Kategori arşivi: Hekim Saltık

Tuberculosis Epidemiology 

Dear Phase 2 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and Media,

On 21st April 2025, we’ll conduct a 1 hour lecture on for
Phase 2 Students of Atılım Univ. Medical School with a subject of

Tuberculosis Epidemiology 



TB can affect anyone
!Regardless of age or sex.
The highest burden is in adult men, who accounted for 56% of all TB cases in 2020;
by comparison, adult women accounted for 33% and children for 11%.
The higher share of TB cases among men is consistent with evidence from national
TB prevalence surveys, which show that TB disease affects men more than women,
And that gaps in case detection and reporting are higher among men.
***
We have before us the opportunity to save the lives of millions, to preserve resources and to demonstrate the success of efforts to end TB, despite crises that come our way.
We must keep the momentum going to stop the spread of this preventable and curable disease and reach those affected with the care they need. We are running out of time the clock is ticking.
It’s time for urgent action to End TB.

To review 42 updated slides (2,9 MB) as PDF file, please click the link below :

Tuberculosis Epidemiology

With respect and love. 20th April 2025, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BA, LLM
Atılım Univ. Medical School, Dept. of  Public Health
BA in Political Sciences & Public Administration
LLM in Health Law
www.ahmetsaltik.net         
profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       twitter  @profsaltik 

ETHICS in Medicine & Nursing

Dostlar,

Bu gün, Atılım Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde 2 saat ders anlattık.

Hemşirelik Bölümü hocalarından Sn. Prof. Dr. Gülşen Vural bizi çağırdılar (davet ettiler). 2. sınıf öğrencilerine 2 saat “ETHICS in Medicine & Nursing” (Hemşirelik ve Tıp Etiği) idi.

Dileriz öğrencilerimize yaralı olmuştur. Sn. Prof. Vural’a çok teşekkür ederiz.

49 yansıdan oluşan pdf dosyası için tıklayınız : Nursing & Medical Ethics, Ahmet SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 18 Nisan 2025, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Hastaların ihtiyaçlarından sağlık sistemlerine

Bayazıt İlhan

Bayazıt İlhan

Güncel  11.04.2025 BİRGÜN

Bir yıl önce OECD’nin bir ilk niteliğindeki çalışmasının ön sonuçlarına dair yazmıştım. Geçtiğimiz ay çalışmanın tümü yayımlandı. Raporun önemi, hasta odaklı geri bildirimleri pek çok ülkeden toplamasından, kronik hastalıklara ve birinci basamak sağlık hizmetlerine odaklanmasından kaynaklanıyor. Sağlık hizmetlerinin doğru yapılanmasında yol gösterici önemli bulgular içeriyor.

Hatırlatayım, çalışmanın adı: “Hasta Tarafından Bildirilen Gösterge Araştırmaları (Patient-Reported Indicator Surveys-PaRIS)”. Raporda 19 ülkeden, 45 yaş ve üzeri, 1800’den fazla sağlık merkezinden, 107 bin hastadan elde edilen veriler değerlendirilmiş.

Çalışmaya katılan ülkeler şunlar: Avusturya, Belçika, Kanada, Çekya, Fransa, Yunanistan, İzlanda, İtalya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, Portekiz, Romanya, Suudi Arabistan, Slovenya, İspanya, İsviçre, Amerika Birleşik Devletleri ve Galler. Nedendir bilinmez, Türkiye dünyaya örnek sağlık sistemi olduğunu bildirse de, en az parayı harcayarak en fazla hasta memnuniyeti elde ettiğini duyursa da bu çalışmaya katılmamayı tercih etmiş.

SAĞLIKLI OLABİLMEK VE KALABİLMEK

Çalışma esas olarak hipertansiyon, şeker hastalığı, kalp hastalığı, kanser, artrit gibi kronik hastalıkları olan ve birinci basamak sağlık hizmetlerini kullanan kişilerin deneyimlerini ve sağlık durumlarını araştırıyor. Yaşam süresi uzuyor ama bu daha iyi yaşadığımız anlamına gelmiyor. Katılımcıların %82’si en az bir, %27’si üç ve daha fazla kronik hastalığı olduğunu belirtiyor. Birden fazla kronik hastalığı olanların %yetmişten fazlası günde en az üç farklı ilaç kullanıyor. Araştırma DSÖ iyilik hali skalası(eşelini) kullanarak, ruh hali, canlılık ve tatmin duygusunu değerlendiriyor. Kronik hastalıklar arttıkça tüm bu yönlerden iyilik hali bozuluyor.

Sosyoekonomik durum sağlığı doğrudan etkiliyor.

İyi konutlarda oturma, güvenceli iş ve gelir sağlığın önemli belirleyenleri arasında. Yoksullar ve daha az eğitimliler daha erken hastalanıyor ve hastalandıklarında da sağlık hizmetlerinden daha az yararlanabiliyor. Geliri az olanlarda ruh sağlığı, iyilik hali ve sosyal işlevsellik ölçümleri iyi gelirli olanlara göre daha düşük. Yoksulların sağlık hizmetlerine güveni daha az.

Sağlığa daha çok kaynak ayıran ülkelerde sağlık sonuçları daha iyi olsa da, Çekya ve Slovenya örneğinde olduğu gibi, doğru planlamayla daha az kaynak ayırarak iyi sonuç alınabildiği belirtiliyor. Hastaların onda dördü sağlığını takip etmede yetersiz olduğunu, yine onda dördü sağlık sistemine güvenmediğini belirtiyor. Kadınların yaşam süresi daha uzun olsa da fiziksel ve ruhsal sağlığa dair geri bildirimleri daha olumsuz. İyilik hali skorları kadınlarda erkelere göre farklı ülkelerde %yüzde 3 ile 9 arasında daha düşük. Kadınların sağlık sistemine güvenleri daha az.

Hastaların yaşı arttıkça ve eğitimleri azaldıkça sağlık bilgilerini anlamakta ve dijital teknolojileri kullanmakta daha çok zorlanıyor, web sayfalarını kullanamadığını belirtiyor.

SAĞLIK HİZMETLERİNİ İYİLEŞTİRMEK İÇİN GEREKENLER

Hastaya yeterli zaman ayırmak çok önemli.

Sağlık çalışanlarının kendilerine yeterli zaman ayırdığını söyleyenlerde sağlık sistemine güven %64 iken yeterli zaman ayırmadığını söyleyenlerde %34’e düşüyor. Bizde, neden hastaların güvensiz olduğunu, doktor doktor gezip şifa aradığını anlıyorsunuz, değil mi? Son verilere göre yılda ortalama hekime başvuru sayımız 11,3. Bizden çok daha yaşlı ve zengin ülkelerde hekime başvuru bizim yarımız kadar. Çalışmada Birinci Basamak hekimi ile devamlılığı olan ilişki de çok değerli bulunuyor ve sağlık hizmetinin niteliğini artırıyor.

Sağlık hizmeti alırken yaşanan sorunlar güveni çok azaltıyor. Randevu alamama, yanlış tanı ya da iletişim sorunları yaşamış olanlarda sağlık hizmetlerine güven %45, bunları yaşamamış olanlarda %70.

Hastalar esas olarak kendi ihtiyaçlarına odaklanan bir sağlık hizmetini alabildiğinde fiziksel ve ruhsal olarak daha sağlıklı olduğunu söylüyor. Bu, bakımı bireysel ihtiyaçlara göre uyarlamanın, hastaları kendi sağlığını etkili bir şekilde takip edebilmek için gerekli bilgi ve becerilerle donatmanın önemini gösteriyor.

Başka çalışmalardan da biliyoruz, sağlıklı olabilmek ve yaşayabilmek için bir yandan eğitimi artırmak, sosyoekonomik eşitsizlikleri azaltmak gerekirken bir yandan da başta Birinci Basamak sağlık hizmetleri olmak üzere doğru yapılanma gerekiyor. OECD çalışması açık gösteriyor, güçlü Birinci Basamak sağlık hizmetleri sağlıkta eşitsizlikleri önleme ve nitelikli sağlık hizmetleri için temel niteliğinde. Türkiye’de aile hekimliği modeliyle tasfiye edilen sağlık ocaklarını, bölge tabanlı yapılanmayı hatırlamak, kaybettiklerimizi kazanmak ve geliştirmek gerekiyor.

  • Aile sağlığı merkezlerini kamusal mekanlara dönüştürmek, aile hekimlerinin çalışma koşullarını iyileştirmek ve bilimsel, akılcı olan sağlık sistemini kurmak şart.

Evet, boşuna söylemiyoruz, başka bir sağlık sistemi, başka bir Türkiye mümkün.

