Terör örgütü PKK’nin kurucusu Abdullah Öcalan ile AKP’nin ve MHP’nin öncülüğünde ve DEM’in desteğiyle başlayan görüşmelerle, Türkiye bir yandan gerçek gündeminden kopartılır ve ekonomi, adalet, eğitim, laiklik, göç konusundaki sorunlar halka unutturulurken; bir yandan da dinci bir anayasanın temelleri atılmaya çalışılıyor.
Temel amaç, PKK ve Öcalan konusunda verilecek bazı tavizler (kimi ödünler) karşılığında, DEM’in desteğiyle, anayasadaki laiklik ilkesini ortadan kaldırmak, teokratik bir anayasa oluşturmak!
AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan’ın üçüncü defa (kez) cumhurbaşkanı adayı olmasını sağlayacak anayasa değişikliği planın bir parçası olsa da, öncelikli konu bu değildir. Çünkü erken bir tarihe alınacak seçimle, Erdoğan’ın adaylık yolu zaten açılmaktadır. (AS: Anayasa m.116/3)
Amaç, anayasanın ilk dört maddesini korumakla birlikte, 2. maddede yer alan laiklik sözcüğünün içini dolduran, anayasanın 14., 24., 42., 103. ve 136. maddesi gibi maddelerini değiştirmektir ve anayasaya teokratik (AS: din kurallarına dayalı) ifadeler eklemektir.
Anayasanın 14. maddesi, Anayasada belirlenen hak ve özgürlüklerin, laik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamayacağını; Anayasanın 24. maddesi, devletin sosyal, ekonomik, siyasi, hukuki temel düzeninin kısmen bile olsa din kurallarına dayandırılamayacağını; anayasanın 42. maddesi, eğitimin ve öğretimin, Atatürk Devrimlerine, ilkelerine ve çağdaş bilimsel esaslara göre verileceğini ifade eder. Anayasanın 103. maddesi, cumhurbaşkanının laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağına ilişkin ant içmesini; 136. maddesi, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, laiklik ilkesi doğrultusunda görevlerini yerine getirmesini öngörür.
Köktendinci tarikatların ve cemaatlerin de istemleri doğrultusunda, temel hedef bu maddelerdir!
***
2015 yılında gerçekleşen sözde çözüm sürecinde, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, AKP’nin bir sorunu çözmek amacında olmadığını, TBMM’de bir anayasa değişikliğiyle
padişahlık ve halifelik düzeni kurmak istediğini, HDP’nin de bu çerçevede kullanıldığını görerek, TBMM Grubu toplantısında, şu tarihsel ifadeleri kullanmıştı:
- “Bu gün kürsüye, ‘halklarımıza verdiğimiz demokrasi, barış ve özgürlük mücadelesinden vazgeçmeyeceğiz’ sözümüzü tekrarlamak için çıktım. Biz bir pazarlık hareketi değiliz.
- Asla ve asla AKP ile aramızda kirli bir işbirliği ve pazarlık olmadı, olmayacak.
Ama kürsüye çıkma gerekçem olan bir tek cümle söyleyeyim: - Sayın Recep Tayyip Erdoğan, HDP var oldukça, HDP’liler bu topraklarda nefes aldığı müddetçe, sen başkan olmayacaksın. Sayın Recep Tayyip Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız.”
Demirtaş aynı yıl basına verdiği bir demeçte bu çıkışını şöyle açıklamıştı:
” ‘Seni başkan yaptırmayacağız’ klasik bir kişisel sürtüşme veya bir kişinin başkan olup olmamasının üzerine ortaya çıkmış bir slogan değildir. İdeolojik bir çatışmanın formüle edilmiş halidir. Bir tarafta sağ, neo-liberal, Türk-İslamcı ve hilafeti esas alan bir yapı vardır. Bu yapının kurucusu Türkiye’de başkan olmak istemektedir. Dolayısıyla biz onun dayattığı başkanlık sistemine karşı çıkarak ideolojik bir duruş sergiledik.”
Demirtaş, bu ideolojik ve ilkeli duruşu nedeniyle sekiz yıldır hapiste!
Demirtaş yine aynı nedenle, yeni süreçte devre dışı bırakılmış durumda!
DEM yönetiminin, O’nun ödediği bedele ve çektiği çileye ihanet edip etmeyeceğini
zaman gösterecek!
DEM yönetiminin teokrasiye, halifeliğe, monarşiye, padişahlığa karşı olan; kadın ve erkek eşitliğini, laik bir devletin sağladığı tüm olanakları özümsemiş olan; İran’daki Kürtler gibi yaşamayı asla kabul etmeyecek olan DEM seçmenine ihanet edip etmeyeceğini de,
yine zaman gösterecek!
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Baştan sona her sözcüğü GÜNCEL VE SOMUT, YURTSEVER VE BİLİMSEL, MUHTEŞEM VE MÜKEMMEL bir yazı. Sevgili hocamız Prof.ÖYMEN’in kalbine, eline, kalemine sağlık.