Laiklik dinin, devlet, siyaset, hukuk, eğitim (AS: sağlık!) işlerine karışmaması, devletin de bu koşulla, dindar vatandaşın dinsel inanç ve ibadet özgürlüğünü, dinsiz vatandaşın felsefi görüşünü güvence altına almasıdır.
Türkiye’nin günümüzdeki en önemli sorunu, muhalefetteki genel sanının aksine, laiklik ilkesine vurulan darbelerdir, laiklik yoksunluğudur. Ekonomi, siyaset, hukuk, eğitim, kamu kadrolaşması, (AS: sağlık) ve göç alanında yaşanan tüm güncel sorunların kökeninde büyük ölçüde, AKP hükümetinin laikliği ortadan kaldırarak bir din devleti kurma, teokratik bir düzen kurma amacı yatmaktadır.
AKP, demokrasinin yerine teokrasiyi getirmek istediği için Yasama, Yürütme, Yargı arasındaki güçler ayrılığını; yargı bağımsızlığını (AS: ve tarafsızlığını); düşünceyi ifade, yayın, medya ve örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldırmıştır.
AKP, demokrasinin yerine teokrasiyi getirmek istediği için, eğitim dinselleşmiştir,
Eğitimde nitelik ve bilimsellik ortadan kalkmıştır.
AKP, demokrasinin yerine teokrasiyi getirmek istediği için, devletin tüm kurumlarında kadrolaşma dinselleşmiştir ve liyakata dayalı nitelikli kadrolaşma ortadan kalkmıştır.
AKP, demokrasinin yerine teokrasiyi getirmek istediği için, yurtdışından şeriatçı, dinci, İslamcı kitle ithalatı ve demografik mühendislik süreci başlamıştır, göçmen istilası ortaya çıkmıştır.
AKP, demokrasinin yerine teokrasiyi getirmek istediği için, Türkiye’de ekonomik kriz ortaya çıkmıştır.
***
AKP döneminde laiklik yoksunluğunun ekonomik krize yol açması üç biçimde gerçekleşmiştir:
1)AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan, Kuran ayetine dayalı “nas” temelli faiz politikası uyguladığı için, ekonomiyi de dinselleştirdiği için, Türk Lirası ani ve radikal bir değer kaybına uğramış ve bu da hiper enflasyona neden olmuştur.
2) Teokrasi hedefinin bir sonucu olarak hukuk devletinin ortadan kalkmasıyla, yabancı ve yerli ekonomik yatırımlar neredeyse durma noktasına gelmiştir; hukuk devletinin yıkılması,
ekonomik güven ortamını da ortadan kaldırmıştır.
3) Teokrasi hedefinin bir sonucu olarak, hem eğitimin hem de kamuda ve özel sektörde kadrolaşmanın dinselleşmesiyle, Türkiye’nin her alanında eğitimli, uzman, liyakat sahibi
nitelikli eleman yetişmesi darbe yemiştir; bu da makro boyutta ekonomik verimliliği
ortadan kaldırmıştır.
Laiklik ile ekonomi arasındaki bağlantı bağlamında ilki doğrudan, ikincisi ve üçüncüsü dolaylı olarak gerçekleşen bu etkilerin sonucunda tarım, sanayi, teknoloji sektörlerinde etkili ve yaygın bir üretim ekonomisinin gerçekleşmesi de; turizm, gastronomi, kültür-sanat, eğlence gibi bazı hizmet sektörlerinde dinamik bir ekonominin yaşama geçmesi de olanaksız duruma gelmiştir.
***
Laiklik yalnızca cumhuriyetin, demokrasinin, halk egemenliğine dayalı yönetim biçiminin özündeki ilkelerden biri değildir.
- Laiklik aynı zamanda ekonomik kalkınmanın önkoşullarından biridir.
Türkiye’de halkın çoğunluğunun laiklik ilkesinin önemini ve değerini hâlâ kavrayamamış olması bu gerçeği değiştirmez. Siyasetçilerin temel sorumluluklarından biri de, makam ve mevki hırsı için anlık popülist siyaset yapmak değil; uzun vadede (erimde) halkın ve ülkenin yararına olacak siyaseti üretmektir, laiklik ilkesinin anlamını, önemini ve değerini halka anlatmaktır.
“Halkın gündeminde laiklik yok, halkın gündeminde ekonomi var, o nedenle laiklik söylemine gerek yok” biçimindeki çelişkili bakış açısı, eğer kötü niyetten kaynaklanmıyorsa, cehaletten, popülizmden, ufuksuzluktan, bilgisizlikten, aptallıktan başka bir şey değildir!
Hem Türkiye Cumhuriyeti’nin hem de Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurucusu olan
Mustafa Kemal Atatürk’ün laiklik ilkesine yüksek bir önem ve değer vermesi boşuna değildi.
CHP’li bazı eski ve yeni yöneticiler, Atatürk’ün kendilerinden daha akıllı, daha bilgili, daha ileri görüşlü, daha iyi niyetli, daha cesur olduğu gerçeğini kabul ederek, siyasal yaşamlarında
beyaz bir sayfa açmalıdırlar.