Prof. Dr. Nazan SAVAŞ
Halk Sağlığı Uzmanı
ADD – Atatürkçü Düşünce Derneği Üyesi
- Günümüzde Türkiye’nin ekonomisini, küreselleşmeyi belirleyen uluslararası kuruluşlardan bağımsız değerlendiremeyiz.
- Özellikle Dünya Bankası son 40 yıllık dönemde Türkiye’nin politikalarına, toplumsal değişimine ve ekonomisine yön veren önemli bir kurumdur.
- Dünya Bankası Grubu, son olarak 11 Nisan 2024’te 2024-28 Mali Yıl Ülke İşbirliği Çerçeve Belgesini (CPF) yayınlanmıştır.
- Bu Belgede (dokümanda), şu andaki cari açığımızın önemli nedenlerinden olan IBRD, IFC ve MIGA’nın varolan (mevcut) kredilerine ek olarak, yeni kredi ve garantiler alınması programlanmıştır.
- Böylece, Dünya Bankası Grubunca en çok kredi (Borç!) verilen üçüncü sıradaki ülke olarak Türkiye’nin, 17 milyar $ tutarındaki portföyüne, beş yıl boyunca 18 milyar $ düzeyinde bir kaynak daha sağlanması planlanmıştır.
- Bunların tümü “borç” olarak Türk Milleti’nin üzerine binmektedir. Gerek kamu gerek kamu-özel ortaklı yatırımlar, gerekse özel sektör bu kredilerden yararlanmaktadır.
- Ve maalesef bu yatırımlar üretime değil, daha çok hizmet sektörüne yöneliktir ve ödeme güvencesi (garantisi) kapsamındadır. Otoyollar, şehir hastaneleri.. gibi. Otoyolların borcu doğrudan vatandaşlarca ödenirken, şehir hastanelerinin kullanım ücretleri SGK tarafından ödenmektedir. Hastanelerde kullanılan gereçlerin (malzemelerin) ve aygıtların (cihazların) tümü yine döviz ödemeli olarak SGK kaynaklarıyla satın alınmaktadır. Böylece hem SGK’nın akçalı (mali) yükü artmakta hem de bu yüzden cari açığımız daha da büyümektedir.
- Enerji gereksinimimizin karşılanmasında, dağıtımında ve yeni yenilenebilir enerji kaynakları yaratılmasında özelleşen elektrik şirketleri üzerinden, özellikle yine Dolar cinsinden geri ödemeli bu krediler kullanılmaktadır.
- Öte yandan gerek tarımsal gerek endüstriyel yerli ve ulusal (milli) olan üretim alanlarımız gittikçe daralmıştır. Endüstride temel girdiler yüksek ve teknoloji ürünleri dışalım (ithal) bağımlılıkları, tarımsal üretimde melez (hibrit) tohum, dışalım (ithal) canlı hayvan… gibi yeni bağımlılıklar dayatılmıştır.
- Bir yandan da, Dünya Bankası ve IMF’ye seçenek olarak kurulduğu belirtilen BRICS ile Türkiye’nin görüşmeleri gerçekleşmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BRICS için “Gelişen münasebetlerin mevcut angajmanlarımızın alternatifi asla değildir ve olamaz!” dese de, borç çıkmazından ve yüksek enflasyondan kurtulmanın yine borç alarak mücadelesini (!) vermek istediğini görüyoruz. Erdoğan’ın BRICS toplantısına katılması ile TUSAŞ’a terör saldırısının yapılmasının yakın tarihlerde olması gerçekten anlamlıdır.
- Erdoğan bir konuşmasında, 83 BİN’den FAZLA ÇOKULUSLU ŞİRKETE ev sahipliği yaptığımızı anlattı. Türkiye’de bu şirketlerin üretim etkinliklerinin, AR-GE ve lojistik merkezlerinin olduğuna ve dışsatımımızın (ihracatımızın) %31’inin bu şirketlerce yapıldığını söyledi. Kazan-Kazan yaklaşımından söz etti. Öyle ise Sayın Erdoğan, şirket ölçeğinde Türkiye’nin kazançlarını ve yitiklerini de açıklamalı.
- Ülkemizde çalışan SEKSEN ÜÇ BİN uluslararası şirketin döviz kazancından Türkiye Cumhuriyeti kasasına daha çok para aktarılmalı. Madem ülkemizi tercih ediyorlar ve buradan dışsatım (ihracat) gerçekleştiriyorlar, mutlaka şirket kazançları “çok yeterli” olsa gerek. ENFLASYONUN YÜKÜ, BU ÇOKULUSLU ŞİRKETLERE DAHA ÇOK AKTARILMALI.
