılan bütçeyle yaklaşık 3 ila 6 milyar TL kaynak oluşturulacak. Cumhurbaşkanına bu oranı sıfıra indirme veya 2 katına çıkarma yetkisi verilmekle Meclis’in yetkisi cumhurbaşkanına devrediliyor.

-Fonun bütçe denetimi yoktur, mali disiplinden uzaktır. Cumhurbaşkanına yeni bir örtülü ödenek mi oluşturulmaya çalışılıyor?

-Fonla yandaş vakıf ve derneklerle işbirliği yapacağınız yeni bir kaynak arayışı içerisinde misiniz?

-Bakanlıklarımız üzerinden Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her gencimize istediğimiz her türlü desteği verebilecekken bu düzenlemeyle Suriyeli, Afgan göçmen, sığınmacı olmak üzere gelen diğer gençlere mi destek olmak istiyorsunuz?

SORUŞTURMACILARA SORULAR

Tunç Soyer’Vahdettin’e hakaret gerekçesiyle soruşturma açan İçişleri Bakanlığı’na…

Yurdunu kurtarmak için kelle koltukta savaşanlar hakkında idam fermanı hazırlayana ne denir?

Yurdunu kurtarmak için savaşanların karşısına çapulculardan oluşan ordu gönderene ne denir?

Dünyanın neresinde olursa olsun yurdunu işgal edenlerle işbirliği yapana ne denir?

Yurdun kurtulmasından hemen sonra düşmanın zırhlısına binip kaçana ne denir?

Yabancılara mektup yazıp Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni “Ankara meclisi gibi bir isyancı fitne” diye tanımlayana ne denir?

Son soru: Vahdettin gibilerini savunanlara, onları övenlere ne denir?


Yazarın Son Yazıları
Tüm Yazıları
Hortlayan Nefret Söylemi25 Kasım 2023
Tramvaydan İnme Zamanı18 Kasım 2023
CHP’de İsimlerin Değişmesi Yeterli mi? 11 Kasım 2023

KİMLER NASIL KONUŞURLAR?

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. Eski İİBF Dekanı

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

– Bilginler, filozoflar akıllarıyla,
– Cahiller, önyargıları ve duygularıyla,
– Zenaatkârlar, elleri ve ürünleriyle,
– Sanatçılar, ürettikleri sanat eserleriyle (yapıtlarıyla),
– Yargıçlar, kararlarıyla, (AS: adil kararlarıyla)
– Kurumlar, kurumsal akılları ve kurumsal kültürleriyle,
– Devlet adamları, adaletleriyle,
– Siyaset adamları, duygusal ortak akılla,
– Varsılar (zenginler) cüzdanlarıyla,
– Doyumsuzlar, unvanları ve makamlarıyla,
– Fallokratlar (üreme bölgesiyle düşünenler) cinsel çekicilikleriyle ya da görünüşte, herkese ahlak ayarı vermekle,
– Yoksullar ihtiyaçlarıyla (gereksinimleriyle),
– Yaşlılar deneyimleriyle,
– Gençler cesaretleriyle (yüreklilikleriyle),
– Zorbalar, ezdikleri ve ettikleri zulümlerle,
– Kötüler fitne, tuzak ve hileleriyle,
– İyiler sağduyu ve vicdanlarıyla

KONUŞURLAR…. YA SİZ?
=================================================
Dostlar, 

Saygın öğretmenimiz (hocamız) Prof. Çivi ciddi bir soru soruyor..
Yanıtlamamak olmaz..

  • Ben “Adalet erdemi” ile konuşmayı, yaşamayı seçiyorum.

Bunu yapmaya çalışıyorum.
Adalet” erdeminin çok kucaklayıcı – kapsayıcı olduğunu, birçok insansal (insani) etik değeri içinde barındırdığını düşünüyorum Aristoteles’ten öğrenerek..
***
Dinimi sorarsanız (!)..

  • “Etik dinindenim”!

4 temel ilkem var akıl ürünü Evrensel Etikten öğrenip uymaya çabaladığım :

1. Hiç kimseye zarar vermemek (primum non nocere!)
2. İnsanlara yararlı olmaya çabalamak
3. Adil olmak (herkese hak ettiğini vermek : hakkaniyet..)
4. Başkalarının işine karışmamak (özerkliklerine saygı)
***
Bir de, bu 4 ilke aydınlığında karar alırken,

  • kişisel değer yargılarım” yerine, karşımdaki olguların “değer bilgisine erişerek
    bu temelde nesnel – bilimsel kararlara ulaşmaya özen gösteriyorum.

Tüm bunları yaparken pusulam : Akıl ve bilim ya da “bilimsel akılcılık“..

Umarım sizler ve Sn. Prof. Halil Çivi ustamız onaylarsınız..

Ya da daha iyi önerileriniz varsa, bu yazıya yorum eklersiniz web sitemizde..
Doğallıkla, “kişisel değer yargılarınız” (öznelliğiniz-subjektifliğiniz) size kalmak üzere..

Sevgi ve saygı ile. 25 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

Yeni Bosna Cemevi konferansımız : Türkiye Cumhuriyeti’nin 100. Yılı

Dostlar,

11 Kasım 2023 günü İstanbul-Bahçelievler Yeni Bosna Cemevi‘nde verdiğimiz konferanstan daha önce bu sitede söz ettik. Ancak dikkatimizden kaçmış, bu konuşmamızı ve kullandığımız yansıları sitemizde paylaşmadık.
Affola…
Aradan 2 hafta geçmiş olmasına karşın, paylaşmamızın daha doğru olacağı kanısındayız.

69 yansıdan oluşan, belgelere dayalı sunumumuz 1,5 saat sürdü.

Hem Cumhuriyetimizin 100. yaşını irdeledik

Hem de Kurtarıcı-Kurucu önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün
Hak’ka yürüyüşünün 85. yılında O’nu andık.. Bir kez daha anlamaya çalıştık.

 

CEM Vakfı Genel Müdürü Sayın Ali İhsan Argunşah ile uzun yıllar önce Kartal Cemevinde bir açıkoturumda (panelde) konuşmacılardan idik. (Atatürk ve İnanç Dünyası, Kartal Cemevi, Panel, İstanbul, 04.02.2012). Kendisine nazik çağrısı ve düzenlemesi için teşekkür ederiz.

Vakfın web sitesinde bu etkinlik kısaca özetlendi aşağıdaki gibi : Cem Vakfi | Haber Detay
***
Cumhuriyetimizin 100. yılında, değerli hocamız, Prof. Dr. Sayın Ahmet Saltık’ı
Cumhuriyet ve Atatürk” konulu söyleşisi ile konuk ettik.

Halkın yoğun ilgisi ile karşılanan söyleşide, Sayın Ahmet Saltık;
Cumhuriyet öncesi coğrafyamızda ve diğer farklı bölgelerden örnekler vererek,
dönem tahlili yaptı.

Cumhuriyet’e geçiş dönemi, Atatürk ve kurtuluş mücadelesini, yaşanan tüm zorlukları ve imkansız denilen bir ortamda verilen amansız mücadeleyi anlattı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasını, Mustafa Kemal Atatürk’ün mücadelesini,
savaş esnasında bile eğitim kurultayı yapmış bir insan olduğunun altını çizdi.

Cumhuriyet ile birlikte, Atatürk devrimleri ve ekonomik yapılanma ile kadınların
hem sosyal yaşamda hem eğitim alanında yer almaya başladıklarını söyledi.

Cumhuriyet ile egemenlik; Padişahtan, sultandan, toprak ağasından alınıp halka verildi” dedi.

Atatürk, “Yurttaş İçin Medeni Bilgiler” kitabında demokrasiyi, çok partili yaşamı ve düşünce özgürlüğünü anlatıyordu.” diye belirtti.

Kardelen çiçekleri gibi umutlarımızı asla soldurmayacağız.. diyerek ardından
Cumhuriyeti yaşatacağız” sözleri ve alkışlar eşliğinde söyleşi sonlandı.
***
Yansıları izlemek için lütfen tıklayınız : Yenibosna Cemevi Konf. 11.11.2023

Sevgi ve saygı ile. 25 Kasım 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM

Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net           profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     X : @profsaltik

Öğretmenler Günü Kutlu Olsun

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

24 Kasım 1928’de Bakanlar Kurulunca Atatürk’e “Başöğretmen” sanı verilmiş ve o gün Öğretmenler Günü olarak duyurulmuştur. Dünya tarihinde hem “Başkomutan” hem  “Başöğretmen” sanlarına sahip tek önder Atatürk’tür.

Atatürk’e Başöğretmen sanı Harf Devrimi kapsamında verilmiştir. Harf Devrimi, Dil Devrimi ile birlikte çağdaşlaşma yolunda atılan önemli adımlardan biridir.

 Neden Harf Devrimi?

Türklerin Müslümanlaştırılmasından başlayarak yaklaşık bin yıldır kullanılmakta olan Arap harfleri Türkçeye uyumlu değildi. Türkçe ünlü harfler bakımından zengin (varsıl) iken, Arapça ünsüzler bakımından zengindi (varsıldı). Arapçada kimi ünsüz harflerin birden çok yazılışı vardı. Örneğin iki çeşit ”t”, üç çeşit “h”, dört çeşit “z”, iki çeşit “k” vardı. Buna karşılık a, u ve ı olmak üzere üç adet sesli harf bulunuyordu.[1] Türkçede ise sekiz adet ünlü harf bulunmaktadır. Arap harfleri bitişik yazılmakta; kelimenin başında, ortasında sonunda veya tek başına yazıldıklarında farklı yazılmakta ve okunmakta idi. Arap harfleri ile eser basmak, pek çok karakterin dizilmesini gerektirdiğinden zordu. Bu nedenlerle hem kitap sayısı çok az hem de Arap harfleri ile Türkçeyi okumak yazmak zordu, okur-yazar oranı erkeklerde %7, kadınlarda %0.4 düzeyinde idi. Okuryazar olanların önemli bir kesimini öğretmenler, subaylar, memurlar ve azınlıklar oluşturuyordu. Biri Osmanlı’nın Enderun sınıfının kullandığı yazılan ama konuşulmayan Türkçe, öbürü halk dili olarak konuşulan ama yazılamayan Türkçe (AS: Yunus Emre, Dadaloğlu, Karacaoğlan, Pir Sultan..), olmak üzere iki ayrı dil oluşmuştu.[2]

Bu durum ulusal birliğe ve Atatürk’ün çağdaş uygarlık hedefine uymuyordu.

Büyük Devrimci, çok önceden karar verdiği Harf Devrimini öbür Devrimlerde olduğu gibi zamanı gelince, uzmanlara danışarak, ulusa anlatılarak ve adım adım gerçekleştirmiştir.

Harf Devrimi iki aşamada yapıldı:
Birinci aşamada konu uzmanların görüşleri alınarak geliştirildi, ulusa anlatıldı ve benimsetildi, yeni harflerle okuma-yazma seferberliği başlatıldı.

İkinci aşamada yasa çıkartarak, resmi yazışmalarda, okullarda uygulanarak ve Millet Mektepleri kurularak Devrim kurumsallaştırıldı.

24 Mayıs 1928’de Latin rakamları kabul edildi.

24 Haziran 1928’de Ankara’da Latin abecesinin Türkçeye uyumunu incelemekle görevli görevli uzmanlardan oluşan Abece Kurulu (Alfabe Komisyonu) kuruldu.

Abece Kurulu 20 dolayında ülkenin Latin kökenli alfabelerini incelemiş ve 41 sayfalık bir rapor hazırlamıştı.[3] Falih Rıfkı Atay 1 Ağustos’ta kurulun bulgularını İstanbul’da Atatürk’e sundu. Kurul Latin harflerine geçişin beş ila on beş yıl alacağını değerlendirmişti. Atatürk Ya üç ayda olur ya da hiç olmaz[4] diyerek devrimci yaklaşımının ortaya koydu.

      9 Ağustos’ta CHP’nin Sarayburnu’ndaki eğlence gecesinde Atatürk ”[5]Arkadaşlar, Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz[6]. dedi.

Bundan sonra tüm yurtta yeni harfleri öğretme ve öğrenme çabası başladı. Bu çabanın başını Atatürk çekiyordu. Büyük önder yurt gezilerine çıkarak (Tekirdağ, Bursa, Sinop, Samsun, Tokat, Sivas)  memurlara, öğretmenlere ve öğrencilere yeni harfleri kişisel olarak öğretiyor ve sınav yapıyordu. Ayrıca bakanları ve milletvekillerini ülkenin çeşitli yerlerine göndererek yeni harfleri halka öğretmelerini sağladı. İsmet İnönü seçim bölgesi Malatya’ya giderken “ Bu gün bütün ülke bir dershane halini almıştır. Bu sınıfın başöğretmeni de Gazi’nin kendisidir.” dedi.[7] Atatürk’e ilk kez “başöğretmen” sanını veren İnönü idi.

      11 Ağustos’ta Atatürk Dolmabahçe Sarayı’nda ilk yeni abece dersini verdi.

      29 Eylül’de ”Yeni Harfler Marşı (abece marşı)” bestelendi.

Dolmabahçe Sarayı’na karatahtalar yerleştirildi. Atatürk kendisini ziyarete gelenlere, memurlara, dostlarına, yanında çalışanlara ders veriyordu.[8] Saray bir bilim akademisi haline gelmişti. Dilciler, tarihçiler, şairler, yazarlar, milletvekilleri, bakanlar her gün salonlarda toplanıyorlar büyük önderin başkanlığı altında tartışmalar yapıyorlar ve önderin masası önünde harf sınavından geçiyorlardı.

Yeni abeceyi ulus coşku ile benimsemiş, sıra ikinci aşamada yasal düzenlemeye gelmişti.

      1 Kasım 1928’de TBMM’nin yeni yasama yılına başladığında açılış töreninden sonra gerekli komisyon derhal toplandı konuyu kararlaştırdı. Abece kurulunun önerilerine uygun tasarı hazırladı. Bu yeni harfli yasa tasarısı aynı gün toplanan TBMM genel kuruluna gönderilerek oybirliği ile kabul edildi.[9] 3 Kasım tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. 1 Ocak 1929’dan itibaren resmi yazışmalarda eski harflerle yazmak yasaklandı, yeni harfleri kullanmak zorunlu oldu. 1928-1929 eğitim yılından itibaren okullarda yeni harflerle eğitim verilmeye başlandı.

24 Kasım 1928 harf devriminde önemli bir dönüm noktasıdır. Bu tarihte Mili Eğitim Bakanı Mustafa Necati tarafından hazırlanan “Millet Mektepleri Yönetmeliği” Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. 24 Kasım Öğretmenler Günü ilan edildi. Aynı gün Atatürk’e Bakanlar Kurulu tarafından “Başöğretmen” sanı verildi.[10]

Millet Mektepleri 1 Ocak 1929’da açıldı. Millet Mekteplerini kuran Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati Bey aynı gün öldüğünden açılışa katılamadı. 16-45 yaşları arasında okuma-yazma bilmeyenlerin katılması zorunlu kılındı. Mekteplerde 20 000 öğretmen görev aldı.

Millet Mektepleri 1936’da Halk Evlerine devredilinceye dek 2.5 milyon yurttaşa okuryazar belgesi verdi.[11]. Okuryazar oranı %20’ye çıktı. Aynı dönemde (1928-1936)  nüfus da 13 milyondan 16 milyona erişmişti.[12] TSK da bünyesinde açtığı 16 er okuma-yazma okulunda (Ali Okulu) 532 266 ere okuma yazma öğreterek okuma yazma-seferberliğine katıldı.[13]

Yeni harflerin kabul edilmesinden sonra nüfusun artmasına karşın sürekli artan okuryazar oranı günümüzde %9’leri aştı.

Harf Devrimini izleyerek 1932’de Dil Devrimi yapılarak Türkçemiz Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırıldı. Böylece Türkçemizi, Türk abecesi ile okur-yazar olabildik.

Değerlendirme

Harf Devrimi, Dil Devrimi ile birlikte, ulus olma bilincinin yükseltilmesi ve çağdaş uygarlığa ulaşma yolunda önemli bir aşama oluşturmuştur.

Devrimle birlikte okur-yazar oranı ve basılan kitap sayısı hızla artmış, güncel düzeye ulaşmıştır.

Harf Devrimi aynı zamanda laiklik yolunda da ileri bir adımdır. Bin yıldır kullanılan, Kuran’ın yazıldığı Arap harfleri atılmış, Türk abecesi getirilmiştir. Arapça’ya olmayan bir kutsallık veren karşı devrimcilerin ileri sürdükleri gibi Ulus bir günde cahil olmamış, zamanla daha çok okur-yazar olmuştur. Mezar taşlarını okuyamasa bile, onlarca kitap okuyan kuşaklar yetişmiştir.

Harf Devriminde büyük önder Atatürk’ün kişisel çabası belirleyici bir etken olmuş, “Başöğretmen” sanını hak ederek almıştır.

Harf Devrimi yapıldığı zamanda daha üniversite reformu (1933) yapılmamış olduğundan, Devrimde ilk ve orta öğretim öğretmenleri öncü rol oynamışlardır. Bu nedenle Öğretmenler Günü bu öğretmenlerce kutlanmaktadır. Oysa öğretmenler günü, aynı işlevi olan üniversite öğretim elemanlarını da kapsamalıdır.

Öğretmenler Günü son yıllarda öğretmenlerimizi kutlamak yerine, onların sorunlarını dile getirme günü durumuna gelmiştir.

Üniversite öğretim elemanları da dahil, tüm öğretmenlerimizin öğretmenler günü kutlu olsun!

Kaynaklar

[1] Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası yayını, İstanbul, 2013, s.202
[2] Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar, İstanbul, 2013, s.511
[3] Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi 2. Kitap, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 2010, s.313
[4] A. Mango, a.g.e. s.465
[5] Özakman, a.g.e. s.316
[6] Maarif Vekaleti, Tarih IV, İstanbul, 1934, s.255
[7] Kinross, a.g.e. s.514
[8] Kinross, a.g.e. s.514
[9] a.g.e., s.301
[10] ttps://www.sozcu.com.tr/2015/kultur-sanat/basogretmen-mustafa-kemal-ataturk-ve-24-kasim-993434, erişim: 5 eylül 2018
[11] Sina Akşin Kısa Türkiye Tarihi,  Türkiye İş Bankası Yayını, İstanbul, 2013, s.203
[12] Mango, a.g.e. s.467
[13] http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/Okuma-Yazma_%C3%87al%C4%B1%C5%9Fmalar%C4% B1n%C4%B1n_Tarih%C3%A7esi, erişim 6 Eylül 2018

AKP=RTE iktidarı hala meşru mu?!

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, ​Mülkiye’li​
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com 
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Cumhuriyet Gazetesi, 23 Kasım 2023

RTE=AKP, 21. yy’ın şafağında Türkiye’de neredeyse mutlak monark!
Üstelik dinci ve meşru olmaksızın!

3 Kasım 2002’den günümüze 21+ yıl geçti Erdoğan’ın çağdışı patrimuan rejimiyle.
Kurguları açısından çok ama çok yol aldıkları kesin. Ama itiraf ettikleri bir çelik çekirdek var ki, “kültür devrimi”. RTE, bu alanda özledikleri yere gelemediklerinden sıklıkla yakınıyor.
Ayrımında olmadıkları sosyolojik gerçek ise, bunun hiç de kolay olmadığı.
A. Toynbee’nin Türk Devrimi betimlemesi cesaret vermiş olmalı (!) :

  • Atatürk, Batı’nın yüzlerce yılda yapabildiği Reform, Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimini…
    bir insan ömrüne sığdırdı
    .. Gerçekte 15 yıla; 1923-38!

Ne var ki, 28 Mayıs 2023 seçimini izleyen 67. Hükümet (RTE’nin 5. Kabinesi) gözünü karartmış durumda. 21 yılda Cumhuriyet’in tüm kurumları, değerleri olabildiğince yıpratıldı, kimisi felç edildi.

Laiklik, özellikle eğitimde çökertildi.

Ekonomide talan hayal ötesi boyutta.

Ancak varılan yer, Pirrus utkusundan farksız. Sistemin orta direği ekonomi, tam iflasta.
Örtük bir moratoryum (devlet iflası) gündemde; 1876, 1958 ve 2023!
Tulumbada su kuru(tul)du veya hasta “kanatılarak” ölümcül şokta.
İvedi ve bolca taze kan (sıcak para!) gerek, o da yok!
RTE, diplomatik deyimle, mali sekreteri “Mr. Simsek” ile tam antagonizma içinde:
Hamas seviciliği ve ağır bedeli.

YoksullaşTIRma kurgusu son derece tehlikeli bir silah olarak kullanılmakta.
Öyle ki, en alttaki milyonlarca emekliye 7500TL sefalet aylığı gözü kara dayatılabildi.
Orta direk yok edildi ve gelir dağılımı son 100 yılda hiç bunca yabanıl (vahşi) olmamıştı. Cumhuriyetin tüm KİT vb. yatırımları haraç-mezat peşkeş çekildi.
Ulusal varlıklar yandaş dinci-yabancı sermayenin doymaz gaspına açıldı.
Diyanet, devasa bütçeler yutuyor.
Bilinsin ki, bunlar birer Bumerang’dır.

Ülkenin her karışı ve işi yolsuzluklara, çete-mafyaya terk edildi.
Uygun” birkaçı çökertilince düğün-bayram!?
Öğrenci yurtlarında ödeneksizlik ve kötü yönetim (asansör faciaları, yenmez yemekler) gençlerimizin katili oluyor!
Sahibi-işleticisi eski polis müdürleri olan kimi otellerde, Devlete emanet, yetiştirme yurtlarındaki öksüz-yetim genç kızlarımızın fuhuşa zorlandıkları savı kanımızı donduruyor!
Böylesi bir savın gündeme gelmesi bile kahredici!
Üstelik müslümanlık taslayan siyasal dinci bir iktidarda!

  • İşsizlik, yoksulluk, faiz, enflasyon dağı-taşı tutuşturuyor.

Ağzını açanlar, gece yarısı evlerinden alınıp ters kelepçe ile, sürüklenerek hınçla
“emniyete-savcıya-kodese” !!??
Yasama da Yargı da, “Yürütme”nin tek mutlak egemeni (Anayasa m.8 ve 104/1) RTE’nin çelik pençesinde tutsak.
Oysa Demokrasinin olmazsa olmazı “Güçler Ayrılığı” 2500 yıl öncesine,
kadim Aristoteles’e dayanıyor.
Çünkü öncelikle denetleme-dengeleme-hesap sorma olanaksızlaşıyor
3 erk de “Halife-Sultan”da toplanınca; Ortaçağdır!

İstendik ağırlaştırılan tüm bu baskılar, topumu nefes alamaz duruma getirdi :

  • Kitlesel cinnet, sosyal şizofreni!

Gün geçmiyor ki akıl almaz şiddet, cinayet, olmayacak kazalar, olağan yağmurda ağır felaketler yaşanmasın.
Ancak AKP=RTE dur durak bilmiyor. İlle de “yeni anayasa”!
Yanaşmazsanız alın size AYM’yi boşaltan senaryo. Yetmedi “50+1” den vazgeçelim.
Oysa Osmanlı sultanında olmayan yetkinin ana gerekçesi, halkoylamasında salt çoğunluk idi. RTE’nin “Kimin eli kimin cebinde belli değil” itirafı kendisini de bağlamıyor mu?
Lütfen biraz itidal ey AKP’liler.

Artık Anayasa’nın AKP/RTE aklına yatmayan herhangi bir maddesi ayak bağıdır,
dolayısıyla Anayasal rejim kesin olarak askıdadır.
De facto” (verili) durum budur ve tek kural koyucu – oyuncu – düdük çalıcı, erişilemez Saraydır. Yerel seçimlere beş kala, İmamoğlu’nun ayağına bağlanan safra, Soyer’e de uygun görüldü.
Akıl tutulmasıdır!

Ne var ki, Cumhuriyet’in gerçek sahibi Ulus direnmektedir!
Salt çoğunluk Cumhuriyetçilerdedir. Çok ama dağınık, örgütsüz ve öndersizidirler.
Bu deli gömleği, siyasal tarihte benzersiz değildir.

1. Yapılacak ilk iş, iktidarın etik dışı gündem oyunlarına gelmemek.

2. İkincisi, AKP/RTE’nin halkı kutuplaştırarak birbirine düşmanlaştırmasına asla izin vermemek.

3. Üçüncü olarak tüm Cumhuriyetçi güçleri toparlamak ve bir “21. Yüzyıl Türkiye İttifakı” kurmaktır.

Görev, kurucu parti CHP’nindir; yeniden tüm Kuvvacı güçleri birleştirmek!

Kurtarıcı-kurucu Önder gibi.

Tek amaçla:

  • Devlet yıkıcısı, meşruluğunu yitirmiş iktidara (Vahdettin gibi!) karşı
    meşru direnme hakkını kullanma!

PDF : Cumhuriyet gazet. makalemiz, AKP iktidarı hala meşru mu, Ahmet SALTIK

Not            : Cumhuriyet‘te 2 haftada bir yazabiliyoruz… Gelecek yazımız 7 Aralık 2023 Perşembe günü olacak..

Sevgi ve saygı ile. 23 Kasım 2023, Ankara

GUGUKÇULARLA DEVLET YÖNETMEK!         

Ertan URUNGA
(E) Askeri Yargıç                    
e.urunga@yahoo.com.tr
Antalya, 22.11.2023

Şu günlerde yurdumuzun üzerine bir karabasan gibi çöken ekonomik krizin pençesinden kurtulmak için çırpınırken, yapay olarak öne çıkarılan Yargı krizinin hukuksal yönü yeterince tartışıldığı için bunları geçip, anlam ve nedenlerine ilişkin düşüncemizi değerli okurlarla paylaşmak isteriz.

Öncelikle şunu belirtelim ki; Devletin siyasal ve yönetsel yapısını, yönetim biçimini, devlet organları arasındaki ilişkileri, insan hak ve özgürlükleri ile bunların korunmasının yol ve yöntemlerini düzenleyen temel hukuk kurallarını içeren ve Yasalar Dizgesi / Hiyerarşisi içinde en üstte yer alan, deyim yerindeyse, Devlet’in Başının Tacı olan Anayasamızın, ‘Anayasanın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü’ başlığını taşıyan 11/1. maddesinde aynen,

  • “Anayasa hükümleri yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve
    diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
     denilmektedir.

Herkes için bağlayıcı bu kural da gösteriyor ki demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti içinde yer alan Cumhurbaşkanlığı makamı da dahil tüm organ, makam, kurum ve kuruluşlarla, gerçek ve tüzel kişiler; AY (Anayasa) hükümlerine toplumsal yaşamın bir gereği olarak, beğenmese de kesinkes uymakla zorundadır.

Bu zorunluk, AY’nın metninden sayılan ‘Başlangıç’ bölümünün sonunda da belirtildiği gibi

  • “TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.” denilmesi,

saygın yurttaşlarının da bu emaneti korumasının namusu ve şerefi sayılması karşısında, hiç kimsenin ‘Ben bu Anayasayı tanımam da uymam da…’ diye tafra atmaya hakkı da yoktur haddi de…  (AS : Efgan Ala, AKP İçişleri Bakanı, “Bu Anayasayı tanımıyorum” 03 Mart 2015, SÖZCÜ https://www.dailymotion.com/video/x2ijlif)

Ne yazık ki günümüzün az gelişmiş göçebe devletleri ile Ortaçağın kabile devletlerinde rastlanan bu zihniyete, bizim yaygın medya ile yüksek yargı organları, hatta devletin tepelerinde bile rastlanmasından büyük kaygı ve üzüntü duyduğumuzu ve esefle karşıladığımızı da burada belirtmek isteriz.

Anayasaya Darbe

Anayasaların devlet yaşamındaki yeri ve önemine değindikten sonra, AYM ile Yargıtay 3. Ceza Dairesi arasında ortaya çıkan krizin nedenini daha iyi anlamak için AY’nın 153. maddesinin ilk fıkrasında, Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir”, son fıkrasında da “Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayınlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” kuralı ve yine ‘Uyuşmazlık Mahkemesi’ başlığını taşıyan 158/son fıkrasında “Diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesi kararı esas alınırbuyruğu karşısında, iki yüksek Mahkeme arasında görev konusunda uyuşmazlık çıkması durumunda bile AYM kararının geçerli olacağına kuşku yoktur.

Krize neden olan olayda AYM, cezaevinde hükümlü bulunduğu sırada TİP’den milletvekili seçilen kişinin hak ihlali yapıldığı gerekçesiyle ‘Bireysel Başvuru’ davası üzerine 6/9 oyçokluğu ile verdiği Hak İhlali kararının gereği yapılmak üzere dosyasının gönderildiği yerel mahkemece hükümlünün olası mağduriyetini önlemek için tutukluluğunun kaldırılıp derhal salıvermesine ve yerleşik uygulamalar doğrultusunda Yargılamanın Yenilenmesine karar vermesi gerekirken, her nedense bunu yapmayıp dosyayı Yargıtay’a göndermesi, Yargıtay 3. Ceza Dairesinin de hukukta yeri olmayan tutarsız gerekçelerle AYM’nin hak ihlali kararına uymayacağını, bu kararı veren üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasına ve kararın bir örneğinin de TBMM’ne  gönderilmesine karar vermesiyle ortaya çıkan Kriz; bir Yargı krizinden öte, 2002 yılından beri AKP iktidarınca sessiz ve derinden, sinsice yürütülen Laik Cumhuriyetimizin, Ordumuzun, Milli Eğitimimizin, Kültürümüzün, Sanatımızın, Ekonomimizin, Tarımımızın ötekileştirilip Türk ulusuna yabancılaştırılması sırasında da yaşanan Devlet Krizidir ki buna, ‘doğrudan Anayasaya karşı, yargı eliyle yapılmış bir darbedir’ de diyebiliriz.

Krizin Nedeni

İnsan hak ve özgürlüklerin en sağlam güvencesi olarak görüp saygı duyduğumuz yüksek yargı organları arasında bugüne dek görülmeyen bu olağan dışı Krizin asıl nedeni, iktidarca ileri sürüldüğü gibi Anayasal ilke ve kuralların, laik ve demokratik devlet geleneklerinin yetersizliğinden değil; ancak Siyaset, Ordu / TSK ve Eğitimin dincileştirilmesi sonucu ayrık otları gibi türeyen, suç duyurusunda bulunurken suç işlediğini bile fark edemeyen yeni yetme; bilisiz, niteliksiz, yeteneksiz yandaş Gugukcuların, bir ‘Gece Yarısı Yasası’ ile yüksek yargı organlarına ve Devlet’in deneyim ve yetenek isteyen orun yerlerine atayanlar ve atananlar olduğunu, öbür devlet kesimlerinde yaşanan krizlerde de bunların parmağı bulunduğunu esefle söyleyebiliriz. Gugukcularla devlet yönetmek de böyle olurmuş zahir!..

Son olarak şunu da belirtelim ki                  :

Uygarlıkların beşiği olan güzel yurdumuz Anadolu’nun kutsal topraklarında yaşayan saygın ve yurtsever halkımızın; gözlem ve deneyimleriyle doğadan öğrendiği üzere koruktan pekmez, kelekten cacık olmayacağı, armut ağacının elma vermeyeceğini bildiği gibi dinsel doğmalarla, hurafelerle, kumpaslarla, niteliksiz kişilerle çağdaş bir devletin yönetilemeyeceğini de bilir.

Bunları bildiği gibi herkesi kör, alemi sersem sanan ve krizi ranta / getirime çevirmek için fırsat kollayan kimi aymazların da AYM’nin kapatılması ve yeni bir Anayasa yapılmasını topluma dayatmalarındaki asıl amacın, laik ve demokratik Anayasal düzeni silbaştan değiştirip kendi iktidarlarını sürekli kılacak Anayasasız, dinci (teokratik) bir düzen kurmak olduğunu da bilecek, tercihini de buna göre yapacaktır elbet!         

         

“Sözde-Anayasacılık”

Siyaset,23.11.2023, BİRGÜN

Anayasacılık (Constitutionnalisme), Anayasa’nın bağlayıcı özelliğinin kabul edilmesi ve ihlali durumunda yaptırım uygulanması demektir.

Anayasa eğer herkesçe saygı görmüyorsa, ‘yalancı anayasacılık’ (pseudo-constitutionnalisme) vardır.

Pseudo (Grekçe pseudés “yalancı”) sıfatı kullanılarak, Anayasacılık ve “yalancı” anayasacılık ayrımı yapılır.

Anayasa yargısının etkisiz kılınması sonucu Anayasa hukukunda; sembolik anayasalaştırma ve sözde anayasalaştırma, anayasacılık olmadan anayasalar ve anayasal hayalet, ‘görünüşte ve ‘özgürlükçü olmayan’, ‘otoriter ve istismarcı’, ‘yapay ve kaçak’ anayasacılık kavramları bu bağlamda kullanılır.

AMAÇ NE?

Otoriter yönetimler için Anayasa, “topluma yönelik olarak, muhalefeti denetlemek, düzen ve güvenliği sağlamak için bir disiplin aracı işlevi görür. Uluslararası kamuoyuna yönelik olarak anayasa, devletin uluslararası standartlara uyma konusundaki istekliliği üzerine belirsizliği ortadan kaldıracak bir “kimlik kartı” işlevi görebilir ve aynı zamanda potansiyel ortaklarla güven yaratmayı amaçlayan sembolik bir “vitrin” görevi de görebilir. Öte yandan otokratlar, iktidarda kalabilmek için toplumu koruma ve rahatlatma odaklı bir söylem kullanarak, karizmatik demagog ve halk arasındaki doğrudan bağın önemini ihmal etmezler” (G. Frankenberg, Authoritarianism, Constitutional Perspectives, 2020).

AKP ve MHP DÖNEMİ

Türkiye’de AKP dönemi şu anayasal çelişki ile tanımlanabilir: Sürekli ihlal etmek ve sürekli gündemde tutmak.

Gerçi, 16 Nisan 2017’de mühürsüz zarf ve oyları da geçerli sayan YSK, ‘evet’ oylarının çokluğunu sağladıktan sonra AKP-MHP ikilisi, Anayasa sayfasını kapattı. Öyle ki, TBMM’de, “demokratik Anayasa” söylem ve istemlerine AKP ve MHP grup başkan vekilleri anında, “anayasa sayfası16 Nisan oylamasıyla açılmayacak şekilde kapandı” sözleriyle tepki gösterdi.

Ne var ki, istismarcı anayasa değişikliğini sahiplenme, 1 Şubat 2021’de “sivil anayasa” çağrısı (RT Erdoğan) ile sonlandı.

Anayasa çalışmaları başlattıklarını açıklayan AKP ve MHP’nin 2022 gündemi, seçim ve ‘dezenformasyon’ yasası değişikliklerine öncelik vermek oldu.

Yılın son aylarında ise, ‘başörtüsü’ gündemini kendilerine verilen pas olarak niteleyen ikili, iki maddelik “fırsatçı Anayasa değişikliği”ne soyundu.

KATİL-MAKTUL İLİŞKİSİ

Eşit yarışın olmadığı 2023 seçimlerinin ardından, “sivil anayasa” söylemi yeniden ısıtıldı.

Cumhuriyet’in yüzüncü yılında ise yargı yoluyla “anayasa suçu girişimi” eşliğinde “sivil anayasa” düğmesine basıldı.

Bu süreç, katil (öldüren)-maktul (öldürülen) ilişkisini çağrıştırmıyor değil: Hani eşini veya sevgilisini öldüren erkeğin, “neden öldürdün?” sorusuna “çok sevdiğim için” yanıtı gibi. Anayasa suçu (Anayasayı ihlal suçu) ortaklarının ‘katliam ve sevicilik” ikilemi,  istismar ve fırsatçılık ötesinde “katlederek anayasa istemi” görüntüsü veriyor.

Türkiye’de ‘yalancı anayasacılık’ süreci, ‘anayasasızlaştırma’ ile başlamış  ve ‘anayasa suçu’ nitelemesi (D. Bahçeli, Ekim 2016) ile zirve yapmıştı.

Anayasacılık ile doğası gereği bağdaşmayan Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBDBY), tümüyle anayasa dışı alanlar oluşturdu: Kişi+Parti+Devlet birleşmesi, tipik bir anayasa-dışı alan göstergesi.

Atanmış ve siyasal sorumluluğu bulunmayan bakanların siyasal söylem ve eylemleri de, Anayasa’nın sürekli ihlali (çiğnemi).

PBDBY AYRACI KAPATILA!

Yargı’nın da ihlaller zincirine takıldığı bir sırada, 50+1 gündeme getirildi. Getiren kişinin, kimin eli kimin cebinde belli değil yakınmasına karşı ortağının, “ihraç ettiğimiz kişi aynı kareye girse de, içimiz sızlasa da ses çıkarmadık” sözleri, “kimin elinin kimin cebinde olduğu”nu belli etti.

 50+1 atışması, PBDBY ayracının neden kapatılması gerektiğinin ciddi bir göstergesi..

Demokratik muhalefet olarak CHP ve öteki partiler ne yapmalı? Şimdilik;

-Pseudo (yalancı) -anayasacılığı sürekli teşhir ederek bunun anayasacılıkla ilgisi olmadığını anlatmak,

Anayasal demokrasinin asgari standartları üzerinde oydaşma sağlamak,

-Anayasacılık gereklerini toplumla sürekli paylaşarak anayasal kamuoyu oluşturmak.

ÇAĞDAŞ UYGARLIK ANLAYIŞIMI YİTİRDİM!!!

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. Eski İİBF Dekanı

-Akıl ve bilim tarlasında üretilmiş,
-Evrensel ve laik hukuk harcıyla yoğrulmuş,
-Adalet ve ahlak mayasıyla, ulusun irfanında ve gönlünde mayalanmış,
– İnsan hakları ve çağdaş demokrasi fırınında özenle pişirilmiş,
-Herkese kesinkes din ve vicdan özgürlüğü ve her aileye istisnasız (ayrıksız) ekonomik refah  (gönenç) ve mutluluk sağlayan,
– Vatandaşları arasında ırk, renk, cinsiyet, bölge, din, mezhep… ayrımı yapmayan,
Atatürk‘ün çok yerinde ve bilimsel doğru tanımıyla

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran TÜRKİYE halkına Türk Ulusu denir.” diyen

– mesleksel başarı, yetenek, liyakat (yaraşırlık) ve fırsat eşitliğine dayalı
SİYASAL – ÇAĞDAŞ UYGARLIK ANLAYIŞIMI YİTİRDİM….

-Başta siyasal partiler, eğitim birimleri, üniversiteler, hukuk ve adalet kurumları olmak üzere; bu anlayışımı bulanların insanlık, kamu vicdanı ve yürürlükteki anayasa adına, Türk Ulusu’na ivedilikle haber verip, gerçek sahiplerine acilen teslim etmelerini önemle rica ederim.

Not                            :

  • Ödülü, Ulu önderimiz M. K. Atatürk‘ümüzün demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayalı sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’nin devleti ve ulusuyla sonsuza dek adalet, huzur, sevgi, barış, gönenç ve mutluluk içinde yaşaması olacaktır.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 22 Kasım 2023

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

Sistem değişirken % 50+1 uygulamasının vazgeçilemez bir kriter (ölçüt) olduğunu ve tartışmaya açılmayacağını söyleyen RTE, “partileri yanlış yola sevk ettiğini” söyleyerek değişimi gündeme getirdi?..

Ölünceye dek koltukta kalayım, ne olur ne olmaz” hesabı?..

SORUN

Bahçeli, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin demokratik meşruiyet temelinin % 50+1 olduğunu” söyledi ve “Muhtar mı seçiyoruz?” dedi.

Hayırdır, Reisle bir sorun mu var?..

BOYKOT

DİB Erbaş, Siyonizm’i destekleyen firmaların ürünlerinin boykot edilmesi çağrısı yaptı.

Özü, sözü birdir. Mercedes’e binmez, gerekirse yürür!..

BİLİM

65 üniversitemizin kütüphanesinde sadece (yalnızca) bir kitap var.

68 üniversite rektörünün uluslararası yayını yok.

İşsiz üniversite mezunu sayısı lise mezunu sayısından çok.

Her ile üniversite, yerse de yemezse de…

YANDAŞ

Sabiha Gökçen Havalimanı yönetimindeki beş kişiden yalnızca biri havacılık alanından. Ama çift maaşlılar.

Bizden ya!..

İTİRAF

R.O. Kütahyalı, “2008-2011 arasında askeri vesayeti ve generalleri çökerttik. Ben de bu sürecin baş aktörlerinden biriyim.” dedi.

Kumpasçı, fırıldak…

JANDARMA

Kahramanmaraş İl Jandarma Komutanı Tuğgeneral Gökhan İnan, işyeri açılışında AKP’li vekillerin kestiği kurdeleyi tuttu.

Sadakatle yükselme (terfi) meselesi…

TOSUN

CHP’nin yeni genel başkanı Özel, ayrılıkçı açıklamalar yapan soprano Pervin Chakar’ın sahnede elini öptü.

Acemi tosun anasını kovalar…

ÖRGÜT

Cengiz Çandar, YPG’nin terör örgütü olmadığını söyledi.

Silahlı iyilik örgütü…

BİLAL N. ŞİMŞİR

Zeki Sarıhan

www.zekisarihan.com
21.11.2023

Arşivler üzerinden durup dinlenmeden çalışan, tarihçiliğimize tuğla gibi pek çok kitaplar armağan etmiş olan Bilal N. Şimşir aramızdan ayrılmış! Yeri doldurulabilir mi?

Bu dışişleri mensubu görevle bulunduğu Londra yıllarında İngiliz arşivlerine girmiş, Kurtuluş Savaşı ve Atatürk’le ilgili pek çok belgenin fotokopilerini alarak kitaplaştırmıştı. Konu ile ilgilenenlerin sayısı çok olmadığından, kitapları çok satan listelerine girmemiş olabilir ama Türkiye’nin yakın tarihte yaşamış olduğu sorunlarla ilgilenmiş olanlardan onun kitaplarını kaynak göstermemiş olan herhalde bulunmaz. İlk okuduğum ve yararlandığım kitapları 1972’de yayımlanmış Sakarya’dan İzmir’e ve Malta Sürgünleri idi. İngiliz Belgelerinde Atatürk, Atatürk ve Yabancı Devlet Başkanları, Atatürk’le Yazışmalar, benim kaynakçama giren kitaplarıdır.

Onunla birkaç kez aynı ortamlarda bulunabildim. Öğretmen Dünyası’nda da iki konferans verdi. Konferans bittikten sonra konuşmacı ile bir süre daha sohbet ederdik.

Birinde sordum:

  • “Bu kadar çok kitabı yazmak için İngiliz arşivlerinden çıkmadığınız anlaşılıyor.
    Siz büyükelçilik mi yaptınız, zamanınızı arşivlerde mi geçirdiniz?”

Dedi ki:

  • “Çalışma saatleri içinde arşivlerde bir dakikam bile geçmemiştir.
    Bunların tümünü mesai saatleri dışında araştırdım!”

Kitaplarındaki son derece değerli bilgilerden başka Bilal N. Şimşir’den bende kalan en önemli iz bu yanıttır.

Yakın tarihin olayları hakkında farklı yorumlarımız olduğunun farkındayım. Fakat bu durum, O’nun Türk okura sunduğu değerli belgeler yanında önemsizdir. Kendisi zaten sunduğu belgeler hakkında yorum yapmazdı. İnsanlık için bir değer yaratmış herkes gibi, Bilal N. Şimşir yalnız tarihçilerin değil, yalnız tarih okurlarının değil bütün toplumun saygısını hakkıyla kazanmıştır.

Tarih diye belgesiz bilgisiz tevatüre dayanan kitapların yerini, belgelere dayanan metinler aldıkça tarihimiz de ayakları üzerine oturacaktır. Bilal N. Şimşir, bu konuya emek vermiş insanların başında gelir.

Ölümü karşısında çok üzgünüm.
***
Yaşamı ve yapıtları

Vikipedi’nin verdiği bilgilere göre: 1933’te doğdu. 1957’de Siyasal Bilgiler Fakültesi Diplomasi Tarihi Bölümünden mezun oldu. 1960’ta Dışişleri Bakanlığına geçti. Paris, Şam, Londra elçiliklerinde başkâtip ve müsteşar olarak çalıştı. Dışişlerinde şube müdürlüğü, daire başkanlığı, genel müdürlük yaptı. Tiran, Pekin, Avustralya, Güney Pasifik ülkelerinde büyükelçilik yaptı, 1998’de emekli oldu.

52 kitabından yazıda andıklarımız dışında kimileri şunlardır :
– Bulgaristan Türkleri,
– Osmanlı Ermenileri,
– Ankara… Ankara,
– Doğunun Kahramanı Atatürk,
– Dış Basında Laik Cumhuriyetin Doğuşu,
– Şehit Diplomatlarımız,
– AB, AKP ve Kıbrıs,
– Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler,
– Ermeni Meselesi,
– Kürtçülük,
– Türk Yahudileri,
– Azerbaycan,
– Rumeli’de Türk Göçleri,
– Türk Harf Devrimi,
– Balkan Savaşlarında Rumeli Türkleri…