TUNCELİ GEZİMİZİN DOĞA ve İNANÇ COĞRAFYASI AÇISINDAN BİZLERE ANIMSATTIKLARI

Prof. Dr. Halil ÇİVİ

İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı,
Halk ozanı

Tunceli’ni nasıl bilirsiniz??

Çivi ve Karabulut aileleri olarak(×), İzmir’den hareketle, Tunceli ilimizin doğa ve inanç coğrafyasını daha yakından tanıyabilmek için iki aile birlikte yaptığımız, 30 Temmuz – 07 Ağustos 2024 tarihlerini kapsayan özel bir gezinin Tunceli yöresindeki kesitinin bizlere öğrettikleri ve düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak istedim…

Tunceli ya da Dersim yöresi, tarihsel, kültürel, dinsel, toplumsal, siyasal ve ideolojik olarak, belleklerimizde olumlu ya da olumsuz birçok çağrışımları harekete geçirir. Bu çağrışımların bir bölümü Osmanlı, önemli bir bölümü de Cumhuriyet dönemi ile ilgilidir. Bu çağrışımların çok önemli bir kesiti de 1937 ve 1938 yıllarında Devlet eliyle gerçekleştirilen askeri operasyonların, gerek Tunceli halkı ve gerekse Türkiye’nin hem iç ve hem de dış politikası açısından ürettiği siyasal ve sosyal etkiler ve bu etkiler üzerindeki tartışmalardır. Ancak, yapmış olduğumuz gezi açısından bu tarihsel olaylar konumuz dışındadır.

Bu yazının konusu Tunceli’ yöresinin büyüleyici vahşi doğası ve özellikle de inanç coğrafyası ile ilgili olacaktır.

Doğa Turizmi ya da ekoturizm, doğanın ve ve çevrenin jeolojik, ekolojik, biyolojik ve coğrafi değerler ve görsellikler açısından insanlara kendiliğinden sunduğu çeşitli güzellikleri kapsar. Bu açıdan, Tunceli coğrafyasının tümü, yüksek dağları, derin vadileri, geniş ormanları, bol akarsuları, geyikleri ve dağ keçileri ile süslenen bir yaban yaşamı ve sayısız bitki çeşitleri ile çok büyük bir zenginlik (AS: Flora ve fauna) ve görsellik barındırır. Tunceli coğrafyasının tümü, gözümüz gibi korunması gereken bir MİLLİ PARK‘tır ve öyle kalmalıdır.

Munzur Vadisi ve Munzur Suyu gözeleri, Pertek Kalesi ve Keban Baraj Gölü, Ovacık ve Karagöl, Pülümür Vadisi ve Kutu Deresi…sizlere hem benzersiz ve olağanüstü bir görsellik ve hem de baştan çıkarıcı derecede etkileyici bir biyolojik çeşitlilik sunar… yöreye özgü yemekler, yardımsever, sıcak ve cana yakın insanları da cabası…

İnanç Coğrafyası nedir?

İnanç coğrafyası, özellikle din sosyolojisi açısından, toplumsal inançlar ve dinsel uygulamaların (pratiklerin) yersel (mekânsal) dağılımını, bu dağılımın demografik, ekonomik, kültürel, tarihsel ve siyasal süreçlerle olan ilişkiler ve oluşumlarını ve yaşam biçimlerini kapsar. O coğrafyada yaşayan homojen (türdeş) ya da heterojen (türdeş olmayan) dinsel inanç kümelerinin yaşam biçimlerini inceler. Bir bölgede kutsal varsayılan mekânlar, dinsel yapılanmalar, türbeler, ziyaret yerleri, bu yapılanmaların mekânsal dağılımı, dinlerarası etkileşimler, inanç ve sosyal kimlik ilişkileri; ayrıca dinsel kaynaklı değerler sisteminin toplumun sosyo-kültürel ve özellikle de toplumsal ekonomik yaşam üzerindeki etkileri inanç coğrafyasının kapsam alanı içinde kalır…

Tunceli inanç coğrafyası, Alevi-Bektaşi inanç kimliğinin en önemli çıkış kaynağı ya da ana gözesi gibidir. Tunceli’de yaşayan çeşitli Alevi ocaklarını temsil eden Dede soylu insanlara, Tunceli’ne nereden geldikleri sorulduğunda, büyük oranda ” HORASAN’dan GELMİŞİZ” yanıtını verirler. Alevi inancı açısından büyük önem taşıyan bu inanç önderleri, Ehlibeyt, 12 İmam ve Hz. Ali soyundan geldiklerini söyler ve inanırlar.

Türkiye, ve Balkanlar’daki Alevi ve Bektaşi inancına mensup (bağlı) insanlarla derinlemesine bir sohbet (söyleşi) olduğunda, köklerini Tunceli’ne dayandırırlar. Başka bir tanımlama ile de şöyle söylenebilir. Tunceli Alevilerinin uluları, anayurtlarını nasıl ki Horasan kabul ediyorlarsa , Anadolu ve Balkan Alevi ve Bektaşilerinin anayurtları da Tunceli’dir. Yani Tunceli, Anadolu ve Balkan Alevi ve Bektaşiliğinin Horasan’ı olarak kabul edilebilir. Bu ortaklaşa inanç figürünün en önemli şahsiyetleri de, hem Anadolu ve hem de Balkan coğrafyasında aynı saygınlıkta tanınan SARISALTIK ve benzerleridir.

Gezimizde, Düzgün Baba, Sarısaltık ve Babamansur’un Alevilerce kutsal sayılan makamlarını ziyaret ettik…

Düzgün Baba’nın makamı Tunceli’nin NAZİMİYE ilçesindedir. Düzgün Baba Cemevi, Düzgün Baba Dağı’nın eteğinde, ziyaret makamı ise, yüksekliği kestirimle 3000 metreyi aşan aynı dağın doruğundadır. Her iki makama da bizzat ulaştık. Dağdaki ziyaret makamına ikibuçuk saatlik bir yaya tırmanışla ulaşabildik…

Halkın anlattığına göre, Düzgün Baba :
a- Baba Mansurun oğludur.
b- Hızır Aleyhisselamın oğludur.
c- Haz.Ali’nin oğludur (soyundandır).

Sarısaltık Makamı                          :

Tunceli’nin Hozat ilçesindedir. Makam, tıpkı Düzgün Baba gibi, kendi adı ile anılan ve yine olası yüksekliği 3000 metreyi aştığı söylenen Sarısaltık Dağı’nın doruğundadır.
Zirveye dek, cipler ve ufak otolarla ulaşma olasılığı vardır.

Sarısaltık tarihsel bir kişiliktir. Hacıbektaş Veli’nin halifesi olarak kabul edilir. Anadolu ve Balkan Coğrafyası, Bulgaristan’da da makamları vardır.

Sarısaltık Vakfı, 04 Ağustos 2024 günü, Zirvedeki Sarısaltık Makamı’nda yeni bir Sarısaltık Cemevi‘nin açılışını yapmıştır.

Babamansur Makamı, Tunceli ilinin Mazgirt ilçesindedir. Horasan’dan, önce Konya’ya, oradan da Tunceli Mazgirt’e gelen Seyit Mahmut Hayrani’nin oğlu, hatta bir söylenceye göre de Düzgün Baba’nın babası olarak kabul edilir. Daha sonraki yıllarda ise, bu oğlun mistik, dinsel ünü babasını aşmış kabul edilir.

Hiç kuşkusuz Tunceli’indeki kutsal makamlar bu üç Alevi Bektaşi ulusundan ibaret değildir. Başta Ağuçan ve Kureyşan dede ocakları olmak üzere birçok inanç merkezi daha vardır.

Bir önemli noktayı daha belirtelim. Alevi ocakları arasındaki rehber, pir ve mürşit sıralaması inançsal değil işlevseldir, görev gereğidir. Çünkü yine Alevi inancına göre “Yol cümleden uludur” ve ayrıca eri erden seçen kördür. İnsanlar arasındaki alt, üst farklılaşma, kibir ilişkisi hem Efsanevi “Kırklar Cemi” ve hem de “Rıza Şehri” söylencelerine aykırıdır.