Climate Disaster & Public Health

Dear Phase 3 Students of Atılım Univ. Medical School

All medical students,
Medical residents in different branches
Allied health staff

General public and The Media,

On 14th April 2025, we’ll conduct a 2 hours lecture for Phase 3 Students of Atılım Univ.
Medical School 
with a subject of CLIMATE DISASTER & PUBLIC HEALTH

Image

Here is the 56 slides PDF file (4,4 MB) :  Climate Disaster & Public Health

At the end of this lecture students will be able to :

  • Define the concept of “Climate disaster
  • Describe the concept of “Public Health Disaster
  • Understand mutual relationships between Climate disaster & Public Health problems
  • Develop awareness and responsibility on emerging & re-emerging Public Health problems due to climate disaster
  • Conceive the counter-measures how to tackle this global problem

– Climate disaster is not a distant threat.
It’s a current, accelerating crisis reshaping global health.
– As future medical professionals, your role is critical:
– To understand, anticipate, and respond to these intertwined threats.
– Climate action is health action!
And building resilience now is the only cure for what may otherwise become an overwhelming public health emergency.
Reducing population growth rate is an absolute mandate.
We can no longer separate planetary health from human health.
Every degree of warming means more suffering, particularly for the world’s poorest and most vulnerable.
– But there is hope through knowledge, preparedness, and action, we can mitigate the damage.
Your role is critical: As the next generation of medical professionals, You are not just caregivers,
– Climate change – a risk multiplier
– You are guardians of health in a changing climate.
Everyone, has to minimize his/her carbon footprint; go green!

Humanity should get rid of capitalistic-imperialist inhuman order.

– 1 child for 1 family! Urgent must..

Ahmet SALTIK, MD
Professor of Public Health
BA, Political Sciences & Public Administration
LLM, Health Law
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik       X : @profsaltik

Türkiye’de Tıbbi Malpraktis ve Hekim Hakları

Dostlar,

9 Nisan 2026 günü, akademik çalışanlara, Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Bilimsel Tartışma Dizisi Konferansları düzenli bilimsel sunumlar kapsamında bir sunum yaptık. Konu,

  • Türkiye’de Tıbbi Malpraktis ve Hekim Hakları” idi.

Malpraktis” sözcüğü bileşik bir sözcük. “Mal” ve “praktis” sözcüklerinden oluşmakta ve
hatalı, kötü uygulama” anlamına gelmektedir.

Tıbbi” sözcüğü başa getirilince tıpta “hatalı, kötü uygulama” anlatılmaktadır ve başlıca sorumlu özne Hekimler-Tıp Doktorlardır.

Doğallıkla her sorumluluk alanı, madalyonun öbür yüzünde “hakları” da dengeli olarak
somut hukuk normlarıyla düzenlemek zorundadır.

58 yansı ile konuyu bilimsel olarak ve kapsamlı biçimde irdeledik. Ulusal işleyişin yanı sıra uluslararası örnekler de sunduk. Hukuksal düzenlemede nazik denge bozulursa, ödenen bedel büyüyor. Hekimler aleyhine ağır yapılandırma ile ödenen maddi giderimler (tazminatlar) gereksiz şişiyor ve sağlık hizmetlerinin bedeli yükseliyor. Keza hekimler “savunmacı tıp” davranışı sergiliyor ve komplikasyon riski yüksek, dolayısıyla dava edilmeleri olasılığı fazla olan karmaşık olguları (vakaları) sağaltmaktan (tedavi etmekten) kaçınıyorlar.
Bu durumda da halk ağır bedel ödüyor ve halk sağlığı ciddi tehdit altına giriyor.

Sorun karmaşık ve çok yönlü çözümler gerektiriyor.
Öncelikle “kurban” olarak hekimleri ayrıştırma politikası terk edilmeli.

Tarafların ortaklaşa sorumluluğu ile kamu öncülüğü ve sorumluluğunda akçal (mali) havuz oluşturulmalı.

Yargı alanında da “Yargısal malpraktis” kurumu mutlaka etkin kılınmalı. Yıllar önce, bir Tıbbi Malpraktis bilimsel toplantısında Yargıtay üyesi bir yüksek yargıca sorduğumuz soruya aldığımız yanıt çok çarpıcıdır :

  • Bana yargı malpraktisi yaptırımı dayatırsanız, benden hiç ağır cezalar beklemeyin..

Yansıları görmek için pdf dosyası erişimini tıklayınız : Türkiye’de Malpraktis ve Hekim Hakları

X (twitter) hesabımızdan da erişilebilir : https://x.com/profsaltik/status/1911212954185269288

Yararlı olmasını dileriz.

Sevgi ve saygı ile. 13 Nisan 2025, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik      X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

TUTUKLU ve HÜKÜMLÜLERİN SAĞLIK HAKKI

Cumhuriyet, 11 Nisan 2025, Ahmet Saltık: Tutuklu ve hükümlülerin sağlık hakkı

https://x.com/profsaltik/status/1910199532584948179?t=eQKi3x0lTbGj10xuzNpTng&s=19

Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır.

Sağlık Hakkı”, ilkini olanaklı ve anlamlı kılan temel haktır ve ulusal – uluslararası hukuk metinlerinde güvenceye alınmıştır. Anayasa m.56, sağlık hakkını özel olarak netlikle tanımlar :

Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir.

17. md. ise “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.” der.

Tutuklu-hükümlüler de bu koruma ve güvenceden yararlanır. Çünkü Türkiye, –kağıt üstünde de olsainsan haklarına saygılı ve dayanan bir devlettir (AY m.2 ve 14). BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, “Hiç kimse işkence, zalimce, insanlık dışı veya aşağılayıcı işleme ya da cezaya tabi tutulamaz.” der (m.5). Aynı Bildirge, 25. maddesinde tıbbi bakım hakkını tanımlar.

AİHS de 2. maddesinde yaşam hakkını ve ayrılmaz önkoşulu sağlık hakkını tanır. Dünya Sağlık Örgütü Anayasası kapsamlı sağlık tanımı verir. Bu tanım Türkiye’yi de bağlar (AY m.90/5).
İç hukuka kattığımız Biyotıp Sözleşmesi m.2, insan yaşamı ve sağlığının, bilimsel ya da sosyal hiçbir gerekçeyle geriye atılamayacağını vurgular.

AİHS, m.3 uyarınca, “hiç kimse işkenceye veya insanlık dışı muameleye tabi tutulamaz.” İHAM, cezaevinde gerekli sağlık hizmetlerinin sunulmamasını, bu maddeye aykırılık olarak değerlendirmektedir. AYM-Anayasa Mahkemesi birçok kararında, sağlık hizmetine erişimin kısıtlanmasının kötü muamele yasağını ihlal edebileceğini belirtmiştir. Yaptırımlar Türk Ceza Yasasındadır; iyi bilinmektedir, bilinmelidir ve çok ağırıdır.

Bir devletin hukuka ve insan haklarına olan bağlılığı, cezaevindeki insanlara nasıl davrandığı ile ölçülebilir. Sağlık hakkı, yaşam hakkının ayrılmaz parçasıdır ve yaşam hakkı, duvarların ardında bile dokunulmazdır. Hekimler için mahpus (hükümlü ve tutuklu) hastalara hizmet etik yükümdür. Özgürlüğü kısıtlı kişilerin, sağlık bakımından da sınırlanmaları “çifte ceza” anlamına gelir. Örn. cezaevinde ağır kalp hastasının etkin sağaltıma (tedaviye) erişememesi, bir mahpusun acil servise yineleyen sevkine karşın yatırılarak etkili hastane hizmetine ulaşmasının sağlanmaması / engellenmesi yalnızca basit bir ihmal değil, kasta varan açık hak ihlali ve suçtur.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun hükümleri çok nettir :

Md.16: Ağır hasta ve engelli hükümlülerin cezası ertelenebilir.
Md.71: Hükümlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanması ve düzenli muayenesi zorunludur.
Md.105/a: Ceza infazının hastalık nedeniyle ertelenmesi olanaklıdır.

Cezaevleri, yalnızca özgürlükten yoksun bırakma alanları değil; aynı zamanda kişi haklarının, insan onurunun ve hukuk devletinin sınandığı yerlerdir. Özellikle sağlık hakkı, tutuklu ve hükümlüler açısından hem yaşamsal hem de en kırılgan alanlardan biridir. İnsan hakları hukukunun temel ilkelerindendir : Bir insanın cezaevine girmesi, onun insan olmaktan kaynaklanan haklarını yitirmesi anlamına gelmez. Onlar Devlete emanettir. Masumluk karinesi unutulamaz! Sağlık hakkı, yaşama hakkının ayrılmaz parçası hatta onun özü ve önkoşuldur.
***

Mahir Polat, tutuklu bir kamu görevlisi yurttaştır. Koroner damarlarında altı stent vardır ve hipertansiyon hastasıdır. Kan basıncı denetlenememekte ve tehlikeli sınırlara çıkmakta, ciddi ölüm riski oluşturmaktadır. Zaten dolaşımı çok sorunlu kalp kası, yüksek kan basıncı ile iyice zorlanmakta ve ani ve ağır kalp krizine, kalp yetmezliğine zemin hazırlanmaktadır. Böylesi bir hastanın özel diyeti, egzersizi, spor planı… olmalıdır. Sayın Polat’ın durumundaki bir hasta için en tehlikeli durum strestir. Avukatı ve ailesinin olağanüstü çabası ile hastaneye sevk edilmiş ancak, anlaşılmaz biçimde hastaneden Adli Tıp Kurumuna yönlendirilmiştir. Bu sevk yanlış ve yersizdir. İlgili hastane gerekirse hastayı yatırarak sağaltıma (tedaviye) alacak ve tıbbi rapor düzenleyecektir. Bu raporlar önce ara raporlar olacak, tablo yerleşince son durum raporu düzenlenecektir. Anılan hastane raporları Adli Tıp Kurumu’na onay için yollanacaktır. Bu onay kural olarak biçimseldir.

İnfaz yargıçlığı, hükümlülerin kesinleşen cezalarının infazı aşamasında yukarıda sayılan 5275 s. yasa normlarını yürütmekle yükümlüdür. Ancak Sayın Polat halen kesin hüküm almadığından, tedbir olarak Sulh Ceza Yargıçlığı tarafından, soruşturma savcısı istemiyle tutukludur. İddianame hazır değildir ve kovuşturmaya geçilmemiştir. Bu aşamada haksız ve hukuksuz tutukluluğa itiraz makamı görevli sulh ceza yargıçlığıdır. Yargıçlık, kendisine ulaştırılan tıbbi raporları dikkate alarak, itirazda tutukluluk kararını kaldırabilir. Yargılama, iddianame tamamlanıp yetkili mahkemece kabul edildiğinde tutuksuz sürdürülebilir (kovuşturma aşaması). Soruşturma savcısı da şüphelinin avukatları, ailesi, kendisi eliyle ulaştırılan Adli Tıp Kurumu onaylı ya da değil, resmi tıbbi raporlara dayalı olarak, tutuklama kararı veren sulh ceza yargıçlığından bu tedbirin (önlemin) kaldırılmasını isteyebilir, istemelidir. Olağan dışı bir yaşam hakkı güvencesi olarak AY m.104/16, Cumhurbaşkanına sürekli hastalık, sakatlık ve kocama nedeniyle kişilerin cezasını hafifletme veya kaldırma yetkisi bile tanımıştır.

Yaşanan tablo Türkiye’ye hiç yakışmıyor.

Derhal, insan haklarına dayalı ve bağlı hukuk devleti olmalıyız.

Yazının pdf biçimi : 42. Tutuklu ve Hükümlülerin Sağlık Hakkı

“Su ve Sağlık” Konferansımız, Atılım Üniversitesi

Dostlar,

26 Mart 2025 günü, Yönetimin istemiyle Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesinde, “SU ve SAĞLIK” başlıklı bir konferans sunduk.

Yansıları web sitemizde de paylaşmak istedik.

Nüfus artıyor, iklim faciası sürüyor, su savaşları ufukta ve her yıl 2 milyon dolayında insan su kökenli sorunlardan ölüyor.

Küresel ölçekte ve ivedi çözümler üretmek zorunlu.

Suyu çoooooooooookk ama çoooookkkk tasarruflu kullanmak da!

Yararlı olmasını dileriz.

Lütfen tıklayınız :

Su ve Sağlık, Ahmet SALTIK, Atılım Üniv. Tıp Fak. 26.3.25

Sevgi ve saygı ile. 10 Nisan 2025, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik

https://www.instagram.com/ahmet_saltik

Polisler ve hekimler

Özdemir AktanT24 Haftalık Yazarı
ao.aktan@gmail.com   06 Nisan 2025, Özdemir Aktan, Prof. Dr.

(AS: Bizim kısa katkımız yazının altındadır..)

  • Hekimleri bağlayan esas belgeler uluslararası tıbbi etik kuralları ve sözleşmelerdir.
  • Bu düzenlemelerin ulusal yasaların üzerinde olduğu bilinmelidir.
  • İyi hekimlik” ancak bu kurallara uyulduğunda gerçekleşebilir
özdemir aktan 6 nisan haftalık

Yaygın halk kitleleri tarafında demokrasi ve adalet özleminin yüksek sesle dile getirildiği bu günlerde, hükümetin ürktüğü ve sert önlemlerle korkutma yoluna başvurmuş olduğu açıkça görülüyor.

Yüzlerce gencin gözaltına alınması ve daha da ötesi tutuklanması kabul edilebilir bir davranış değil. Bu gözaltılar sırasında kolluk kuvvetlerinin aşırı şiddete başvuruyor olması durumu daha da ciddileştiriyor. Bunlar herkesin gözü önünde oluyorken gözaltında olanları da tam olarak bilemiyoruz.

Bu gibi durumlarda hekimlere düşen görevler artıyor ve zorlaşıyor.

TTB “İşkence insanlık suçudur” başlıklı bildirgesinde;

  • “Ancak ne yazık ki güvenlik güçlerinin yurttaşlarımıza karşı giderek daha da artan bir şekilde şiddet uyguladığı, bu şiddetin daha çok gençlere yönelik olarak işkenceye dönüştüğü yönündeki iddiaları dikkatle takip ediyor ve görüntüleri dehşetle izliyoruz.
  • Öncelikle belirtelim ki işkence insanlık suçudur. Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesine göre zaman aşımı işlemeyecek şekilde üç yıldan on iki yıla kadar hapis cezasını gerektirir.
  • İşkence suçunun tespitinde ve ispatında başta gözaltı giriş-çıkış muayeneleri olmak üzere biz hekimlerin düzenleyeceği raporlar son derece kritik öneme sahiptir.” diyerek hekimleri de uyarıyor.

Gözaltına alınanların sağlık kontrolundan (denetiminden) geçmeleri gerekiyor. Burada amaç bir kötü muamele veya darp bulgusu varsa bunun saptanması ve raporlanmasıdır. Bu kolluk kuvvetleri (güçleri) için de önemli, çünkü oluşan darbın gözaltında olmadığı ancak bu şekilde ispatlanır.

Pratikte ise sorunlar çıkar. Polis hastanede oyalanmamak adına raporu bir an önce almak ister ve hekimlere de baskı burada gelir. Hangi hastaneden hızlı rapor alınacağı bilinir ve oraya gidilir. Hızlı rapor maalesef çoğu kez muayene etmeden veya üstünkörü bakarak verilen rapordur. Gözaltı sayısı arttıkça da baskı artar. Bu görevi hakkıyla yapmayan hekim suç işlemektedir.

Bir tutuklu veya hükümlüyü muayene eden hekim mesleğini icra etmektedir.

  • Tutuklu ve hükümlülerin nasıl muayene edilmesi gerektiği İstanbul Protokulu’nda belirlenmiştir ve tüm dünya tarafından kabul görmektedir.

İstanbul Protokolu bu konuda çok nettir:

“Her alıkonulan, mahremiyetine saygı gösterilen bir ortamda muayene edilmelidir.
Polis ya da diğer kolluk güçleri hiçbir zaman muayene odasında bulunmamalıdır.
Bu usule ilişkin önlemden, sadece muayeneyi yapan hekim, eğer alıkonulanın sağlık personeline karşı ciddi bir güvenlik riski oluşturduğu yönünde ikna edici bir kanıt olduğunu düşünüyorsa vazgeçilebilir. Böyle bir durumda, muayene eden hekimin istemi üzerine, muayene esnasında polis ya da diğer kolluk güçleri değil, sağlık kurumunun güvenlik personeli hazır bulunmalıdır. Bu koşulda da, güvenlik personeli hastaya göre işitme uzaklığının dışında (yani yalnızca görüş uzaklığı içinde) olmalıdır.”
(AS: İstanbul Protokolü m.124)

Bu tür tutuklu veya hükümlü hastaların götürüldükleri hastanelerde yaşadıkları sorunların başında güvenlik güçlerinin muayene odasında bulunmayı istemeleri ve kelepçeli olarak muayene dayatmaları geliyor. Tüm diğer hastalar için geçerli olan haklara bu hastaların da sahip olduğu açıktır. Hasta bilgilerinin mahremiyeti burada daha da önem kazanmaktadır çünkü kolluk güçlerinin önünde kendisine yapılan işkence ve kötü muameleden söz etmek zorlaşabilmekte, özellikle kadın hastalar için özel sorunlarını dillendirmek olanaksızlaşabilmektedir.

Hasta ve hekim arasındaki güveni pekiştirmek için de kelepçelerin çıkarılması esastır.

  • Hekimlerin uymaları gereken bir başka önemli nokta ise bu muayenelerin
    sağlık kuruluşlarında yapılması zorunluluğudur.

Son olaylarda hekim çağırarak otobüste veya gözaltı yapılan emniyet binalarında muayenelerin yapılması kabul edilemez ve buna uyan hekimler suç işlediklerini bilmeliler.

Tabip Odaları daha önce de eksik veya yanlış rapor veren hekimleri soruşturmuş ve kanıtlandığı durumda da ceza vermekten çekinmemiştir. Bugün de bu muayeneleri yapan hekimler yakından izlenmekte ve sorumlulukları hatırlatılmaktadır

Hekimleri bağlayan esas belgeler uluslararası tıbbi etik kuralları ve sözleşmelerdir.
Bu düzenlemelerin ulusal yasaların üzerinde olduğu bilinmelidir.
“İyi hekimlik” ancak bu kurallara uyulduğunda gerçekleşebilir.

==============================================================

AS : Bizim katkımız                     

İstanbul Protokolü’nün adındaki İstanbul’un özgül ağırlığı, İstanbul Sözleşmesi’nden biraz daha fazla. Kılavuzun oluşum öyküsü, Türkiye’den başlıyor. 1996 Mart’ında Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından Adana’da düzenlenen “İnsan Hakları ve Tıp Mesleği” toplantısı sonrasında oluşturulan bir çalışma grubuna kadar uzanıyor öykü. Çalışma grubu, ölülerde işkence izlerini saptamaya dönük Minnesota Otopsi Protokolü’nden ilham alarak, “canlı” bedenlerde işkence izlerinin saptanması için bir muayene protokolü hazırlanması için kolları sıvamıştı. Uluslararası insan hakları ve hekim örgütlerinden hekim, hukukçu ve başka uzmanların da katılımıyla yapılan yoğun çalışmalar sonucunda, 1998 Haziran’ında TTB, Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Adli Tıp Uzmanları Derneği’nin işbirliğiyle olgun bir taslak ortaya çıkarıldı. On beş ülkeden 40 örgüte mensup 75 uzmanın katkısıyla daha geliştirilen taslak, 5-7 Mart 1999’da İstanbul’da yapılan uluslararası bir toplantıda “İstanbul Protokolü” adıyla son biçimine kavuştu. Yıl sonuna doğru İstanbul Protokolü Birleşmiş Milletler’e resmen sunuldu, 20 Nisan 2000’de de BM İnsan Hakları Komisyonu üyesi 52 devletçe aynen onaylandı. İstanbul Protokolü’nün resmen Birleşmiş Milletler Belgesi olmasının 25. yılındayız.

İşkence, korkunç bir şey!

İnsanlığın, bu kıyıcılığın, bu gaddarlığın, bu zulmün izini sürmek için, onu kayda geçirmek için, dünyaya göstermek için, hesabını sormak için olanca hukuk, teknoloji ve tıp bilgisini kullanmak zorunda kalması, gerçekte trajik bir durum. Uzmanlık, titizlik, dikkat, sabır, sebat ve muazzam dayanç (tahammül) gerektiren bu acılı çabanın altına girenler, insanlık kahramanlarıdır.
İstanbul Protokolü, kahramanca bir insanlık emeğinin belgesi. (https://birikimdergisi.com/haftalik/10237/istanbul-sozlesmesi-istanbul-protokolu)

Ankara Tabip Odası : ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİNE YÖNELİK ŞİDDETİ KINIYORUZ!

Anayasal haklarına ve geleceğine sahip çıkmaya çalışan, demokratik ve barışçıl gösteri hakkını kullanan üniversite öğrencilerine karşı TOMA, biber gazı, plastik mermi ve fiziksel güç kullanılması kabul edilemez.

Akademik geleneği ve bilimsel niteliği açısından ülkemizde en üst düzeyde yer alan Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Ankara Üniversitesi ve Bilkent Üniversitesi öğrencilerine yönelik polisin orantısız güç kullanımı nedeniyle çok sayıda öğrenci yaralanmıştır. Yüz ve göğüs bölgelerinden plastik mermilerle yaralanan, biber gazı kullanımı nedeniyle solunum sorunları yaşayan öğrencilerin görüntüleri basına ve sosyal medyaya yansımıştır.

Biber gazının gözle teması sonucunda gözde ağrı, yanma, batma, sulanma, göz kapağında ödem ve spazm, korneada epitel aşınması, uzun süreli maruziyetlerde ise göz enfeksiyonları, gözde kuruluk, korneada kalıcı hasar, görme keskinliğinde azalma ve kalıcı körlük oluştuğu bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Söz konusu gazlar, ağız ve burun yoluyla partikül biçiminde vücuda girdiğinde hava yollarında daralma ve buna bağlı solunum sıkıntısına, akciğer dokusunda zedelenme, ödem, kanamaya, alerjik ve astımlı hastalarda akut astım krizi ve anaflaksiye neden olabilir. Ayrıca deride kızarıklık ve yanmaya yol açabilir.

Kontrolsüz ve orantısız güç kullanılması bir insan sağlığı ve halk sağlığı sorunudur. Dünya Tabipler Birliği (DTB) “Şiddet ve Sağlık ilişkisine İlişkin Bildirgesi”nde, “tıp alanındaki profesyonellerin şiddetin ve yarattığı sağlık sorunlarının önlenmesi konusunda etkili stratejiler oluşturulması için yerel, ulusal ve uluslararası düzeylerde savunuculuk yapmaları gerektiğini” belirterek hekimleri “olaydan etkilenenlerin fiziksel ve ruhsal sağlık bütünlüğünün korunmasına katkıda bulunmaya ve genel olarak insanın saygınlığını zedeleyen durumlarla mücadele etmeye” çağırıyor.

Hekimlik mesleğinin etik ilkelerinin, insan haklarıyla ilgili uluslararası ve ulusal mevzuatın bize yüklediği mesleki sorumlulukla yetkili makamlara sesleniyoruz: Anayasal güvence altında olan barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını kullanmak isteyen öğrencilere yönelik her türlü baskıdan ve orantısız güç kullanımından derhal vazgeçilmelidir.

Demokrasinin, adaletin ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu, üniversitelerin özgür ve özerk olduğu bir toplumsal düzen için mücadeleye devam edeceğiz.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu
==========================================
Dostlar,

Biz de, Meslek Odamızın bu açıklamasına ve uyarısına tümüyle katılıyoruz.
İktidarı;
– medeni,
– barışçıl,
– insancıl olmaya,
ŞİDDET KULLANMAMAYA,
– hukuka bağlı kalmaya..

bir kez daha çağırıyoruz..
Ne denli ile yarar bilmiyoruz ama, bu kritik çağrıyı ısrarla yineliyoruz..

Sevgi ve saygı ile. 21 Mart 2025, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net        profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    X : @profsaltik
https://www.instagram.com/ahmet_saltik

14 Mart Tıp Bayramı

Dr. Cihangir Dumanlı
Em. Tuğgeneral, Hukukçu (PhD)

II. Mahmut döneminde Hekimbaşı Mustafa Behçet’in önerisiyle 1827’de Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire’nin kurulması ile ülkemizde çağdaş tıp eğitiminin başladığı gündür 14 Mart.

Bu gün dolayısı ile 1889’da Dr. Nazım’ın da aralarında bulunduğu gizli İttihadi Osmani Cemiyeti’ni kuran ve Türk aydınlanmasının işaret fişeğini atan askeri tıbbiyelileri;

Sivas Kongresine öğrenci temsilcisi olarak gelip Mustafa Kemal’e “Bu Kongreden manda kararı çıkarsa arkanızda durmayız!” diyen ve Tıbbiye-i Şahane binasına Türk bayrağını asan Tıbbiyeli Hikmet’i; 

Çanakkale’de ve Sarıkamış’ta yaralı ve hasta askerleri iyileştirmek için eğitimlerini yarıda bırakıp cepheye koşan tıbbiyelileri;

Çanakkale savaşı sırasında hasta ve yaralılara cephede hizmet götüren ve kadınlarımıza hemşirelik eğitimi veren Kızılay Genel Müdürü Dr. Besim Ömer Paşa’yı; 

Halk Sağlığı  (Hıfzıssıhha) Enstitüsünü kurup yerli aşı üretimini sağlayan Dr. Refik Saydam’ı;

Türk eğitim devriminin önemli adı, Andımız’ın yazarı Dr. Reşit Galip’i; 

Tüm yaşamını hastalarına ayıran ve Lepra (Cüzzam) salgınını yok eden Prof. Dr. Türkan Saylan’ı; (AS: Bu noktada çekincemiz varhttps://ahmetsaltik.net/2017/05/21/prof-dr-turkan-saylan/

İlk kadın doktorumuz Safiye Ali’yi; 

Cephede askerleri tedavi ederken şehit olan, yaralanan tüm askeri doktorları; 

Hasta yakınlarından şiddet görerek ölen ve yaralanan tüm doktorları;

Bu ülkenin olanakları ile okuyup bu halka hizmet etmek, isteyen ama Giderlerse gitsinler” denilerek dışlanan, gittiklerinde de yoklukları duyumsanan doktorlarımızı; 

Bilimsel çalışmaları ile dünyada yüzümüzü güldüren Prof. Dr. Aziz Sancar’ı, Dr. Özlem Türeci ve Prof. Dr. Uğur Şahin’i; 

Büyük özveri le doktor yetiştiren ve bilimsel araştırmalarla insanlığa hizmet eden
tıp bilim insanlarımızı; 

Salgınlarda bilimsel önerileri ile toplumu aydınlatan ve salgının önlenmesini sağlayan
tıp bilim insanlarımızı…

Saygı ve şükranla anıyorum.
***
İnsan yaşamının değerine inanan, pozitif bilimle donanmış, dertlerimizi dindiren,
gece gündüz demeden özveri ile hizmet veren tüm sağlık çalışanlarının tıp bayramını kutluyorum.

Sağlığın para ile satılan, kar amaçlı bir hizmet olmaktan çıkartılmasını ve Tıp bayramının sağlık sorunlarının dile getirildiği bir gün olmaktan çıkartılarak, gerçek bir bayram gibi kutlanmasını diliyorum…