8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ – 2016 ve Düşündürdükleri


8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ – 2016

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI
TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-97

New York’ta Mart 1857’de bir tekstil fabrikasında 40.000 dokuma işçisinin daha iyi çalışma koşulları için greve gitmesi, 8 Mart’ın kadınların mücadele günü haline gelmesindeki
ilk eylem olarak tarihteki yerini almıştır. Bu olayın Dünya Kadınlar Günü için mihenk taşı olmasının nedeni, polisin işçilere saldırıp işçileri fabrikaya kilitlemesinin ardından çıkan yangında çoğu kadın 129 kişinin yaşamını yitirmesidir. Yaklaşık elli yıl sonra 1908’de yine tekstil işçisi 15.000 kadın oy hakkı, çalışma saatlerinin azaltılması, çocuk işçi çalıştırılmasının yasaklanması gibi istemlerle “Ekmek ve Gül” sloganı ile yürümüşlerdir. O gün, ‘Ekmek’ ekonomik adaleti ve güvenceyi, ‘Gül’ ise daha iyi yaşam koşullarını simgelemekteydi.1
Tekstil fabrikasında yaşamını yitiren kadınlar anısına belirlenen bir günün her yıl aynı tarihte Dünya Kadınlar Günü olarak anılması önerisi, ilk kez Danimarka’nın Kopenhag kentinde
26-27 Ağustos 1910’da düzenlenen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda gündeme gelmiş ve kabul edilmiştir. Her ne kadar bu öneri kabul edilse de, Dünya Kadınlar Günü’nün tarihinin 8 Mart olarak kesinlik kazanması 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmesiyle resmileşmiştir.1

Dünya kadın eşitliği ve özgürleşme konusunda önemli bir davranışsal değişikliğe tanık olmuştur. Yönetim kurullarında daha çok kadın, yasalar düzeyinde daha çok eşitlik ve yaşamın her alanında etkileyici rol modeli olarak kadın görünürlüğü artmış durumdadır. Ancak, kadınlar hala erkek meslektaşlarıyla iş yaşamında ve siyasette eşit sayıda değildir. Küresel düzeyde kadınların eğitim, sağlık, şiddetle karşılaşma ve karar verici mekanizmalara katılım durumları erkeklere göre daha kötüdür.2

Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, tüm dünyanın 2015 yılına kadar yerine getirmek için taahhütte (AS: yüklenimde) bulunduğu sekiz yoksullukla mücadele hedefinin (3. Binyıl Kalkınma Hedefleri) üzerine inşa edilmiş ve 2015 yılında dünyadaki birçok ülke tarafından 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemi Anlaşması olarak imzalanmıştır.

Küresel Hedefler olarak da tanımlanan bu 17 hedefin beşincisi “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”dir. Bu hedef ile cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve tüm kadınların güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.3,4

Dünya Kadınlar Günü’nün 2016 yılı temasının

  • ‘2030’a kadar Gezegende Yarıyarıya: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İçin İleri’
    (Planet 50-50 by 2030: Step It Up for Gender Equality) olarak belirlenmesinin nedeni; daha adil, kapsayıcı ve sürdürülebilir kalkınma için
    toplumsal cinsiyet eşitliğinin gerekli olması
    dır.3

    Dünya Ekonomik Forumu her yıl düzenli olarak Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu
    (The Global Gender Gap Report) yayınlamaktadır. Raporda yer alan ölçütler;

    – eğitim durumu,
    – sağlık,
    – siyasal güçlenme,
    – ekonomik katılım ve
    – fırsat eşitliği

    olarak sıralanmaktadır. Türkiye, yayınlanan 2015 yılı raporuna göre 130. sırada yer almakta
    ve eğitimde cinsiyet eşitliği konusunda oldukça gerilerde bulunmaktadır. Bunun yanında, Türkiye’deki kadınların okuryazarlık oranı küresel ölçekte 105. sıra ile yine sonlarda
    yer almaktadır. Her ne kadar kadınlarda iş gücüne katılım %32,20 ise de, bu oran erkeklerde %75,60 düzeyindedir. Tüm ülkelerin bu alanda ilerleme oranlarının da hesaplandığı raporda Türkiye, 2006’dan bu yana 0,039 oranında ilerleme göstermiştir.5,6

Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı (UNDP)’nın her yıl yayınladığı raporda yer alan Toplumsal Cinsiyet Eşitsizliği Endeksi (TCEE), kadın ve erkekler arasındaki başarı eşitsizliğini üç boyutta inceleyen kompozit (AS: karma) bir ölçüm ile değerlendirmektedir. TCEE kadınların üreme sağlığı, toplumsal güçlendirme ve iş gücüne katılımlarını yansıtan bir değerdir.
2015 yılı İnsani Gelişme Raporu verilerine göre TCEE değeri 0,359 olan Türkiye 72. sırada yer almaktadır.7

Bu veriler de göstermektedir ki, Türkiye’de toplumsal cinsiyet eşitsizliği konusunda
daha alınması gereken çok yol vardır. Dünya üzerinde cinsiyet eşitliği konusunda aşama kaydedildiği görülse de, kadın ve kız çocuklarının önündeki engeller halen sürmektedir.
Yeni bir küresel gündem olarak toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasının tek yolu;
Ülkemiz de dahil, her ülkenin kadın ve kız çocuklarından başlayarak tüm vatandaşları için bireysel hakları, yeniliği ve yaratıcılığı geliştirecek çabalarda bulunmasıdır.4

*******
Bu döküman Dr. Zehra Gökkaya Kılıç, Dr. Metin Kılıç ve Dr. Şevkat Bahar Özvarış tarafından 07.03.2016 tarihinde hazırlanmıştır. Bu bilgilendirme notunun aşağıda belirtilen biçimde

kaynak gösterilmek koşuluyla yazılı, elektronik, vb. ortamlarda kullanılması önerilmektedir:

Gökkaya-Kılıç Z, Kılıç M, Bahar-Özvarış Ş. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü.
HÜTF Halk Sağlığı AD Toplum İçin Bilgilendirme Serisi-[Internet] http://www.halksagligi.hacettepe.edu.tr/.Erişim: 08.03.2016.

Kaynaklar
1 [Internet] http://www.un.org/en/events/womensday/history.shtml Erişim: 05.03.2016.
2 [Internet] http://www.unwomen.org/en/news/in-focus/international-womens-day
Erişim: 05.03.2016.

3 [Internet] http://unesdoc.unesco.org/images/0024/002438/243844E.pdf Erişim: 05.03.2016.
4 [Internet] http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/post-2015/sdg-overview.html
Erişim: 05.03.2016.

5 [Internet] http://www.tr.undp.org/content/dam/turkey/docs/Publications/hdr/faq_gii-TR_ece%20FU.pdf Erişim: 06.03.2016.
6 [Internet] http://www3.weforum.org/docs/GGGR2015/cover.pdf Erişim: 06.03.2016.
7 Human Development Report 2015.
[Internet] http://hdr.undp.org/sites/default/files/2015_human_development_report_1.pdf.
Erişim: 06.03.2016.

======================================

Dostlar,

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ – 2016
ve Düşündürdükleri

Bizim de Halk Sağlığı Uzmanlık eğitimi aldığımız Hacettepe Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndaki meslektaşlarımıza bu açıklama için teşekkür borçluyuz.

Yaşamın her boyutunu paylaştığımız, yaşamımızın öteki yarısı “kadın arkadaşlarımız” için
daha eşitlikçi, giderek tam eşitlikçi bir düzen yaratmak zorundayız..
Bu amaçla da, halen eşitsiz (dezavantajlı, handikaplı) konumda olan tüm kadınlar için
pozitif ayrımcılık yöntem ve araçlarını kullanmalıyız.

Toplumsal rol paylaşımı bağlamında cinsiyet (gender) ayrımı giderek ve hızla kalkmalıdır. Kuşkusuz kadın ve erkek bedeninin yapısal ve işlevsel biyolojik – ruhsal ciddi ayrımları vardır. Ancak bu temel ve köklü ayrımlar özünde işlevsel amaçlıdır ve birbirini tamamlamaktadır.
Toplumsal cinsiyet (gender) ayrımı için asla gerekçe oluşturamazlar.

Yasalar önünde herkes eşittir (Anayasa md. 10).
İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de daha ilk maddesinde her-ke-sin hak ve özgürlükler bakımından “eşit” doğduklarını vurgulayarak cinsiyet, ırk, etnisite, dinsel inanç, politik görüş, kölelik.. bağlamında net tutum almaktadır (10 Aralık 1948).

Ülkemizde yapılacak işlerin başında; 4+4+4 gibi bir başarısızlığı kanıtlanmış, geçtiğimiz yıl
rekor bir rakamla 135 bin dolayında kız öğrencinin ilk 4 yıldan sonra eğitimden dışlandığı
çok yanlış sisteme son vermektir. 12 yıllık kesintisiz eğitimi HEMEN yaşama geçirmeliyiz.

İkinci olarak 18 yaş altında evlenmeyi mutlak olarak yasa ile engellemeliyiz.
“Törenle ırza geçmek” ten faksız olan “Çocuk gelinler” faciasına hemen son vermeliyiz.
Yasal Medeni nikah, zorunlu ve tek yasal birliktelik kurumu – aracı olmalıdır.

Ailede, toplumda ve örgün – yaygın eğitimde her yer ve fırsatta kadın – erkek eşitliğini vurgulamalı ve yasalarımızdaki eşitsizlikleri sitemli olarak tarayıp ayıklamalıyız.
Kadın kotalarını artık gerek kalmayacağı zamanlara dek özellikle kullanmalıyız.

Anayasa md. 10 ve 50 aşağıda olup, tümüyle yaşama geçirilmelidir :

ANAYASA Madde 10Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine
uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.

ANAYASA Madde 50 – Kimse, yaşına, cinsiyetine ve gücüne uymayan işlerde çalıştırılamaz.
Küçükler ve kadınlar ile bedeni ve ruhi yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından
özel olarak korunurlar.

***** 12. CB RT Erdoğan bu gün 250 kadını Beştepe Sarayında kabul etti ve gene,
yaşamının en büyük yanlışlarından birini yaptı.. Nüfus artış hızını savundu.. Bu sitede kezlerce yazdık.. Türkiye’nin ve Dünya’nın en büyük sorunlarından biri, belki de birincisi gereksiz – hızlı ve dünyanın kaynaklarıyla kaldırılamayan nüfus artışıdır. Türkiye nüfusu 2014 içinde 1 milyon  30 bin, 2015’te ise daha da artarak 1 milyon 45 bin kişi çoğalmıştır! Bunlar muazzam rakamlardır ve Tayyip beyi yalanlamaktadır. Nüfus artış hızı 2014 sonunda %1,33; 2015 sonunda ise %0,1 puan büyüyerek %1,34 olmuştur. Bu rakam, Dünya nüfus artış hızı olan %1,1’den %0.24 puan daha yüksektir. AB ortalaması olan %0,4’ün tam 3,5 katıdır.

Katolik Papa bile “TAVŞANLAR GİBİ ÜREMEYİN” deme noktasına gelmiş ve kesinkes karşıt oldukları kürtaja sıcak bakmaya başlamıştır. Tayyip bey ise %2’nin üstünde bir nüfus artış hızı telaffuz etmektedir ki, bu rakamın üstünde nüfusu çoğalan dünyada sayılı ilkel toplum kalmıştır!

PAPA_TAVSANLAR_GIBI_UREMEYIN_20150122

Erdoğan, ülkemize ölçüsüz zarar veren bu söylemlerini mutlaka terk etmelidir. Çok sayıda danışmanı vardır, onlardan yorum değil “nesnel – bilimsel” veriler almalıdır. Ülkemiz 80 milyona, Dünya ise 7,5 milyara dayanan korkunç kalabalık ve gereksiz nüfusu kesin olarak kaldıramaMAktadır. Hatta önümüzdeki onyıllarda, Küresel egemenlerin akıl almaz kimi manevralarla yeryüzünden birkaç milyon nüfusu tasfiye edecek olası kimi girişimleri konuşulmaktadır.

Türkiye nüfus henüz çok gençtir, ortanca yaş 31, 65+ nüfus %8’dir. Yaşlı toplumlarda bu son oran ülkemizin 3 katına yakındır. Türkiye  DEMOGRAFİK FIRSAT PENCERESİ içindedir ve bu dönemi 35-40 yıl akıllıca kullanarak nüfusunu hızla artırmak yerine %1’in altına çekerek sağlıklı ve eğitimli bir toplumu hedeflemelidir. Tersini yaparsa, asla geri kalmışlıktan – yoksulluktan – yükselecek işsizlikten kurtulamayacaktır. Bir yandan doğal olarak artacak
65+ yaş nüfus, bir yandan anormal büyük çocuk nüfus baskısı arasında SANDVİÇ olacaktır. Halen Türkiye nüfusunun 1/3’ü 0-18 yaş çocuktur. SGK açıklarının önemli nedenlerindendir.
6 milyonu aşkın genç yüksek öğrenimdedir ve 30 milyon insan SGK’ya prim ödemeden hizmetlerden yararlanmaktadır. Dev SGK açıkları bütçe açığı ve borçlanma nedenidir.

Tayyip beyin derdi “kalabalık ve niteliksiz” bir nüfus yaratarak “oy deposu” olarak demokrasicilik oynamaktır. AKP’liler kendileri itiraf etmektedirler az eğitimli kitlelerden
daha çok oy aldıklarını.. Hiç kimsenin Türkiye’de Bay RTE’nin hezeyanında olduğu gibi “milletin kökün kurutmak” niyeti ve planı yoktur. Bu bir paranoyadır ve Tayyip bey gene
“Türk Milleti” deemeyerek aslında “ümmeti” kodlamaktadır.

Hz. Muhammet yaşasa idi kalabalık – yoksul – eğitimsiz – Hıristiyan Batı’nın ezdiği ve sömürgeleştirdiği – aşağıladığı sayıca çooooooooooooooook kalabalık bir İslam toplumu arzular mıydı acaba??

Erdoğan her bakımdan ülkemiz için zararlı olmaya, sorun üretmeye devam ediyor.
Daha nüfus planlaması – aile planlaması kavramlarının tanımını ve farkını bile bilmiyor.

AKP iktidarı Anayasa’nın 41. maddesini çiğneyerek halkın anayasal hakkı olan aile planlaması hizmetlerine erişimini de facto (fiilen) engelliyor!

ANAYASA md. 41 : … Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar.

TNSA 2013 (Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması) verilerine göre Toplam Doğurganlık hızı 2,26’dır. Bir kez bu rakamla ülkemiz 35-40 yıldan önce matematiksel olarak “yaşlı” bir nüfus olmayacaktır. İkinci ve çarpıcı olan, bu rakamın 0,6’sı ailelerin istemeden edindikleri çocuklar yüzündendir! Daha açık anlatımla, eğer aileler istedikleri gibi Aile Planlaması hizmetlerine erişebilselerdi, -ki Anayasa md. 41’e göre Devletin ödevidir- 4 çocuklu olanlar 4.; 3 çocuklu olanlar ise 3. çocuklarını yapmayacaklardı!

Dolayısıyla toplumuzda 2-3 çocuk normu yerleşmiştir. Ancak AKP iktidarı Anayasanın
41. maddesini bilerek ve isteyerek çiğnemekte vc aile planlaması hizmetlerine erişimi özellikle zorlaştırmalktadır. 2827 sayılı yasa ile 1983’ten bu yana tanınan 10 haftayı aşmayan gebelikleri sonlandırabilme hakkı AKP iktidarı ile neredeyse fiilen kullanılamaz durumdadır.

Bu hem bir Anayasayı çiğneme sunu hem de insan haklarını ihlal suçudur!
İnsanlar, AKP’nin akıl ve bilim dışı takıntı ve dayatmaları yüzünden, istemedikleri halde fazladan 1-2 çocuk sahibi olmakta ve gereğinc eyetiştiremeyerek yoksulluğa, düşük sosyal statüye mahkum olmakta; ülkemizde AİLE SİGORTASI AKP tarafından özellikle getirilmediğinden; AKP yandaşı – uzantısı tarikatların, cemaatların, vakıfların ağına düşürülerek yandaş olarak devşirilmekte, bu çaresizlikleri acımadan sömürülerek oy deposuna dönüştürülmektedir.

Bu gidiş ahlak dışıdır – immoraldir – din dışıdır – Allah ile aldatmaktır – vicdansızlıktır..
Türkiye ve dünya gerçekleri ile örtüşmemektedir, akıl – bilim ve çağ dışıdır..

Bu vesile ile bir kez daha uyaralım; bu irrasyonel politika SÜRDÜRÜLEBİLİR de değildir. AKP – RTE’yi bir kez daha insafa, izana, akla – bilime – imana.. çağırmak zorunda kalmanın derin acısını yaşıyoruz bir 8 Mart gününde..

Sevgi ve saygı ile.
08 Mart 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazının pdf biçimiR.T._ERDOGAN’in_Bilim_Disi_Nufus_Artisi_Takintisi

8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ – 2016 ve Düşündürdükleri” hakkında 2 yorum

  1. D.Ali Ercan

    “…10 haftayı aşmayan gebelikleri sonlandırabilmek hakkı AKP iktidarı (nın dayatması nedeni) ile … fiilen kullanılamaz durumdadır…” Prof. Dr. Med. A. Saltık

    Kız çocuklarını 3 yaşından itibaren ‘düşünsel kafese’ alarak, Kadının önce Beynine sonra Rahmine hakim olmak İslam Dünyasının en belirgin paradigmasıdır. ‘Oy’ ve/veya ‘Mücahid’ potansiyelini bu şekilde artırmak çağ dışı, ilkel yönetimlerin maalesef çok başarılı(!) bir taktiğidir… Ne yazık ki, Çağdaş Ulus Devleti savunanların buna karşı yapacakları pek bir şey yok…æ

    not. TUIK de tutarsız demografik verileriyle AKP İktidarının uygulamalarına meşru zemin hazırlıyor.

    Cevapla
  2. Geri izleme: RT Erdoğan : “Siz sadece doğurun yeter!” – Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir