Türkiye Yalnızca Güneydoğu’ya Kilitlenemez
Otuz yılı aşkın bir süre devam eden bölücü etnik terörü sona erdirme görünümü altında, Türkiye’yi fazlasıyla uğraştıran PKK sorununun çözüme bağlandığı iddiası ile Türk devleti güneydoğu bölgesine kilitlenmeye çalışılmaktadır. 3 kıta ve 6 bölge arasında yer alan Türkiye gibi büyük bir ülkenin geleceğinin, ülkenin tek bir bölgesinde uzun süredir dış destekle sürdürülen terörün bitirilişi konusuna kilitlenmesi,
bugün gelinen aşamadaki gerçek koşullara uygun değildir.
Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yeni koşullar ortaya çıkmış ve Türkiye Cumhuriyeti bu bölgelerdeki bütün gelişmelerden merkezi bir devlet olarak yakından etkilenmiştir. Dünyanın orta alanında bunmaktan ileri gelen jeopolitik yapısı ile Türk Devleti, kendisini çevreleyen 6 bölge ile eşit koşullarda ilgilenmeğe çabalamış, buralardan kendisine yansıyan çeşitli sorunları çözmeye çalışırken, geleceğe dönük yeni bir bölgesel yapılanma doğrultusunda da Türk hükümetleri çeyrek yüzyıla yaklaşan bir zaman dilimi içinde birçok girişimde bulunmuştur.
Ne var ki, Batılıların “karanlıklar ya da felaketler coğrafyası” adını verdiği 6 bölgeyi kapsayan alanda, büyük güçlerin hegemonya mücadeleleri sürdüğü için, yeni bir dünya düzeni oluşturulamamıştır. Küresel emperyalizm tıpkı Osmanlı Devletinin çöküşü aşamasında olduğu gibi, Sovyetler Birliği’nin dağılışı sırasında da
bu merkezi çelişme ve çatışma alanına girerek etkin olmaya çalışmıştır.
2. Dünya Savaşı sonrasında İsrail’in bir Yahudi devleti olarak kurulmasıyla birlikte başlayan sıcak çatışma ve savaşlar yarım yüzyılı geride bırakır bir biçimde bugün de sürmekte ve dünya barışını giderek daha çok tehdit etmektedir. 2. Dünya Savaşı sonrasında ABD’nin Ortadoğu’ya gelmesi ile kurulan İsrail devleti, kurulduğu günden
bu yana komşu devletler ile savaşmakta, soğuk savaşın bitimi ile birlikte ABD ordusu da bölgeye getirilerek savaşın boyutları genişletilmektedir. İsrail’in kuruluşu sırasında Lübnan bir terör üssüne dönüştürülerek bütün bölge devletlerine terör ihracı yapılmıştır.
Türkiye’nin payına da Kuzey Irak ve Güneydoğu bölgesi üzerinden etnik bölücü
bir Kürt terör örgütü olarak PKK düşmüştür. Pan-Türkizm’in yasaklandığı
bu bölgede İran, Irak, Suriye, Türkiye ve Azerbaycan’ı bölecek bir biçimde
Pan-Kürdizm ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizm’i doğrultusunda dayatılmıştır. Merkez coğrafyada 5 devletin parçalanmasını ve bu ülkelerden koparak Kürt bölgelerini bir araya getirecek bir Pan-Kürdizm, Pan-Siyonizm’in hedeflerine uygun bir biçimde gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye ile birlikte 4 bölge devletinin bütünlüğünü tehdit eden bölücü etnik terör örgütü PKK, Türkiye’yi içe dönük bir biçimde bağlamış ve Avrasya bölgesinin yeniden yapılanmasında Türk Devleti’nin kendi milli politikalarını uygulama alanına aktarmasını önlemişti.
Araplara, Acemlere ve Türklere karşı bölgede üstünlük kurmak isteyen ABD – İsrail ikilisi, bölgedeki Kürt azınlıkları yanlarına çekerek ve bunları kullanarak merkezi alan devletleri parçalamaya ve daha sonra da parçalı yapıları bir araya getirerek emperyalizmin ve de Siyonizm’in denetiminde bir bölgesel federasyon oluşturmayı hedeflemişlerdir. Otuz yıllık terör ile Pan-Kürdizm’in uygulandığı ülkeler bölünme dağılma aşamalarına gelmişlerdir. Küreselleşmenin ilk çeyrek yüzyılında dayatılan terör ve savaş senaryoları ile bir noktaya gelinmiş ve nelerin olabileceği ile nelerin olamayacağı anlaşılmıştır. Öncelikle kesinlik kazanan olgu, 30 yıl sonra terör ve savaş ile bir yerlere gidilemeyeceğidir.
Terör ve savaşın sürmesi durumunda Avrupa ve Asya ülkelerinin de devreye gireceğini gören ABD – İsrail ikilisi kendi barış planlarını devreye sokmuşlardır. Gelinen son noktada, ABD dünya hegemonyasını sürdürebilmek için bölgeden çekilme aşamasına gelmiş, yerine NATO güçlerini Ortadoğu’ya getirmiş ve eski müttefiki olan Türkiye’yi kullanarak İsrail ve petrol kuyularının güvenliğini denetim altına almaya yönelmiştir. Otuz yıllık terör bölgede batı emperyalizminin güçlenmesini sağlarken, bölge devletlerinde çok ciddi anlamda insan yitimine neden olunmuştur.
İsrail ve petrolün güvenliği için yapılan planlar terör ve savaşlarla büyük insan yitimine yol açtığı için çeyrek yy. sonrasında bu politikalar artık sürdürülemez duruma gelmiş ve yeni bir adım atılması gerektiği ortaya çıkmıştır. Bölgesel barış için terör örgütünün silahları bırakması gündeme gelmiş ve bu doğrultuda ABD’nin girişimleriyle terör örgütünün başı bir mektup hazırlayarak bütün dünyaya silahlı eylemi bıraktıklarını ilan etmiştir.
Terör örgütünün başını kurtarıcı kahraman gibi gösteren barış girişimi sırasında
Türk Ordusu’nun eski komutanlarının yargılanmasını ve bir bölümünün tutuklu bulunması da yeni bir emperyal planın parçası gibi gündeme gelmiştir. Bölücü terör örgütünün elebaşı kahraman ilan edilirken, Türk Ordusu’nun üst kademelerinin terörist suçlamasıyla haksız yere tutuklanmaları ve yargılanmaları Türk halkında ciddi bir mide bulantısı yaratmıştır. Devleti ve Cumhuriyeti kuran ve halkın “Peygamber Ocağı” gibi gördüğü Türk Ordusu’nun terörist bir örgüt gibi suçlanarak yargılanması, Türkiye’nin ulusal kamuoyunda büyük rahatsızlıklar yaratmıştır.
6 kritik bölgenin tam ortasında bulunan Türkiye’nin kuzey Irak üzerinden bölücü terör örgütü ile teslim alınmak istenmesi ve Atatürk Cumhuriyeti’nin bu süreçte Güneydoğu bölgesini yitirme aşamasına gelmesi gibi istenmeyen durumlar Türkiye’yi ABD ve İsrail ile karşı karşıya getirdikçe; Türk toplumundan haklı tepkiler yükselmeye başlamış ve Türk halkı kendi ülkesini bölmeye yönelen etnik teröre karşı aynı tehdide maruz kalan komşularıyla birlikte ortak hareket edebilmenin yollarını aramaya başlamıştır. Türkiye’nin giderek kendisinden uzaklaştığını gören ABD, NATO güçlerini Türkiye’deki üslere sevk ederek Türkiye’nin komşuları ile ortak bir dayanışma içine girmesini önlemeye çalışmıştır.
İki binli yıllara giderken Bölücübaşı’nı Türkiye’ye idam edilmemek koşulu ile teslim eden ABD-İsrail ikilisi, şimdi de İmralı mahkûmunu kullanarak O’nun üzerinden barış getirmeye çalışmaktadır. Türkiye açısından kabul edilemeyecek gelişmelerin sonunda otuz bin kişinin yaşamına neden olan terörist başı, barışı sağlayan bir siyasal önder olarak Meclis’e girmeye, şehit aileleri şiddetle karşı çıkarak
İmralı mahkûmunun affına giden yola tepki göstermektedirler.
Atatürk’ün “Yurtta ve dünyada barış”ı hedefleyerek kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyal terör ve savaş senaryolarına alet olması mümkün değildir. Türk Milleti büyük önderin söylediği gibi, utanmak için yaratılmış bir ulus değildir. Aksine,
şanlı Türk tarihinin ortaya koyduğu gibi dünya barışına ve düzenine her dönemde önemli katkılar sağlayan bir millettir. 30 yıllık terörist başını barışın öncüsü olarak Türk Ulusunun kabul edebilmesi çok zor görünmektedir.
6 önemli bölgenin tam ortasında yer alan Türk Devleti’nin yalnızca Güneydoğu üzerinden bir empeyal barış planına zorlanması gerçekçi değildir.
- Gerçek barış için Türkiye’nin
İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan ile bir araya gelerek
terör ve savaşa karşı
bir bölgesel barış planı hazırlaması gerekmektedir.
Bu doğrultuda devletlerarası dayanışma ile sağlanacak barış ortamı ve barışın sürekli kılınması için yeniden gündeme getirilecek bir CENTO benzeri güvenlik örgütü ile olumlu sonuca varılabilecektir. Devletler, kendileri gibi devletler ile bir araya gelerek gerçekçi ve kalıcı barış ortamları yaratabilirler. Hiçbir devlet, terör örgütü ile masaya oturarak kalıcı bir barış düzeni kuramaz. Benzer gelişmeler devletlerarası barış antlaşmalarının kalıcılığını açıkça göstermiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği yalnızca Güneydoğu bölgelerine bağlanamaz.
7 ayrı coğrafi bölgesi olan Türkiye’nin tek bir bölgeye kilitlenerek yapı değişikliğine sürüklenmesi kabul edilemez. Binlerce insanın Nevruz kutlaması için bir araya geldiği meydanda (Diyarbakır) Türk Bayrağı’nın bulunmaması önemli bir eksiktir.
Misak-ı Milli sınırları içinde her noktada Türk egemenliğinin simgesi olan bayrak dalgalanırken, Güneydoğu bölgelerinde kuzey Irak’taki kukla devletin bayrağının dalgalanması, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin anayasal yapısına ters düşen bir durumdur. Böyle bir durum ancak emperyalizmin Türkiye’yi bölme planlarına uygun düşen ama Türk Devleti’nin varlığını doğrudan tehdit eden bir durumdur.
- Barış herkesin isteğidir.
Terör ve savaşın durdurulmasını herkes istemektedir. - Ama barış görünümünde bölünme senaryolarını kabul etmek,
- Türklerin Kuvvay-ı Milliye geleneğine terstir.
Türk halkı bölgedeki bütün halklara ve komşu devletler ile emperyalizme karşı dayanışma içinde bir olacak, bölgesel dayanışma düzeni ile emperyalizmin merkezi coğrafyaya taşıdığı terör ve savaşa son verilerek, gelecekte bölge halklarının ve devletlerinin kardeşçe birlik içinde yaşayacağı yeni bir barış ve güvenlik düzeni kurulacaktır.
ADD Genel Merkezi
www.add.org.tr, 23 Mart 2013