Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Cumhuriyet gazetesi köşe yazımız : “Kurban” (!?) Bayramı çağrışımları…

Kurban” bayramı bana hep hüzün; çok nedenli. 1-2 günde milyonlarca hayvan “kurban” ediliyor.
Hiç ekonomik değil, büyük israf. Çevre kirliliği ve sağlık için ciddi risk. Kesimevi hijyen-güvenlik koşulları dışında, sokakta ve uyutmadan, çocukların gözü önünde, büyük bir ilkellik ve vahşetle, ortalık kan-revan!

Sümerlerden bu yana beş bin yıllık gelenek. Muhammet peygamber de Hac’a gelenlere ikram etmek için önermiş hayvan kesimini Mekke’lilere. Koşullar çok değişti, işlevsiz gelenekler hızla güncellenmeli.

Dünyada iki milyar müslüman var, toplam nüfusun 1/4’ü. Onda biri “kurban” kesse 200 milyon gibi korkunç bir rakam, hem de 1-2 günde. “İklim yıkımı (faciası)” ile can çekişen doğaya ağır örseleme bu.

“Kurban” bayramına yakın, derin dondurucu satışları da artıyor nedense!?

Çok ciddi çevre kirliliği ve yetersiz canlı hayvan stokuna büyük darbe, eko-kırım!

“Homo sapiens” akıl tutulmasında sanki!?
***
Türkiye’de yerli “kurbanlık hayvan”(?!) üretimi yetersiz, dışalım yapıyoruz, kırmızı eti de.
Yerli-milli üretim, yüz milyon insanın yaşadığı çoook ve gereksiz kalabalık, kavimler göçüyle çökertme eşiğinde Türkiye’ye yetmiyor. 2023’te canlı hayvan dışalımı 2022’ye göre yedi kat artarak rekor kırdı (1,2 milyar $). Veriler, 2024’te et ve canlı hayvan dışalımının (ithalatının) tarihsel rekor kıracağında kuşkuya yer bırakmıyor. Geçen yıl dış ticaret açığının 106 milyar Dolara eriştiğini de ustan çıkarmamak gerek.
***
Usumuzu kullansak, sorgulasak, her çağda bilime uygun olanı yapsak??

Kulaktan dolma kimi kalıp davranışları, üstelik dinselleştirerek, körü körüne sürdürmesek??
Haa.. bir de “Bayramdan bayrama yoksullar et yesin..” deniyorsa; bu çok büyük çelişki,
hatta aymazlık! Şunu sormalı :

  • «Ülkemizde bunca çok, on milyonlarca yoksul neden var ve niçin derin yoksullar??»

Nüfusun yarısından çoğu, AKP=RTE iktidarının bilinçli-kurgulu islami kesime ideolojik servet aktarımı ile aşırı yoksullaşTIRıldığı için, inançlarının gereğini bile yerine getiremedi.

Yozlaşma öyle derin ki; “kurban” etleri evde-işyerinde derin dondurucuya konuyor, deriler vd. satılıyor! Dinciye “Kurban rantı” çok büyük!

Demek ki; dinci” iktidar – dini siyasete utanmazca alet eden sefil politikacılar, halkı dinden de ediyor!

İnsanlar bu acı sömürüyü artık mutlaka sorgulamalı. Savaştan beter derin-yaygın yoksullaşTIRma niçin?

Çıplak yanıt     : AKP=RTE’nin bilinçli politikaları! Halkı yoksullukla ümmetleştirme ve biata zorlarken, yandaşlara ve devşirebilecekleri çaresizlere tarikatları yollayarak dolaylı yardım yapıyorlar.

Oyun büyük!

Öte yandan İslamiyet eski ve çok çaresiz!
1400 yıl önceki geleneklere kendince esnemeden-esnetmeden, DİNDE REFORM’a yanaşmadan “iman” dayatıyor!
Örn. islam kapitalistlerine salt %2,5 (1/40) fitre-zekat öneriyor, yılda bir kez.
Yoksulluğu verili olgu-yazgı (kader) inancıyla topluma dayatıyor!? “Şükür edin, bu dünya sınavdır” masalları anlatıyor az eğitilmiş yoksullara.

Eğitimi (Maarifi!) bütünüyle dincileştirerek çocuk yaşta beyinleri yıkamayı ve salt islamın bir mezhebinin dogmalarıyla koşullandırmaya çabalıyor!

Yığınlar deriiiin uykulardan uyanıp sorgula(ya)mıyor bu hayın kuşatmayı.
Açıkçası İslamın, yoksulluğu yok etmeye dönük somut çözümü yok ne yazık ki!
Neden acaba?!
AKP=RTE’nin hedefi dinci-tebaa devleti!
***
K. Marx hiç haksız değildi: “Kapitalizm, dini bir afyon gibi kullanıyor!” derken.
Softa yobazsa, bu söylemi çarpıtıp, “Marx dinimize afyon dedi..” karşı suçlaması ile demagojide. Ama kapitalistler, bu ilkel ideolojilerini müslümanlara da şırınga ettiler.
İslam seçkinleri kendilerini Batı’lı ağababalarının yerine koymuş durumda; kabilelerine-ümmete masalın adı: “Dinler arası diyalog, medeniyetler uzlaşması”(!?)

  • Devşirilmiş FETÖ islamının post-modern derebeyleri, hıristiyan Batı ile göbekten bağlı, işbirlikçi!

Halkının çoğunluğu müslüman olan ülkeler (“İslam ülkeleri” kavramı yanlış; ülkenin dini olmaz,
din kabule bağlı olarak insanlara ve bireyseldir)
genel olarak sefalet içinde, bu 57 ülkenin toplam dışsatımı Almanya’ya erişemiyor.

İskandinav ülkeleri gönenç (refah) adaları, halkın büyük kesimi deist-ateist-bilinmezci!

KURBAN”sız; hakça gelir dağılımlı, sömürünün olmadığı, laik-barışçıletik, onurlu bir toplumsal düzen ve ekonomo-politik demokratik hukuk devleti istiyoruz.
Bunun olanaklı olduğunu da biliyoruz; insanlık önünde-sonunda böylesi bir düzeni kuracak! Thomas More’un Ütopya’sı epey demlendi, 500 yaşında!
***
Yazımızın Cumhuriyet Gazetesi web sitesinde erişkesi (linki) :
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ahmet-saltik/kurban-bayrami-cagrisimlari-2218898 

Köşe yazımızın PDF biçimi : Kurban Bayramı çağrışımları, 20.6.24

Yazımızın daha kapsamlı örneği :
http://ahmetsaltik.net/2024/06/17/kurban-bayrami-cagrisimlari/

SORUNLAR 

Suay Karaman

Yaşadığımız süreçte ülkemizde dinci eğitimden başlayıp, istilacı göç ile süren büyük sorunlarımız bulunmaktadır. Bunlardan başka hukuksuzluk, ekonomik bunalım, açlık, yoksulluk, işsizlik, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin yok edilmesi, sanayi, tarım ve hayvancılığın bitirilmesi, terör gibi sorunlarımız da toplumun belini bükmektedir.

Kuşkusuz bu sorunların en başta geleni saptırılan eğitimdir.

Büyük Atatürk’ün 22 Eylül 1924’te Samsun’da öğretmenlerle görüşürken söylediklerini aklımızdan çıkarmamalıyız:

  • “Eğitimdir ki, bir milleti hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır
    veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder.”

AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bugüne dek dokuz kişi Milli Eğitim Bakanı oldu.
Bu dönemde eğitim-öğretim sistemi 18 kez değiştirildi.
Ülkemizin şiddetle bilime ve teknolojiye gereksinimi varken;

  • AKP iktidarı laik-bilimsel eğitim yerine sürekli imam-hatip okulları açarak ve
    öbür okullarda da içeriği sürekli daha çok dinselleştirerek, dinci eğitim dayatmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı, gerek öğretim programlarında, gerek ders içeriklerinde, gerekse okul kitaplarında laik-bilimsel ve çağdaş eğitime ters düşen çok kapsamlı değişiklikler yaptı.
Bu değişikliklerin ülkemizi çağdaş dünyadan koparacağı bellidir.

Dindar ve kindar bir nesil yetiştirme” amacını gizlemeyen AKP iktidarı, din eğitimini 4-6 yaş dilimi çocuklara dek indirdi. Bu dayatmanın bilimsel açıklaması yoktur, tümüyle İDEOLOJİKTİR!

Milli Eğitim Bakanlığı tarikatlarla protokoller imzalayıp onları okullara sokarak, laik-bilimsel eğitime son vermekte!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın açıkladığı 2022-2023 eğitim-öğretim yılsonu istatistiklerine göre, bugün okul öncesi, ilk, orta ve lisede toplam 75.514 okul bulunmaktadır. Ortaokul ve lise sayısı toplam 30.623 olarak verilmiştir. Bunun 5.146’sı imam-hatip ortaokulu ve lisesidir. Ortaokul ve lisede toplam 6.789.681 öğrenci okurken, imam-hatip ortaokulu ve lisesinde 1.175.983 öğrenci kayıtlıdır. Yani ortaokul ve lise öğrencilerinin yaklaşık %18’i imam-hatip okullarında öğrenim görmektedir.

Ülkemizde üniversite öncesi 75.514 okula ve 46.828 kütüphaneye karşın 90.000’den çok cami vardır ve sürekli yenileri yapılmaktadır. Toplum, TEK ADAMA’a “biat eden” tebaa kılınacaktır!?

Bilimsellikten sınıfta kaldığımız çok bellidir; artık iman gücüyle bilim yapılamayacağını da anlamamız gerekir. (AS: Aydınlanma, aklın inançtan – bilimin dinden özgürleşmesidir!)

AKP 3 Kasım 2002 iktidara geldiğinde, geçmiş hükümetlerce genel bütçeden eğitime %22,4 pay ayrılıyordu. 2023’te AKP iktidarının merkezi yönetim bütçesinden eğitime ayırdığı pay %9,6’ya indirildi! Kamu okullarından kısıldı, özel okullara öğrenci başına destek ödemesi giderek artırıldı.

Milli Eğitim Bakanlığı, devlet okullarına yeterli ödenek ayırmayıp, imam-hatip okullarına ve özel okullara ciddi parasal kaynaklar ve olanaklar seferber etmektedir. Bu ideolojik bir seçimdir.

  • AKP, din devleti kurmak için, ulusal eğitimi hem dincileştirmekte hem de özelleştirmektedir! Bunu ısrarla, kararlılıkla ve ideolojik körlükle dayatmaktadır. (A.S.)

Yıllardır siyasal sömürü (istismar) ve ideolojik araç konusu yapılan imam-hatip okulları, her açıdan desteklenip tüm giderleri devlet ve kimi tarikatlar tarafından karşılanırken, öbür devlet okulları için velilerden kapsamlı parasal destek beklenmektedir. Kısacası, kamusal eğitim yavaş yavaş dışlanarak (tasfiye edilerek), özel öğretim ve dinci eğitim veren okulların desteklendiği (teşvik edildiği) görülmektedir.

Ulusal Eğitim sisteminde dayatılan ticarileşme ve dincileştirme uygulamaları sürekli ve bilinçli olarak artırılmaktadır. AKP, din devleti kurmak için, AYDINLANMIŞ BİR ULUS istememektedir.

Eğitim yasalarında değişiklik yapılacaksa, ülkenin geleceği olan çocukların, çocukluk dönemi ve sonrasındaki gelişimini sağlayacak düzenlemeleri hedeflemesi gerekir.

Laik, bilimsel ve çağdaş, karma, kamusal bir eğitim dizgesiyle öğrenilen temel bilgilerin ve kazanılan becerilerin, bilimsel akılcılık ışığında yaşamla ilişkilendirilmesi ve sorun çözme becerilerinin edinilmesine odaklanılmalıdır. Tersi, “sürü toplum” ve ulusu çürütmedir!

  • Acımasız Küresel yarışma için, başta Bilişim, zorunlu donanımlar mutlaka sağlanmalıdır

Bilim insanlarına danışılmadan hazırlanan, bilimsel verilere dayanmayan adına “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” denen bu Müfredat (Yetişek!) Programı tümüyle politik-ideolojik bir dayatmadır.

  • Türkiye, böyle bir sistemle laik-bilimsel eğitime son vererek, tümüyle ümmetleştirilecektir!

Getirilen bu yeni öğretim programının omurgasını temel bilimsel dersler değil, dinsel ders ve kavramlar oluşturmaktadır. Matematik, Fizik, Kimya, Biyoloji gibi evrensel ve temel bilim dersleri yerine daha çok dinsel ve ahlaksal değerlerin öğretilmesine odaklanılmıştır. On yıldır üzerinde çalışıldığı söylenen 3500 sayfalık

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli“nde 12 yıllık temel eğitimde toplam 1210 saat Matematik, Fen ve Sosyal bilimlere ayrılırken; 1590 saat din ve ahlak bilgisi ile iyi insan olma konularına ayrılmıştır.

Evrim Kuramı gibi birçok bilimsel kuramın yanında Darwin, Einstein, Newton gibi evrensel bilim insanları ve kuramları öğretim programları içeriğinden kaldırılmıştır.

Ülkemizde AKP ile birlikte dinci yeni bir rejim yaratılmıştır ve bu yeni rejim, topluma kendi ideolojik eğitimini dayatarak konumunu-kazanımlarını berkitmektedir (tahkim etmektedir).

Eğitim sistemi, yıllardır ulusallıktan çıkartılarak küresel sermayenin buyruğuna bırakılmıştır. Böylece vatan bilinci olmayan, ulusal kimlikten uzaklaştırılan; cumhuriyet, laiklik, bağımsızlık, demokrasi gibi kavramların anlamını bilmeyen kuşaklar yetiştirilecektir. Bunun için öğretim programlarından Ulusal Kurtuluş Savaşı, eşsiz önderimiz Atatürk, laik cumhuriyetimize karşı yapılan emperyalist destekli saldırılar, etnik isyanlar çıkartılmaktadır.

AKP iktidarı devleti eğitimden çekerek, yasal olarak yasak ve kapatılmış olan (Anayasa md. 174) tarikat-cemaatları okullara doldurarak kendi eğitim sistemine yön vermektedir. Amaç, düşünmeyen ve sorgulamayan bir tebaa ve oy deposu yaratmaktır.

Ülkemiz genelinde üniversite öncesinde yaklaşık 20 milyon öğrenci ile 1,2 milyonu aşkın eğitim emekçisini ve ailelerini etkileyen Türkiye Yüzyılı Maarif Modelinin getireceği yıkıcı sonuçlar üzerinde titizlikle düşünmemiz ve tartışmamız gerekir.

Bu dinci – gerici siyasal islamcı ideolojik model asla kabul edilemez!

Bunun için etkili ve sonuç getiren örgütlü, demokratik eylemlere hızla gereksinim vardır.

Bu konuda muhalefet partilerinin cılız tepkilere son vererek, topluma önderlik etmeleri gerekir.

Emperyal destekli, ulusa düşman bu Projede (tasarımda) rol almayan siyasal partilerin,
bu sözde yeni çağdışı öğretim programına karşı çıkmak ve engellemek için demokratik kitle örgütleriyle birlikte alanlara çıkmaları kaçınılmaz bir görev ve zorunluluktur.

Meşru direnme hakkı doğmuştur, gerekirse anababalar çocuklarını okula yollanmaz!

Azim ve Karar, 10.06.2024.

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 19 Haziran 2024

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE


YEMEK

DİB, Dini İhtisas Merkezi için 8 milyarlık yemek (üst kalite) ihale etmiş.

Yiyin efendiler!..

ETİK

Gebze’de, kız öğrencileri kıyafetlerinin açık olduğu gerekçesiyle törene almayan sapkın okul müdürüne sahip çıkan Dini Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, “Konunun medyatik hale gelmesinin basın etiği açısından doğru olmadığını” savundu.

Etiğini de ettiğini de sevsinler…

TASARRUF

Vatandaşın her lokmasında, her adımında tasarruf arayan saygıdeğer iktidar, yandaşlara milyonlarca liralık saray ihaleleri vermeye devam ediyor.

Vatandaş tasarruf etmese yamyamları nasıl doyuracak?..

KARANLIK

 Ülkü Ocakları eski başkanı Sinan Ateş’in eşi, Adalet ve İçişleri Bakanlarına mektup yazarak “katilleri koruyan karanlık elleri bulun!” dedi.

Oralar karanlık…

NORMAL

Bahçeli, ”Ülkemizde anormal hiçbir şey yoktur” diyor.

Kendisi normalse öyledir…

ŞAŞKINLIK

Jandarma, Osmaniye’de kuruluş yıldönümünü AVM’de kutladı.

Bahçeli’nin normal memleketi…

HAZIM

RTE, “İade-i ziyaretimizi hazmedemediler.

Sade Özgür Özel olsa neyse, milletin midesine oturdu…

Tabip Odalarının Durumu

Prof.Dr.Gazi Zorer (@prof.dr.gazizorer) • Instagram photos and videosProf. Dr. Gazi Zorer

13 Haziran 2024, Cumhuriyet

Meslek odaları demokratik sistem içinde bir baskı grubu (kümesi) olarak yer alır. Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşları olarak anayasada tanımlanmış olmaları (AS: m.135) bu kuruluşlara bir sosyal grubun hak ve çıkarlarını savunmanın ötesinde toplumsal görevler yükler. Bu anlamda 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği (TTB) yasası, meslek birliğimize halk sağlığını koruma görevi de vermiştir. Bu çerçevede siyasal iktidarın halk sağlığı için risk oluşturan kimi karar ve uygulamalarına karşı uzman bir kuruluş olarak hukuksal girişimlerde bulunmak ve toplumun bilgilendirilmesine yönelik müdahale etme görevini yerine getirir.

Meslek kuruluşlarının kamu kurumu niteliği yanında üyelerinin demokratik katılımı ile seçtiği yöneticiler eli ile işlev gördüğü dikkate alındığında, toplumsal etkinlik düzeyinde üyeleri ne denli temsil ettiği de önem kazanıyor. Ülkemizdeki meslek kuruluşlarında, mesleği uygulamak için üyeliğin zorunlu olduğu barolar, en yüksek üye katılımı ile yönetim organlarını seçerken öbürlerinde seçimlere katılımın düşük olduğunu biliyoruz. En düşük katılıma sahip meslek kuruluşlarından birinin Tabip Odaları olduğunu söylersek hata yapmış olmayız. Birkaç istisna (ayrık) dışında Oda seçimlerine katılım %5-15 arasında değişiyor. Bu durum ciddi bir temsil sorununu da ortaya koyuyor.

BU DURUMA NASIL GELİNDİ?

12 Eylül 1980 askeri darbesini takiben (izleyerek) çıkarılan, katılımı ve demokrasiyi kısıtlayıcı yasal değişikliklerden biri de 6023 sayılı TTB yasasında önceden mesleği uygulamak için zorunlu olan Oda üyeliğinin, salt kamuda çalışan hekimler için isteğe bağlı duruma getirilmesi oldu. Bu değişiklik Oda ve Birlik (TTB) yönetimlerinin, hekimlerce onaylanmayan politikaları ile birleşince, süreç içinde Tabip Odalarına üye hekim sayısının yarıya düşmesi sonucu ortaya çıktı. Özellikle genç hekimler arasında üyelik oranı çok düşük düzeylerde, %15 dolayındadır. Halen ülkemizde mevcut (varolan), yaklaşık 230 bin hekimden 100 bin kadarı Tabip Odalarına üyedir.

TTB’nin efsanevi başkanı Prof. Dr. Nusret Fişek’in 1990’da vefatını takiben (ölümünün ardından) değişen yönetim anlayışı halen sürmektedir. 34 yıla ulaşan bu dönemde TTB sağlık alanını aşan, her fırsatta ülkenin siyasal gündemine müdahil olmaya çalışan, sağlık ve yaşam üzerinden bağlantı kurarak genel güvenlik meselelerine kadar (sorunlarına dek) uzanan birçok alanda söylem ve eylemlerde bulunmuştur. Hekimlerin her geçen gün artan mesleksel, ekonomik, yönetsel hatta can güvenliği gibi pek çok sorunlarının göz ardı edildiği, yeterince ilgilenilmediğine dair (ilişkin) algı, çok geniş hekim kitlesince benimsenmiştir.

Bunun sonucunda “hekim sorunları ile değil gündelik siyasetle uğraşan” meslek birliğine yönelik oluşan bu geniş tepki sonucunda hekimler ile meslek odası arasında aşılması güç duvarlar örülmüştür. Kitlesinden kopan yönetimler giderek daha çok savrulmuşlardır. TTB başkanının terör örgütü ilişkili bir TV kanalında canlı yayın konuğu olarak Irak’ın kuzeyinde Ordunun kimyasal silah kullandığına dair iddialarda bulunması sonrasında terör örgütü propagandası yapmak suçundan 2 yıl 8 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılmış, İstinafta onaylanmıştır. Ayrıca TTB yönetimi hakkında açılan davada yönetim kurulu görevden alınarak kayyum atanmasına karar verilmiştir.

  • Meslek örgütümüz ciddi bir kriz ortamına sürüklenmiştir. 

Söylem ve eylemleri kendi hekim kitlesi tarafından desteklenmeyen güçsüz ve zayıf düşmüş bir TTB gerçekte siyasal iktidarın işini kolaylaştıran bir işlevi de yerine getirmekte, TTB’nin aykırı kimi çıkışları siyasal gündemi değiştirmekte bile kullanılmaktadır.

  • Sonuçta hekimlerin hak kayıpları artmakta ve mesleksel uygulamadaki özgürlük alanları her geçen gün kısıtlanmaktadır.
  • Hekim emeği günbegün değersizleştirilmekte, özel hastane zincirleri büyütülürken şehir hastaneleri yolu ile dolaylı bir özelleştirmenin de yolu açılmış ve ilerletilmektedir.
  • Neoliberal ekonomi anlayışının sağlık alanındaki bu uygulamaları artık bir nesne durumuna getirilen hastalarla birlikte hekimleri hem kamuda hem özel sektörde ucuz işgücü olarak kullanmaktadır.

ÇÖZÜM NEDİR?

TTB ve Tabip Odalarının tüm hekimleri kapsayarak, onların güvenini kazanarak, desteğini alacak yeni bir anlayışla yönetilmesi gerekiyor.

Stratejik plana sahip, proje bazlı (temelli), proaktif (öngelen) bilimsel çalışmalar ile bu değişim gerçekleştirilebilir. Hedef tüm hekimlerin Oda üyesi olmasını sağlamak olmalıdır. Bunun için gündelik siyaseti, kimlik siyasetini değil, hekimlik ve sağlık siyasetini öne çıkaran bir politika değişikliğine gereksinim vardır.

Hekimlerin meslek örgütüne sahip çıkması için gerekli nesnel koşullar fazlasıyla mevcuttur (vardır). Aile hekimlerinden serbest hekimlere, kamuda çalışan uzman ve asistanlardan özel hastanelerde çalışan hekimlere dek tüm hekimlik kategorilerinde (alanlarında) her geçen gün artan devasa sorunlar vardır. Son üç yıl içinde kamu hastanelerinde çalışan 50 bine yakın hekim sendikalara üye olmuştur.

TTB’nin tüm hekimleri içeren meslek birliği olarak, hak temelli kapsayıcı politikalar oluşturup, sağlık alanında varolan uzmanlık derneklerinden hekim sendikalarına, aile hekimleri dernek ve sendikalarından, serbest hekim yapılanmalarına dek tüm hekim örgütlenmeleri ile birlikte hareket etme yeteneğini kazanmalıdır. Bu stratejik birliği sağladıktan sonra hekimler istediklerini elde edebilir ve halkın sağlık sorunlarına da sahip çıkabilecek ağırlığa ulaşabilirler. Bunun için de hekimlerin Tabip Odalarına sahip çıkmaları gerekiyor.

Anayasaya darbe

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen

AKP Genel Başkanı ve “cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan, Kızılcahamam’daki “istişare ve değerlendirme” toplantısında, “darbe anayasası”nın değişmesi ve “sivil anayasanın” gerekliliğinden söz ederek, yine gerçekleri tersyüz etti.

Birincisi, 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra, 1982 yılında “kabul edilen” anayasa, birçok anayasa değişikliğiyle zaten değişti. Günümüzde, “12 Eylül darbe anayasası” olarak adlandırılabilecek bir şey kalmadı. 1982’den kalan ve değiştirilmesi gereken bazı (kimi) antidemokratik maddeler olsa da, bu maddeler anayasanın bütününü temsil etmemektedir.

