La Konşienta!
Özlem Tanrıçası olmalısın sen,
daha mitolojide tanımlanmayan
Değil yıldız, bir serap gibi kayan
yetim ellerimden, avuçlarımdan
Pişmanlığa -inatla- sözlüğünde yer vermeyen
Gün olur tutulursan, bağlanmalısın sevilerle,
beş para etmeyen
Baş konmalı sinen üzre La Konşienta!
ya da başın komalısın sinem üzre
Tutsak alınmalısın Güliver’in ipleriyle
saç telinden kalın olmayan
Umuda geçit vermeyen periler perisi
lav esinlerimin cehennemi kaynağı
Kinayesiz 40 yılmın ruh-u revanı
sevdamın mahzeninde gardiyan başı
Sen, çocukluğumun 1 Nisan şakası
Sen, gizemlerin kontesi bir de
İçe akan kutsanmış, saklı gözyaşları
Kördüğümü, boğası hıçkırıkların
Bulmaca mısın yoksa bilmece mi
La Konşienta, var mıdır vicdanın senin?
Ne ararsın tanrı aşkına sen, bilir misin
Ahir ömrün / ömrüm kaç yıl kaldı sanırsın
İlahi, uçarı renkli balonlar gibisin
Dahası, hâlâ yaramaz bir çocuk gibisin
Dünkü gibi, abartısız 40 yıl mazideki gibi
Mart’ın 18’i doğum günün gene
Dikkat ettin mi, pek de sık gelmekte
Baksana ne yazmaktayım sana; umuttan çok geçmişi!
Ne anlatıyor bu sana, nasipsiz Kontes?
Sahi, sözleşmende kaç doğum günün kaldı, bilir misin?
Tutup o yumuk ellerinle öksüz ellerimi
Bakabilir misin yemyeşil ışıltılı gözlerinle
Gözlerimin taa derinlerine; kendine yani
Denesene bir kez; bak neye dönersin
Bohçandaki uğurlu (!) paçavraya belki de, sanrılarınla düğümleyip gömdüğün
Ömrümüzü harcadın hiç acımasız, hem kendin hem benim
Sevdamızı çürüttün gurbetlerde, gülmedik, solduk hasret içinde
De bana, daha çok mu, artık sanallaşmış o zavallı vuslata??
Sen, yine de pek çok yaşa, e mi, La Konşienta, La Konşienta, La……!