Harf Devrimi  

Dr. Cihangir Dumanlı
Em. Tuğgeneral, Hukukçu, Strateji uzmanı

Yarı sömürge durumuna getirilmiş, geri bıraktırılmış, yoksul, savaş yorgunu, hastalıklı ve cahil bir ulusu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmayı amaçlayan Atatürk devriminin temeli kültür devrimidir.

Kültür devriminin önemli bir öğesi ise, 96 yıl önce Arap abecesinden Latin harflerine dayalı Türk abecesine geçiştir : 1 Kasım 1928.

Devrim Gereksinimi

Türklerin Müslümanlaştırılmasından sonra yaklaşık bin yıldır kullanılmakta olan Arap harfleri Türkçeye uyumlu değildi. Türkçe ünlü harfler bakımından zengin iken, Arapça ünsüzler  bakımından zengindi, Arapçada kimi ünsüz harflerin birden çok yazılışı vardı. Örneğin iki çeşit ”t”, üç çeşit “h”, dört çeşit “z”, iki çeşit “k” vardı. Buna karşılık a, u ve ı olmak üzere üç adet ünlü  harf bulunuyordu.[1] Türkçede ise sekiz adet ünlü harf bulunmaktadır. Arap harfleri bitişik yazılmakta; kelimenin başında, ortasında sonunda veya tek başına yazıldıklarında farklı yazılmakta ve okunmakta idi. Arap harfleri ile eser basmak, pek çok karakterin dizilmesini gerektirdiğinden zordu. Bu nedenlerle hem kitap sayısı çok az hem de Arap harfleri ile Türkçeyi okumak-yazmak zordu, Okur-yazar oranı erkeklerde %7, kadınlarda % 0.4 düzeyinde idi. Okur-yazarların büyük bölümünü subaylar, memurlar, öğretmenler ve azınlıklar oluşturuyordu. Biri Osmanlı’nın Enderun sınıfının kullandığı yazılan ama konuşulmayan Türkçe, öbürü ulus dili olarak konuşulan ama yazılamayan Türkçe olmak üzere iki ayrı dil oluşmuştu.[2] Bu durum ulusal birliğe ve Atatürk’ün kurmak istediği çağdaş cumhuriyete uymuyordu.

Devrim

Büyük devrimci Atatürk, Arap abecesi  yerine Latin harflerine dayalı bir Türk abecesine geçmeyi çok önceden düşünmüş, öbür devrimlerde yaptığı gibi zamanı ve yeri gelince adım adım uygulamaya koymuştur.

Cumhuriyet ilan edildikten (1923), halifelik kaldırıldıktan (1924), giysi (kıyafet) devrimi yapıldıktan (1925) ve hukuk devriminden (1926) sonra sıra harf devrimine gelmiştir.

Harf devrimi iki aşamada geçekleşti:

Birinci aşamada konu uzmanların görüşleri alınarak geliştirildi, kamuoyuna anlatıldı ve benimsetildi, yeni harflerle okuma-yazma seferberliği başlatıldı.

İkinci aşamada yasa çıkartarak, resmi yazışmalarda, okullarda uygulanarak ve Millet Mektepleri kurularak devrim kurumsallaştırıldı.

Harf devriminin gelişimi şöyledir:

8 Ocak 1928’de Atatürk, Mahmut Esat Bozkurt’a Türk Ocağında Türk harfleri konusunda bir konferans verdirdi. Atatürk Yeni alfabeye “Latin abecesi ” değil “Türk abecesi” diyordu. Latin abecesinden Türkçeye uymayan q, x, w gibi harfler ile ch, sc, sch gibi ikili üçlü harfler  alınmamıştı.

24 Haziran 1928’de Atatürk, Latin harflerinin Türkçeye uyumunu incelemek amacıyla Ankara’da bir komisyon (abece komisyonu) kurdu. Büyük önder, “Ben ordunun memleketi ve milleti bir sonuca götüreceği noktalarda emir verebilirim ama bilim ve özellikle sosyal bilim alanına giren işlerde ben komut veremem. Bu alanda isterim ki, beni bilim adamları aydınlatsınlar.” diyordu.”[3]

1 Ağustos’ta Abece Kurulu 20 dolayında ülkenin Latin harfleri temelli abecelerini incelemiş ve 41 sayfalık bir rapor hazırlamıştı.[4] Falih Rıfkı Atay, Kurulun bulgularını İstanbul’da Atatürk’e sundu. Kurul, Latin harflerine geçişin beş – on beş yıl alacağını değerlendirmişti. Atatürk “Ya üç ayda olur ya da hiç olmaz[5] diyerek devrimci yaklaşımının ortaya koydu.

9 Ağustos’ta CHP’nin Sarayburnu’ndaki eğlence gecesinde Atatürk, “Arkadaşlar asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulunduran anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak mecburiyetindeyiz.” dedi. [6]

11 Ağustos’ta Atatürk, Dolmabahçe Sarayı’nda ilk yeni abece dersini verdi.

21 Ağustos’ta çeşitli devlet dairelerinde yazı kursları açıldı.

21 Eylül’de Atatürk Cumhurbaşkanı sıfatı ile Başbakanlığa yeni harfler hakkında bir yazı gönderdi.

29 Eylül’de ”Yeni Harfler Marşı (abece marşı)” bestelendi.

8-25 Ekim’de memurlar yeni harfler konusunda sınava girdiler.[7]

Dolmabahçe Sarayına karatahtalar yerleştirildi. Atatürk kendisini ziyarete gelenlere, memurlara, dostlarına, yanında çalışanlara ders veriyordu.[8] Saray bir bilim akademisi durumuna gelmişti. Dilciler, tarihçiler, şairler, yazarlar, milletvekilleri, bakanlar her gün salonlarda toplanıyorlar büyük önderin başkanlığı altında tartışmalar yapıyorlar ve önderin masası önünde harf sınavından geçiyorlardı.[9]

Böylece bilim insanlarının önerisine uygun bir abecenin kamuoyuna benimsetilmesi sağlanmış, ulus yeni harfleri coşku ile benimsemişti. Sıra ikinci aşama olan yasal düzenlemeye gelmişti.

1 Kasım 1928’de TBMM’nin yeni yasama yılına başladığında açılış töreninden sonra gerekli komisyon derhal toplandı konuyu kararlaştırdı. Tasarı hazırladı. Bu yeni harfli yasa tasarısı aynı gün toplanan genel kurula gönderilerek oybirliği ile kabul edildi.[10] 3 Kasım 1928 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. 1 Ocak 1929’dan başlayarak resmi yazışmalarda eski harflerle yazmak yasaklandı, yeni harfleri kullanmak zorunlu oldu.1928-1929 eğitim yılından başlayarak okullarda yeni harflerle eğitim verilmeye başlandı.

24 Kasım’da Mili Eğitim Bakanı Mustafa Necati tarafından hazırlanan “Millet Mektepleri Yönetmeliği” Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdi. 24 Kasım öğretmenler günü ilan edildi. Aynı gün Atatürk’e Bakanlar Kurulu tarafından “Başöğretmen” sanı verildi.[11]

Atatürk’e 5 Ağustos 1921’de verilen başkomutan sanı 20 Temmuz 1922’de süresiz uzatıldığından, büyük önder tarihte eşine rastlanmayacak biçimde hem başkomutan hem başöğretmen sanlarını birlikte taşıyordu.

Millet mektepleri 1 Ocak 1929’da açıldı. Millet mekteplerinin yönetmeliğini hazırlayan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati aynı gün ölmüştü. 16-45 yaşları arasında olan okuma-yazma bilmeyenlerin millet mekteplerine katılması zorunlu kılındı. Mekteplerde 20 bin öğretmen görev aldı.