Peki Tunceli inanç coğrafyasında, Düzgün Baba, Sarısaltık, Baba Mansur… gibi kurucu ocak ulularının halkın belleğindeki ortak özellikleri nelerdir?

Halk bunlara niçin hürmet eder, sever sayar, ziyaret eder ve tapınır…. bunları kısaca özetleyelim.

1- Din ulularından beklenen yol göstericilik, inanç ve düşünce rehberliği ve önderliği.
Manevi olarak temiz ve ahlaklı yaşamak.
2- Doğayla, çevreyle ve insanlarla ahlak, adalet, saygı, sevgi ve uyum içinde yaşayabilme isteği. Toplumsal barışı koruyabilmek.
3- Savaş, zulüm, doğal afetler, olumsuz ekonomik koşullar, kıtlıklar, baskıcı sosyal koşullar çeşitli etnik kültürel dışlanmalara karşı inanç ulularından manevi destek ve direnç gücü kazanmak. İnanç ulularından keramet ve yardım bekleyerek rahatlamak. Gelecek için umutlanmak…
4- Kendi inanç sistemi ile biçimlenen bir dünya görüşüne uygun bir kimlik kazanmak. Benzer kimliklerde olanlarla yardımlaşma ve dayanışma içine girerek güç devşirmek…
5- Hiç kuşkusuz toplumun inanma ve tapınç (ibadet) gereksinmelerini karşılamak.
……
Sonuç ve önemli bir öneri..

Tunceli yöresi, dağları akarsuları, derin vadileri, sayısız biyoçeşitliliği, zengin bitki örtüsü, yaban yaşamı, ormanları, yabanıl (vahşi) çıplak ve yüksek zirveleriyle… eşi ve benzeri az bulunur bir doğa harikasıdır. Ayrıca, Alevi ve Bektaşi inancı gibi

-evrensel değerlere uyum yanı ağır basan,
-kadın, erkek, ırk, din, mezhep, renk farkı gözetmeyen,
-demokratik, laik ve çağdaş yaşamla barışık,
-sevgi, saygı, ahlak, adalet, kardeşlik, eşitlik… temelli
-hiç kimseyi ötekileştirmeyen…

bir inanç havzası ve coğrafyasına sahiptir.

Peki bu doğa harikası ve özgün inanç coğrafyasının en önemli eksiklikleri nelerdir?

1- İnanç merkezlerine ve makamlarına giden yollar çok dar, kötü, hatta kimi kez ürpertici ve korkutucudur. Ulaşımı zordur.
2- Tunceli ve yakın çevresindeki konaklama tesisleri yetersizdir.
3- Tunceli halkını yöresel gerikalmışlık, ekonomik sıkıntılardan kurtarılması gerekmektedir

Çözüm nedir?
Tunceli yöresinde doğa ne denli güzel ve yabanıl (vahşi) ise üretim ve geçim koşulları bir o denli verimsiz ve kıttır. Yaşama olanakları fazla nüfus barındırmaya uygun değildir. Bu nedenle sürekli göç verir.

Tunceli yöresi için doğa ve inanç coğrafyasını birlikte bütünsel olarak planlamak, yol ve konaklama eksiklerini çağın araçları ve gereklerine uygun duruma getirmek, bölgeyi doğa ve inanç turizminin önemli bir havzasına dönüştürmek gerekiyor.. Merkez yöneticilerine, yerel yönetim birimlerine ve demokratik bir tasarım olabilmesi için de Tunceli halkına duyurulur.

Prof. Dr. Halil Çivi. 16 Ağustos 2024 Seferihisar/ İzmir

(×)- Söz konusu gezi programını, ben Halil ve eşim Mefaret Çivi; Karabulut ailesinden de H. Hüseyin ve Birgül Kabulut’larla bilikte yaptık. Bu gezi için Karabulut ailesine teşekkürümüz sonsuzdur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir