Birçok sorunla boğuşan ülkemizin en büyük sorunlarının başında eğitim gelmektedir. Eğitimin dışında ekonomik sorunlar, hukuksuzluk, laiklik karşıtı eylemler sürüp gitmektedir. Eğitime gerekli yatırımı yapmayanlar ve önem vermeyenler, ülkemizin bu sıkıntılı günlere gelmesinde hep başrol oynamışlardır.
AKP iktidarı ile iyice dincileştirilen eğitim, laiklik ve bilimsellikten saparak, dindar ve kindar gençlik yetiştirilmesi üzerine kurulmuştur. Siyasal iktidar devlet okullarına gerekli ödeneği vermeyerek, okulları darboğaza sokmuştur. Buna bağlı olarak görevdeki öğretmenlerin birçoğunun yeterlik düzeyleri de orta ve ortanın altına düşmeye başlamıştır. Devlet okullarındaki olanaksızlıklar yüzünden öğrencilerin özel okullara gitmesi özendirilmek istenmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bedelsiz dağıttığı kitapların dışında kaynak ya da yardımcı kitap alınmasına yasak getirilmiştir. Bakanlığın dağıttığı kitaplar yazım (imla) yanlışlarıyla, anlam bozukluklarıyla, çocukları psikolojik olarak çöküntüye uğratan seçilmiş görsellerle doludur. Bu yüzden kaynak kitap gereksinimi doğmaktadır. Özellikle devlet okullarındaki öğretmenler ile velilerin sosyal medya üzerinden kurdukları iletişim kanalları yasaklanmıştır. Şimdi “sınıf annesi” olarak adlandırılan uygulama da kaldırılmıştır. Bunun gerekçesi ‘sınıf annelerinin, sınıflarda çeşitli etkinliklerde bulunarak velilerden ödenti (aidat) toplaması, ders araç-gereci ve kitap almak için para istediği yönündeki kimi uygulamalar’ olarak açıklanmıştır.
Milli Eğitim Bakanlığı, devlet okullarına yeterli maddi destek sağlamamaktadır. Isınma, su ve elektrik dışında okullara akçalı (mali) destek verilmemektedir. Okul temizliği ve güvenliği için çalışan verilmediği gibi, yeterli parasal yardım da yapılmamaktadır. Kimi okullarda memurların yapması gereken işleri okul müdürleri ve yardımcıları yapmaktadır.
Bu durumda velilerden her dönem para toplanmaktadır. Bunu da sınıf annesi veya sınıf temsilcisi adı verilen gönüllü veliler yerine getirmektedir. Burada bir yolsuzluk ya da kötüye kullanma (sui istimal) yoktur; yalnızca okulun gereksinimlerinin karşılanması amaçlanmaktadır.
Millî Eğitim Bakanlığı, Diyanet İşleri Başkanlığı ile Gençlik ve Spor Bakanlığı arasında bağıtlanan (imzalanan) “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES)” projesi kapsamında imam, vaiz gibi din görevlilerini, okullara “manevi danışman” olarak görevlendirdi, öğrencilere “değerler eğitimi” (!?) vermeye başladı. ÇEDES projesinin amacı, öğrencileri bilime sevdalı, kültüre meraklı (AS: bu anlamsız-çok saçma bir kavram!) ve duyarlı; milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlere göre yetiştirmek olarak belirlenmiş ve din görevlilerinin öğrencilere ‘Değerler Eğitimi’ vermesi planlanmış. İzmir ve Eskişehir’de göreve başlayan din görevlilerinin kimilerinin milli, ahlaki, insani ve manevi değerleri ne denli özümsedikleri, ortaya çıkan olaylardan belli olmaktadır. (AS: “Değerler eğitimi” çok ciddi bir iştir, Felsefe eğitimi ve pedagojik formasyonla birlikte epey denetim gerektirir..)
Laik eğitimin altını oymak ve eğitimi iyice dincileştirmek için çalışmalarını hız kesmeden sürdüren MEB (Milli Eğitim Bakanlığı), ortaokul ve liseler için hazırlanan “Türk sosyal hayatında aile” adlı seçmeli derle, aile kurmanın “fıtrata uygun olduğu” öğretilecektir. İslamiyetin kabulünden sonraki dönemde aile yapısı, hadis ve ayetlere dayalı işlenecektir. (AS: Medeni Yasa çöpe mi!!??)
4-5 yaşındaki çocuklara din eğitimi vermek çocukların zihinsel gelişimlerinde olumsuz etkiler bırakır, çünkü bu dönemde çocuklar henüz soyut düşünme becerisine sahip değildirler. Bu yaşlardaki çocuklar gerçekle masalı ayırt edemezler. Zaten din derslerinin içeriğinin çocukların gelişimsel düzeylerine ve ilgi alanlarına uygun olmadığı bilinmektedir. CHP başta olmak üzere kimi muhalefet partileri de dinci kesimlerden oy almak umuduyla bunlara sessiz kalmaktadır.
Daha önce MEB’de müsteşarlık yapan, 2013’te kurduğu Cihannüma ve İşbirliği Derneği’nin uzun yıllar genel başkanlığını yapan, yasa değiştirilerek bir aylık profesör iken yeni kurulan Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi rektörlüğüne atanan şimdiki MEB Yusuf Tekin, eğitimi iyice dincileştirmek için göreve getirilmiştir. Geçtiğimiz günlerde yepyeni bir eğitim felsefesi ve sistemi getireceklerini bildiren Bakan, bu ay içinde çok kapsamlı bir öğretim programı (müfredat / yetişek) hazırlayacaklarını da açıkladı. Bu çağdışı yönetimlerin eğitimin iyileştirilmesi için verebilecekleri hiçbir katkı yoktur. ‘Şeriat Meşrutiyet’, ‘II. Abdülhamit’ten Cumhuriyete Miras’ ve ‘Başkanlık Sistemi ve Kuvvetler Ayrılığı’ adlı kitapları yazan Bakanın getireceği “yenilik” (!), şeriattan yana olacaktır.
Sorgulayan, düşünen, laik, bilimsel ve çağdaş eğitime son verince öğrencilerin yurt içi ve yurt dışındaki başarıları da düşmektedir. Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Program for International Student Assessment) olan PISA, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından üç yılda bir, 15 yaş dilimindeki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendirmektedir. PISA 2018 ölçümlerine göre Türk öğrenciler 79 ülke arasında matematikte 43., fen bilgisinde 40. ve okuduğunu anlama bölümlerinde 41. sıradaydı. PISA 2022 ölçümlerine göre Türk öğrenciler 81 ülke arasında matematikte 39., fen alanında 34. ve okuduğunu anlama alanlarında 36. sıradadır. Türkiye’nin sıralamaları 2018’e göre çok az yükselse de, ortalamanın altındadır. Üniversiteye giriş sınavlarında da matematik, fizik, kimya ve biyolojide yaklaşık %10 oranında doğru yanıt verilirken, Türk dili ve edebiyatında yaklaşık %20 doğru yanıt vardır.
Çocukların geleceğini düşünmeyen toplumlar, ülkelerinin geleceğini karanlıklara sürükler.
Ne yazık ki ülkemizdeki okullarda ortalama olarak esnek olmayan, okumayan, okuduğunu anlayamayan, düşünmeyen, sorgulamayan, tartışmayan, yabancı dil bilmeyen, her şeye boyun eğen çocuklar yetiştiriyoruz. Zaten dinci eğitimle farklı bir sonuç almak olanaksızdır.
Küresel piyasanın kucağına bırakılan eğitim sistemi sürekli değiştirilerek, düşünen ve sorgulayan eğitim yerine, biat eden eğitim modeli ile ülkemizin geleceği karartılmaktadır. Cumhuriyetin geleceği olan özgür birey, araştırır, bilgiye ulaşır, sonuçta fikir sahibi olur. Her okula kitaplık açmak gerekirken, mescit açılmaktadır ve ders araları namaz saatlerine göre ayarlanmaktadır. Böyle bir eğitim sistemi dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde yoktur.
Siyasi iktidarın Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası’nı delerek topluma dayattığı 4+4+4 eğitim sistemi kaldırılmalı, düşünen, sorgulayan yaratıcı bir sistem üzerinde yoğunlaşılarak, kesintisiz olarak 1+8+3 eğitim sistemi uygulanmalıdır. Uygulanacak öğretim programı sınav temelli değil, öğrenme temelli olmalıdır. Bütün öğretim basamaklarını içine alan köklü bir eğitim reformu yapılmalıdır. Gereğinden çok imam-hatip okulları, ilahiyat fakülteleri, Kuran kursları kapatılmalıdır. Ülkemizin şiddetle teknik eğitime gereksinimi varken, dinci eğitim ile cumhuriyet devrimlerinin altı oyulmaktadır. Tarikatların denetimindeki kurslar ve yurtlar devletin yönetimine geçirilmelidir. Okullara ulaşım ve öğle yemekleri ücretsiz sağlanmalıdır. Yeterlik ve bilgi düzeyi yüksek öğretmenlerin yetiştirilmesi için üniversitelerin eğitim bilimleri fakültelerinin sistemlerinin yenilenmesine gereksinim vardır. Atatürk’ün
- “ Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder” diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ün “eğitim işlerinde mutlaka başarılı olmak gereklidir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu surette olur.”
uyarısını aklımızdan çıkarmamalıyız.
Azim ve Karar, 11 Aralık 2023