Millet Mektepleri 1936’da Halk Evlerine devredilinceye dek 2.5 milyon yurttaşa okur-yazar belgesi verdi.[12]. Okur-yazar oranı %7’den %20’ye çıktı. Aynı dönemde (1928-36) nüfus da 13 milyondan 16 milyona çıkmıştı.[13] TSK da bünyesinde açtığı 16 er okuma-yazma okulunda (Ali Okulu) 532 266 ere okuma-yazma öğreterek okuma-yazma seferberliğine katıldı.[14]

Yeni harflerin kabul edilmesinden sonra, nüfusun artmasına karşın, sürekli büyüyen okur-yazar oranı günümüzde % 90’ı aştı.

1932 yılında Harf Devriminin devamı ve tamamlayıcısı niteliğindeki Dil Devrimi yapılarak Türkçemiz Arapça ve Farsça sözcüklerden arındırıldı. Böylece Türkçemizi Türk abecesi ile okur- yazar olabildik. Kimi karşı devrimcilerin söylediği gibi Atatürk dilimizi ve yazımızı değiştirmedi, bize ait olmayan abece ve dil yerine Türk abecesini ve Türkçeyi getirdi.

Harf Devrimi’nden sonra basılan kitap sayısı da hızla arttı.

Anayasamızın 174. maddesine göre 1 Kasım 1928 tarihli Türk Harflerinin Kabulü Hakkındaki Yasa, koruma altına alınan Devrim yasalarındandır; Anayasaya aykırılığı ileri sürülemez.

Değerlendirme

Arapçaya, olmayan bir kutsallık yükleyen karşı devrimcilerin savladığı gibi Harf Devrimi ile ulus bir günde cahil olmadı. Zaten cahildi. % 7 (kadınlarda %0.4) olan okur-yazar oranı nüfus artışına karşın zamanla bu günkü tama yakın düzeyine ulaştı. Mezar taşlarını okuyamasa bile onlarca kitap okuyan kuşaklar yetişti.

Harf Devrimi ile Türk ulusu, çağdaş uygarlık yolunda önemli bir atılım yapmış oldu.

1928’de ilan edilen 24  Kasım  öğretmenler gününde ilk ve orta öğretim öğretmenleri anılmakta ve kutlanmaktadır. Bunun nedeni 1928’de daha üniversite reformunun yapılmamış olması ve devrimde ilk ve orta öğretim öğretmenlerinin öncü rol oynamasıdır.

Bugün gelinen noktada aynı işleve sahip üniversite öğretim elemanları da öğretmenler gününde anılmalı ve kutlanmalıdır.

24 Kasımların “öğretmenlerin sorunlarını dile getirme günü” olmaktan çıkartılması ve gerçek anlamı ile kutlanması dileği ile tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun.

Kaynaklar 

[1] Sina Akşin, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Yayını, İstanbul, 2013, s.202.
[2] Lord Kinross, Atatürk Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitaplar, İstanbul, 2013, s.511
[3] Aydemir, a.g.e., s.297
[4] Turgut Özakman, Cumhuriyet Türk Mucizesi İkinci Kitap, Bilgi  Yayınevi, İstanbul, 2010, s.313
[5] Mango, a.g.e. s.465
[6] Özakman, a.g.e. s.316
İ[7] Aydemir, a.g.e. s.301
[8] Kinross, a.g.e. s.514
[9] Maarif vekaleti, a.g.e. s.254
[10] a.g.e. s.301
[11] ttps://www.sozcu.com.tr/2015/kultur-sanat/basogretmen-mustafa-kemal-ataturk-ve-24-kasim-993434, erişim: 5 eylül 2018
[12] Sina Akşin Kısa Türkiye Tarihi,  Türkiye İş Bankası Yayını, İstanbul, 2013, s.203
[13] Mango, a.g.e. s.467
[14] http://tr.yenisehir.wikia.com/wiki/Okuma-Yazma_ %C3%87al%C4%B1%C5%9Fmalar%C4%B1n%C4%B1n_Tarih%C3%A7esi, Erişim 6 Eylül 2018

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir