8 Haziran sorunları
Bugün kullandığınız oyların neticesi ne olursa olsun, yarın sabah Türkiye’nin önünde şu önemli sorunlar var:
1) Erdoğan sorunu.
2) Komşulara düşmanlık sorunu.
3) Açılım sorunu.
4) Kıbrıs sorunu.
5) Ekonomi sorunu.
Hangi partiye oy vereceğiniz, bu sorunların nasıl ve hangi yöntemlerle çözülebileceğini belirleyecek.
ABD’YLE İŞBİRLİĞİ SORUNU
1) Erdoğan sorunu Türkiye’nin önündeki en sıcak sorundur. Açık açık parlamenter sistemi bekleme odasına aldığını ve anayasayı rafa kaldırdığını söyleyen Erdoğan, seçim sürecinde de ettiği tarafsızlık yeminini yok sayarak meydanlara çıktı.
Hangi hükümetin onun hırslarını dizginleyebileceği, hangi hükümetin onun rejimi değiştirme çabasına fren koyabileceği ve hangi hükümetin onun tek adamlığa gidişini durdurabileceği, önümüzdeki en acil meseledir.
2) Türkiye’nin önünde ciddi bir komşulara düşmanlık politikası sorunu vardır ve çok boyutludur.Ankara’nın Washington’la ilişkisinden başlar ve terörist eğitme programlarından Katar’da üs kurma gibi hamlelere kadar uzanır.
Türkiye’nin önünde 7 Haziran sonuçlarını bekleyen iki ABD’yle anlaşma yakın tehdidi bulunmaktadır: Birincisi İncirlik’i de kapsayan yeni bir güvenlik anlaşması hazırlığı, ikincisi de Suriye’ye müdahale seçeneklerinin ele alındığı askeri işbirliği hazırlıkları.
Hem birincisi hem de ikincisi, belli ölçülerde yol adlı. Eğit-Donat programı başladı, İncirlik’te silahlıpredatörler kullanılıyor, ortak operasyon merkezi faal… Hatta hava destekli cep bölge kurma hedefi bile masada!
Bu çizginin devamı bölgesel savaştır! Yarın bu çizginin devam edip edemeyeceği ortaya çıkacak…
YA ÇÖZÜLECEĞİZ YA DA AÇILIMI BİTİRECEĞİZ
3) Açılım, son tahlilde Türk ile Kürt’ü ayrıştırma projesiydi. Maalesef önemli mevziler kazandı. Erdoğan ile Öcalan çizgilerinin son bir kaç aylık mücadelesi, bundan sonrası için masada güçlü olabilme çabasının gereğiydi.
Kuşkusuz mesele Suriye konusuyla da irtibatlı. O nedenle ikisi ayrı ayrı değil, aslında toplam ve bir olarak çözülecektir: Ya çözülerek, ya da Açılım’ı bitirerek!
4) Kıbrıs sorunu, aslında Atlantik’in Türkiye’yi Kürt sorununda sıkıştırma aracıydı. ABD ve AB ne zamanKıbrıs konusuna abansa, biliyoruz ki, Kürt meselesinde Ankara’yı sıkıştırmaya hazırlanıyordur.
Bu genelleme bugün de geçerlidir. Batı, Mustafa Akıncı’nın KKTC Cumhurbaşkanı olmasıyla yeni bir fırsat yakaladı. Daha şimdiden elektrik şebekelerinin birleştirilmesinden adadaki Türk askeri sayısının azaltılmasına kadar çeşitli pazarlık konuları masaya getirilmiştir.
Türkiye mevcudu mu sürdürecek, yoksa Denktaş’ın çözümünü ve hatta Türkiye’yle entegrasyon seçeneklerini mi gündeme getirecek? Önümüzdeki dönemin çarpışan iki çizgisi budur.
5) 24 Ocak 1980’den bu yana aynı program uygulanıyor. Evren-Özal-Çiller-Derviş-Erdoğan çizgisi tektir ve özelleştirmedir, üretimi bitirmektir, sıcak paraya bağımlılıktır…
Satılacak kurumların azalması ve sıcak para bulma zorluğu, Türkiye gibi “sürekli kriz” içindeki ülkelerin “sıçramalı krizini” belirler.
Türkiye açısından bu artık sürdürülemez duruma gelmiştir. Suriye’ye düşmanlığı ve Açılım’ısürdürebilmenin karşılığında bulunacak Körfez paralarıyla artık çark döndürülememektedir. Ankara planlı kamucu bir üretim ekonomisine mecburdur. Mesele bunu kimin yapabileceğidir.
KESİN ÇÖZÜM SEÇENEĞİ KAÇINILMAZ
Bu akşam sandıklar açıldığında ve yarın sabah kesin sonuçlar belli olduğunda, bu sorunlarla daha somut yüzleşeceğiz. Fakat sonuç ne olursa olsun, sistem içi çözümlerin tıkanması ve restorasyon olasılığının azalması nedeniyle, en sonunda “kesin çözüm” seçeneğine gideceğiz!