- Elbette Türkiye için yabancı yatırımcı da değerli, ancak bunların nicelik ve niteliği bizim çıkar ve ekonomimizi tehdit edecek boyuta ulaşmamalı.
- Günümüzde gelinen noktada, 2024 için 10 aylık Enflasyon TÜİK eliyle %48,58 (Ekim 2024) olarak açıklanmıştır. ENAG verisinin neredeyse yarısıdır.
- Yıllık enflasyon en çok konut, gıda, lokanta/oteller kesiminde gerçekleşmiştir.
- Ana sanayi sektörlerinde yıllık enflasyon imalatta %32, elektrik ve gazda %20, ara mallarda %32 olarak açıklanmıştır.
- Bu durumda, üretimde durma noktasına gelinmemesi özellikle yerli üreticiler için olanaklı gözükmemektedir. Üstelik asgari ücret belirlenmesinde enflasyon verisi temel bileşen iken.
- Asgari ücretin artırılması konusu belki iki biçimde ele alınabilir:
Hizmetler sektöründe çalışan çok sayıdaki asgari ücretli ile
Reel üretim sektöründeki asgari ücretliyi ve bunların işverenlerini aynı tutmamak.. Üretim sektörü işverenine daha çok pozitif ayrımcılık, görece en adaletli yol gibi duruyor. - DPT (Devlet Planlama Teşkilatı) mutlaka yeniden kurulmalı ve
Maliye Bakanlığı yine özerk olmalıdır. - TRT’nin yeniden özerk ve yansız olması sağlanmalıdır. Özel yayın kuruluşlarının gelirleri bağımsız Maliye Bakanlığınca denetlenmelidir. Artık basında parayı veren düdüğü çalmamalıdır. Reklam gelirleri elbet olacaktır, ancak etik olmayan biçimde aktarılan paralar özel yayın kuruluşlarını da satın alıyor ve bu durum toplumsal kutuplaşmayı daha da artırıyor. Haksız kazançlar toplumsal yozlaşmaya daha da çok neden oluyor. Akşamları TV ekranları ya toplumu uyutan dizilerle ya da yandaş kesimin sözde tartışma programlarıyla (gerçekte iktidar propagandasıyla dolduruluyor.
- Uzayan derin EKONOMİK BUNALIM ve çok yüksek ENFLASYON, TOPLUMSAL YOZLAŞMAYI ve DUYARSIZLAŞMAYI, çürümeyi de birlikte GETİRİYOR
- Gençler ve işsizler bu haksız yükü daha çok çekiyor.
- Bahis (şans) oyunlarına ilgi ve bağımlılık çok yaygınlaşmış durumda.
- Uyuşturucu madde bağımlılığı ürkütücü boyutlarda, 10-12 yaş dilimini bile sardı.
- Milli eğitim, ulusal (milli) değil!
- Endüstri meslek liseleri ve çıraklık okulları niteliksiz olarak değerlendiriliyor,
gerekli biçimde düzenlenmiyor - Suriye’li ve öbür kayıt dışı işgücü ile nitelikli (kalifiye) emek açığı kapatılmaya çalışılıyor.
- SURİYELİ ve öbür SIĞINMACILAR ve EKONOMİ SORUNU; salt demografimizi etkilemiyor; eğitim, istihdam, sağlık, sanayi, tarım, ekonomi ve güvenlik vb. pek çok alanı yıkıcı biçimde etkiliyor. Kimi alanlarda saçma (absürt) ve çelişkili (paradoksal) olarak yasal – yasa dışı sığınmacılardan ucuz ve sigortasız emek olarak yararlanma ve öbür sorunları görmeme miyopluğu içselleştirilmiş toplumda. Özellikle Hatay’da organize sanayi bölgeleri, inşaat ve tarım alanları Suriyeli işçiden geçilmiyor. Sağlık giderlerinden tutun, işverenin vergi kaçırmasına dek sayılamayacak düzeyde sorun birikimli olarak ekonomimizi çok olumsuz etkiliyor.
- TERÖR SORUNU ve EKONOMİ… Dış bağlantılı dev sorun! Ardalanda (arka planda) kurumsal küresel (global) sermayenin olmamasının olanaksızlığını artık sağır sultan bile söylüyor.
- İç cephe sıkılaşması kavramı da sanki onların icadı gibi… Bu durumla ilgili kimi kez eski kerli felli siyasetçilerden, kimi kez de halk yardakçısı (popülist) olmaya çalışan konu mankeni siyasetçilerden zaman zaman böylesi yeni kavramlar – savsözler (sloganlar) ve yeni söylemler işitsek de, son 40 yıllık sürecin devamıdır yaşananlar.