Yeni bir anayasa yapmak “devlet yetkisi” kapsamındadır.
Devlet yetkisinin kaynağı anayasadır.
Anayasada düzenlenmeyen hiçbir devlet yetkisi kullanılamaz.
Anayasanın 6. maddesinde bu durum açık biçimde ifade edilmiştir:
- “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz.”
Bununla da yetinilmemiş, 11. maddeye “anayasa hükümlerinin yasama organını bağladığı” açık biçimde yazılmıştır.
Bugünkü Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM), yürürlükteki anayasamıza göre seçilip oluşturulmuştur. Varlığının ve meşruluğunun kaynağı bu anayasadır. Ancak bu anayasa ile verilen yetkileri kullanabilir.
Anayasanın görev ve yetkilerini sayan 89. maddesi dahil, hiçbir maddesinde TBMM’ye “yeni bir anayasa yapma yetkisi” verilmemiştir.
Örneğin İsviçre (m.193), Bulgaristan (m. 153), Almanya (m. 146), İspanya (m.168) ve Finlandiya (m. 95) anayasaları parlamentolarına yeni anayasa yapma yetkisi vermiştir. Ama bizim anayasamızda bu yetki verilmemiştir.
Yalnızca anayasanın 175. maddesinde yürürlükteki anayasada değişiklik yapma yetkisi verilmiştir. Anayasada değişiklik yapılırken de yetkisi sınırlıdır;
- Anayasanın ilk dört maddesini değiştiremez ve başka maddelerde yapacağı değişikliklerle Cumhuriyetin niteliklerinin içini boşaltamaz.
Yalnız TBMM değil, “millet” de anayasa ile bağlıdır ve “iradesi” anayasal kurallarla sınırlıdır.
Bu durum anayasada ifadesini bulmaktadır. Bakınız, “egemenliği kayıtsız şartsız millete veren” anayasanın 6. maddesinde ne denilmektedir:
- “Türk milleti egemenliğini anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanır.”
Yani egemenlik “kayıtsız şartsız” milletindir”; ancak millet, egemenliği kullanırken “anayasal kurallarla sınırlıdır.
Yine 11. maddede, “anayasa hükümlerinin kişileri de bağlayacağı” açık biçimde ifade edilmiştir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki; milletvekilleri görevlerine başlarken “anayasaya sadakatten ayrılmayacaklarına” (m. 81), cumhurbaşkanı da “anayasaya bağlı kalacağına” (m. 103) yemin etmektedirler. Yani mevcut anayasaya bağlılık ve sadakat, anayasa dışına çıkıp yetki kullanılmasını engellemektedir.
Bu kurallar karşısında
- TBMM ve millet yetkisini kullanırken anayasal kurallarla sınırlı olacaktır.
- Yani anayasada yetki verilmediği için yeni bir anayasa yapamayacaktır.
Anayasaya uymamayı alışkanlık haline getiren siyasal iktidarın dediği gibi TBMM yeni bir anayasa yapsa ve bu anayasa halkoyunun kabulünden sonra Resmi Gazetede yayımlansa bile geçerli olmayacaktır. Yapanlar yine anayasayı ihlalle sorumlu olacaklardır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki; iktidardaki partiden kaynaklanan kimi özel nedenler, bırakınız yeni bir anayasa yapmayı, bu amaçla masaya oturmaya bile engeldir.
Kurucu ve toplumsal sözleşme niteliğinde olan, bu niteliğine karşın yalnızca bir siyasal parti tarafından hazırlanan bir anayasa taslağı görüşme konusu yapılamaz.
Anayasa Mahkemesi,
AKP’nin “laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir parti” olduğuna karar vermiştir.
İktidardaki parti, laiklik karşıtı olmaktan vazgeçmediğini toplumsal yaşam ve eğitim alanındaki uygulamalarıyla ortaya koymaktadır. Bu partinin yapacağı anayasada daha İslami bir yapı getirileceği bellidir. Oysa Atatürk Cumhuriyeti’nin temelinde laiklik vardır.
Laikliğin kaldırılması, içinin boşaltılması ya da din ve vicdan özgürlüğüne indirgenmesi asla kabul edilemez ve bunu amaçlayanlarla asla masaya oturulamaz.
Parlamenter sistemi değil, hâlâ “tek adam” sistemini savunan; hatta bununla da yetinmeyip bu sistemi o “tek adam” lehine daha uzun ömürlü ve kolaylaştırıcı hale getirmeye çalışan bir iktidarla asla masaya oturulamaz.
Anayasaya uymayan, anayasayı daha çok kendine uydurmak için yeni bir anayasa isteyen bir iktidarla asla masaya oturulamaz.
Çağdaş demokrasinin temel direği Anayasa Mahkemesi için “kaldırılsın” diyenlerle;
Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayanlarla; Anayasa Mahkemesi kararını yok sayarak Yargıtay kararını Meclis’te okutup Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürüldüğünü sananlarla
asla masaya oturulamaz.
Bu açıklamalar çok net ve mevcut Anayasa’ya uymamak Anayasal suçtur.
Bu konuda Muhalefet olarak sadece CHP karşı çıkacaktır çünkü diğer muhalefet partileri de Şeriat özlü Anayasa destekçileridir!
Bu Dinci saray hükümetinin yaptığı Anayasa olursa, Ulusun bekası tehlikededir. Suriye’de bile Türkiye’den daha ileri Anayasa vardır. Şeriat geçrli değildir. Nüfusunun %80’i Sünni olduğu halde ülke laiktir.
Bazı aydınlar konuşmalarında derler ki: “İslam ülkeleri içinde TEK LAİK ÜLKE TÜRKİYE’dir.” Bunun yanlış olduğunu 5 yıl yaşadığım SURİYE’de gördüm (Anılarımda 5 Ülke) kitabımın SURİYE bölümünde kısaca anlattım.
NOT : Kitap imza gününden sonra bittiği halde, birileri yeniden (kaçak) bastırmış İnternette satılmaktadır! Kitabın adı Google’a yazılarak görülür.
Bu açıklamaları benimle de paylaşan Prof. Dr. Ahmet SALTIK hocamıza saygı ile… Duran Aydoğmuş 11.05.2024
Bülent Serim Beyin güzel ve aydınlatıcı yazısını okudum. Kendilerini dolaylı tanırım. Arkadaşım Emekli öğretim üyesi Prof.Dr. Fehmi Serim beyin kardeşi. Ancak o beni tanımayabilir. (Not, AS: Bülent Serim, Prof. Fehmi Serim’in kardeşi olmadığını bana yazdı)
Bence bu yazıda ön planda olması gereken nokta; anayasanın öncelikle sadece yasama, yürütme ve yargı organlarını değil, tümüyle her bireyi, halkı ya da toplumu da bağladığı vurgusudur. Anayasal hukuk devleti ancak böyle olasılık kazanır.
Kendilerini kutluyorum. 11.5.24
Prof. Dr. Halil Çivi