27 Mayıs hareketinin 64. yılındayız. 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askeri darbeleriyle karıştırılmamalıdır.
12 Mart ve 12 Eylül darbeleri emir-komuta zinciri içinde üst düzey komutanlar tarafından ve NATO’nun destekleriyle gerçekleştirildi.
- 12 Mart (1971) ve 12 Eylül (1980),
temelde 27 Mayıs 1960’ın yarattığı 1961 Anayasası’na karşı yapılmıştır.
12 Mart “tutucu” (muhafazakâr), 12 Eylül ise kararları ve sonuçları bakımından “karşıdevrimci” bir askeri harekettir.
27 Mayıs hareketinin en önemli ürünü 1961 Anayasası’dır. Bu anayasa hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemiş ve anayasa bu temel ilke üzerine yapılandırılmıştır.
27 Mayıs devriminin ürünü olan 1961 Anayasası, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılan yeni anayasalardan esinlenerek düzenlenmiştir. Avrupa’daki bu yeni anayasalar egemenliğin kullanılmasının tek başına bir organ, kişi, zümre ya da sınıfa bırakılmasını engelliyordu. Demokrasiyi kullanarak iktidara gelen demokrasi karşıtı rejimlere açık kapı bırakmıyordu. İktidarı ele geçiren siyasal iktidarın bir dikta yaratmasını engelleyen kurumlar oluşturuldu. Çağdaş demokrasilerde, Meclis çoğunluğunun her istediğini yapması artık geçerli değildir.
- Hukukun üstünlüğü ilkesi ve demokrasinin kendisini koruma hakkı düşüncesinin gelişimiyle, anayasa mahkemeleri ve
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kuruldu.
Böylece siyasal iktidarın yetkileri sınırlandırıldı.
1961 Anayasası, seçimle oluşturulan bir Meclis tarafından yapılmıştır. Her ilden bir kişi, İstanbul’dan dört kişi, İzmir ve Ankara’dan üç kişi seçilmiştir. Üniversiteler, odalar, barolar, basın kuruluşları, yargı organları, sendikalar, öğretmen kuruluşları, kooperatifler ayrı ayrı toplantılar yaparak kendi içlerinden onar kişiyi seçerek Meclis’e gönderdiler. Bu nedenle Meclis’e “Kurucu Meclis” adı verildi.
1961 Anayasası’nda yer alacak basın özgürlüğü ile ilgili maddeleri konuşmak için
Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar başkanlığında toplanan Anayasa Komisyonu üyeleri, gazeteciler ve sendika temsilcileriyle bir araya gelmişti. Toplantıda; komisyon üyeleri, Prof. Dr. H. Nail Kubalı,
Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya, Prof. Dr. Muammer Aksoy ve İstanbul gazetelerinin yazıişleri müdürleri bulunuyordu.
İNSAN HAKLARI
1961 Anayasası, öncelikle “insan haklarına dayalı devlet” ilkesini anayasanın temel ilkelerinin içine almıştır. (Md. 2 ve 10)
1961 Anayasası’nda temel hak ve özgürlükler kısaca sayılıp geçilmemiş, aksine anayasanın
üçte biri bu olguya ayrılmıştır. Bu konudaki en önemli yenilik “Bir hakkın ve hürriyetin özüne dokunulmaz” ilkesidir. “İnsan haklarına bağlı devlet” ilkesiyle “temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunulmayacağı” ilkesi yan yana getirilip irdelendiği zaman, 1961 Anayasası’nın ne derece ilerici ve devrimci bir anayasa olduğu açıkça ortaya çıkıyor.
SOSYAL DEVLET
Anayasanın 2. maddesi “sosyal bir hukuk devleti”nden de söz etmektedir. Sosyal devlet ilkesi anayasada ele alınarak kurallaştırılmıştır. Bireyin devletçe korunması, çalışanlara sendikal hakların tanınması, asgari ücretle insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlanmasının gerekliliği, açık bir biçimde belirtilmiştir.
Sosyal devlet; güçsüzlerin, yoksulların önündeki engellerin kaldırılmasını öngörür. Ekonomik
ve kültürel yönden zayıflara ve güçsüzlere haklarının tanınması ve bölgeler arasındaki dengesizliklerin giderilmesi yönünde devlete görev verir. Anayasa, planlamaya önem vermiş
ve “Devlet Planlama Teşkilatı” kurulmuştur.
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ
1961 Anayasası, güçler ayrılığı ilkesini kabul etti. Yasama, Yürütme, Yargı güçleri birbirinden ayrıldı. Yargı bağımsız oldu.
1961 Anayasası, Meclis’te kabul edilen yasaların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimini sağlayacak olan Anayasa Mahkemesi’ni kurmuştur. Türk anayasa geleneğinde bir devrim yapılarak, yasaların (AS: ve TBMM İçtüzüğünün) yargısal denetimi böylece kurumlaştırılmıştır.
- Anayasa Mahkemesi’nin kurulması demokrasinin güvencesi olmuştur.
İdarenin hukuka bağlılığını sağlayacak başka bir maddede de “idarenin her türlü eylem ve işleminde yargı yolunun açık olduğu” belirtilmiştir.
LAİK DEVLET İLKESİ
1961 Anayasası’nın başlangıç kısmında ulus için:
(a) “kıvançta ve tasada birlik”;
(b) esin kaynağı “Milli Mücadele ruhu” olan Türk ulusçuluğu;
(c) “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinde dile gelen barışçılık ve
(ç) her alanda çağdaş uygarlık düzeyine erişmeyi amaçlayan Atatürk devrimciliği
kavramlarının altı çizilmiştir. Anayasa, yukarıda ilkeleri belirtilen başlangıç bölümüne gönderme yaparak bu öğeleri kurallaştırmıştır. Şöyle ki:
- “Türkiye Cumhuriyeti, insan haklarına ve başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan;
milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.” (Md. 2)
Temsilciler Meclisi’nin ikinci toplantısında başkanlığa Kazım Orbay, kâtipliğe ise Alev Coşkun, Oktay Ekşi, Rifat Çini ve Ziya Yücebilgin seçildi. (9 Ocak 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesi)
YENİ ANAYASA
Bugünlerde yeni anayasa yapılması, gündemin ana konusu durumuna gelmiştir. 1961 Anayasası bu yeni anayasa için temel kaynak olmalıdır. Bu nedenle gerçekleri yeniden tekrarlıyoruz.
27 Mayıs 1960 hareketi, öbür askeri darbelerle karıştırılmamalıdır. Sendikalar, üniversiteler, emekçiler ve özellikle gençlik tarafından yüksek oranlarda desteklenmiştir.
27 Mayıs 1960 hareketi, seçimle bir kurucu Meclis oluşturmuştur.
Bu Meclis’te sendikalar, kooperatifler, yüksek yargı organları, odalar, barolar ve kendi aralarında seçtikleri üyelerle temsil edilmişlerdir.
1961 Anayasası, kurucu Meclis’ten sonra halkoylamasına sunulmuş ve halkoylamasıyla kabul edilmiştir. Bütün dünyada, uluslararası kuruluşlarda, 1961 Anayasası’nın ilerici, hukuk devletine ve demokrasiye bağlı olduğu kabul edilmiştir.
1961 Anayasası, Türk toplumunun 200 yılı aşan uygarlaşma hareketinin; çağdaşlaşma, demokratikleşme ve hukuka bağlılık açısından doruklarından birisidir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları