İKTİDARSIZLIK DA FENA DEĞİLDİR

Dr. Levent Seçkin | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Yusuf Samim Lütfü
(24.06.2024 / Şile)

Üretkenlik yaratıcılığın en doğal biçimidir. Doğadaki tüm canlılar üreyerek soylarını sürdürme çabası içindedir. En basit tek hücreliden en karmaşık organizmaların bütün hücrelerinin genlerine kodlanan bu iktidar (yapabilirlik) canlılığın temelidir. İnsanlar olarak bizim de bir üyesi olduğumuz omurgalılar sınıfının memeliler kümesindeki tüm öbür organizmalar gibi üreme iktidarımızı hormonlar dediğimiz sihirli aracı kimyasallara borçluyuz.

Daha anamızın karnında, tam farklılaşmamış hücre kümesi durumunda olduğumuz erken dönemde cinsiyet kromozomları denen bir çift kromozomun ikisinin aynı (XX) ya da birinin öbüründen biraz kısa (XY) olmasına göre, MIF (Mullerian Inhibiting Factor) adlı bir hormonun salgılanması ile erkek ya da salgılanmaması ile dişi olarak gelişiriz. Sonrasında da tüm yaşamımız ve tüm iktidarımız seks (cinsiyet) hormonları denen steroid yapıda hormonlarca belirlenir. Hormon demek iktidar- yapabilirlik demektir. İnsanlar üreyebilmek ve üretebilmek için hormonlara gereksinim duyar.

Tüm yaşamımız mı dedim? Pardon! İnsanın hormonlarının aklını yönettiği döneme gençlik, hormonların tükenip insanın aklı ile baş başa kaldığı döneme yaşlılık denir. Hormonlar ve iktidar gençliğe özgüdür. Kadınlar için ellili, erkekler için altmışlı yıllar gelip çattığında bir garip, biraz buruk, tuhaf bir durum ortaya çıkar. Orhan Veli‘nin çok sevdiği salatadan bile zevk alamaması gibi tuhaf bir durumdur bu; hormonlarınız tükenmiş, iktidarınızı yitirmişsinizdir.

İktidar öyle kolay vazgeçilecek bir şey değildir. İktidar güç demektir, para demektir, mevki demektir. Para olsun, mevki olsun, güç olsun hormonal aktif (hormon salgılayan) insanların peşinden koştukları şeylerdir. Daha doğrusu insanları bunların peşinden koşturan şey bu hormonlardır. İnsanlar iktidarı severler.

İnsanlar derken iki kime insan ayrıktır (istisnadır) :

Bilim insanları ve filozoflar için iktidardan daha önemli ve daha değerli bir şey vardır;

  • Bilim insanları ve filozoflar için en önemli şey gerçekliktir.

Gerçek bilim insanı ya da gerçek filozofun iktidarla işi olmaz, onun tek bir amacı vardır: Gerçeklik! Bu iki kümenin -bilim ve felsefe insanları- farkını da Ziya Gökalp ortaya koymuştur:

  • Bilimin amacı yarar iken, felsefenin amacı idealdir, ancak bilim insanının da filozofun da amacı aynıdır: Gerçeklik!

Başta siyasetçiler (politikacılar) olmak üzere, onları seçen insanlar hep iktidar peşinde koşarlarken, bilim insanları ve filozoflar için gerçeklik her zaman iktidara baskın çıkar.

Bilim insanı ya da filozof dendiğinde neden akla hep Einstein’vari bir yaşlı insan imgesi gelir gözümüzün önüne, şimdi anlaşılmıştır sanırım.

İktidar demişken İdeolojiye değinmeden olmaz

Konuşuyoruz ama, sıklıkla sözcüklerin anlamına egemen olmadan konuşuyoruz. Eski dilde fikriyat, sözlük karşılığı olarak düşünce biçimi diyebileceğimiz ideolojinin iktidarla yaşamsal  ilişkisi var. Şöyle ki; İdeoloji dediğimizde iktidar istemi olan (bir tarzı olan) düşünceler dizgesini anlıyoruz. Yani iktidar yoksa ideoloji de yok.

Bir düşünce kümesinin ideoloji olması için iktidar isteminin, yönetme isteminin, düzenleme isteminin olması gerekiyor. Bu bağlamda başta siyasallaştırılmış dinler olmak üzere liberalizm, Marksizm, anarşizm vs. hep ideoloji kapsamında iken; bilimsel ya da felsefi bir etkinlik asla ideoloji kapsamında değildir.

Bununla birlikte “İdeolojisiz bir yaşam olanaklı mıdır?” derseniz, yanıtım “Hayır”dır.

Çünkü insanların çoğu, yaşamlarının çoğu bölümünde hormonal olarak aktiftirler ve iktidar istemleri vardır. Bana sorarsanız, tüm ideolojiler arasında en az zararlı olanı Aydınlanma ideolojisidir, çünkü aklın ve bilimin rehberliğinin savunusu (Aydınlanma) doğası gereği akılcılığa ve eleştirelliğe en açık olanıdır.

Ben iktidarı hep alkollü içeceğe benzetirim; azı karardır ama çoğu zarardır.

Yaratıcılık için, yapabilirlik için iktidar gereklidir ama fazlası toksiktir (zehirlidir).
İktidar düşkünü, hatta iktidar budalası insanlar benim için hep uzak durulması gereken insanlardır. Siyasetçiler bu insanların ilk sırasında gelirler.

Bertrand Russell “Siyasetçiler kendi doğruları (ideolojileri) konusunda halkı iknaya uğraşırlarken, bilim insanları (ve filozoflar, YSL) topluma neyin gerçekten yararlı olduğunu göstermekle ilgilidirler” demişti.

Müreffeh (gönençli), huzurlu (erinçli) ve modern (çağcıl) toplumlara bakın; hepsinde bilim adamları ve filozoflar siyasetçilerden değerlidir.

Tersine bakmanıza gerek yok, zaten yıllardır içinde yaşıyorsunuz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir