Türker Ertürk : TERBİYESİZ..

Fadime Temel’e sormuş, “aklından ne geçiyor?”

Temel yanıtlayarak “seninkinden“ demiş.

Fadime biraz da mahçup bir eda ile “ terbiyesiz “ diye yanıtlamış.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Financial Times’a verdiği mülakatta Erdoğan ile söylemlerinin farklı olduğunu söylemiş. Gül, “Cumhurbaşkanı olarak ben siyasetçi değilim. Ben resme daha geniş bir perspektiften bakıyorum ve herkesi kucaklıyorum. Ama inanmadığım bir şeyi de söylemem.” demiş.

Gül ile Erdoğan arasında yarış, rekabet, sorun, kavga hatta kendi ifadeleri ile söylem farkı olduğu doğrudur ama kafa yapısı olarak veya ülkemize izlettirmek istedikleri rota açısından fark var mıdır? Size verebileceğim cevap; kocaman bir hayır olur.

Bırakalım geçmişlerini, Gül’ün 28 Ağustos 2007’de Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ikisi arasında hangi konuda düşünsel anlamda fark olduğunu gördünüz?
Maşallah, Gül bugüne dek noter gibi çalıştı. Erdoğan tarafından atama ile Meclis’e gönderilmiş “kaldır indir kalabalığının” kaldırdığı parmaklarla geçen tüm antidemokratik yasaları şipşak onayladı.

Her ikisi de Osmanlı Bankası

Gül ve Erdoğan Cumhuriyet’in kurucu felsefesi, değerleri, kazanımları, bilimin yaşamda tek yol gösterici olduğu, Atatürk’ün önderliğinde yapılan Türk Devrimleri, Türk Ulusal kimliği ve laiklik gibi konularda farklı düşündüğünü mü sanıyorsunuz! Suriye, İran, Büyük Ortadoğu Projesi üzerine aralarında fark var mıdır? Ahlaksızlığın ve hırsızlığın en şanlı boyutu olan Deniz Feneri için ayrı düşerler mi?
Her ikisi de Osmanlı Bankası’dır
.

İlkokul sıralarındayım, sanırım okuduğum tarih derslerinden etkilenmiş olacağım bir gün babama “Kumbaramın bankasını Osmanlı Bankası olarak değiştirmek istiyorum” dedim. O da bana “ Niçin? “ diye sordu. Ben de “ İsminden de belli, bizim olduğu için” diye yanıt verdim. Bugün ismen mevcut olmayan ama ruhen daha fazlası ile var olan bu banka için babam bana “Bu bankanın bizim olmadığını,
kökü dışarda olduğunu, ülkemizi soyup paraları dışarıya taşımak için burada olduklarını ve adının bu şekilde seçilmesinin insanlarımızı kandırmak için olduğu”
 anlamında şeyler söyledi.

Bu topraklarda doğmak ve büyümek bu toprakların insanı olduğunuz anlamına gelmez. Eğer sorunları ülkemizin çıkarları açısından değerlendiremiyor ve olaylara bu ülkenin değil emperyalizmin gözlüğü ile bakıyorsanız siz bu toprakların insanı değilsiniz demektir. Ama emperyalizm özde değil sözde bu toprakların insanlarını sever.
Bu nedenle emperyalizm Millicileri diğer bir ifade ile Ulusalcıları hiç sevmez.

Emperyalizm dincileri çok sever ve kullanır.

Değerlerimize tecavüz edilmiştir!

On yıllık AKP iktidarı döneminde tüm Milli değerlerimize ve çıkarlarımıza tecavüz edilmiştir. Aralarında üslup, yöntem ve fantezi ayrımı olabilir ama sonuç odaklı olarak düşünürseniz aralarında fark yoktur.

Bu on yıllık dönemde her geçen gün kutsal dinimiz İslam, ticaretin ve siyasetin kirli ve pis bir aracı haline getirilmiş ve daha çok getirilmeye çalışılmaktadır. Çünkü bu iklim onları iktidara taşımaya ve tutmaya muktedirdir.

4+4+4 adı altındaki Ortaçağ karanlığının eğitim ve öğretim sistemi,
bu iklimin gelecek kuşaklarını yaratacaktır.

  • Dinin dünyevileştirildiği, siyasete ve ticarete malzeme olduğu bir ortamda ahlak, hoşgörü ve barış olmaz. Olsa olsa kan, kin, nefret, gözyaşı ve savaş olur.

Din siyasetin ve iktidarın bir unsuru olduğunda neler olabileceğine yönelik çok çarpıcı ve yürek dağlayıcı örneklerden biridir Kerbela.

Dünyevi iktidarı ele geçirmek için Peygamberimiz Hz. Muhammed’in torununu ve ailesini (72 kişi) katleden zihniyet, ne aynı yolları beraber yürüdüğü arkadaşını tanır, ne de akrabasını!

Dini iktidarı için araç yapanlar şeytanla da emperyalistlerle de işbirliği yaparlar.
Bu yolda Hz. Muhammed’in soyuna acımayanlar, Silivri ve Hasdal gibi zindanlarda yatan tutsaklara hiç acımazlar.

Muaviye ve Yezid hala aramızda

Gelecek Cumartesi Hicri takvime göre 10 Muharrem, Kerbela katliamının yıldönümüdür. Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in ve Ehli Beyt’in (Hz. Muhammed’in ailesi) kanlı şekilde yok edilmesi, iktidar gücünü elde tutma uğruna tarih boyunca yapılan katliamların en acımasızıdır.

İktidar uğruna o gün bunu yapan düşünce yakın geçmişte K. Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta yine yüreğimizi yakmıştır. İktidarı ve gücü ele geçirmek uğruna dini araç olarak kullanan ve her türlü melaneti yapan zihniyet o gün Muaviye’ydi ve Yezid’di;
bugün ise başka yüzlerle yine aramızdadırlar.

İnanış ve mezhep farlılıklarımız zenginliklerimiz fakat dinin siyasete yaygın şekilde
alet edildiği bir ortamda hassasiyetimizdir. Bu nedenle uyanık olmak zorundayız. Toplumsal barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Yunus “Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz..” diyor.

Alevi-Bektaşi canlarımızın, Caferilerimizin ve tüm gerçek Müslümanların yasını
en kalbi duygularla paylaşır,

Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN, 20.11.12

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir