
Almanya’da Nazi Partisi (NSDAP) ve onun lideri Adolf Hitler, 1932 yılının kasım ayında gerçekleşen serbest ve özgür seçimlerle, %33 oy oranıyla iktidara geldi. Tarihte bazı diktatörlükler askeri ve silahlı darbeyle, bazıları da serbest ve özgür seçimle kurulmuştur. Aynı seçimde Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) %20 oyla ikinci parti, Almanya Komünist Partisi (KPD) %16 oyla üçüncü oldu.
Yüzde 33 oy oranı mecliste hükümeti kurabilecek çoğunluk için yeterli olmadığı ve koalisyon hükümeti de kurulamadığı için, Hitler cumhurbaşkanı tarafından, seçimlerin yenilenmesi koşuluyla, 1933 yılının ocak ayında geçici başbakan olarak atandı.
Hitler ilk iş olarak Nazi Partisi üyelerini devletin güvenlikle ve yargıyla ilgili kurumlarına yerleştirdi.
Şubat ayının sonunda, Berlin’deki meclis binası yakıldı. Hitler bu sabotajın Almanya Komünist Partisi üyeleri tarafından gerçekleştirildiğini ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin Almanya’da darbe girişiminde bulunduğunu iddia ederek, cumhurbaşkanının da onayıyla olağanüstü hal ilan etti.
Meclis binasının, olağanüstü hal ilan edebilmek için Hitler’in destekçileri tarafından yakıldığı veya çıkan yangının Hitler’in güvenlik güçleri tarafından kasıtlı olarak söndürülmediği iddiaları dikkate alınmadı.
Meclisin yakılması olayından sonra KPD milletvekilleri ve üyeleri tutuklandı; genel “seçimler” muhalefetin baskı altına alındığı olağanüstü hal koşullarında, özgür ve serbest olmayan bir ortamda, mart ayında (AS: 1933) gerçekleşti. Bu “seçimlerde” NSDAP % 44, SPD % 18, KPD % 12 oy aldı ve Hitler tek başına iktidar oldu.
Aynı ay içinde mecliste, yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığını ortadan kaldıran ve Hitler’e olağanüstü yetkiler tanıyan “yetkilendirme yasası” kabul edildi. KPD milletvekillerinin tümü sahte “yargı” kararlarıyla ve kumpas “davalarıyla” tutuklu veya sürgünde olduğu için oylamaya katılamadılar, SPD yasa teklifine tam kadro ret oyu verdi, merkez sağ partiler de yasa teklifini (önerisini) onayladılar.
Hitler daha sonra söz konusu yetkilerle SPD’yi, KPD’yi, muhalefet partilerini ve muhalif sendikaları, dernekleri, vakıfları kapattı; düşünceyi ifade, medya ve örgütlenme özgürlüğünü tümüyle ortadan kaldırarak diktatörlüğünü tescilledi (pekiştirdi).
***
Türkiye 21. yüzyılda, özdeşlik olmasa da, Almanya’da 1933 yılında yaşanan olayların benzerini yaşıyor. AKP 2002 yılında serbest ve özgür seçimlerle iktidara geldi; ilk iş olarak devletin güvenlikle ilgili kurumlarında ve yargıda, demokrasi ve laiklik karşıtı kadrolaşmayı gerçekleştirdi; daha sonra “Ergenekon”, “Balyoz” gibi sahte kumpas “davalarıyla” yüzlerce komutanı, askeri, siyasetçiyi, gazeteciyi, yazarı, akademisyeni tutukladı; bunun da tetiklediği “Gezi” protesto eylemlerini polis şiddetiyle bastırdı; muhalefetin “kontrollü darbe girişimi” olarak nitelendirdiği
15 Temmuz askeri darbe girişiminden sonra olağanüstü hal ilan ederek, olağanüstü hal baskısı altında yasama, yürütme, yargı arasındaki güçler ayrılığını ortadan kaldıran ve cumhurbaşkanına olağanüstü yetkiler tanıyan anayasa değişikliği referandumunu (halkoylamasını) gerçekleştirdi; referandumu, mühürsüz oy pusulalarıyla az farkla “kazandı”; yeni yetkilerle kamu kurumlarını, yargıyı, medyayı, üniversiteleri bütünüyle baskı ve kontrol (denetim) altına aldı; gazetecileri, yazarları, siyasetçileri, siyasal parti genel başkanlarını tutukladı; İstanbul belediye seçimlerini iptal etti; son olarak da CHP’nin cumhurbaşkanı aday adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu ve CHP’li ilçe belediye başkanlarını tutukladı.
***
Özetle, serbest ve özgür bir seçimle iktidara gelip diktatörlük rejimi kuranların, serbest ve özgür bir seçimle iktidarı bırakmaları neredeyse olanaksızdır. Çünkü öyle bir niyetleri olsa zaten diktatörlük rejimini kurmazlardı. Diktatörlük rejimini kurmaları, serbest ve özgür bir seçimle iktidarı bırakmayacaklarının somut kanıtıdır.
______________________________________________________________
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları