Cumhuriyet Kadın Devrimidir

Dr. Cihangir DUMANLI
E. Tuğg., Hukukçu, Uluslararası İlişkiler Uzm.

Geri bıraktırılmış, yarı sömürge durumuna getirilmiş, savaş yorgunu, yoksul, hastalıklı, cahil (eğitimsiz) bir toplumu çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmayı amaçlayan Cumhuriyet Devrimi Türkiye’nin 500 yıl önce kaçırdığı Aydınlanma devrimini yakalama çabasıdır. Bu kapsamda Ortaçağ kurum ve kurallarını yıkmış, yerine çağdaş kurum ve kuralları getirmiştir.

Yıkılan Ortaçağ kurallarının en önemlerinden biri, toplum yaşamından (üretimden) dışlanmış, ikinci sınıf insan durumuna getirilmiş kadını bu durumdan çıkarmak ve layık (yaraşır) olduğu eşit yurttaş statüsüne (konumuna) kavuşturmaktır.

Devrim Gereksinimi

Türkler Müslüman olmadan önce anaerkil (matriarkal) bir toplumsal düzene sahipti. Aile içinden en üst yönetime dek kadının sözü geçer, saygı duyulurdu.

Kadının bu toplumsal konumu Müslümanlıkla birlikte Arap kültürünün etkisi altında zamanla geriledi. Osmanlı’nın son, Cumhuriyetin ilk yıllarında kadın toplumdan tümüyle dışlanmış, erkeklerle eşit hakka sahip olmayan ikinci sınıf tebaa, giderek vatandaş konumunda idi. Toplu taşıma araçlarında ayrı oturur, tek başına a dışarı çıkamaz, eşi bile olsa bir erkekle yan yana yürüyemezdi. Eşinin onayı olmadan meslek edinemez, çalışamazdı. Eşini seçme hakkı olmadan küçük yaşta evlendirilir, boşanma isteminde bulunamazdı. Eşinin 3 kez “boş ol” demesiyle evliliği biterdi. Siyasal hakları da yoktu.

Bu durum çağdaş uygarlığı hedefleyen genç Cumhuriyet’e yakışmıyordu. Egemenlik hanedandan ulusa geçtiğine göre ulusun yarısını oluşturan kadınların da egemenlik hakkını kullanmaları gerekiyordu. Ayrıca büyük bir kalkınma atılımı yapan Türkiye’nin kadın emeğine gereksinimi vardı. Kadın ne denli eğitimli, bilgili, kültürlü olursa çocuklarını o denli iyi eğitir, eğitim devrimine de katkı sağlayabilirdi. Kurtuluş savaşımızın kazanılmasında kadınlarımızın çok büyük özverileri önemli katkı sağlamıştı.

Tüm bu nedenlerle kadınlarımızın Cumhuriyetin getirilerinden erkeklerle eşit düzeyde yararlanmaları, hak ettikleri toplumsal ve tüzel (hukuksal) konuma kavuşmaları çağdaş uygarlığa ulaşabilmenin ön koşulu idi.

 Devrim

Kadınların konumlarının yükseltilmesinde Devrim önderliğinin yanında, zamanın güç koşullarına karşın kadınların örgütlü savaşımları (mücadeleleri) önemli rol oynamıştır.

1919 yılında Kadınlarımız Sivas’ta “Anadolu Kadınları Müdafaa-yı Vatan Cemiyeti”ni kurmuşlardı.

1923 ‘te Nezihe Muhittin başkanlığındaki kadınlar şurasında “Kadınlar Halk Fırkası” adında bir parti kurulmuştur. Kuruluş dilekçesi kabul edilmeyince parti “Türk Kadınlar Birliği” olarak örgütlenmiştir. Birliğin amacı kadınlara genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının kazanılmasıdır.

Bu konuda en önemli aşama 17 Şubat 1926’da kabul edilen Türk Medeni Yasasıdır. Bu yasa ile;

  • Kadın-erkek her yurttaşın eşini seçme özgürlüğü,
  • Kadına kocasının tek eşi olma hakkı,
  • Kadına boşanma isteminde bulunma hakkı,
  • Boşanmanın yargıç / mahkeme kararına bağlanması,
  • Evlenme yaşının kadının fiziksel ve ruhsal gelişimine uygun düzeye getirilmesi,
  • Miras hakkı ve çocuklar üzerindeki velayet hakkında kadının erkekle eşit kılınması,
  • Kadına meslek edinme ve ev dışında çalışma hakkının verilmesi ve
  • Resmi (medeni) nikah zorunluluğu getirilmiştir.

Kadınların siyasal haklarına kavuşmaları, öbür devrimlerde olduğu gibi adım adım gerçekleştirilmiştir:

  • 3 Nisan 1930’da belediyeler yasasında değişiklik yapılarak kadınlara yerel seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır.

26 Ekim 1933’te Köy Yasasındaki değişikle kadınlara muhtar ve köy meclisine (İhtiyar Heyetine) seçilme hakkı tanınmıştır.

Son olarak  5 Aralık 1934’te yapılan anayasa değişikliği ile seçme – seçilme hakkını düzenleyen 10. ve 11. maddelerdeki “Her erkek Türk” ifadesi “kadın-erkek her Türk” olarak değiştirilerek kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı anayasal güvenceye bağlanmıştır. Değişikliği izleyen ilk seçim olan 8 Şubat 1935 seçiminde 17 kadın milletvekili seçilmiştir. TBMM’deki kadın milletvekili oranı % 4,6 olmuştur. 89 yıl sonra günümüzde bu oran %19’dur.

Avrupa ülkelerinde kadınlara milletvekili seçme ve seçilme özgürlüğünün tanınması bizden çok sonra, 2. Dünya Savaşı sonrası gelişen demokrasi ortamında gerçekleşebilmiştir.

Sonuç

Cumhuriyet bir kadın devrimidir!

Kadınlarımız Cumhuriyetle birlikte toplumsal yaşamın her alanında erkekle eşit yurttaş konumuna getirilmiş, övünç verici başarılar kazanmışlar, Devrimlerin yerleşmesine ve gelişmesine önemli katkı sağlamışlardır.

Kadın devriminde kadınlarımızın zamanın güç koşullarına karşın örgütlü savaşımı önemli
rol oynamıştır.

Devrim ile kadının insan olarak doğuştan sahip olduğu haklarının kullanılmasındaki engeller ortadan kaldırılmıştır.

Günümüz Türkiye’sinde kadının konumu önemli bir aşamaya gelmesine karşın, Devrimin amaçladığı düzeyin altındadır. Kızlarımızın eğitimden uzaklaştırılmaları, çocuk yaşta dinsel nikahla evlendirilmeleri, kadına karşı şiddet, demokratik-laik cumhuriyete yakışmamaktadır. Karşı devrimci çevreler kadını “eşit yurttaş” olarak görmek yerine, “karşı cins” olarak görmekte, erkeklerle eşitliğinin “fıtrata aykırı” olduğunu söylemektedirler. Oysa eşitlikten anlaşılması gereken fıtratta (yaradılışta) eşitlik değil; hukuk karşısında haklar, özgürlükler ve onur bakımından eşitliktir.

Cumhuriyetin 100. ve genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının verilmesinin 89. yılında  (1934-2023) Parlamentoda ve yönetim kademelerinde kadınlarımızın % 50 oranına ulaşmaları
ve yukarıda belirtilen utanç verici olayların son bulması gerekmektedir. Bu amaçla kadınlarımız, 1930’lardaki büyüklerini örnek alarak günün daha elverişli koşullarında daha etkili örgütlü demokratik savaşım vermelidir.

Sorun yalnızca bir “kadın sorunu” olarak görülmemeli, erkekler de dahil, tüm toplumu ilgilendirmelidir.

Medeni Yasanın TBMM’de kabul edildiği 17 Şubat (1926) veya genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkının kabul edildiği 5 Aralık, “Türk kadınlar günü” olarak kutlanmalıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir