Siyaset 04.01.2024, BİRGÜN
AYM’nin 2. kez verdiği ihlal kararını uygulamak, Anayasal yükümlülük.
Aksi durumda Türkiye Cumhuriyeti, demokratik hukuk Devleti niteliklerinden (md.2) daha çok uzaklaşacak. Sorun, AYM kararına uymama şeklinde bir Anayasa ihlali ile sınırlı kalmayacak, “anayasal düzenin bekası” sorununa dönüşecek.
Sorun, hukuk-demokrasi-siyaset üçgeninde şekilleniyor.
Önce hukuk:
ANAYASA’DAN DEĞİL ANAYASA İHLALİNDEN kaynaklandığı için sorun karmaşık değil.
Karşılaştırmalı anayasa yargısında AYM kararlarını uygulama sorunsalını aşmaya yönelik düzenlemeler de var. Kolombiya’da AYM’nin yetki ve yükümlülükleri, kararlarının icra aşamasını da kapsar. İspanya AYM’si, kararı uygulamayanların görevini askıya alma, doğrudan uygulama, akçasal yaptırım ve cezai sorumluluklarını gündeme getirme önlemlerinden birini alabilir.
Bizde ise, AYM’nin ihlal saptaması ve yapılması gerekenleri sıralayıp ilgili makamlara bildirmesi, ‘uyulması gereken anayasal emir’ niteliğinde (md.153).
Önceki kararının uygulanmasına ilişkin 21.12.23 tarihli AYM kararı, oybirliği ile verildi.
Uygulanması için hukuk yeterli, ama demokrasi de bunu gerekli kılıyor
Sonra demokrasi:
Yargıtay, seçimle belirlediği üç üye ile AYM’de güçlü biçimde temsil edilen bir kurum. 3. CD üyeleri de AYM üyeliğine seçilebilir.
Her iki yüksek yargı organı için demokratik meşruluk kaynağı, kurucu erk.
AYM ve Yargıtay, görev ve yetkilerini Anayasa’nın emredici ve yasaklayıcı hükümleri çerçevesinde yerine getirir ve kullanır. Anayasa’da, bu konuda yetki karmaşası veya belirsizlik yok: AYM, 146-153 maddelerinde, Yargıtay ise madde 154’te düzenleniyor. İkisi arasında olası bir görev uyuşmazlığında AYM kararı esas alınır (md.158).
Yargıtay’ın son sözü söylemesi, ‘yasa kaydı’na bağlı (md.154) ve 6216 sayılı yasaya göre, insan hakları uyuşmazlığında bu yetki AYM’de. Ama AYM, hak ihlali mağduriyetini giderici bir karar veremez ise, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’ne başvuru, md.153’ü de göreceli kılar.
Yargıtay kararı yasa ile, AYM kararı ise Anayasa ile göreceli kılınıyor. Konu bu denli açık iken, eğer AYM kararı uygulanmıyorsa, sorunu siyasal açıdan da okuma gereği açık.
Anayasa yoluyla yapılmayan siyaset:
Afrika-Asya hattında birçok devlette AYM’ler, siyasilerin baskı ve tehditleriyle karşı karşıya kaldı. Kaba güç kullanımından Anayasa’nın iktidar için araçsallaştırılmasına uzanan yıldırı tarzları ve faillerin adları, karşılaştırmalı anayasa yargısı kitaplarına kara harflerle geçti.
Türkiye’de Avrupa modeli üzerinde 4. sırada kurulan AYM, benzersiz çapraz baskılarla kuşatılmış durumda. Başlıca failler:
-Devlet yöneticisi ve temsilcileri; “anayasal kurumların düzenli ve uyumlu işleyişinden sorumlu” oldukları halde,
-Siyasiler; hukukun üstünlüğü andı içtikleri halde,
-Bürokratlar; yasaları uygulama yükümlülüklerine karşın,
-Yargı; Anayasa’nın üstünlüğünün güvencesi olduğu halde.
Bilgi kirliliği eşliğinde Anayasa’nın üstünlüğünü ve demokratik meşruluğunu yadsıyarak “yalancı-anayasacılık” tasarımı, amaç-araç ilişkisini ortaya koyuyor.
Yargıtay 3. CD üyelerinin, hukuk-demokrasi ve siyaset üçlüsü karşısında hukuk ve demokrasi yönünde karar vermesi kendileri için değil yalnızca, bugünkü ve gelecek kuşaklara karşı hukuksal ve ahlaki sorumluluğudur.
Aksi durumda, dava konusu olayları değerlendirmede hukuksal ölçütlerin değil, siyasal saiklerin belirleyiciliği teyit edilmiş olur.
Siyasal saik, hukuk ve demokrasi yerine geçtiğinde; YARGI, para karşılığı yurttaşlık elde eden çetelere değil, Gezi’den Akbelen’e yurt için mücadele edenler üzerine sürülür; TCK 309, “anayasal düzen yıkıcıları”na değil, “anayasal düzen koruycuları”na uygulanır; “demokratik hukuk Devleti” yerini, “yabancı-yerli işbirliği çeteleşmeleri”ne bırakır. Çeteleşmenin, 2017 kurgusu keyfi yönetimde zemin bulduğunu asla göz ardı etmeksizin YARGI, “ırkçı-ümmetçi” çizgide anayasal düzene çok yönlü kalkışmanın aracı değil, önleyicisi olmaya yönelmeli.
2024, Anayasal düzen yılı olsun!
=======================================
Yazarın Son Yazıları