Danıştay’dan CHP’nin itirazına ret
YSK’nın ardından Danıştay da CHP’nin referandum sonuçlarına ilişkin yaptığı başvuruyu reddetti.
Danıştay, CHP’nin referandum sonuçlarına yönelik yaptığı başvuruyu reddetti. CHP, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) 16 Nisan’da yapılan anayasa değişikliği referandumunda, mühürsüz oy pusulası ve zarfların geçerli olduğuna yönelik kararına itiraz etmişti.
CHP’nin başvurusu YSK tarafından reddedilmişti. CHP ardından mühürsüz oyların geçerli sayılmasına ilişkin YSK kararının iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle Danıştay’a başvuru yaptı.
Yüksek mahkeme, anamuhalefet partisinin itirazını bugün karara bağladı. Danıştay 10. Dairesi, YSK’nın kararının idari işlem niteliğinde olmadığına hükmetti.
KARARIN GEREKÇESİ
Danıştay 10. Dairesi’nin, 1’e karşı 4 üyenin oy çokluğuyla aldığı kararının gerekçesinde, Anayasa’nın YSK’nın görevlerini düzenleyen 79. maddesi ile 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un ilgili maddelerine yer verildi.
Mevzuata göre, YSK kararlarının kesin olduğu, bu kararlar aleyhine başka bir merciye başvurulamayacağına işaret edilen gerekçede, “Kaynağını ve oluşumunu Anayasa’nın 79. maddesinden alan ve anayasal bir kurum olan YSK’nın, seçim hukuku kapsamına giren kararları bakımından değerlendirilmesinde, bütün iş ve işlemlerinde idare hukuku ilke ve kurallarının uygulandığı bir kamu idaresi olmadığı, seçim hukuku kapsamında almış olduğu kararların idare işlevine ilişkin bulunmadığı, bu nedenle de seçime ilişkin kararlarının idari işlem niteliği taşımadığı açıktır” denildi.
YSK’nın seçim hukuku dışındaki iş, işlem ve kararlarının ise idari yargının denetimine tabi olduğu belirtilen gerekçede, 29 Mart 2009’da oy kullanmaya esas oluşturacak seçmen kütüğü güncelleştirme işlemlerinin iptali istemiyle açılan davada Danıştay 10. Dairesince, işlemin seçim sürecine ilişkin YSK kararı ve uygulaması olduğu, bir başka yargı organınca incelenmesine olanak bulunmadığı yönünde karar verildiği hatırlatıldı. Dairenin, 13 Mart 2014 tarihli bir başka kararında ise bu kuralın YSK’nın seçim iş ve işlemleri kapsamında verdiği kararlara ilişkin olduğunun belirtildiği vurgulandı.
Gerekçede, şu tespitlere yer verildi:
“Yargı yerlerince, Anayasa ve yasalardaki hükümlerin yorumlanması gereken durumlarda, hukukun uluslararası kurallarına ve Anayasanın temel düzenlemelerine uygun yorumlar yapılması gerektiği kuşkusuzdur. Ancak YSK’nın seçim hukukuna ilişkin kararlarına karşı, açık anayasa hükmü ile başka bir merciye başvurulması yolunun kapatılmış olması karşısında, YSK tarafından seçime ve seçim sürecine ilişkin olarak alınan 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı kararın iptali ile buna bağlı olarak halk oylaması sonuçlarının açıklanmasının yürütmesinin durdurulması isteminin yorum yapılmak suretiyle Danıştayca incelenmesi mümkün değildir.
Bu durumda YSK’nın kararının, seçim hukuku kapsamında alınmış bir karar olduğu, seçim sürecine ilişkin bulunduğu, dolayısıyla bu kararın, idari işlem olarak nitelendirilmesine ve idari yargı denetimine tabi tutulmasına Anayasa’nın 79. maddesinin 2. fıkrası hükmü karşısında olanak bulunmadığı sonucuna varılmıştır.”
Gerekçede, açıklanan nedenlerle, talebin idari dava olarak nitelendirilmesi Anayasa gereği mümkün olmadığından, başvuru konusu istemler hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği aktarıldı.
1 ÜYE MUHALİF KALDI
Danıştay 10. Dairesi’nin kararına bir üye muhalif kaldı. Daire üyesinin karşı oy yazısında, YSK’nın, 14 Şubat 2017 tarihli kararı ile yürürlüğe konulan ve Resmi Gazetede yayımlanan 135/1 sayılı genelgede, mühürsüz oy pusulası ve zarf kullanılmak suretiyle kullanılan oyların geçersiz olduğu belirtilerek, tüm il ve ilçe başkanlıklarına gereğinin yapılmasının bildirildiği hatırlatıldı.
YSK’nın bu kararının, davaya konu karar ile geri alınmadığı veya kaldırılmadığı belirtilen karşı oy gerekçesinde, “aynı kanun hükümlerine dayanılarak alınmış iki farklı karar bulunduğu, bu iki karardan biri olan dava konusu 16 Nisan 2007 tarihli ve 560 sayılı kararın, açık yasa hükmünü değiştirir nitelikte olduğu, bu haliyle yasa hükmüne açıkça aykırı olarak mühürsüz oy ve zarf kullanılan oyların geçersiz sayılması nedeniyle ‘tam kanunsuzluk’ şartlarının oluştuğu” iddiasıyla bu davanın açıldığı belirtildi.
Karşı oy gerekçesinde, şunlar kaydedildi:
“Seçim güvenliğinin, dürüstlüğünün ve seçim sonuçlarının sürüncemede bırakılmayarak kısa süre içinde açıklanmasının sağlanması amacıyla Kurul kararlarına karşı başka merciye başvurulamayacağı yönündeki hükmün, tam kanunsuzluk halinin bulunduğu ileri sürülen başvurularda da geçerli olduğunu, hiçbir istisnanın bulunmadığını kabul etmek, hak arama özgürlüğü ve hukukun üstünlüğü ilkesinin açıkça ihlali sonucunu doğuracağından, Kurul kararının idari davaya konu olabileceğinin kabulü gerekir.
Belirtilen nedenle YSK’nın önceki kararlarında da isabetle ifade ettiği ve yerleşik hale geldiği üzere, tüm kanunsuzluk hallerinin tespiti halinde, itiraza veya şikayete konu karara karşı, süresinde başvurulup başvurulmadığı, kararın kesin olup olmadığına bakılmaksızın başvuruya konu kararın incelendiği, kendine özgü idari bir kurul olan YSK’nın idari davaya konu olabilecek nitelikteki 16 Nisan 2017 tarih ve 560 sayılı kararının hukuk devleti olmanın ve hukukun üstünlüğünün bir gereği olarak ‘tam kanunsuzluk’ iddiası ile sınırlı olarak esasının incelenerek bir karar verilmesi gerektiği görüşüyle aksi yönde verilen çoğunluk kararına katılmıyorum.”
(NTV Haber, Anadolu Ajansı,
Danıştay halt etmiş! YSK, verilen “HAYIR” oylarının Türkiye’nin hayrına olmayacağı gibi herhangi bir gerekçeyle, Türkiye genelindeki bütün Hayır Oy Pusulalarının Geçersiz Sayılmasına karar vermiş olsaydı, Danıştay yine de ” Kararın idari işlem olarak nitelendirilmesine ve idari yargı denetimine tabi tutulmasına Anayasa’nın 79/2. maddesi karşısında olanak bulunmadığı” gerekçesiyle davanın Reddine karar verebilecek miydi, çok merak ediyorum doğrusu?! Danıştay’nın, Anayasada yer alan İdari yargılama hukukuna ilişkin kurallarla, yılların birikimi olan onca bilimsel ve yargısal içtihatları yok sayarak verdiği bu Karar, Türk hukuk tarihine kara bir leke olarak geçecektir. Yine de CHP’nin ülkenin kaderini değiştirecek bu haklı davasına mutlak sahip çıkıp önce bu karara itirazen Danıştay Dava Daireleri Genel Kuruluna; buradan da olumlu bir sonuç alamadığı takdirde, bireysel başvuru yolu ile Anayasa Mahkemesine gitmesi gerekirken, ivecenlikle AİHM’ ya başvurması uygun ve doğru olmamıştır. İç hukukumuza göre olağan kanun yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle, davanın dönmesi zaman kaybına yol açabilir.