Dr. Ali Nejat ÖLÇEN
12.7.12, Niksar
Devleti, ulusu ve coğrafyasıyla kendisini korumaya zorunlu duruma getirilen ülkemiz
ne yazık ki kin batağına sürüklenmektedir. Geleceğin Türkiye’si de hangi sorunlarla karşılaşacağımızı bugünden görmemiz, emperyalizme karşı ülkemizi savunacak araçları yaratmamız gerekirken, bir hesaplaşmanın içine sürüklenmekteyiz.
Yakın tarihimizin katkıda bulunan İsmet İnönü de din ve kin koalisyonunun hışmına uğramaktadır. O’nu savunmaya çalışmanın utancını duymaktayım. Türkiye’mizin
kin batağına nasıl batmakta olduğunun kanıtıdır O’nu savunmaya zorunlu olmak.
İslâm dünyası emperyalizmin oyununa gelirken acaba ülkemiz de benzer gafleti ve dalaleti mi yaşama başladı? Kendi kendisiyle didişmesinin bir süre sonra çatışmaya mı dönüşmesi mi planlanıyor? Bu kaygı zihinlerde yer etmeye başladı bile.
Ulusal gelirden daha fazla iç ve dış borç yükünden nasıl kurtulacak ülkemiz,
borcun borçla önendiği ekonomi nasıl büyüme süresine ulaşabilecek, duraksayan sanayimiz ticaret sektörünün pençesinden nasıl kurtarılacak, gelirinden daha fazla harcama yapma alışkanlığı nasıl giderilecek, tüketim toplumu olmaktan nasıl kurtulacağız,
gelir dağılımdaki adaletsizlik nasıl düzeltilecek, kapıda bekleyen ekonomik krize karşı bugünden nasıl çare aramamız gerekecek, işsizliğin yaratacağı sosyal fırtı-nayı nasıl gidereceğiz, Kürt-Türk-İslam sentezi (?!) projesinin neden olacağı bölünme tehlikesine karşı hangi önlemi almamız gerekecek??
Böylesi yaşamsal sorunlar önemli değil ki, kulaktan dolma “yalan-yanlış” bilgi kırıntılarıyla ABD‘ye teslimiyetin İnönü ile başladığını kanıtlamanın yarışı başlatıldı.
O yarışı başlatanlar burunları dibindeki BOP eşbaşkanına bir tek sözcükle olsun eleştiri yöneltmeye cesaret edemiyorlar. İnönü ABD’ye bağımlı politika izlemiş ise, 1950’den bu yana 60 yıl içinde emperya¬lizme karşı niçin karşı çıkılmadı tersine onursuzca daha fazla bağımlı duruma gir¬dik? Güncelin bu yozluğunu unutturmak amacıyla mı eski kurcalanıyor?
Askerlerimizin kafasına yankiler çuval geçirirken neredeydiniz?
İsrail gemimizi işgal ederek 9 insanımızı öldürürken neden sesiniz çıkmadı?
Suriye keşif uçağını vurduğunda bugünkü iktidarı neden eleştirmeye cesaret edemediniz?
Kürt açılımı safsata¬sıyla çadır mahkemesi kurulurken, Abdullah Öcalan adındaki
katil ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti görüşme yapacak kadar kötü yönetilirken niçin
karşı çıkmadınız. Bırakın 1940’lı yılları, bugünün koşullarından mutlu musunuz?
Yarın ne olacağınızı biliyor musunuz?
Üç-dört yıldır Silivri’de neyle suçlandığını bilmeden tutsak kalanlar
sizleri rahatsız etmiyor mu?
Kendinizi güvende hissediyor musunuz?
Aktardığınız iletilerden birinde:
“Nuri Demirağ’ın ilk uçak fabrikasını kurup üretime geçtiğini ancak İnönü’nün gazabına uğradığını ve böylece Türkiye’nin içinden Boeing çıkarma şansını kaybettiğini”
ileri sürmektesiniz.
Birbirinize aktardığınız bu bilgi acaba gerçek mi, doğru mu gibi bir düşünce zihninizden niçin geçmedi, sorabilir miyim? Herhalde, Nuri Demirağ’ın kızı Mefkure Azak’ın sözlerinden yola çıktınız. Çünkü o bir soruya şöyle yanıt vermişti:
En büyük engel İsmet İnönü ve çevresiydi.
“Nuri Demirağ parlar da, benim yerime geçer..” diye endişeleniyorlardı.
Nuri Demirağ elbette önemli bir kişiliğe sahip. Yurtsever ve Gök adındaki okulda
pilot yetiştiren ilk girişimci. 290 pilot O’nun okulundan mezun oldu. Bu satırları yazan kişi (Ali Nejat Ölçen) Kabataş Erkek Lisesi öğrencisiyken, Fizik öğretmeni
Ecvet hocamızın eşliğinde Beşiktaş vapur iskelesinin önünden geçen caddenin sonunda
uçak atölyesini gördüğünü anımsamaktadır. Türkiye o yıllarda uçak motoru üretemiyordu. Fabrika değil, montaj atölyesiydi. İlk uçak bu atölyede yapıldı ve ND.36 adını aldı. NuD 38 çift motorlu uçağın 1938 yılı sonunda projesini hazırlayan ve üretimini gerçekleştiren başmühendis Selahattin Alan Yeşilköy’de deneme uçuşunu yaparken,
alan kıyısındaki hendeğe çarparak yaşamını yitirdi ve uçak parçalandı.
Bu kaza üzerine Türk Hava Kurumu uçak siparişini durdurdu. Konu yargıya yansıdı,
dava Nuri Demirağ’ın aleyhine sonuçlandı. Yalnız THY değil, İspanya, Iran ve Irak da uçak siparişlerini iptal ettiler. Şimdi soruyorum; Nuri Demirağ’a İspanya’nın,
İran ve Irak’ın da mı garezi vardı?
Bu konuda bilgilerinizin bir bölümü de yanlış. Demirağ’dan önce Türkiye’miz
uçak üretimini gerçekleştirmiş ve fakat Genelkurmay Başkanı Zeki Doğan,
ABD’nin armağan ettikleri uçakları kullanmayı tercih ettiği için üretim durdurulmuştu. Hatta bir benzeri yalnızca Almanya’da olan ilk “Rüzgar tüneli” Ankara Bahçelievler girişinde inşa edilmiştir. Bu tüneldeki güçlü hava akımına karşı en uygun uçak modeli saptanı¬yordu. Ne oldu bu uçak tüneli, diye sormalısınız. 1959 yılında Israil evleri yapımı ne¬deniyle yıkıldı. Menderes Başbakandı. Sizlere bir bilgi ulaşınca gerçek mi, doğru mu gibi bir soru zihninizde oluşmalıdır. Şimdi Halide Edip Adıvar ile ilgili
e-mail iletinizdeki yanlış bilgiye değineceğim.
“Atatürk’e suikast düzenleyen Halide Edip Adıvar’ı yurda çağırdı” diyorsunuz,
Cumhurbaşkanı İnönü için. Bu bilgi doğru mu, gerçek mi türünde bir kuşkuya kapılmadan mademki İnönü aleyhinde, öyleyse kullanalım.. diye düşünmüş olmalısınız. Kendisi, Atatürk’e suikast düzenlemeyi düşünmeyecek kadar hümanist idi Halide Edip Adıvar. Kurtuluş Savaşına da Çavuş Halide olarak katılmıştır.
Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün kimi kararlarına, sınırı aşarak karşı çıkmış ve hakkında dava açılacağını öğrenince 1926 yılında eşiyle birlikte yurt dışına çıkmış, İngiltere ve Fransa’da 1939 yılına kadar öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 1939’da İstanbul Üniversitesi tarafından Prof. olarak davet edildi ve İngiliz Filolojisi bölümünün başkanlığını üstlendi. O’nu İnönü’nün yurda çağırdığına ilişkin bilgiyi ve de kimlerle birlikte Atatürk’e suikast hazırladığını açıklayan kaynağı belirtmenizi rica ediyorum. Böylesi önemli bilgiler kesinlikle havada kalmamalı, kanıtları dip not olarak belirtilmelidir.
Geçmişten kendinizi kurtararak gelecekte neler olacağını düşünmeye başlarsanız
ülkeye yararınız dokunur.
Saygılarımla. 12.7.12
Dr. Ali Nejat ÖLÇEN