İkincisi, anayasaya en büyük darbelerden birisi, AKP döneminde, cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini devreye sokan referandum (halkoylaması) ile vurulmuştur. (AS: Hukukçu şapkamızla söyleyelim; 16 Nisan 2017 halkoylaması hukuksal olarak doğmamış, yoklukla sakattır! Çünkü YSK, mühürsüz zarf-oyları geçerli sayarak Anayasayı çiğnemiş, TBMM’nin yasama yetkisini gasp etmiştir!)

Anayasanın birçok demokratik maddesine aykırı olan bu değişikliklerle, TBMM’nin yetkileri sınırlandırıldı; Yürütmenin yasa (AS: Yasa değil, KHK eşdeğeri CBK) çıkarması sağlandı; Anayasa Mahkemesi’nin ve Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun üyelerinin önemli bir bölümünün (tek kişilik!) Yürütme – CB tarafından atanması karara bağlandı; böylece Yasama, Yürütme, Yargı arasındaki güçler ayrılığı sistemi büyük darbe yedi.

Ortada bir darbe anayasası değil, anayasaya vurulan bir darbe vardır.

  • Bugün bir darbe anayasasından söz edilecekse, bu 1982 Anayasası değil,
    2017 Anayasası’dır.

***
AKP’nin ve Erdoğan’ın anayasaya vurduğu tek darbe bu da değildir. Bugün geçerli olan anayasada var olan birçok demokratik madde AKP ve Erdoğan tarafından yıllardır ihlal edilmektedir (çiğnenmektedir).

Bu maddeler ve içerdiği ilgili ifadeler şunlardır:

Madde 2: “Türkiye Cumhuriyeti … demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Madde 6: “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”
Madde 7: “Yasama yetkisi … Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.”
Madde 8: “Yürütme yetkisi ve görevi, cumhurbaşkanı tarafından, anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.”
Madde 9: “Yargı yetkisi … bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır.”
Madde 11: “Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar anayasaya aykırı olamaz.”
Madde 14: “Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri … insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Madde 24: “Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”
Madde 25: “Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.”
Madde 26: “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar.”
Madde 28: “Basın hürdür, sansür edilemez. Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”
Madde 34: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”
Madde 138: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.”
***
Erdoğan’ın kullandığı “sivil anayasa” ifadesi, bu anayasa maddelerinin de ihlal edilmesi eylemini meşrulaştırmanın kod adıdır!


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anayasaya darbe10 Haziran 2024

İMAMLARIN DARBESİ

Rifat Serdaroğlu
DOĞRU Parti Genel Başkanı

Bahçeli, yüzüklü elinin altında tuttuğu “15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi” dosyası ile, “Sinan Ateş Dosyası” nedeniyle kendisini sıkıştırmaya kalkan AKP’ye gözdağı veriyordu! Bahçeli ve Ortakları
bu konuda boşuna birbirlerini tehdit etmesinler! DOĞRU Parti bu konuda da hazırlıklarını çoktan bitirip, dosyasını belgeler, fotoğraflar, noterli ifadelerle hazırladı. Çok yakında, Bahçeli’nin de bilmediği gerçekler yargılamada açığa çıkacak. Hepsi birlikte yargılanacak

15 Temmuz “Darbe Girişimi” dosyası, AKP İktidardan düşünce yeniden açılacak ve “Darbe Girişimi” sırasında işlenen suçların faillerini, planlı olarak gerçekleştirilen cinayetleri yapan katilleri korumak amacıyla, CB Erdoğan tarafından çıkarılan yasa ve kararnameler
AYNI YOLLA kaldırılacaktır. Çünkü;

15 Temmuz 2016 “Darbe Girişimi” T.C. Devletini yıkmak için dışarıda planlanan
“TEK ADAM SİSTEMİNİN” ve başta Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve Yüksek Yargı gibi devlet kurumlarımızın çökertilmelerinin de, ülkemize ON İKİ MİLYON sığınmacının getirilmesinin de, ekonomimizin çökertilmesinin de kaynağı,
bu darbe girişimi sayesinde ele geçirilen
meşruiyet dışı güçtür…

Türk Tarihi ve Türk Milleti huzurunda açıklıkla ifade ediyoruz ki:

  • AKP, bu Darbe Girişiminin ve sonrası cinayetlerin BAŞ SORUMLUSUDUR.
  • MHP, kendisine verilen talimat gereği, AKP’ye destek vermiş suç ortağıdır.

CHP 15 Temmuz’u anlayamamış, üstelik AKP-MHP’nin düzenlediği Yenikapı Mitingine katılmış, Kılıçdaroğlu orada yaptığı konuşma ile 15 Temmuz sonrası yapılan rezilliklere meşruiyet kazandırmıştır…

Şimdi de Özgür Özel, Yumuşama-Normalleşme“ adı altındaki oyuna balıklama atlayarak, Erdoğan’ın ÜÇÜNCÜ KEZ Cumhurbaşkanı seçilmesi suçunu (Anayasayı İhlal Suçudur) meşrulaştırma çabası içindedir.

AKP-MHP-HÜDA PAR ortaklığının işlediği maddiyata dayalı suçları görmezden gelseniz bile,

BOĞAZ KÖPRÜSÜNDE, silahsız İKİ TÜRK ASKERİNİN kafalarının canlı iken kesilip öldürülmelerini ve bu katillerin AKP tarafından korunmalarını, TÜRK MİLLETİNİN bağışlaması mümkün değildir…

Bu Bayram günü neden bunları yazıyorsun, diyebilirsiniz?

Aynı rezil filmi bir daha görmenizi istemiyoruz da ondan!

15 Temmuz’da gerçekleştirilen kanlı oyunun iki İmamı vardı.

Biri İstanbul İmamı, diğeri Pensilvanya İmamı!

Darbe, 15 Temmuz 2016 akşamı saat 20.30’da başladı.
Darbeciler, ne hikmetse AK Sarayı değil TBMM’yi bombaladılar!

Muhalefet liderlerinin farkında olmadıkları şey şu idi :

İkinci 31 Mart Vakası gerçekleşmişti. Fakat bu kez isyanı çıkaranlar da, sözüm ona bastıranlar da “Federe İslam Ümmeti Devleti” savunucuları yani, Atatürk Cumhuriyeti düşmanları idi…

Eğer buraya dek yazılanlar gerçek olarak kabul edilmez ise, şu sorunun yanıtı istemek her akıl sahibi insanın hakkı olmalıdır. Lütfen düşünün ve sorgulayın :

Darbe girişiminden 5-6 gün önce ortadan kaybolan Erdoğan’ın haberi yoksa ve bu darbe gerçekse, nasıl oluyor da aynı gün, o korku ve telaş içinde İKİ Anayasa Mahkeme Üyesi, BEŞ HSYK Üyesi, 2475 Yargıç “Silahlı Terör Örgütü Kurmak” suçlamasıyla gözaltına veya açığa alınabildi?

Bir günde bu kadar kişiye değil tebligat göndermek, adlarını alt alta yazmak bile mümkün değildir. İsterseniz deneyin!

Unutulmaması gereken önemli konu ise, bu FETÖ’CULARI kimlerin tayin ettiğidir.

Evet, Cemaat denen FETÖ/PDY silahlı bir terör örgütüdür. Ama bu örgütün işbirlikçisi ve devletin en hassas birimlerine yerleştirilmesi işini yapan AKP ve Erdoğan’dır.

Sağlık ve başarı dileklerimle, 18 Haziran 2024

Cumhuriyet’e demecimiz : KIRIM – KONGO KANAMALI ATEŞİ HASTALIĞI

Havaların ısınmasıyla artan kene vakaları hakkında uzmanlar uyarılarda bulundu:
15 kişi yaşamını yitirdi!

Keneye çıplak elle dokunulmaması gerektiğini belirten Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, “Kene tutunmuş ise çıplak el ile dokunmadan, eldiven, cımbız vb. uygun araçla, keneyi ezmeden çıkarmalıdır.” dedi.

Havaların ısınmasıyla artan kene vakaları hakkında uzmanlar uyarılarda bulundu: 15 kişi yaşamını yitirdiSıcaklıkların artmasıyla Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakalarında artış yaşanmaya başladı. Keneler, doktorlar tarafından olduğu yerden çıkartılarak incelenmek üzere laboratuvara gönderildi. Uzmanlar ise yaz aylarında artan kene vakalarına karşı uyarılarda bulunarak önlem alınması gerektiğini ifade etti.

Konuya ilişkin Cumhuriyet’e değerlendirmelerde bulunan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık, dünyada 30’u aşkın ülkede KKKA görüldüğünü ve bu hastalığın Türkiye’de de ciddi bir sorun olduğunu belirtti. Saltık, bu yıl 10 Haziran tarihine dek KKKA olgu sayısının 480’e ulaştığını ve 15 kişinin yaşamını yitirdiğini kaydetti. KKKA’nın kene tutunması veya keneyle temas sonucu yaşandığını kaydeden Saltık,

  • “Kuluçka süresi kene tutunmasından sonra genellikle 1-3 gün, en çok 9 gündür. Virüs içeren kan, beden sıvısı ve öbür dokularla temas sonrası 5-6 gün, en uzun 13 gündür.” dedi.

Keneden korunmak için kişisel korunma önlemleri alınmasının önemli olduğunu belirten Saltık,

  • “Tarla, bağ, bahçe, orman ve piknik alanları gibi kene yönünden riskli alanlara giderken bedeni örten giysiler giyilmeli. Kene yönünden riskli alanlardan dönüldüğünde bedende kulak arkası, koltuk altları, kasıklar ve diz arkası dahil, kene olup olmadığına bakılmalı. Giysilerin üzerinde Sağlık Bakanlığı onaylı akarisitler kullanılabilir.” diye konuştu.

Keneye çıplak elle dokunulmaması gerektiğini belirten Saltık,

  • “Kene tutunmuş ise hiç zaman yitirmeden, çıplak el ile dokunmadan, bedene tutunduğu
    en yakın yerden tutarak bez, naylon torba, eldiven, cımbız vb. uygun araçla, keneyi ezmeden çıkarmalı ve bölgeye antiseptik uygulanmalıdır.
  • Kene çıkarılamazsa en yakın sağlık kuruluşuna başvurulmalıdır.” dedi.

‘ÇIPLAK ELLE DOKUNMAYIN’

Saltık, kenenin ne denli erken çıkarılırsa bulaşma riskinin o ölçüde azaldığını belirtti.

Prof. Saltık Kurban Bayramı nedeniyle hayvan kesiminde hayvanların kanlarına, beden sıvılarına, dokularına çıplak elle dokunulmaması konusunda da uyarılarda bulundu.
=====================================
Dostlar,

Gazeteye yolladığımız tam metin aşağıda.. Gazeteciler sayfa sıkıntısıyla, haklı olarak kısaltıyor.

4 Ways to Remove a Tick - wikiHow
How To Safely Remove A Tick For Lyme Disease Testing - Ticknology

KIRIM_-_KONGO_KANAMALI_ATEŞİ_HASTALIĞI,_Cumhuriyet’e

Sevgi ve saygı ile. 18 Haziran 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Temel sorun anti-laiklik

Örsan K. Öymen

Örsan ÖYMEN
Felsefe Profesörü

Cumhuriyet, 17.6.24

  • AKP iktidarında var olan en temel sorun,
    laiklik ilkesinin uygulanmamasıdır.

Çoğu siyasetçinin ve yorumcunun sandığının aksine, en temel sorun ekonomik kriz de değildir, adaletten yoksunluk da değildir. Çünkü bugünkü ekonomik krizin de, adaletsizliğin de temelinde, AKP’nin laiklik karşıtlığı ve teokratik bir düzen kurma hedefi yatmaktadır.

Laiklik, dinin devlet, siyaset, hukuk, eğitim işlerine karışmaması; devletin de bu koşulla, dindar vatandaşın dinsel inanç ve ibadet (tapınç) özgürlüğünü, dinsiz vatandaşın felsefi görüşünü ve yaşam biçimini güvence altına almasıdır.

AKP iktidarı ise aksine, devlette kadrolaşmanın, siyasetin, ekonominin, hukukun, eğitimin ve yaşam tarzının (biçiminin) dincileşmesi doğrultusunda bir mücadele (savaşım) vermektedir.

Anayasanın 2. maddesi Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu; 14. maddesi, anayasada belirlenen hak ve özgürlüklerin, laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağını; anayasanın 24. maddesi, devletin sosyal, ekonomik, siyasal, hukuksal temel düzeninin kısmen bile olsa din kurallarına dayandırılamayacağını ifade eder (emreder!).

AKP bu anayasa maddelerini yıllardır ihlal ettiği (çiğnediği) halde, muhalefet siyasetçileri ve AKP iktidarına karşı olduğunu iddia eden yorumcular, bu konuyu ısrarla gündeme getirmemektedir!
***
Ekonomik krizin (bunalımın) ekonomik nedenlerinin başında sanayi, teknoloji, tarım sektörlerinde etkili ve nitelikli bir üretim ekonomisinin var olmaması yer almaktadır.

Ancak Türkiye’de ekonominin bugünkü duruma gelmesinin ilk siyasal nedeni, AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın “nas” söylemi ve uygulamasıdır. Erdoğan anayasanın 24. maddesini çiğneyerek faiz stratejisini din kuralları ve “Kuran’ın zorunlu kıldığı buyruklar” üzerinden belirlediği ve faizleri düşürdüğü için, Türk Lirası radikal (kökten) bir değer yitimine uğradı ve buna bağlı olarak yüksek enflasyon ortaya çıktı.

  • “Nas” devalüasyona, devalüasyon enflasyona neden oldu!

Başka bir deyişle, laiklik ilkesinin çiğnenmesi ekonomik bunalıma yol açtı!

Eğer Türkiye’de sağlam bir üretim ekonomisi var olsaydı, “nas” böylesine büyük bir ekonomik bunalıma yol açmazdı. Ancak Türkiye’de ekonomi kırılgan bir zeminde varlığını sürdürdüğü için, “nas” çöküşe neden oldu.

Bunun da ötesinde, Türkiye’de ekonominin lokomotifi olan, ekonominin yükünü taşıyan ve buna bağlı olarak en çok vergi ödeyen paydaşlar, kesimler ve iller, Türkiye’de bir din devleti ve teokratik düzen hedefine sahip değildir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Eskişehir, Bursa, Aydın, Muğla, Antalya, Manisa, Denizli, Balıkesir gibi sanayi, teknoloji, finans ve hizmet sektörünün öncü illeri bir din devleti sevdası içinde değildir.

Türkiye’de siyaseti Erzurum, Sivas, Kayseri, Çorum, Yozgat, Şanlıurfa, Rize ve/veya laiklik karşıtı tarikatlar ve cemaatler belirlemeye kalkarsa, ekonomik kalkınmanın sağlanması da kategorik olarak olanaksızdır.

Erdoğan’ın göremediği şey budur ve Erdoğan gerçekte kendi bindiği dalı kesmektedir.
***
Aynı durum, adalet ve hukuk alanındaki sorunlar için de geçerlidir. Petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynakların olmadığı bir ülkede, hukuk devleti ve adalet de yoksa, o ülkede ekonomik kalkınmanın neredeyse olanaksız olduğu doğrudur. Ancak,

  • Türkiye’de neden adalet, hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı yoktur ve masum insanlar hapislerde yatmaktadır?
  • Çünkü AKP teokratik bir düzen kurmayı amaçlamaktadır!

Kamuoyunda sık sık karşılaştığımız “patrimonyal sultanlık”, siyaset bilimsel açıdan AKP düzenini tanımlamak için uygun bir kavram değildir. Bu kavram AKP’nin laiklik karşıtı siyasetini yok saymaktadır.

  • AKP teokratik bir monarşi kurmak peşindedir!

Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Anayasaya darbe10 Haziran 2024

Mustafa Aydınlı şiiri : SİVRİSİNEK DESTANI

ŞİİR KÖŞESİ

Mustafa AYDINLI
Eğitimci – Yazar
Halk ozanı
18 Haziran 2024


SİVRİSİNEK DESTANI

Üzerime ordu çektin yürüdün
Ne idi ki sana zararım sinek
Düşman gibi dört yanımı bürüdün
Kaçacak bir delik ararım sinek
*
Gece gezmek bu sineğin kuralı
Çünkü soyka gecelerin kralı
Ne yapsam ne etsem olmaz oralı
Şaştı her tedbirim kararım sinek
*
Sinek senin ile hayli savaştım
Bazen göğüs gerdim bazen sıvıştım
Bazen de canımın derdine düştüm
Açtığın yarayı sararım sinek
*
Vızıltıyı türkü ettin diline
Huzur bırakmadın kıza geline
Rahat durmaz isen böyle biline
Çarpar kanadını kırarım sinek
*
İçtiğin damardır sanma ki çeşme
Hep benim kanımı emerek şişme
Sineklik eldeyken pusuma düşme
Kafanı gözünü yararım sinek
*
Sıtma hastalığın sen mi getirdin
Kimin mikrobunu kime götürdün
İğnelerin kılıcına batırdın
Bir gün hesabını sorarım sinek
*
Geceleri çıkar çıkar gelirsin
Emilecek taze kanı bilirsin
Bir gün kan bulamaz zabın kalırsın
O zaman ben seni yorarım sinek
*
Bitmez sinek ile bizim davalar
Her kaşınan ısırığın ovalar
Güz gelip de soğuyunca havalar
Seni bu ellerden sürerim sinek
*
Doğru, bir masalda bir fili yendin
Ondan sonra kendin yenilmez sandın
İlacın elime geçerse yandın
Senin defterini dürerim sinek
*
Konup durma baldırıma kelleme
Her yerimi kaşındırıp elleme
Aydınlı darada hafif belleme
Üleşini yere sererim sinek

BAYRAM ve BABALAR GÜNÜ

Suay Karaman

Bu yıl Kurban Bayramı ile Babalar Günü aynı güne denk geldi ve birlikte kutlandı. Yaşam, sürekli olarak kendini geliştirmek, yenilemek ve ileriye doğru atılım yapmaktır. Zamanımızdan 1400 yıl önceki yaşam biçimini günümüzde de sürdürmek ısrarı yanlıştır. Bunu başaramayan bireyler ve toplumlar geri kalmaya mahkumdur. Bugün İslam ülkelerine bakınca, bu durum net olarak görülmektedir. Zaten laikliğin olmadığı yerde demokrasi, hukuk, adalet, bilim olmaz; bu nedenle gelişme ve ilerleme de olmaz. İşte ülkemizi, öbür İslam ülkelerinden ayıran fark da buradadır.

Müslümanların büyük çoğunluğunun kurban kesmeyi bir zorunluk gibi algılayıp, en zor koşullarda kurban kesmeye çalıştıkları bilinmektedir. Kuran’da Hac suresinin 36. ayetindeki “Allah’a kulluğun bir işareti olarak, hayvanların kurban edilmesinde sizin için yararlar mevcuttur…” ifadesine göre yapılan bu işlem için kimi açık fikirli ilahiyatçılar bir sonraki 37. ayetteki “Unutmayın ki o kurbanların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. Sizden Allah’a ulaşacak olan tek şey erdemli davranışınızdır.” ifadelerine dikkat çekmektedirler. Ancak bilimden payını alamayan tutucu görüş öne çıkartılarak, kurban bayramında hayvanlar kesilmektedir. Bu hayvanlar sevap adına (için) kurban edilmektedir ama neyin sevabı olduğu da belli değildir. Ahlak yoksa, dürüstlük yoksa, erdem yoksa, bilimsellik yoksa, yurtseverlik yoksa bu neyin sevabıdır, salt kendini kandırmaktır.

Kurban Bayramında hayvan kesmek yerine, ödenecek bedelin gereksinimi olan kişilere ya da gerçekten güvenilir kurumlara verilmesinin daha doğru olacağı bilinmelidir. İşte bundan daha güzel bir sevap olamaz. Ülkemiz, 1980’li yıllarda kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, Turgut Özal ile başlayan ve AKP ile süren dönemde, bu niteliğini yitirmiş ve yurt dışından birçok gıda ürünü almaya başlamıştır. Bugün yaklaşık 85 milyonluk Türkiye’nin 15 milyon ineği varken, 4 milyonluk Uruguay’ın 16 milyon ineği olmasının üzerinde düşünülmesi gerekir. Özellikle kurban bayramları için Arjantin, Brezilya ve Uruguay’dan canlı hayvan almamız konusunda, ülkemiz yöneticilerinin pişkinlikleri de unutulmamalıdır.

Ülkemizde her geçen yıl hayvan varlığı azalmaktadır. Özellikle dışalım politikası ile yerli üretim olumsuz etkilenmektedir. Bunların dışında yem başta olmak üzere girdi bedellerinin çok yüksek olması, mera alanlarının amaç dışında kullanılması, kırsal nüfusun yaşlanması ve hayvancılığın yeterince desteklenmemesi, günden güne hayvan varlığının azalmasına neden olmaktadır. 2023 yılında 52.363.000 küçükbaş ve 15.583.000 büyükbaş hayvan varlığına sahip ülkemizde, her kurban bayramında yaklaşık 2.750.000 küçükbaş ve yaklaşık 850.000 büyükbaş hayvan kesimi yapılmaktadır.

  • İslam’ı yeniden ve günümüzün koşullarına göre yorumlamanın zamanı gelmiştir.

Ülkemizdeki tüm ibadetin Türkçe olarak yapılması da gerekli olduğu ölçüde, aynı zamanda zorunluktur. Günümüzde gördüğümüz yobazlığın sona erdirilmesi için bu gereklidir. Çünkü
1400 yıl önceki İslami yaşam biçimini, bugün her yönüyle yaygınlaştırmak isteyen anlayış, demokratik ve laik devlet ilkesi ile çatışmaktadır. Siyasal iktidarın eylem ve söylemleriyle, özellikle yeni eğitim-öğretim programlarıyla toplumun aydınlık geleceği karartılmak istenmektedir.
***
1972 ‘den beri, babaların çocuklarının yaşamları için verdikleri katkıyı ve savaşımı takdir etmek için “Babalar Günü” kutlanmaktadır. Sonora Loise Smart Dodd (1882-1978) adlı bir kız, annesinin yokluğunda altı çocuğunu tek başına büyüten Amerikan iç savaş gazisi babası William Jackson Smart (1842-1919) için, anneler günü gibi babalar gününün de olması gerektiğini düşünmüştür. Bunun için babasının doğum günü olan 5 Haziran’ın Babalar Günü olarak ilan edilmesi için çalışmalara başlamıştır. Ancak çalışmalar o tarihe yetişememiş ve kutlamalar Haziran ayının 3. Pazar gününde kutlanmıştır. Babalar Günü ilk kez 19 Haziran 1910’da Washington eyaletinin Spokane kentinde kutlanmıştır.

1924’te ABD Başkanı Calvin Coolidge (1872-1933) kutlamaları desteklemiştir ama resmi olarak babalar günü ilan edilmemiştir. 1966’da ABD Başkanı Lyndon Baines Johnson (1908-1973),
her yıl Haziran ayının 3. Pazar gününün babalar günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımlamıştır. 1972’de ise ABD Başkanı Richard Nixon’ın (1913-1994) imzasıyla Babalar Günü yasal olarak ABD’de resmi tatil ilan edilmiştir. Bugün Türkiye’nin de arasında bulunduğu yüze yakın ülke, Haziran ayının 3. Pazarı gününü “Babalar Günü” olarak kutlarken, kimi ülkeler farklı tarihlerde kutlamaktadır.

Gerçekte Babalar Günü de kapitalizmin yarattığı özel günlerdendir. Normal olarak insanlar babalarını da, annelerini de, eşlerini de, çocuklarını da, kardeşlerini de yalnızca bir gün değil; her gün anar, her gün sever. Kapitalizmin yarattığı bu günler, bir tüketim çılgınlığına dönmektedir. Bayram ise özünde sevgidir, dostluktur, saygıdır, hoş görüdür.

  • Bayram doğayı ve vatanını sevmektir, ulusal değerlere sahip çıkmaktır.

Bu değerlere sahip insanlarımızın bayramı kutlu olsun.

Azim ve Karar, 17 Haziran 2024