Eğitim ve kültür devriminin dünyada geri bıraktırılmış ülkelere örnek olacak, kalkınmayı köyden başlatacak ögesi ise 17 Nisan 1940’da kurulan Köy Enstitüleridir.
Gereksinim
Cumhuriyet ilan edildiğinde Türkiye 12 yıllık sürekli savaşlardan yeni çıkmış, ülke yıkıntıya dönmüş, geriye yoksul, hastalıklı gelişmemiş bir Türk nüfus kalmıştı. Ülkenin nüfusu 12 milyondu. Bunun % 80’i 40 bin dağınık köyde yaşmakta idi. Erkek nüfusun %23,3ü, kadın nüfusun %8,2’si okuryazardı. 40 bin köyden 37 bininde okul yoktu. Eldeki okulların çoğu üç sınıflı idi. Beş sınıfı köy okulu yoktu. Okul yapılsa bile kentli öğretmeni köyün ilkel koşullarında tutmak zordu. Köyler bakımsız, güvensizdi, soygunlar yüzünden birer mezarlığa dönüşmüştü. Eli silah tutan köylüler askere alınmış, köyler yıllarca erkeksiz kalmıştı. Askere gidenlerin yarısından çoğu sağlıklı olarak köylerine dönemiyordu. Köylerdeki bütün işler dul kadınlara, yaşlı erkeklere ve çocuklara yüklenmişti. Bunların ürettiklerinin yarısından çoğunu da hırsızlar, müstelzimler, tahsildarlar, asker kaçakları ellerinden alıyordu. Köylülerin çoğu için eşkıya baskını, soygun, hırsızlık, yol kesme gibi olaylar olağandı. Bunları önleyemeyen Devlet köylülere hiçbir şey vermiyor, üstelik ürünlerinin % 10’nu aşar vergisi olarak ellerinden alıyordu.
Sağlıksız yaşam koşulları ve yetersiz sağlık sistemi nedeniyle hastalıklar ve ölümler yaygındı.
Özetle köyler, bakımsız, yoksul, eğitimsiz ve sağlıksız idi.
Oysa yeni bir devlet kurulmuş, kurucular bu devlete çağdaş uygarlığa ulaşma ve geçme ulusal hedefini göstermişlerdi. Çağdaş uygarlığa ulaşmanın ön koşulu nüfusun çok büyük çoğunluğunu oluşturan köyleri ve köylüleri bu acınası durumdan kurtarmaktı. Kalkınmayı köyden başlatmak o zamanki koşulların zorunlu kıldığı bir öncelikti. Talim Terbiye Kurulu üyesi Halil Fikret Kanad’a göre “Türk devrimini kökleştirmek gerekir. Bu kökleştirme kentlerden değil, köylerden başlatılmalıdır. Köylüyü etkileyebilecek en etkili güç ise köy öğretmenleridir.”
Köylünün uyanması, bilgili ve bilinçli olması aynı zamanda demokrasinin de gereği idi. O zamana dek köyde en büyük otorite (yetke) olan imamın karşısına bilgili, kültürlü, donanımlı, Atatürk devrimini özümsemiş köyün yabancısı olmayan öğretmen gerekmekte idi.
İlk Girişimler
Köylüleri uygulamalı ileri tarım teknikleri konusunda eğitmek 1923 İzmir / Türkiye İktisat Kongresi’nde alınan kararlardandı. Atatürk kongreyi açış konuşmasında köylülere yönelik üretim odaklı eğitim üzerinde durmuştu. Ancak uygulamaya geçmek için koşulların oluşmasına gerek vardı.
1935 CHP 4. Kongresinde köyün kalkındırılması için önlem alınmasına karar verildi.
Köy Enstitüleri başlangıçta toprak reformunun tamamlayıcı bir ögesi olarak düşünülmüştü, topraksız köylüye toprak verilecek, köylü bu toprağı çağdaş tarım tekniklerine göre ekip biçecekti.
Mili Eğitim Bakanı (1935-1938) Saffet Arıkan Cumhurbaşkanı Atatürk’le çözüm ararken Atatürk’ün aklına Ordu geldi. Büyük devrimci “Eğitim yaptırdığımız çavuşlardan yararlanabiliriz.” dedi.
- Köy Enstitülerinin kuruluş yasası 1940’ta çıktı ama fikir babası Atatürk’tü.
Köy Enstitülerinin ilk adımı, askerliğini çavuş olarak yapmış, okuma-yazma bilen gençlerin kendi köylerinde görev yapmak üzere “köy eğitmeni” olarak eğitilmesi ile atılmış oldu. İlk aşamada 85 genç Çifteler / Eskişehir’de eğitime alındı. Altı aylık eğitimden sonra kendi köylerine dönüp “köy eğitmeni” olarak köylülerini eğitmeye başladılar.
Köy Enstitülerinin yaşama geçirilmesinde öncü rolü kendisi de bir öğretmen olan ve Avrupa’da “üretim odaklı eğitim” konusunda kendisini yetiştirmiş olan, Enstitü öğrencilerinin “Tonguç babası” İsmail Hakkı Tonguç oynamıştır. Tonguç’un, Bakan Saffet Arıkan döneminde 1935’te vekil olarak, Hasan Ali Yücel’in bakanlığı döneminde 1940 yılında asıl olarak İlk Öğretim Genel Müdürlüğüne atanması, Köy Enstitüleri girişimini hızlandırırdı. İki devrimci öğretmen; Bakan Hasan Ali Yücel ve İlk Öğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç’un işbirliği bu tasarımı yaşama geçirdi.
Tonguç’un ilk işi köy eğitmenleri deneyiminden yararlanarak bu konuda Bakan’a tasarımı (projeyi) sunmak oldu. Bakan Yücel, Tonguç’u yurt çapında bir inceleme gezisine gönderdi. Tonguç ülkeyi coğrafya ve tarımsal koşullara göre 21 bölgeye ayırdı her bölgenin merkezi bir yerinde demiryolu ulaşımına yakın bir Enstitü kurulmasını önerdi.
Köy Enstitüleri yasa tasarısı 1940 ilkbaharında Meclise geldi. Bakan Yücel tarafından coşku ile savunuldu ve 17 Nisan 1940’ta yasalaştı (3803 sayılı yasa). Çoğu toprak ağası 38 milletvekili oylamaya katılmamıştı. Yasa gereği, öğrenciler belirlenen yerlerde kendi okullarını inşa etmeye başladılar.
Enstitülerde Eğitim
Köy Enstitüleri
– eğitimde bütünlük,
– bireysellik,
– çevre ve zamana görelik,
– üreticilik,
– özgürlük,
– rehberlik,
– toplumsallık,
– demokratiklik,
– karma eğitim
gibi çağdaş eğitim ilkeleri üzerine kuruldu.
Köy Enstitülerine beş yıllık ilkokulu bitiren öğrenciler alındı. Eğitim süresi beş yıldı. Program uygulamalı eğitime dayanıyordu. Derslerin % 50’si normal ortaokul dersleri, geri kalanın yarısı tarım, yarısı da sanat dersleri idi. Öğrenciler sabah sporu niteliğinde kızlı – erkekli halk oyunları ile güne başlıyor, bir saatlik okuma saatinden sonra eğitimi sürdürüyorlardı. Her öğrenci Bakan Hasan Ali Yücel zamanında Tercüme Bürosunca Türkçeye çevrilen edilen dünya klasiklerinden her yıl 25’ini okumakla yükümlü idi.
Cumartesi günleri eleştiri (tenkit) günü idi. O gün haftanın genel bir değerlendirmesi yapılır, hafta içinde yöneticiler ve öğretmenlerce yapılan yanlışlar öğrencilerce açıkça eleştirilir ve öğrenciler karşısında hoşgörü ile yanıtlanırdı. Bu aynı zamanda uygulamalı demokrasi dersi idi.
- Öğretmen öğrenciye şiddet uygulayamaz, aşağılayamazdı.
- Bunları yaparsa öğrencinin de aynı biçimde karşılık verme hakkı vardı.
Amaç açık düşünceli, düşünebilen, düşüncesini korkusuzca dile getirebilen, özgüveni yüksek öğretmenler / köy önderleri yetiştirmekti. Öğrenciler arasından öğrenci başkanı, kültür başkanı seçilirdi. Kültür başkanının görevi basını izleyerek yurtta ve dünyadaki gelişmeler hakkında arkadaşlarını bilgilendirmekti. Beş yıllık eğitim boyunca toplam 30 haftalık (her yıl 6 hafta) dinlence (tatil) vardı. Resim, müzik, tiyatro alanlarında kendini yetiştiren bir kuşak yaratıldı. Tarım derslerinde her Enstitü, bölgesinin koşullarına uygun bir alanda uzmanlaşmıştı Örneğin Trabzon’da balıkçılık, Kars’ta hayvancılık, Kastamonu’da arıcılık, ipekböcekçiliği…
Demokratik yaşamın egemen olduğu Enstitülerde yönetimden öğretmen ve öğrencisine, hizmet gören çalışanlarına dek herkes dayanışma ve birlikte davranma dürtüsüne sahipti.
Öğrencilerin bilgi ve kültürlerini artırmak amacıyla yurt çapında tarihsel ve turistik yerlere, müzelere, sanayi kuruluşlarına geziler düzenlenirdi.
Zamanla Köy Enstitülerinin öğretmen gereksinimi ortaya çıkınca 1943 yılında Hasanoğlan’da 3 yıllık Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. Öbürlerinde olduğu gibi, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitünsün binaları ve öbür birimleri öğrencilerce yapıldı.
Her öğrenci okulu bitirmeden (mezun olmadan) bir çalgı (saz, akerdeon, keman, flüt) çalmasını öğrenirdi. Müzik derslerine Aşık Veysel, Ruhi Su ve Adnan Saygun; tiyatro derslerine Ulvi Uraz gelirdi. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü öğrencileri kendi yaptıkları anfi-tiyatroda Gogol, Moliere, Shakespear, Çehov oynuyorlar, İdil Biret’in, Suna Kan’ın konserlerini dinletiyorlardı. Her hafta sonu öğrencilerin hazırladığı ve oynadığı bir tiyatro yapıtı sahnelenirdi.
- Modern tarım ve hayvancılık dersleri tarlalarda uygulamalı olarak yapılırdı.
Üretilen ürünler öğrencilerin sofralarına getirilirdi.
Kooperatifçilik de uygulamalı olarak öğretilirdi.
Enstitülerde kızlar ve erkekler karma eğitim yapıyorlardı.
Sanat derslerinde erkek öğrenciler, inşaat, demircilik, marangozluk; kız öğrenciler elişi, biçki-dikiş, yemek dersleri alıyorlardı. Enstitüler başta Cumhurbaşkanı İnönü olmak üzere Milli Eğitim Bakanlarının ve “Tonguç Baba’nın” yakın ilgi ve denetimi altında idiler.
1940-1947 arasında 21 Köy Enstitüsü 17 bin köy öğretmeni yetiştirdi. Mezunlar arasında, Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nün yayınladığı “Köy Enstitüleri Dergisi“nin yazarlığından gelen Fakir Baykurt, Talip Apaydın, Mahmut Makal gibi ünlü yazarlar vardı.
Bu halk eğitimi seferberliği tasarımı Enstitülerle sınırlı değildi. Her bitiren (mezun) köyüne gitmeden üç yıl önce Bakanlıkça muhtara bir yazı gönderilir, o köye atanan öğretmenin okulu, lojmanı, uygulama tarlası ve işleklerinin (atölyelerinin) hazır olması istenirdi. Köy okulunu yaptırmak köylülerin görevi idi. Öğretmenler, Enstitülerde öğrendikleri çağcıl (modern) tarım ve hayvancılığı, kültür ve sanatı köy çocuklarına öğretirlerdi.
- Öğretmenlerin ayda 20 lira aylıkla 20 yıl zorunlu hizmet yükümlülüğü vardı.
3803 sayılı yasanın 6. maddesi “Köy Enstitüsünden mezun olan öğretmenler köyün her türlü öğretim ve eğitim işlerini görürler. Ziraat işlerinin fenni şekilde yapılması için meydana getirecekleri örnek tarla, bağ, bahçe atölye gibi tesislerde köye öncülük ederler.” demekteydi.
Aynı yasanın 11. maddesi ile de öğretmenin gereksinim duyduğu üretim araçlarının devletçe parasız verileceği belirtilmişti.
Kısa zamanda 25 000 köy Atatürk devrimini benimsemiş; hem öğretmen, hem çağdaş tarımı, inşaatı, marangozluğu, demirciliği bilen, en az (asgari) yeterli sağlık eğitimi olan, üstelik köye yabancılık çekmeyen, köylü ile iletişim kurabilen aydın öğretmenlerle aydınlanmaya başlamıştı.
1940-1946 arasında 15 bin dönüm toprak işlenmiş, 750 bin fidan dikilmiş, 1200 dönüm bağ oluşturulmuştu. 1937-47 arasında ayrıca 150 büyük yapı, 60 işlik (atölye), 150 öğretmen evi, 20 uygulama okulu, 36 ambar ve depo, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım deposu, 12 balıkhane, 100 km yol yapılmış; ayrıca su boruları döşenmiş, kanalizasyonlar açılmış, seli akıtacak hendekler kazılmıştı.
Kapanış süreci
Başlangıçta toprak reformunun tamamlayıcı bir ögesi olarak düşünülen Köy Enstitüleri, öncelikle topak ağalarının işine gelmemişti. Gerçekte toprak reformu da gerektiği biçimde ve zamanda yapılamadığından, Enstitülerin başlangıçta niyetlenen işlevleri geçersiz kaldı
Hasan Ali Yücel’in 1942’de TBMM’de söylediğine göre, beş yıl içinde sayıları en az 22 000’i bulacak olan Köy Enstitüsü mezunlarının elinde 150 000’e yakın hayvan, 1.5 milyon dönüme yakın toprak, 2 milyona yakın iş araçları bulunması öngörülüyordu. Bu sayılar toprak ağalarının saygınlığı ile birlikte ekonomik güçlerinin de ellerinden alınması demekti.
Enstitülerin kapatılmasında asıl etken, toprak ağalarının karşı koyması ve ağaların / feodal beylerin etkisinde kalan kimi politikacıların oy yitirme endişeleri olmuştur. 2. Dünya Paylaşım Savaşı sırasında ve sonrasındaki siyasal ortamın da bunlara katkı sağladığı unutulmamalıdır.
Savaş sırasında Türkiye’nin iç ve dış politikasını savaşın gidişi etkilemiştir. Alman orduları Sovyetler Birliği içine ilerlerken, komünizm karşıtlığı ve ırkçı milliyetçilik; Sovyetler Birliği Alman orduları karşısında ilerlerken (1942) ırkçı milliyetçilik karşıtlığı öne çıkmıştır. Savaş sonrasında Türkiye Batı blokunda yer almış, komünizm karşıtlığı, komünist avcılığı politikası egemen olmuştur. Dönem Truman doktrini, Marshall yardımı, ABD Missouri zırhlısının ziyareti dönemidir.
1946’da CHP’nin karşısında toprak ağalarının öncülüğünde Demokrat Parti (DP) kurularak çok partili düzene geçilmiştir. İşte toprak ağaları da Köy Enstitülerine karşı çıkarken, komünizm karşıtlığını ve dinsel-kültürel duyarlıkları kullanmışlardır.
Enstitülere yönelik en önemli suçlamalar, kız ve erkeklerin yatılı okulda birlikte okumalarının ahlaksızlık olduğu ve Enstitülerde komünizmin öğretildiği propagandaları olmuştur.
Enstitülere karşı CHP içinde de muhalefet gelişilmişti. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü 1946’da ilk kez yapılacak olan çok partili seçimde Köy Enstitülerinin komünistlikle suçlanmasının CHP’ye yitirteceğini öngörmüştü. Yaşamının en zor kararlarından birini vererek, Enstitülerden vaz geçmeyi yeğledi. Bu yönde atılan ilk önemli adım tutucu olduğu bilinen Şemsettin Günaltay’ın 1949’da Başbakanlığa, Köy Enstitülerine karşı olduğu bilinen, Nazi sevici (sempatizan) Şemsettin Sirer’in 1946-47 ve 1948-49 yıllarında Millî Eğitim Bakanlığına atanması odu. Sirer ilk iş olarak İsmail Hakkı Tonguç’u İlköğretim Genel Müdürlüğünden Talim Terbiye Kurulu üyeliğine atadı. Tonguç daha sonra da Ankara Atatürk Lisesi resim-iş bölümü öğretmenliğine atandı. Tonguç’un Köy Enstitülerinin başından alınması Enstitülere vurulan büyük darbe idi.
- 14 Mayıs 1950 seçimleri sonucunda 1923’ten beri iktidarda tek parti olan CHP’nin seçimi yitirmesi ve DP’in kazanması karşı devrimin ivme kazandığı bir dönemi başlattı.
Zaten CHP döneminde zayıflatılmış olan Köy Enstitülerine son öldürücü darbeyi DP hükümeti
27 Ocak 1954’te 6234 sayılı yasa ile bu aydınlanma ocaklarını kapatarak vurdu.
Sonuç ve Değerlendirme
Köy Enstitüleri yalnızca köye öğretmen yetiştirme tasarımı değil, bir aydınlanma devrimidir.
Türkiye, çağdaş Batı uygarlığı ile arasını 15. yüzyılda Rönesansı kaçırarak açmıştı. İşte
- Köy Enstitüleri, bu açığı kapatmak amacıyla
beş yüzyıl sonra Türk Rönesansı’nı başlatıyordu.
Köy Enstitülerinin yukarıda anlatılan öyküsü devrim – karşı devrim savaşımının (mücadelesinin) somut bir örneğidir. Bu Enstitülerin açılması ve çalışmaları Atatürk devriminin pekiştirilmesi, Türkiye’nin ortaçağ karanlığından aydınlığa çıkması yönünde ne denli devrimci bir atılım ise kapatılması da karşı devrim yönünde o denli büyük bir yitik olmuştur.
Enstitüler yaşatılsa, nicelik ve nitelik bakımından hedeflenen düzeye ulaştırılabilseydi, bugünkü sorunlarımızın çoğu gündemimizde olmayacaktı. Hiçbir ülkeden taklit edilmeyen, tümüyle kendi gereksinimlerimize ve özelliklerimize uygun olan bu aydınlanma ocakları, günümüz ulusal (milli) eğitimine ışık tutabilecek önemli bir deneyimdir.
Dinselleştirilen hatta dincileştirilen eğitim sitemine özgün, çağdaş, devrimci bir seçenektir.
Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.