Açın Şu Arşivleri!
Av. Şahin MENGÜ
AKP, ertelenmezse bu gün (30.9.13) yeni demokrasi paketini açıklayacak. Bu pakette ne olduğu basına sızdırılan haberlerden öğrenildi.
Bu demokratikleşme paketinin içindekilerden biri de Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmesidir.
Tunceli’nin sorunu sadece ismi midir?
Tunceli ismi “Dersim” olarak değişince o bölge insanın sorunları mı çözülecektir?
TUİK rakamlarına göre, Tunceli göç vermemiş olsaydı, bugün için nüfusu 300 bin ila 350 bin arasında olacaktı.
Tunceli’nin bugün nüfusu 96 bin dolayında olduğuna göre, iki buçuk Tunceli daha ülkenin çeşitli bölgelerinde, ağırlıklı olarak da batı bölgelerinde yaşamaktadır.
Tunceli, okuryazar oranın en yüksek olduğu illerden biridir. Bu da verilen göçün,
yatırım eksikliği nedeniyle, ekonomik imkânsızlıklardan kaynaklandığını göstermektedir.
sosyo-ekonomiktir.
Devletin orada asıl yapması gereken, ilin, bölgenin ekonomik ve sosyal sorunlarının çözmektir.
Bu ad değişikliğini savunan, emperyalizmin uşakları numaralı Cumhuriyetçiler,
Atatürk düşmanları ve bölücüler bu konuya hiç temas etmezler.
Bu basit bir ad değişikliği istemi değildir. Bu, Sevr’i yaşama geçirmenin
yolunu açmaktır.
O tarihte adı “Dersim” olan bölgede (Orası sadece Tunceli değildir) emperyalistler, ayrılıkçı ve Türk düşmanı feodal beyleri kullanmışlardır.
Devlet olmanın gereğini yapan genç Cumhuriyet bu isyanı bastırmıştır.
Atatürk’ün koyduğu Tunceli adını, feodaliteyi, gericiliği çağrıştıran
“Dersime” çevirmeğe çalışanlar, insan aklının pek de kabul edemeyeceği bir tezi, “orada, devletin halkı tahrik ederek isyan çıkarttığını ve bundan sonrada kendi halkını katlettiğini” ileri sürmektedirler.
Artık Türkiye’nin siyasal istismara açık bu sorunu aydınlatması gerekiyor.
Eğer gerçekten, devlet önce halkını kışkırtıp, sonrada orada katliam yaptıysa
bu ortaya çıkartılmalıdır.
Ama feodal beyler, özellikle İngilizlerin tahrikiyle isyan etmişlerse,
bunun da bilinmesi gerekiyor ki, bazı şarlatanlar bir daha bu konuyu
istismar edemesinler.
Bunun için bazı numaralı cumhuriyetçilerin ileri sürdüğü gibi, bugüne kadar ortaya çıkan belgeler yeterlidir, bir araştırmaya gerek yoktur, elimizde tanık ifadeleri vardır gibi, safsataya kulak asmadan çok ciddi bir bilimsel araştırmaya gereksinim vardır.
Arşivler açılsın bu konu bilim adamlarının incelemesine sunulsun deyince, bölücüler, numaralı cumhuriyetçiler aynen sözde Ermeni soykırımı iddialarında olduğu gibi, gerçeklerin ortaya çıkmasından korktukları için buna şiddetle karşı çıkmaktadırlar.
Yapılması gereken şey, Türk ve yabancı bilim adamlarından oluşacak bir bilim kurulu kurup, Devletin bütün arşivlerinin yanında, bu bölgede daima çıkarlarını kovalayan, İngiliz, Fransız, ABD ve Rus arşivlerine de girilerek, çapraz incelemeyle ciddi bir rapor hazırlanmasıdır.
İşte o zaman isyanın, devletin, katliam yapmak için yöre halkını tahrik etmesi sonucu mu çıktığı; yoksa bölgede eskiden beri bir Kürt devletinin kurulmasında yararı olan emperyalistler tarafından mı çıkartıldığı anlaşılır.
Olayın tanıkları elbet de önemlidir.
Ama tanık, gerek hukukta ve gerekse sosyal olaylarda en tehlikeli ve zayıf delildir.
Tanık beyanlarının yazılı, delillerle doğrulanması gerekir.
1938’de on yaşında olan bir insan 2012’de 84; yirmi yaşında olan ise 94 yaşındadır.
Açıklamalarına saygı duyulur ama, bilimsel bir araştırma için tek dayanak olarak kabul edilemez.
- CHP’nin yapması gereken, AKP’nin peşine takılarak Cumhuriyet düşmanlarına destek anlamında bir yasa teklifi vermek değildir.
CHP’nin yapması gereken; Türk ve yabancı bilim adamlarından oluşacak bir komisyon kurulup, Devletin bütün arşivlerinin yanında, İngiliz, Fransız, ABD ve Rus arşivlerine de girilerek ciddi bir rapor hazırlanmasını istemek olmalıdır.
İktidar buna yanaşmazsa, ki gerçeklerin ortaya çıkmasından korktukları için buna yanaşmayacaklardır, CHP finansmanını bulup, bu araştırmayı kendisi yaptırmalıdır.
Şahin Mengü
http://sahinmengu.blogspot.com/2013/09/acin-su-arsivleri.html, 29.9.13
DERSİM 3. BÜYÜK ALEVİ SOYKIRIMI, 1935 TUNCELİ KANUNU İLE PLANLANMIŞTIR!..
1935 Tunceli Kanunu, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın deyimiyle; “ortada isyan, ihtilal, ayaklanma ve hatta kayda değer hiçbir hareket yokken;” Hamidiye Alaylarının görevini tamamlamak “Tam Bir Alevi Soykırımı Yapmak” için çıkarılmıştır.
Bu nedenle; Cumhuriyet döneminde de İCMA-İ ÜMMET KARARI olarak yürürlükte 1514 Tarihli İbni Kemal Fetvası’nı,
1890’lı yıllarda Ermenilerle Alevileri ortadan kaldırmak ve Anadolu’yu Sünnileştirmek için YALNIZCA SÜNNİ KÜRTLERDEN OLUŞTURULAN HAMİDİYE ALAYLARININ KURULMASINI,
1935 Tunceli Kanunu ile Meclis görüşmelerini incelemek yeterlidir.
Tunceli Kanunu ile yapılan Dersim 3. Büyük Alevi Soykırımı, Anadolu’yu Sünnileştirme politikasının bir gereğidir ve SÜNNİLEŞTİRME POLİTRİKASINA UYGUN TAM BİR CANAVARLIKLA YAPILAN HİTLER’E ÖRNEK OLAN BİR SOYKIRIMDIR.
Aleviler Kerbela’dan bu yana isyan etmezler… Tunceli Kanunu’nun Meclis görüşmelerinde de Dersim’de “isyan, ihtilal, ayaklanma ve hatta kayda değer bir hareket olmadığı,” kabul edilmektedir…
Sözde Laik Cumhuriyet’in Alevilik’ten bin yıl geride kalmıştır… Yezid Hilafetinin Türkçe’ye çevrilmiş biçiminden ibarettir… “Ne mutlu Türküm diyene…” ile Sünniliğin yanında Türklüğü bir üst kimlik haline getirmeye çalışmaktadır… “BEN İNSANIN DEĞERİNİ BÖLEMEM/ DOĞU BATI, GAVUR MÜSLİM BİR BANA,” diyen Alevilerden ve özellikle Dersim’in varlığından rahatsız olmaktadır.
“Dersim İsyanı;” Sünnileştirme politikasının gerektirdiği canavarlığı kılıflamak için uydurulan bir yalandır.
Ahmet bey, Dersim’de sizin hamile olan babaanneniz bile canavarca katledilmiş… Eğer doğru ise; babaannenizi katleden kişi, babaanneniz için bir lira, karnındaki bebek için de 50 kuruş mükafat almıştır… Ama, b u önemli değil… Önemli olan, sizin hamile babaannenizin bir isyana katıldığını ve öldürüldüğünü kabul etmenizdir.
Daha da önemi olan; Dersim’de canavarca bir soykırım yapıldığı hamile babaannenizin öldürülmesi ile sabit iken sizin Stokholm Sendromu’na yakalanmanız… Ve bu canavarlığı savunan Onur Öymen, Şahin Mengü, Yusuf Halaçoğlu ve benzerlerinin yalanlarını doğrulamaya çalışmanızdır…