NEDEN GERİ KALDIK? İSLAMDA ŞİRK ve FİTNE KAVRAMLARININ KÖTÜYE KULLANILMASININ SONUÇLARI NELERDİR?

Prof. Dr. Halil ÇİVİ
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Halk ozanı

Vatandaşlar, “Hocam İslam ülkeleri neden geri kaldılar, çok kısa olarak anlatabilir misiniz?” diye soruyorlar.

Bu konu tarihsel ve bilimsel olarak çok tartışılmıştır. Ancak bunun iki ana nedeni dinsel – bilimsel cehalet ve çoğu zaman da çıkarcı siyasal saltanattır.Bu saltanat ve cehaleti besleyen şirk ve fitne kavramlarının ters yüz edilerek kötüye kullanılmasıdır.

A- ŞİRK, Tanrının varlığı ve birliğine ortak koşmaktır. İslam düşünce dünyasında şirk kavramı çok dar bir yelpazede kullanılır. Hatta kimi İslam mezhep, tarikat ve cemaatları bile birbirini Tanrıya şirk koşmak ve kâfir olmakla suçlayabilirler. Bu nedenle de, İslam ülkelerinde mezhep, tarikat cemaat kavgaları hiç bitmez

Halbuki daha geniş spektrumlu (yelpazeli) bir görüşe göre Kelime-i Şahadet, hatta ehli kitap oldukları için Kelime-i Tevhid getirenler, yani Tanrının varlığı, birliği ve peygamberlerine inanan hiç kimseye kafir (dinden çıkmış) denemez.

Kanımca, dinlere ve Tevhit inancına, nakille değil, özgür akıl ve bilimle ulaşmak daha doğru ve daha kalıcı bir yoldur. Akılcı anlayış ile nakilci (aktarıcı) zihniyet çoğu yerde örtüşmez. Akılcı zihniyet, akla ve bilime dayalı özgür eğitimle kazanılır. Eleştiriye açıktır. Nakilci zihniyet ise telkin, ezber ve ön kabulle beslenir. Eleştiriye kapalıdır.

B- FİTNE ise, doğru giden bir gidişi ya da düzeni bozmak için kötü niyetli, bozucu yalan, iftira ve eylemleri kapsar. Tersine, yanlış, kötü ve adaletsiz tutum ve davranışlar için düzeltici ve yol gösterici eleştiriler yapmanın fitne ile bir ilişkisi olamaz. Saltanat ve iktidarların her türlü ferman, eylem ve tutumlarını eleştiri dışı ve ilahi (tanrısal) bir buyruk gibi algılamak kökten yanlıştır. Akla ve insanın öz varlığına, bilincine aykırıdır.

1- Tarihsel olarak radikal (köktenci) kimi İslam uleması; özgürlükçü, akılcı ve bilimsel düşünceyi ŞİRK, TANRININ VARLIĞI ve BİRLİĞİNE İTİRAZ ve SALDIRI olarak kabul etmişlerdir. Bu nedenle de, İslam dünyasında, din merkezli bir evren anlayışının, dünya ve doğa düşüncesinin dışına çıkılamamıştır. Birey, aile, toplum ve devlet yaşamı din kaynaklı, dogmatik ve eleştirilemez bir düşünce örgüsü ile biçimlenegelmiştir. Özgür akıl, deneysel ve bilimsel anlayış sapkın kabul edilmiştir. İbni Rüşt, İbni Sina vb. özgürlükçü İslam filozofları (düşünürleri) kâfir ilan edilmiş ve eserleri (yapıtları) yakılmıştır…

  • İslam ülkelerindeki her türlü geri kalmışlığın ana nedeni; 
  • Özgür aklı ve deneysel bilimi yeterince anlayamamak ve doğru kullanamamaktır.

Halbuki akıl ve bilimdeki düşünce arayışları ve felsefi (düşünsel) çabaların eğitimle
açığa çıkmasıdır. Doğuştan vardır, eğitimle geliştirilebilir. Dinli, dinsiz herkeste vardır.

2- İslam devletlerinde siyasal olarak saltanat sahiplerinin, yani iktidarda olan Emirlerin, Sultanların, Hakanların, Padişahların ya da Kralların hatalarını, eksiklerini, adaletsizliklerini, ahlaksızlıklarını, sömürülerini, keyfiliklerini, yolsuzluklarını ve zalimliklerini eleştirmek çoğu kez FİTNE OLARAK KABUL EDİLMİŞTİR.
Siyasal iktidar ve saltanat kurumu hep eleştiriye kapalı kalmıştır.

İslam ülkelerindeki siyasal iktidar ve saltanat kurumunun eleştirilemez kalma kültürü günümüzde de sürmektedir.

Örneğin bağnaz ve dar kafalı kimi İslam ulemasına (Din bilginlerine) göre, Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in Kerbela’da peygamber soyundan olanlarla birlikte vahşice katledilmesi, Emevi saltanatına, Yezid’e isyan ettiği için bir FİTNECİdir (!). Hüseyin halifeye isyan etmiş ve cezasını çekmiştir(!).

Bu vb. düşüncelerin arkasında da etkin ve siyasal iktidarla iş ve çıkar birliği yapan kimi çıkarcı ulema vardır. Böylece devlet ve dolayısıyla devleti yöneten iktidar sahipleri bu saltanat işbirlikçisi ulema tarafından kutsallaştırılmış, dokunulmaz konuma getirilmiştir. Fitneciler(!) hain ve katli vacip (uygun, gerekli) görülmüştür. Akıl, bilim, felsefe ve özgür düşünce hep devre dışı bırakılmıştır.

Halbuki iyi anlaşılmış ve doğru yapılandırılmış çoğulcu bir demokrasi fitne değil halkın benimsediği en uygun yönetim, üretim ve paylaşım modelini seçebilme fırsatıdır. Kendi iradesine (istencine) ve geleceğine özgürce sahip çıkma çabasıdır.

Kıssadan hisse (özce) :

Birçok dinsel ve ideolojik kavram çoğu zaman yansız ve çift etkilidir. İyiye de, kötüye de, doğruya da, yanlışa da kullanılabilir. Örneğin mutfaktaki bıçak işlevsel olarak yansızdır. Bıçakla ekmek, soğan, sebze… doğrayabilir ya da işlevinin dışında kötüye kullanarak insan yaralayabilir ya da öldürebilirsiniz.

Dinsel öğretiler ve kavramlar da böyledir.

Bu satırların (dizelerin) yazarına göre, İslam toplumlarının zihniyet dünyasında, tarihsel olarak,
“şirk” ve ” fitne” kavramlar, çoğu ulema ve saltanat sahipleri nezdinde (katında), çıkar amaçlı olarak genellikle kötüye kullanılmıştır. Bu vb. hatalı tutum ve davranışlar Müslüman halkların, akıl, bilim, eleştirel ve özgür düşüncelerle buluşup donanmasına engel olmuştur. Müslüman halklar salt Tanrının değil, siyasal iktidar sahibi sultan ve padişahların kulları olmayı sürdürmüşlerdir. Çoğu İslam ülkelerinde, akılcı ve özgürce düşünmek ŞİRK, siyasal iktidar ve saltanat sahiplerinin yanlış, haksız, adaletsiz ve zalimce davranışlarını eleştirme, FİTNE kabul edilmiş ve en ağır biçimde cezalandırılmıştır.

Bu durumun tek istisnası (ayrığı) M. Kemal Atatürk‘ün bin bir özenle ve çağlar aşan bir yetkinlikle kurmuş olduğu demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’dir.

  • Cumhuriyetin kuruluşu aynı zamanda büyük bir ZİHNİYET (ANLAYIŞ) DEVRİMİDİR.

Feodal, dogmatİk, din odaklI tarım toplumundan akıl, bilim, özgürlük, çalışma, teknoloji ve üretim odaklı sanayi toplumuna dönüşme çabasıdır.

Günümüzdeki siyasal iktidarın sata sata bitiremediği onca sanayi kuruluşları, bu devrimci zihniyetin (anlayışın) somut üretken tesisleri (kuruluşları) ve ürünleridir.

M. Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet ve Devrimler paradigması, din karşıtlığı değildir.
Din ve devleti kavga ettirmek hiç değildir.
Devletin dine, dinin devlete karışmamasıdır.
Dini devlet ve saltanat sahiplerinin, devleti de dinbazlar ve din bezirganlarının vesayetinden kurtarmaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir