Doç. Dr. İhsan Tayhani
Cumhuriyet Tarihçisi
11 Kasım 2024 / Manisa
“O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini (ululuğunu) kavrayabilmek için, O’na çok uzaklardan bakmak gerekir.” / Claude Farrère
Dönemin Fransız yazarı, Mustafa Kemal Atatürk’ün büyüklüğünü, 10 Kasım 1938’de yukarıda alıntılanan oldukça özlü (veciz) bir sözle anlatır. Bu yüce dağın yaşamdan ayrılmasından hemen sonra, dönemin dünya siyasal önderlerinin gönderdikleri iletilere (mesajlara) ve yine 10 Kasım 1938’i izleyen birkaç gün, önemli dünya basınından sayfalara bakıldığında, söz konusu gerçekçi özün, farklı boyutlarıyla yansıtılmış olduğu görülür.
Dahası, şimdilik kaydıyla dünyada 63 ülkede Atatürk ile ilgili anıt, heykel ve büstler, Atatürk adı verilen yerler, ayrıca Atatürk pulu basımı yapan pek çok ülke var. Yine Atatürk, dünyada
–akademik çalışmalar başta olmak üzere– hakkında en çok yazılan – çizilen, değerlendirme ve çıkarımlar yapılan, 20. yüzyılın en büyük devrimci önderlerinden biridir.
Alman tarihçi Prof. Dr. Herbert Melzig de “Atatürk Dedi ki :..” adlı yapıtında (Sümer Matb., Ankara, 1942); Sokrates’in öğrencisi Platon’un, ‘krallar filozof olsa ve filozoflar kralların tahtlarına otursaydı...’ biçimindeki dileğinin, ancak 2000 yıl sonra, 20. yy’da Mustafa Kemal Atatürk’te tanımını bulduğunu söyleyerek, O’nun büyüklüğünün evrenini çizmiş olur.
Mustafa Kemal, 9 Ocak 1912’de, binbaşı rütbesiyle gönüllü olarak cepheye inerek (31 yaşında) Trablusgarp – Tobruk saldırısını (taaruzunu) başarı ile yürütmüş ve arkasından, 57 yıllık ömrünün tam on yılını cephelerde, ateş altında siper çukurlarında geçirmiş bir önderdir.
Kuruluşla birlikte yürüyen (23 Nisan 1920), 9 Eylül 1922 tarihli Kurtuluştan sonraki on beş yıla ise çağları sığdırıp, çağdaş bir toplum ve devlet yaratmıştır. Tarihin belleğinde kayıtlı yüceliğin nedeni budur! (AS: Sn. Tayhani’nin izniyle aşağıdaki görseli ekleyelim.)
86 yıl önce 10 Kasım günü Dolmabahçe’de yaşama veda eden Büyük Atatürk’ün naaşı, 20 Kasım 1938’de Ankara’ya getirilmiş, aynı gün TBMM (Türkiye Büyük Millet Meclisi) önünde hazırlanan katafalka yerleştirilerek gündüz ve gece boyunca sel gibi akan Ankara halkına, Ata’sını ziyaret olanağı sağlanmıştır. Ertesi gün 21 Kasım’da, aralarında Çanakkale savaşlarında Atatürk’e karşı savaşıp, bir bacağını yitirmiş olan İngiliz general Lord Birdword’un da bulunduğu, çok sayıda dünya önderi ve / veya temsilcilerinin katılımı ile gerçekleştirilen resmi törenden sonra da, 11 Kasım 1938’de seçilen 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Türk Milletine hitaben (seslenerek) yayınladığı bildiride,
bu eşsiz yurtseverin büyüklüğünü;
- “Devletimizin banisi (kurucusu) ve milletimizin fedakâr (özverili),
sadık hadimi (hizmet edeni), insanlık idealinin âşık ve mümtaz (seçkin) siması
eşsiz kahraman ATATÜRK; vatan sana minnettardır (gönül borçludur).”
(Atatürk, MEB Devlet Kitapları, İstanbul, 1970, s. 287) diyerek özetlemiştir.
Atatürk’ün, yaşamı boyunca tüm söz ve eylemlerinde aklı ve bilimi öncelemesi,
laikliğe, hukuka, demokrasiye, ayrıca yurtta ve dünyada barışa verdiği önem,
O’nun büyüklüğünü güncelleyip, giderek artan bir biçimde kalıcı kılmaktadır.
İngiltere eski başbakanı D. Lloyd George’un söylemiyle yüz yılların ender yetiştirdiği
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bizi bırakalı 86 yıl oldu. O, 10 Kasım 1953’ten beri defnedildiği Anıtkabir’de (15 yıl süre ile Ankara’daki Etnoğrafya Müzesi’nde geçici gömüttedir), çok sevdiği yurdunun bağrında olup, Türk halkının da yüreğindedir.
Ancak son yıllarda Anıtkabirdeki resmi törenlerde, iktidar eğilimli (yandaşı!) kimi taşımalı organize öbekler (güruhlar), geleneğe – göreneğe de aykırı bir biçimde siyasal sloganlar atarak Büyük Atatürk’e saygısızlık etmektedirler. Sözü edilen öbeklerin (güruhların), futbol maçı dili (jargonu) ile sloganlar atarak siyasal parti önderlerine “büyüklük” kazandırma ve Anıtkabire ikinci bir “Atatürk” sığdırma çabaları (!), tam anlamıyla hafifliktir. Anıtkabir’e ikinci bir “Atatürk” sığmaz, sığdırılamaz; çünkü henüz yoktur!
Gazi Mustafa Kemal Paşa Çanakkale’den, Sakarya’dan, Dumlupınar’dan gelerek, dahası gerçekleştirdiği büyük bir devrimle pırıl pırıl bir Cumhuriyet kurduğu ve Türk toplumuna çağlar atlattığı için “ATATÜRK” oldu. Bu çok gecikmiş görkemli Anadolu Aydınlanma DEVRİMİNİ tersine çevirme uğraşı içinde olanların, toplumu yeniden Ortaçağ karanlığına sürükleyici adımları atanların ikinci bir “ATATÜRK” olma olanağı asla yoktur ve tarihin diyalektiğine (eytişimine) de aykırıdır!
Daha da üzücü olan; Anıtkabir Komutanlığı sorumlularının bu kuralsız saçmalığa ve hafifliğe seyirci kalıp, engellememeleridir!
86’ncı ölüm yıl dönümünde, bu toprakları bize yurt yapan Büyük Atatürk ve O’nun
yol (dava ve silah) arkadaşları ile tüm şehitlerimizin – merhum gazilerimizin sevgin (aziz) anıları önünde saygı ile eğiliyor; onlara gönül borcumuzu sunuyor ve bu “zor” günlerin de geçeceğine, yurdumuzun üzerine çöken koyu sisin de dağılacağına olan inancımızı koruduğumuzu vurgulamak istiyoruz.