Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.
Büyük Atatürk kurduğu devleti kalıcı kılmak, Osmanlı İmparatorluğundan alınan ağır ekonomik kalıtın yükünü hafifletmek ve Türk ulusunun huzur (erinç), mutluluk içinde kalkınmasını sağlayacak ilkeleri belirlemek amacıyla 17 Şubat – 4 Mart 1923’te İzmir’de geniş katılımlı İktisat Kongresi toplamıştır.
101 yıl önce yapılan bu Kongrenin yapılış biçimi ve alınan kararlar günümüzdeki ekonomik sorunlara çözüm getirebilecek niteliktedir, bu nedenle anımsanmasında yarar vardır.
Kongrenin toplandığı zamanda Bağımsızlık (İstiklal) Savaşı yeni kazanılmış, Lozan barış görüşmelerinde karşımızdaki devletlerin kapitülasyonların sürmesi konusundaki diretmeleri nedeniyle görüşmelere ara verilmiş, Cumhuriyet henüz ilan edilmemiştir. Fakat büyük önderin Lozan Barış Andlaşması‘nın bizim isteklerimiz doğrultusunda sonuçlanacağından, kapitülasyon-ların tümüyle kaldırılacağından ve cumhuriyetin ilan edileceğinden kuşkusu yoktur.. Cumhuriyet ilan edilmeden ekonomi siyasasını tasarlamaktadır. (AS: Batı’ya ileti verilmektedir aynı zamanda: Kapitülasyonları çok yoksul – borçlu olmamız ve SSCB’ye yanaşmamamız için dayatıyorsunuz. Biz iktisadi olarak da var olacağız ve Batılı bir ekonomik düzen kuracağız…)
On beş gün süren Kongreye işçi, sanayici, esnaf, tüccar ve köylülerden oluşan 1135 kişi katılmış, kurulan yeni devletin ekonomi siyasasının nasıl olması gerektiğini kendi sınıf çıkarları açısından değerlendirmişler ve önerilerini sunmuşlardır. Bu bakımdan kongre zamanının çok ötesinde tam bir demokratik sivil toplum örgütlenmesidir. (AS: Yakılıp – yıkılmış İzmir’de Fransız Reji idaresinin tütün deposu kullanılmıştır..)
TBMM başkanı Atatürk ekonomi siyasasını kendisi saptayabilir, hükümete hazırlatabilir, gereken yasaları TBMM’den çıkartabilirdi. Böyle yapmamış, (AS: 1,5 saat süren kapsamlı ve çok önemli) açış konuşmasında vurguladığı gibi; “Milletimizi oluşturan halk sınıflarının içinden gelen memleketimizin ve milletimizin halini, ihtiyaçlarını, emellerini, üzüntülerini yakından bilen temsilcilerin”[1] görüşlerine başvurmuştur. Bu yaklaşım, Halkçılık ilkesinin gereğidir ve Atatürk’ün demokratlığının da göstergesidir.
Kongre başkanlığına Manisa sanayi temsilcisi Kazım Karabekir getirilmiştir.
Osmanlı’dan Alınan Ekonomik Kalıt : Borçlar…
Bağımsızlık savaşı ile kurulan yeni devlet (1921 anayasasındaki adı ile “Türkiye Devleti”) Osmanlı İmparatorluğundan çok olumsuz bir ekonomik kalıt devralmıştır. Atatürk bu durumu ve nedenlerini İktisat Kongresinin açış konuşmasında ayrıntılı olarak anlatmıştır.
Atatürk’ün İzmir’de 17 Şubat 1923’te Türkiye İktisat Kongresini açış konuşması tam bir ekonomi tarihi dersi niteliğindedir ve bugüne de ışık tutmaktadır. Büyük Önder bu konuşmasında özetle Osmanlı İmparatorluğu’nun aldığı dış borçların yatırım ve üretim yapmak yerine savaş giderleri ve hanedanın lüks harcamaları için kullanıldığını bu nedenle devletin iflas ettiğini anlatmıştır.[2]
1914’te yürürlükteki fiyatlara göre ulusal gelir 24.107 milyon kuruştur. Bunun 13.060 milyon kuruşu (yarısı) tarımsal gelirdir. Kişi başına ulusal gelir ise 1,072 kuruştur. Gelir dağılımı adaletsizdir.[3] Dört yıl süren büyük savaş, bu tabloyu daha çok bozmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında, 20. yy başında nüfusun ¾’ü Müslüman-Türklerden, kalanı Müslüman olmayan azınlıklardan oluşmakta idi. Buna karşın sanayinin ancak %15’i Türklerin elinde idi. Emek gücünün %15’ini de Türkler oluşturuyordu.[4] Geri kalan, çoğu Rum olmak üzere Müslüman olmayan azınlıkların denetimindeydi. 19. yy sonlarındaki savaşlar, 1. Dünya Savaşı ve Lozan nüfus değişiminden sonra Rum ve Ermeni nüfus azalmış olmasına karşın, onlardan kalan sanayi Türklerin yönetimine geçmemişti. Çünkü Türkler yeterli bilgi ve yönetim deneyimine sahip değildi. Türk nüfus yıllardır savaşlarda eritilmiş, Müslüman olmayan azınlıklar yabancılarla işbirliği yaparak zenginleşmişlerdi. Yabancı devletlere verilen Kapitülasyonlar devleti sömürgeleştirmişti. Küçük bir azınlık çok zenginleşirken, yoksullaşan büyük halk kitleleri devletin istediği vergiyi ödeyemez duruma gelmişti.
Atatürk’ün açış konuşmasındaki sözleri ile
- “Taç sahipleri yöneticiler, saraylar, Babıaliler mutlaka büyük gösterişe, şana sahip olabilmek onu devam ettirtebilmek, zevk ve tutkularını sağlayabilmek için her ne pahasına olursa olsun para bulmak çaresine düşmüşlerdir. O çareler de borçlanma olmuştur. Borçlar o kadar kötü şartlar içinde yapılmıştır ki bunların faizleri bile ödenemez olmuştur. En sonunda bir gün Osmanlı devletinin iflasına karar verilmiş, başımıza Duyunu Umumiye İdaresi belası çökmüştür.” [5]
Yine Atatürk’ün sözleri ile “Osmanlı ülkesi yabancıların serbest bir sömürgesinden başka bir şey değildi. Osmanlı halkı içinde Türk milleti de tamamen esir bir duruma getirilmişti.” [6]
Atatürk bu konuşmasında,
- “Bir devlet ki kendi halkına koyduğu vergiyi yabancılara koyamaz; gümrük vergilerini memleketin ihtiyaçlarına göre düzenlemekten yasaklıdır; yabancılar üzerinde yargı hakkını uygulamaktan mahrumdur. Böyle bir devlete elbette bağımsız denilemez.”[7]
diyerek kapitülasyonları eleştirmişti,
Kongre
Ulusal bir devlet kurulduğuna göre ekonominin de ulusal olması zorunluluğu vardı. Kongrenin amacı ulusal ekonomiyi yaşama geçirmekti.
Kurtuluş savaşının başlangıcından bu yana tam bağımsızlığı hedef edinmiş yeni devletin her şeyden önce ekonomik bağımsızlığı elde etmesi zorunluydu. Yıllardır savaşlarda yıpranmış bir halkın erinç düzeyinin yükseltilmesi, yıkılmış bir ülkenin onarılması ve yeniden sömürge durumuna düşmemesi için güçlü bir ekonomi gerekli idi.
- “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça devamlı olmaz, az zamanda söner.”di [8]
İktisat Kongresinin amacı, Atatürk’ün deyimi ile;
- “Aziz Türkiye’mizin iktisadi yükselme gereklerini aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli kutsal bir amaçtır.”
Kongre, “Uzun ihmallerle ve derin ilgisizlikle geçen yüzyılların iktisadi bünyemizde açtığı yaraları tedavi etmek, tedavi çarelerini aramak ve memleketi bayındırlığa milli bir rahata, mutluluğa ve servete ulaştıracak yolları bulacaktır.”[9]
Kongreye çeşitli ekonomik sınıf temsilcileri katılmakla birlikte, kararlara Rum ve Ermenilerden ticareti devralan İstanbul ticaret burjuvazisinin ağırlığı damga vurmuştur, Kongre sonunda ortaya çıkan ana fikir şudur:
- Kalkınma için anamal (kapitali sermaye) gerekir. Oysa anamal yabancıların ve azınlıkların elindedir. Ulusal ekonomi için anamalın Türklere geçmesi gerekir. O halde devlet eliyle ulusal yatırımcılar teşvik edilmelidir Ancak kısa zamanda kalkınmak zorunda olan Türkiye’nin ekonomisi “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” anlayışına dayalı liberal modele dayandırılamaz, devlet yönlendirici ve müdahaleci (karışmacı) olmalıdır.
Sonuç olarak yatırımlarda öncelik özel sektörde olmalı, özel sektörün yapamadığı veya yapmak istemediği büyük altyapı yatırımlarını devlet yapmalıdır; kamu öncülüğünde karma ekonomi. Amaç kişilerin zenginleştirilmesiyle devleti kalkındırmak, yabancı girişimcinin yerine yerli özel girişimciyi koymaktır. Ulusal ekonomiden amaç zaferden önce yabancıların ve azınlıkların elinde bulunan ekonomik güçlerin bu kez yerli tüccar ve sanayicilere aktarılmasındır.
Kongre yabancı sermayeye kapıyı kapatmamıştır. Yasalarımıza uymak ve çıkarlarımıza aykırı davranmamak koşulu ile yabancı sermaye gelebilecektir.
Kongre sonunda 12 maddelik bir “Misak-I İktisadi” (Ekonomik Ant) yayınlanmıştır. Önemli maddeleri şunlardır:
- Türkiye halkı ulusal egemenliğini kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez.
- Bütün çalışma, memleketi ekonomik olarak yükseltmek amacına yöneliktir.
- Türkiye halkı çok çalışır; zamanda, servette ve dışalımda (ithalatta) israftan kaçınır.
- Hırsızlık, yalancılık, tembellik ve ikiyüzlülük en büyük düşmanlarımızdır.
- Türk, her yerde yaşamını kazanabilecek biçimde yetişir ama her şeyden önce memleketinin insanıdır.
Kongrede ayrıca:
- Bütçenin önemli bir gelirini oluşturan ama köylüye büyük yük olan aşar (ondalık) vergisinin kaldırılması;
- Ziraat Bankası sermayesinin hükümetçe başka amaçlarla kullanılmaması;
- Ekonomi eğitimine ve uygulamalı tarım eğitimine önem verilmesi;
- Bulunan madenlerin işletmesinin öncelikle ulusal kişi ve kuruluşlara ihale edilmesi,
- Kendi limanlarımızda kendi bayrağımızdan başkalarının ticaret yapamaması (kabotaj hakkı),
- Memlekette yeterince üretilen malların dışalımının(ithalinin) kısıtlanması,
- “Amele” yerine “işçi” deyiminin kullanılması,
- Milletvekili ve belediye seçimlerinde mesleksel temsil yönteminin getirilmesi,
- Günde 8 saat çalışma ve sendika hakkının tanınması gibi zamanın çok ötesinde toplumsal (sosyal) ve ekonomik haklar benimsenmiştir. [10]
Sonuç ve Değerlendirme:
Cumhuriyetin kurucuları yeni devletin tam bağımsız olabilmesinin ön koşulunun ekonomik bağımsızlık olduğunu görmüşler ve henüz Lozan barış görüşmeleri sonuçlanmamışken ulusal bir ekonomi oluşturmaya öncelik vermişlerdir.
Yeni devletin ekonomi politikasını tepeden inme değil, tüm toplum kesimlerinin katılımı ile demokratik olarak saptamışlardır.
Kongre kararlarında İstanbul ticaret burjuvazisinin ağırlığı etkili olmuştur.
Seçimlerde mesleksel temsil, Sendika hakkı, 8 saat çalışma gibi zamanın çok ötesindeki haklar kabul edilmiştir.
Kongre sonunda “devlet müdahalesini içeren liberal ekonomi politikası” öne çıkmıştır.
Lozan Barış Andlaşmasında kapitülasyonların tümüyle kaldırılması, Kongrede öngörülen ulusal ekonominin önünü açmıştır.
Kongre kararları 1930 yılına dek ekonomiye yön vermiş, bu tarihten sonra devletçi ve planlı ekonomi benimsenmiş, üretim ekonomisine geçilerek savaş sonrası dünyadaki ekonomik güçlüklere karşın kısa zamanda ”Türk tansığı (mucizesi)” denilen büyük kalkınma sağlanmıştır.
Kongrenin yapılış biçimi ve alınan kararların kimileri günümüzdeki ekonomik sorunların çözümü için de yararlı olabilecek dersler içermektedir.
Kaynaklar
[1] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Atatürk Araştırma Merkezi Ankara, 2006, s.467
[2] a.g.e.
[3] Suna Kili, Atatürk Devrimi, Türkiye İş Bnkası, 2011, S69
[4] Gülten Kazgan, Tanzimttan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayını, İstanbul, 2017, s.41
[5] Söylev ve Demeçler, s. 470
[6] a.g.e.
[7] a.g.e.
[8] a.g.e.
[9] Söylev ve demeçler
[10] Afet inan, İzmir İktisat Kongresi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1989
“Amaç kişilerin zenginleştirilmesiyle devleti kalkındırmak, yabancı girişimcinin yerine yerli özel girişimciyi koymaktır. Ulusal ekonomiden amaç zaferden önce yabancıların ve azınlıkların elinde bulunan ekonomik güçlerin bu kez yerli tüccar ve sanayicilere aktarılmasındır.”
Bu amacın getireceği sonuç sadece servetin bir avuç yabancıdan alınıp bir avuç yerli girişimciye aktarılmasından ibarettir. Sonuçta emeği ile geçimini sağlayan esnaf, çiftçi, işçi, memur kesiminden oluşan büyük halk kitlesi için değişen bir durum olmayacaktır. Küçük bir yerli azınlık sömürecek ve geniş halk sömürülecektir. Aynı düzen devam edecektir. Zaten devlet denilen mekanizma da büyük ölçüde sermaye sınıfının elinde olduğundan sermaye kesiminin denetiminde (ne kadar denetim sağlanabilirse) azgın kapitalist sistem uygulanacaktır.