Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. İİBF Eski Dekanı
Lafı uzatmadan, özetin de özeti olarak, İslam toplumlarının toplumsal yapıları şöyle sıralanabilir :
1- Feodal kültür belleklerinde mevcut olan asırlarca ihmal edilerek taşlaşmış; çağdaş eğitimden nasibini alamamış ve kırılamamış geleneksel cehalet putları vardır.
2- Özlemlerinde, reel dünyada ulaşamadıkları yüzyıllarca çeşitli fantezilerle zenginleştirilip süslenmiş yiyecek, içecek, bolluk istekleri ile dolu bir cennet ve huri umutları hep canlı ve diridir.
3- Davranışlarında, mevcut siyasal iktidarlara karşı, tarihsel ve kültürel olarak; biat, sabır, kader, sadakat ve itaatla yoğrulup harmanlamış ve asla sorgulamayan bir tutum ve anlayış yerlerini olduğu gibi korumaktadır.
4- Akılları çağdaş bilime, bedenleri uygar bir toplumsa yaşama, ruhları ahlaka, hukuka, adalete ve demokrasiye susamış ve hasret kalmış yüz milyonları aşan insan kitleleri söz konusudur.
5- Bin yılı aşkın bir süredir, kendi aralarındaki siyasal, sosyal, dinsel ve ahlaksal barışı bozup, hiç akıllanmadan ve bıkıp usanmadan, sürekli olarak; kendi aralarında mezhep, tarikat ve cemaat tartışmaları, kavgaları ve savaşları ile enerjilerini yok eden, tüm ekonomik kaynakları Batı sermayesi ve sömürüsüne açık bir siyasal yapı vardır.
6- Bazı istisnalar hariç (Kimi ayrıklar dışında), iktidardaki yöneticileri ise, kutsal İslam dinini, hak ve halk dini olmaktan uzaklaştırıp, ömürboyu saltanat dinciliğine dönüştürerek, ülkelerini dinbazlık, düzenbazlık ve demir yumrukla yöneten hanedan oligarşisi bir zihniyet hâla varlığını sürdürmektedir.
Peki İslam toplumları bu sorunları nasıl çözebilirler?
A- Özgür aklı ve çağdaş bilimi eğitim sistemlerinin merkezlerine yerleştirmeleri ve bu anlayışı aralıksız olarak ısrarla sürdürmeleri gerekir. Çünkü özgür akıl ve çağdaş bilim olmadan buluş yapmak, teknoloji geliştirmek, üretimi hızlandırmak ve halkın ekonomik refah (gönenç) düzeyini yükseltmek mümkün (olanaklı) değildir.
B- Çoğulculuğu (plüralizmi) öğrenmeleri; yani farklı inanç, din, mezhap… ırk, renk, düşünce, tutum ve davranışları ve kültürleri değişik olan insan ve toplum kümeleri ile bir arada, birlikte ve barış içinde yaşamayı öğrenip içselleştirmeleri lazımdır (gereklidir).
Bu ikinci şıkkın yaşama aktarılması için de, din ve vicdan özgürlüğünün kaçınılmaz ve reddedilemez bir gereği olarak, çoğulcu gerçek demokrasi ve laiklik ikiz girdilerinin kaçınılmazlığı ortaya çıkar.
Çünkü laiklik olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da din ve vicdan özgürlüğü ol(a)maz.
Bu nedenle, Cumhuriyetimizi ve siyasal rejimimizi, saltanatı yıkıp, demokratik, laik ve hukukun üstünlüğüne dayalı bir sosyal devlet olarak yeniden biçimlendiren yüce önderimiz
M. K. Atatürk‘e ne denli şükran ve minnet duysak azdır. (19.9.23)