Dayanışma etkinliklerinin sosyolojisi

Şükrü Aslan

Şükrü Aslan

Güncel 27.11.2024, BİRGÜN

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

1970’li ve 80’li yılların Türkiye’sinde ve Avrupa kentlerinde ‘Dayanışma Geceleri’, daha çok politik işlevleriyle iz bırakan etkinliklerdi. Bu geceler sadece odaklandıkları temalar itibarıyla değil, katılımcıların hali, dili ve söylemiyle de birer muhalif politik gösteri gibiydi. O kadar ki sanatçıların sahnede yer alma biçimleri bile büyük ölçüde muhalif politik sembollerin bir tür fotoğrafına benziyordu. Elindeki sazı, türlü mücadelelerin nesnesi gibi tutan bazı sanatçıların, dakikalarca alkışlandıklarını hatırlarım. Dönemin hâkim siyasetinin yarattığı politik atmosfer, toplumsal kesimlerin bulunduğu yerden bir muhalif ses verme çabalarını tetikliyordu.

Geçtiğimiz Pazar günü Almanya’da Stuttgart Arena’da, Tunceli Eğitim Sağlık Vakfı yararına yapılan dayanışma etkinliğini izlerken, hemen her adımda bu deneyimleri ve sosyolojinin hem değişen, hem de genellikle görünmez kalan yüzlerini düşündüm. Elbette o salonda yerlerini alanlar da aynı şekilde toplumsal coğrafyalarına duyarlılardı. Hatta bu duyarlılığın çok daha gelişmiş olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Atalarının yaşadığı topraklara yapılan ziyaretler, geleneğin türlü ritüellerine gösterilen saygı, geçmiş hakkında kullanılan özenli dil, kendi kültüründe, dilinde, coğrafyasında güven ortamında yaşama hayalleri vb. ortak duygu, tutum ve arzulardı. Bu durumu hemen her şekilde gözlemlemek mümkündü.
∗∗
Eğitim gerçekten de geleneksel Dersim coğrafyasının geleneğinde vardı. Daha resmi okullar yokken bu coğrafyanın çoğu köylerinde, maliyeti köyün ileri gelen ailelerden biri tarafından karşılanan enformel okullar vardı. ‘Kuş içmez kervan geçmez’ diye tarif edilen bu coğrafyada ‘eski yazı’ olarak bilinen Osmanlıcayı da, Latin alfabesini de okuyan-yazan kuşaklar vardı. Bilhassa genç neslin okuma; Türkiye ya da dünyanın iyi üniversitelerinde yer bulma arzusu ve arayışı dikkat çekiciydi.

Bu öylesine güçlü bir eğilimdi ki, coğrafyanın çocukları oldukça zor koşullarda okumuş, lise ve üniversite giriş sınavlarında çok kez başarı listelerinin üstünde yer almışlardı. Bu başarılı deneyimler giderek bir geleneğe dönüşecekti. Bugün çalışma alanlarında etkili izler bırakan akademisyenlerden Fransa’da Prof. Dr. Mehmet Ali Oturan, Prof. Dr. Hüseyin Fırat, Almanya’da Prof. Dr. Şahin Albayrak, Prof. Dr. Süleyman Ergun, Türkiye’de Prof. Dr. Müslüm Bozyiğit,
Prof. Dr. Ahmet Saltık, Prof. Dr. Kamer Kılınç ve daha niceleri bu kahırlı coğrafyanın çocuklarıydı ve zor koşullarda okumuşlardı. Şimdi de çoğunluğu üniversitelerde aktif olarak çalışan, aynı coğrafyadan yüzlerce bilim insanı onların izini sürüyor.
∗∗
Bugünün öğrencilerine bakınca da hep aynı eğilimi düşünürüm. Bütünüyle bağışlarla sağlanan desteklerle Tunceli Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın burs verdiği 509 öğrencinin içinde başarılı bir gelecek vaat eden çok sayıda aday bulunuyor. Üstelik bu öğrenciler de tıpkı daha önceki kuşaklarda olduğu gibi toplumsal coğrafyalarının haline, diline, geleneğine ve dertlerine aşina ve yine aynı şekilde bu durumdan kaygı duyan bir kuşağı oluşturuyorlar. Yani gelenek devam ediyor ve geleceğe dair büyük umut veriyor.

İşte bu öğrencilerin desteklenmesini amaç edinen ve tümüyle gönüllü bir grubun düzenlediği ‘Stuttgart Dayanışma Etkinliği’ coğrafyanın eğitim geleneğine işaret eden pek çok onur verici yeni uygulamaya da sahne oldu. Etkinliğin gerçekleştiği mekan sahibinden başlamak üzere katılan sanatçılara, ses düzenini sağlayanlara, satış ve salon görevlilerine kadar hemen herkes gönüllüydü. Dahası çok sayıda iş insanı bu etkinliğe ve Tunceli Eğitim ve Sağlık Vakfı’nın burs çalışmasına sponsor olmuşlardı. Etkinliğin adı da yine bu gönüllü ekip tarafından belirlenmişti: ‘Karanlığa ışık, genç yüreklere umut’…

Dayanışma etkinliğinin bu türü sanki geleneğin yeni bir sesi ve türüydü. Etkinlikte konuşmacı olarak seçilenler de, alanlarında tanınan ve genç nesiller için model olan akademisyenlerdi. Öyle sanıyorum ki Stuttgart Arena’da pek çok şehrin sivil toplum ve akademi ilişkisine dair model olacak özgün bir dayanışma deneyimi gerçekleşti. Eğitimin ve geleneğin kesişiminde bu deneyimin takip edilmesini özellikle öneririm.
====================================================
Dostlar,

Bu sıcacık makalenin yazarı Sayın Şükrü Aslan Sosyoloji Profesörüdür İstanbul Mimar Sinan Üniversitesinde..

Aynı toprakların, Tunceli’nin insanlarıyız.

Ben, Tunceli’nin Hozat ilçesinin Karaca köyündenim.
Ev kadını bir anne ve emniyet başkomiserinin (1908’de görev şehidi verdik) çocuğuyum.

Yazıda da belirtildiği gibi çoooook ama çooook zor koşullardan geliyoruz bulunduğumuz yere..

Bu olgu not edilmeli, hep akılda kalmalı..
Fırsat eşitliği / eşitsizliği.. çok ama çok yakıcı bir sorun.
Sıklıkla da çok ağır olumsuz etkilerinin giderimi (telafisi) olanaksız.
Belki nehir söyleşilerle öyküleştirilmeli, kalıcılaştırılmalı ülkemiz kültüründe basılı yapıtlarla.
***
Prof. Aslan, Tunceli Eğitim Sağlık Vakfı’nın  güçlenmesi için çok emek veriyor.
Stutgart etkinliği de bu kapsamda.
509 yoksul ve gereksinimli öğrenciye burs sağlamak kolay iş değildir ve son derece saygın bir çabadır.
Bu çabaya omuz verilmesini dileriz.

Vakfı kurarak bu günlere taşıyanlara, emek ve katkı vereceklere ve Prof. Şükrü Aslan hocamıza şükran ile..

Emeklerine saygı ile.

T.C. Devletini, özellikle Anayasa m.2 ve 5’te yer alan görevlerini özenle yerine getirmeye çağırıyoruz.

Sevgi ve saygı ile. 28 Kasım 2024, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir