Kategori arşivi: Yurttaş Saltık

Dolar TL Kurunun Yükselişi ve Düşüşü

Dolar TL Kurunun Yükselişi ve Düşüşü

Dr. Mahfi Eğilmez
http://www.mahfiegilmez.com/ 12.5.19

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Son birkaç haftada, özellikle İstanbul seçimleriyle ilgili olarak yaşanan kriz sonrasında, USD/TL kuru önce hızlı bir yükseliş yaşadı ve gün içinde 6,25’e dek yükseldi, sonra hızlı bir düşüşle haftayı 5,98 ile kapattı.

Hızlı yükselmenin nedenleri belli, onlar üzerinde çok duruldu: Türkiye’de hukukun üstünlüğünün ve yargı bağımsızlığının giderek kaybolması, TBMM’nin yalnızca süs olarak kalması, ekonomide doğru adımların atılamamasına ek olarak son dönemde yaşanan İstanbul seçimleri krizi kuru hızla yukarılara taşıdı. Birçok kişi eskiden işin siyasal yönüyle ilgilenmeyip ekonomik yönüyle ilgilenirken şimdilerde önce hukuk demeye başladı.

USD/TL kuru bu kaygılarla Perşembe günü zirve yapmışken Cuma günü düşmeye başladı. Bunda iki etki var:

(1) Merkez Bankası’nın faizi artırması. Görünüşe bakılırsa Merkez Bankası’nın bankaları fonlamakta kullandığı temel araç olan haftalık repo ihalesi faizi (politika faizi) %24. Ve buna hiç dokunulmadı. Dünya, hala Merkez Bankası faizi olarak bu oranı geçerli sanıyor.

Buna karşılık Merkez Bankası, haftalık repo ihalesi yöntemiyle borç vermeyi (süresi belli olmayan) bir süre için uygulamadan kaldırdığını açıkladı. Bunun anlamı bankaları faiz oranı %25,5 olan gecelik faiz oranıyla fonlayacağı idi. Yani Merkez Bankası faizi gerçekte 1,5 puan artırmış oldu. Bu artışın USD/TL kuru üzerinde baskı yaratması normaldir. Ama bu baskı 6,20’lerde oluşmuş bir kuru 5,98’e düşürmeye yetecek bir etki yaratmaz.

(2) Önceleri Türk bankalarının 1 milyar $ satarak TL’nin değer kazanmasının sağlandığı haberi her tarafta çıktı. Sonra hafta biterken Reuters, BBC Türkçe ve Bloomberg, bu satışların bu hafta içinde 4,5 milyar Doları bulduğunu yazdılar. İşte kuru asıl düşüren hamle budur. Şimdi bu hamleleri irdeleyelim.

Merkez Bankası, kurda artış başladığında niçin toplanıp faizi artırma kararı almadı da bu şekilde örtülü faiz artırmaya gitti? Bunun ilk nedeni faiz artırımına gitse yani %24’lük faizi mesela % 25,5’e yükseltse, dünya listelerinde faizi %24 yerine %25,5 olarak gözükecekti. Oysa bu hamleyle faizi artırdı ama dünya listelerinde faizi hala %24 olarak gözükmeye devam ediyor (bakınız: http://www.cbrates.com/). Bu, son yıllarda ekonomide çok kez tanık olduğumuz örtülü uygulamalardan birisi. Merkez Bankası bunu daha önce de birkaç kez yaptı. Dünya listesinde nasıl görünürse görünsün, faizin arttığını bankalar da piyasalar da bildiği için, bu karar kur üzerinde baskı yarattı.

Asıl etkinin, çeşitli yabancı ve yerli medya organlarında yer alan son bir haftada kamu bankalarının yaptığı 4,5 milyar dolarlık satıştan geldiği anlaşılıyor. Dünya piyasaları, saat farklarının yarattığı durum nedeniyle 24 saat açık. Bizde piyasalar kapandığında Asya piyasaları açılıyor. Ne var ki bu piyasalarda her isteyen işlem yapamıyor. Bu piyasalarda işlem yapabilmek için orada forex hesabı bulunması gerekiyor. Bankaların doğal olarak forex hesapları var. Kamu bankaları aldıkları talimat gereğince bu piyasalarda Dolar satıp TL talep edince TL değer kazanmaya başlıyor (talep artışı, talep yasası gereği fiyatı yükseltir.) Böylece 4,5 milyar Dolar satıp da TL talep edilince TL değer kazandı yani kur hızla düştü.

Cuma günü bunlara eklenen bir başka gelişme daha oldu. O da S-400’lerin alımından vazgeçildiği iddiasıydı. Sonradan yalanlanmış olsa da, bu iddia da gün boyunca TL’nin güçlenmesinde etkili oldu.

  • İstanbul seçimlerinde yaşanan krizin yükselttiği USD/TL kurunu düşürmenin bedeli Merkez Bankası’nın faizi artırması ve kamu bankalarının 4,5 milyar $ satması oldu.

Herhangi bir ekonomik karar alınıp uygulanırken İktisatçının ilk sorması gereken soru şudur:

  • Maliyeti ne?

Bu soruyu göz ardı ederseniz yapamayacağınız iş yoktur.

Ama bu soruyu göz ardı etmenin faturası ileride önünüze konur.
=======================================================
Evet dostlar,

AKP = RTE’nin Türkiye’ye Kaldırılamaz ve Sürdürülemez Maliyeti

AKP = RTE‘nin ülkemize maliyeti her geçen gün daha da ağırlaşıyor..
Artık kaldırılamaz ve dayanılmaz bir kerteye erişti.

3 Kasım 2002 seçimiyle iktidar olduklarında 1 Dolar = 1,6 TL idi.. Günümüzde 6 TL’yi aşmış durumda ve elde – avuçta ne varsa savrularak ancak 6 TL’nin altında tutulmaya çalışılıyor. İstanbul’da 23 Haziran’da –hukuk paspas yapılarak– yenilenecek seçime dek seferberlik hatta -Anayasadan hukuksal olarak kaldırılmış olsa da- ekonomide sıkıyönetim var..

1 Doların 45 kuruş aşağıya çekilebilmesi, kamu bankalarının 4,5 milyar Dolar satmaları ile ancak sağlanabildi! 1 kuruş daha “ucuz” Dolar için Ulusal rezervlerden feda edilen 100 milyon Dolar!

Oysa 2019’da ödenecek borç faizleri ve anaparası için 200 milyar Dolar dolayında sıcak para girdisine gereksinim var.. Toplam ülke borcu yarım trilyon Dolara dayanmış durumda.

Damat Bakan bey yaylana yaylana birşeyler söylerken, inanın biz hiçbir şey anlayamıyoruz sözlerinden.. Soyut, kopuk, bağlantısız, temelsiz, irrasyonel şeyler.. Somur – berrak – açık ve anlaşılır hiçbir söz, plan, program yok!

Damat Bakan ne söylese yanılıyor, bu büyük başarı(!)

Erdoğan Ekonomideki yangını siyasal polemiklerle örtme telaşında. Taksim meydanı 1 Mayıs’ta işçilere ve Yeryüzü Sofrası kurmak isteyen anti – kapitalist müslümanlara yasak ama AKP’ye açık. İstanbul seçimlerinde CHP’yi PKK – dağ – terörizm ile yan yana koymaya çabalıyor.. Başkaca nevale kalmadı.

Ancak Merkez Bankasında da, birkaç kamu bankasında da Dolar satışlarına mecal kalmadı..

Vatandaşta tencereyi kaynatacak takat kalmadı..

Döviz çoooooooooooooooooook pahalı, ithalat zorunlu düşüyor, içeride mal – hizmet üretimi düşüyor; yaşam sürekli pahalılaşıyor ama AKP = Erdoğan dış ticaret açığının ve cari açığın azaldığını anlatıyor TOBB konuşmasında! Resesyona girmiş bir ekonomide başka ne olabilir ki?
Üstelik enflasyon içinde durgunluk = Resesyon! Acaba kimlerin bu masalları yutacağını sanıyor? İşin korkuncu, eğer kendisi inanıyorsa, yandı gülüm keten helva!

TBMM uzun tatilde, süs! 600 vekile m,lyarlar ödüyoruz??..
Oysa CBK ile ülke yönetilmeye çalışılıyor!? AYM tatilde, önüne getirilen CBK’lerini görüşmüyor!
YSK, 7 asıl üye le toplanıp karar alacak iken, sıradan bir dernekte bile yapılmayan hatayı (!) yapıyor ve 4 yedeği ile toplanıp İstanbul seçimini iptal ediyor 4/7 oy ile. Oysa 7 kişi toplansa belki de 3/4 iptali reddedecekti!? Bu bir kurgu mudur, nasıl açıklanabilir??

Vergi gelirleri düşüyor, çarşı – pazarda sebze – meyve fiyatları artık 2 rakamlı.. 10 TL altında ne kaldı? Ay sonunda 12,5 milyar TL bayram ikramiyesi verilecek 12,5 milyon emekliye.. Sonra? 2019’un tümü için öngörülen bütçe açığı neredeyse ilk 4 ayda verildi!

Erdoğan önüne geleni tehdit ediyor.. Spor kulüpleri, sanatçılar, TÜSİAD.. Ağzını açan “haddini aşmış oluyor” Erdoğan’a göre.. Bu artık AÇIK FAŞİZM aşamasıdır, başka birşey değil!

AKP = RTE‘nin örtülü ödeneği devasa hızla şişiyor.. Hiçbir denetim, sorgu yok, yok!
(Bkz. Örtülü Ödenekte 16 Yıl, Çiğdem Toker, SÖZCÜ, 10.5.19)

Yarım yüzyıllık iktisat hocası Prof. Esfendar Korkmaz SÖZCÜ‘de yazdı 2 gün önce :
(İflas riskimiz arttı – Esfender KORKMAZ, 10.5.19)

  • İFLAS RİSKİMİZ ARTTI!
    *******
    Geçen yıl 30 Temmuz’da web sitemizde yazmış ve sormuştuk :

AKP = ERDOĞAN TÜRKİYE’yi MORATORYUMA MI SÜRÜKLÜYOR?

Aradan 8,5 yıl geçti ve İktisat hocası Prof. Korkmaz benzer saptamayı yapıyor..
Ama bu kez soru yok; açık – net uyarı ve felaket haberi var!
***
Merhum Kadir Mısıroğlu, “Şeriat gelsin de Türkiye batarsa batsın..” buyurmuştu.
(Kendisiyle KTV’de programımız için tıklayın : https://www.youtube.com/watch?v=Z_dNl4oEXY4)
AKP = RTE aynı yolun yolcusu mu?!

Türkiye’nin bu cendereden bir an önce kurtulması gerek, bir an önce!

Sevgi ve saygı ile. 12 Mayıs 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

 

BİZİ DUYUN


Yazar Ayşe Kulin’den Erdoğan’a mektup..

BİZİ DUYUN

Cumhurbaşkanım,

Dün akşam saatlerinde okuduğum, kim veya kimler tarafından yazıldığını bilme­diğim sosyal medya üzerinden yayılmak­ta olan çağrıyı ben kısaltıp kişileştirerek si­ze bir açık mektup olarak sunmaya karar verdim.

Ben size açık mektup yazmaya alışkınım ama dilerim bu üçüncü ve son mektubum olur çünkü aşağılanmaya, aptal yerine kon­maya sabrın bittiği yerdeyiz!

Benim sabrım biterse benim dünyamda hiçbir şey değişmez, ben mütevekkil ya­pıda biriyim, hayatın yükünü de, bana ya­pılan haksızlıkları da sırtlanıp, isyan etme­den bu yaşıma kadar yürüdüm. Yine öy­le yaparım. Ama bu günün gençleri benim kuşağım gibi değil. Aynı terbiyeyi almadı­lar, aynı eğitimi görmediler. Siyasi görüş­leri ne olursa olsun, hırslı, kızgın ve bencil­ler. Bir kısmı gerçekleşmeyecek beklenti­ler içinde, bir kısmı ise umutsuz! Dua ede­lim, onların sabrı tükenmesin. Çünkü onla­rın delikanlılıklarını sömürerek onları ben­cil siyasetlere alet eden söylemler sonuç­ta büyük sorunlara yol açabilir ki düzeltme­si kolay olmaz.

Bizler, yani siz başta olmak üzere he­pimiz çocuklarımıza savaşa bulaşmadan, cephelere bölünmeden, bu topraklar üs­tünde kardeşliğimizi yitirmeden huzur için­de ve hür yaşamanın mümkün olduğunu is­pat etmeliyiz.

  • Demokrasinin bir bayrak de­ğiştirme rejimi olduğunu önce kendimiz iç­selleştirip, sonra onların içine sindirmeli­yiz.

Kürt, Ermeni, Laz, Süryani, Sünni, Ale­vi, Yahudi, Hıristiyan, inançlı, inançsız bü­tün yurttaşlarımızla barış ve huzur içinde yaşayabileceğimizin mümkün oluğunu on­lara göstermeliyiz. Özellikle gençler kin ve nefret sözleriyle ayrışmadan, onların öf­kelerini dindirmeli, barış içinde bir ülke­de yaşamayı umut etmelerini sağlamalıyız.

Ömür biter ama umut hiç bitmez! İşte ben de bu mektubu az kalan ömrümde umudu­mu hâlâ diri tutmak adına yazıyorum.

Şu anda ülkemin Cumhurbaşkanı sizsiniz. Başvuracağım merci de dolayısıyla sizsiniz.

Hangi suçla suçlandığımızı bilmeden,
darbey­le terörle hiç ilgimiz yokken yalan ihbarlar­la, sahte delillerle işimizden, mesleğimizden atılmadan
ya da uzun yıllara mahkûm edilme­den,
keyfi kararlarla işimizin, emeğimizin eli­mizden alınmasına duçar kalmadan,
kadın ol­duğumuz için hırpalanmadan,
örtülü veya kısa etekli kadınlarız diye aşağılanmadan,
en adi suçları işleyip sırf tarikat mensubu olundu­ğu için cezasız kalanlara katlanmadan,

onu­rumuzla yaşamak istiyoruz.

  • Hakkın, hukukun, adaletin hüküm sürdüğü bir ülke umut etmek istiyoruz. 

    Duyun bizi! Bizi duyun! 

Ayşe Kulin
11 Mayıs 2019, Cumhuriyet

KİMİN BORCU? KİM ÖDEYECEK?

KİMİN BORCU? KİM ÖDEYECEK?

 

 

Değerli Mülkiyeliler,

Türkiye borçlu. Halk borçlu, özel sektör borçlu, devlet borçlu! Emekçiler banka kredileri, şirketler uluslararası transferler, kamu ise verdiği garantiler ile sınanmakta. Peki bu borç kimin ve borcu kim ödeyecek?

Türkiye ekonomisinin içinden geçmekte olduğu kriz için kritik önemde olan borç sorununa farklı açılardan çözüm önerileri getirilmesi olabildiğine geniş kapsamlı tartışmalar yürütülmesine bağlı. Mülkiye İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Merkezi, sizi Türkiye’nin borcunun tartışılacağı

  • “Mülkiyeliler Türkiye’nin Borcunu Konuşuyor: Kimin Borcu? Kim Ödeyecek?”

sempozyumuna katılmaya, tartışmanın bir parçası olmaya çağırıyor. Katılımlarınızı bekleriz.

Saygılarımızla,
Mülkiye İktisadi ve Sosyal Araştırmalar Merkezi Yürütme Kurulu

***
11 Mayıs 2019, Ankara

I. OTURUM (10:30 – 12:30)
BORÇ KRİZİNİ ANLAMAK: ARKASINDAKİ DİNAMİKLER
Oturum Başkanı – Nilgün Erdem
Korkut Boratav – Dış Borç Sorununun Kaynakları
İzzettin Önder – Her Arz Kendi Talebini Yaratır: Tarihsel ve Türkiye
Ebru Voyvoda – Küresel Borçlanma, Kırılganlıklar, Eşitsizlikler
Nuray Ergüneş Anısına

II. OTURUM (13:30-15:30)
KAMU, ÖZEL SEKTÖR VE HANEHALKI BORCU
Oturum Başkanı – Ferda Dönmez Atbaşı
Aziz Konukman – Kamu Kesimi Borçlanma Gereğindeki (KKBG) Artış ve YEP’nin Çözüm Arayışı
Derya Gültekin Karakaş – Türkiye’de Özel Sektör Dış Borçlanması: Kuşbakışı Bir Değerlendirme
Serap Sarıtaş – Borcun Sınıfsal Veçheleri: Kim, Ne Kadar ve Neden Borçlu?

III. OTURUM (16:00-18:30) KİM ÖDEYECEK?
Oturum Başkanı – Onur Can Taştan
Özgür Orhangazi – Krizi Fırsata Çevirmek mi? Finansal Krizlerin Kazananları ve Kaybedenleri
Ali Rıza Güngen – Borç Sorunu ve Siyasi Gündeme Etkisi
Pınar Bedirhanoğlu – Güney Ülkelerinde Finansallaşma, Hanehalkı Borçlanması ve Otoriterleşme
Serdal Bahçe – Türkiye’de Sınıflar ve Borçluluk İlişkisi
===========================
Dostlar,

Mülkiyeliler Birliğinden çok önemli bir toplantı ve katkı…
Evet, bu borçları kimler yaptı?
Niçin bunca borçlandılar?
Nereye harcadılar?
Borçlanma üretken yatırımlara gitmedi ki, ödeyemez duruma düştük..
Neden böyle oldu??
Son derece önemli bir yüzleşme ve hatta hesaplaşma..

Ölçüsüsüz – hesapsız – sorumsuz  -akıl dışı… borçlananlar faturayı ülkemize ve emekçilere yıkamamalı!

Sorumlu kimlerse onlar ödemeli!

Sevgi ve saygı ile. 10 Mayıs 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com


11 Mayıs 2019

 

 

 

 

YSK: 9 cinayet, 1 intihar

YSK: 9 cinayet, 1 intihar

Emre Kongar

Hiçbir eleştiri, hiçbir rakip, hiçbir düşman, bir insana veya bir kuruma, o insanın veya o kurumun kendisine verdiği kadar büyük bir zarar veremez!
Yüksek Seçim Kurulu o kadar uzun süre o kadar çok cinayet işledi ki, sonunda dayanamadı ve son cinayetiyle birlikte intihar etti.
***
YSK’nın nihayet intiharına da yol açan en son cinayeti pek çok kuruma karşı işlenmişti:

1) Aynı zarftan çıkan 4 oyun 3’ünü kabul edip yalnızca 1’ini reddetmek, akla, mantığa karşı işlenmiş bir cinayetti.
2) Zarfa konulan oyları, yani seçmen iradesini etkilemeyecek bir faktörü (seçim kurulları üyelerinin niteliklerini) bahane ederek, 4 oydan 1’ini iptal etmek anayasaya, yasalara, yönetmeliklere karşı işlenmiş bir cinayetti.
3) Karar, anayasa, yasa, yönetmelik ve içtihatlara karşı alındığı için Hukuk Devleti’ne karşı işlenmiş bir cinayetti.
4) Karar, seçmenin özgür iradesine ipotek koyduğu için sandığı karşı işlenmiş bir cinayetti.
5) Karar, seçmenin sandığa olan güvenini sarstığı için Demokratik Rejime karşı ilenmiş bir cinayetti.
6) Karar, Demokratik Hukuk Devleti’ni zedelediği için Türkiye Cumhuriyeti’ni Demokratik ve Hukuk Devleti olarak tanımlayan Anayasa’ya karşı işlenmiş bir cinayetti.
7) Karar, kamuoyunun her aşaması iktidar tarafından bizzat belirlenmiş, uygulanmış, denetlenmiş seçim sürecini geçersiz kıldığı için iktidara (ve elbette onun organı olan bürokrasiye) karşı bir cinayetti.
8) Seçim sürecinde uygulama ve denetleme görevi yapan yargı mensuplarına karşı bir cinayetti.
9) Seçim sürecinde sandıklarda görev almış olan vatandaşlara ve partililere karşı bir cinayetti.
10) Bütün seçim sürecindeki her türlü karar, uygulama, denetim ve itirazlardan sorumlu merci olarak, kendi düzenlediği, kabul ettiği ve kesinleştirdiği bir seçim sürecindeki sonuçları, üstelik de hem hukuka hem de eski kararlarına/ içtihatlarına aykırı olarak iptal ettiği için kendine karşı işlenmiş bir cinayet, yani intihardı.
***
Benim Yüksek Seçim Kurulu’nun demokratik, hukuksal ve manevi açılardan kamuoyu vicdanında intihar etmesine hiçbir itirazım yok…
Ama intihar ederken, Demokratik Rejimi, Hukuk Devleti’ni, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Osmanlı dönemiyle birlikte, iki yüz yılı aşan toplumsal, siyasal, kültürel birikimini de birlikte götürmesine itirazım var!
Sanıyorum, kamuoyu da YSK’nın bu cinayetlerine ve intiharına itiraz ediyor ve itirazını da reddedilemeyecek bir biçimde 23 Haziran’da ifade edecek.

İyimser-kötümser

İyimser-kötümser

Hüsnü MAHALLİ
KORKUSUZ, 8 Mayıs 2019 

YSK’nın kararını sorgulamanın hiçbir anlamı yok çünkü karar kesindir.
16 Nisan 2017’de 2.5 milyon mühürsüz oyun kabul edilmesiyle YSK’ya ‘çete’ diyen ve hesap sormak için hiçbir şey yapmayan ve yapamayan CHP şimdi o stratejik hatasının bedelini ödüyor.
Öyle bir YSK’dan başka türlü karar bekleyenler abesle iştigal etmiş oldular ve olurlar.
23 Haziran’da ya Kılıçdaroğlu’nun dün de ‘çete’ dediği YSK seçimleri yeniden iptal eder ya da AKP aklınıza gelmeyecek yol ve yöntemlere baş vurarak İmamoğlu’nun zaferini engellemeye çalışacak.
Örneğin herhangi bir bahaneyle son anda seçimleri ertelemek ya da toptan iptal etmek.
Bahane bulmak da çok kolay: Kıbrıs, Suriye, terör…
‘Bu kadarı da olmaz’ diyebilirsiniz ama unutmayın bu sistemde her şey olur.
Bu ‘Kara bulut Hüsnü’nün karamsar yaklaşımı. Peki kavgacı Hüsnü ne der?
O da ‘Birileri her şey yapabilir ama geç de olsa her zaman doğrular kazanır’ der.
Sürekli yanlış yapanlar, insanların gönlünü kıranlar ve sonuçta sürekli beddua edilenler er ya da geç hesap verir ve bedelini öder.
İyi niyetle yola çıkanlar ise her zaman insanlar gönlünde taht kurar. İmamoğlu gibi.
Özellikle gençler ve kadınlar İmamoğlu’nu seviyorsa, ki seviyor, bu iş bitmiştir.
31 Mart seçimleri sonrasında da yazmıştım:
İmamoğlu bundan böyle yalnız İstanbul ya da Türkiye’nin değil dünyanın gündeminde.
Olağanüstü bir hata yapmazsa 23 Haziran sonrasında sonuç ne olursa olsun İmamoğlu siyasetin en önemli figürüdür.
Daha açık bir ifadeyle İmamoğlu ne zaman yapılırsa yapılsın Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına çıkacak ve olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa kesin kazanacaktır. Nabzını iyi tuttuğum sokaktaki hava bunu kanıtlıyor.
Bölgesel ve uluslararası veriler de bu yönde.
Yine olağanüstü bir olay yaşanmazsa İmamoğlu 23 Haziran seçimlerinde en az %52 oy alacaktır.
Geçmiş seçimlerde AKP’ye oy vermiş çok sayıda İstanbullu bu kez Ekrem İmamoğlu’na oy verecektir.
TKP, Saadet, BTP, DP, DSP ve Vatan Partisi ya da bağımsız adaylara oy veren yaklaşık 215 bin İstanbullu İmamoğlu’nu destekleyecek ya da desteklemek zorundadır.

  • Çünkü bu seçim İstanbul’un değil Türkiye’nin kader seçimidir.

Türkiye’de demokrasi, özgürlük ve vicdan kazanırsa ‘Yurtta Sulh Cihan’da Sulh’ olacaktır.
Bu coğrafyada her şeyi yakından izleyen ve bilen biri olarak ben çok ciddiyim.
Dünyanın ama öncesinde coğrafyamızın gözü, kulağı, hesabı ve kitabı İstanbul’da.
Atatürk Cumhuriyeti’nin tarihi yeniden yazılacaksa bu tarih 23 Haziran’dır.
Bu tarihe tanık olmak yetmez bu tarihe katkı vermek önemlidir.
Önceki gece birçok sanatçının tavrını çok önemsiyorum.
Sanatçısı ses çıkaran toplumlar direnme gücü kazanır.
Sanatçılar, aydınlar, akademisyenler ve Fatih’in İstanbul’unu yeniden fethetmek isteyen herkes sesini çıkarmalıdır. Bu kenti seven herkes İstanbul’a olan aşkını kanıtlamalıdır.
Bedavadan aşk olmaz. Unutmayın emek en yüce değerdir ve uğruna emek harcanan duygular yücedir. Barolar, hukukçular, hukuk fakültelerinin hocaları siz uyumaya devam edin.
Tarih sizi de yazacaktır. YSK üyelerini yazacağı gibi.
Ama boşuna çünkü haksızlığa uğramış bir İmamoğlu’nun önünü hiç kimse kesemeyecektir.
Herkes bu zaferin ortağı olmalıdır.
Bedavadan değil alın teriyle, sevgiyle, vicdanla, özveriyle, fedakarlıklarla ve en önemlisi ödenmesi gereken bedellerle… Hiçbir zafer beleşten kazanılmamıştır.
Hiçbir Cumhuriyet halkın kahramanlıkları olmadan kurulmamıştır.
Özellikle Mustafa Kemal’in demokratik, laik ve çağdaş CUMHURİYETİ..

  • Bedeli kahramanlıklarla ödenen bu Cumhuriyet YSK’da 7 kişinin oyuyla asla yıkılmayacaktır.

Bu da benim iyimser ama gerçekçi tarafım. Karanlığın daha da karanlığına direnmek için.

R Bülend Kırmacı : Yazılarımla merhaba!

Yazılarımla merhaba!

R Bülend Kırmacı

 

Merhaba,
Sizlerle son yazılarımdan bir bölüğü paylaşır, selam. sevgi ve saygılar sunarım.

İŞ KAZALARINI ENGELLEMEK
http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/IS-KAZALARINI-ENGELLEMEK/2154

1 MAYIS VE EMEKÇİ SAĞLIĞI
http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/baslik/2141

SANAYİNİN DURUMU
http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/baslik/2127

GEMİYİ YÜZDÜRMEK
http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/baslik/2113

LAFLAMALAR
http://www.ticarihayat.com.tr/yazar/baslik/2101

twitter: https://twitter.com/bulendkirmaci
facebook: https://www.facebook.com/r.b.kirmaci
https://rbulendkirmaci.wordpress.com/

*Gsm: +90 0 534 786 1 896

*Not:Bu doğrultuda e-posta almak istemiyorsanız, “hayır” yazıp yanıtlamanız yeterli olacaktır./ If you do not wish to recieve such an e-mail write “no” and reply,

TTB davasında utanç verici karar: Barış isteyen TTB Merkez Konseyi üyelerine hapis cezası verildi

TTB davasında utanç verici karar:
Barış isteyen TTB Merkez Konseyi üyelerine hapis cezası verildi

04/05/2019

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 2016-2018 Merkez Konseyi üyelerinin “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” başlıklı açıklama dolayısıyla yargılandığı davada, 03 Mayıs 2019 Cuma günü Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi utanç verici bir karara imza attı. 1 Eylül 2016 tarihli “Bu Topraklarda Eşitlik ve Barış İçinde Yaşamamız Çok Mümkün başlıklı açıklamayı da karara dahil eden mahkeme, her iki açıklama dolayısıyla dönemin 11 Merkez Konseyi üyesine “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçundan 2’şer kez 10’ar hapis cezası verilmesine karar verdi. Mahkeme, Dr. Hande Arpat’a 2016 yılındaki bazı sosyal medya paylaşımlarında “terör örgütü propagandası” yaptığı gerekçesiyle ayrıca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezası verdi. Dr. Şeyhmus Gökalp ise “terör örgütü propagandası” suçundan beraat etti.

Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada sanıklar ve avukatları hazır bulundu. Ankara, İzmir, Diyarbakır ve Van baro başkanlarının da sanıkların avukatlığını üstlendiği davada CHP ve HDP milletvekilleri ile Ankara Tabip Odası, DİSK, KESK, TMMOB ve ASSMMMO yöneticileri de takip etti.

Duruşmada ilk savunmayı yapan TTB Merkez Konseyi Eski Başkanı Prof. Dr. Raşit Tükel, hekimler olarak en temel görevlerinin hiçbir ayrım gözetmeksizin insanların sağlıklarıyla ilgilenmekolduğunu belirterek “TTB kurulduğu günden bu yana savaşa karşı çıkmakta, halk sağlığı sorunu oluşturacak her türlü şeyin ortadan kaldırılmasını önemsemektedir.” dedi.

Prof. Dr. Taner Gören ise daha önceki duruşmalarda verdikleri sayfalarca savunmalarının savcı tarafından dikkate alınmayarak önceden hazır edilen mütalaa verilerek cezalandırılmalarının istendiğini ifade ederek “Yanlış hukuk sistemine rağmen bu davadan ceza alırsak savaşa karşı durduğum için gurur duyacağım” dedi.  Dr. Selma Güngör de, “Savaşın yarattığı kötülükler için barış istenir” diyerek açıklamayı insanlık, yaşam ve barış için yaptıklarını ifade etti. Dr. Funda Obuz ise ifadesinde, “Biz hekimler sağlıklı yaşam koşullarını bozan her şeye karşı çıkarız. Bana ve arkadaşlarıma yöneltilen suçlamaları kabul etmiyor, beraatimi talep ediyorum.” diye konuştu.

Duruşmada hazır bulunan baro başkanları da söz alarak hekimlerin beraatlerini talep etti. İzmir Barosu Başkanı Avukat Özkan Yücel, hekimlerin yargılanmasının bu ülke için utanç verici olduğunu belirterek “Bu salondakiler sizlerle, hükümetle aynı düşünmek zorunda mıdır?  Ben de burada söylüyorum, bugün operasyonlar hâlâ devam ediyor, savaş bir halk sağlığı sorunudur” ifadelerini kullandı.

Mahkemenin kararını açıklamasının ardından, çıkışta kısa bir açıklama yapan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman, “Biz hekimliğin evrensel etik ilkeleri doğrultusunda hareket ettik. Savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu söyledik” diye konuştu. Bundan önceki duruşmalarda da mahkeme heyetine bunun bir suç olmadığını söylediklerini belirten Adıyaman, karara itiraz edeceklerini de bildirdi. Adıyaman, “Mahkemeden ceza çıktı biz bunu kabul etmiyoruz. Bunu iptal ettirmek için elimizden geleni yapacağız. Sonuna kadar mücadele edeceğiz.

  • TTB savaşın bir halk sağlığı sorunu olduğunu söylemekten hiçbir zaman vazgeçmeyecektir.” diye konuştu.
    ======================================
    Dostlar,

    Türkiye her geçen gün açık faşizme daha çok saplanıyor ne yazık ki!

Karar trajiktir ve hiçbir biçimde katılma olanağı yoktur.

  • SAVAŞ GERÇEKTEN BİR HALK SAĞLIĞI SORUNUDUR“..

Bu bir bilimsel gerçektir. Öküzün altında buzağı aramanın anlamı yoktur.

Günümüzün savaşlarında en çok cephe gerisindeki siviller ölmekte, yaralanmakta, engelli kalmakta, göçe zorlanmaktadır. En ağır bedeli kadın ve çocuklar ödemektedir. İnsanlığın yüz karası olmak zere işgalci emperyalist askerler mazlum ülke kadınlarının ırzına geçmektedir!

Büyük ATATÜRK, yaşamı cephelerde geçmiş, savaşın anlamını herkesten iyi bilen ve yaşayan bir komutan olarak şu çok anlamlı ve düşündürücü uyarıyı yapmıştı :

  • Savaş, bir milletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe cinayettir!

Başta bölücü PKK terörü olmak üzere her tür şiddet ve terör eylemine net olarak karşı olduğumuz su götürmez bir gerçektir.

Dolayısıyla emperyalizmin her türlü bölücü – sömürgen….politikalarına en uygun, akla yatkın ulusal savunma refleksi göstermek, Türkiye olarak meşru hakkımızdır.

Ancak siyasal iktidarların ve hiç kimsenin bu kritik konu ve sorunları politikalarına alet etmelerine topluma faşist uygulamaları dayatmalarına razı olamayız.

Web sitemizin manşetinde epey zamandır tutuyoruz :

AKP’nin PKK-Kürdistan İKİYÜZLÜLÜĞÜ Tarihsel birer belge olan 28 fotoğrafı görmek için lütfen tıklayınız.
AKP’nin utanç veren, ibretlik FETÖ bağlantılarını kendi sesleri ve görüntüleri ile izleyin : https://youtu.be/KKxkccTS1DI

Parti içi siyasal uzantılara dokunmak yok ama her yere, başta TSK, bitmeyen FETÖ operasyonu!?

Siz ne yapmak istiyorsunuz, ne yapıyorsunuz gerçekte ??

Dileriz İstinaf aşamasında sağduyu egemen olur, meslektaşlarımızın itirazı kabul edilerek aklanırlar ve AKP = RTE iktidarı başta olmak üzere Türk yargısı ve bir bütün olarak Türkiye’miz böylesi ağır bir utançtan kurtulma olanağı bulur..

  • Siyasal iktidarın, AKP = RTE’nin “AR – TIK” rasyonalite alanına girmeleri kaçınılmaz ve ertelenemez bir acil zorunluk durumundadır..

Sevgi ve saygı ile. 08 Mayıs  2019, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı, Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Mayıs 2019

ÇARŞAMBA İĞNELERİ – 8 Mayıs 2019

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

RIZIK

AKP Cumhurbaşkanı RTE, 7. Aile Şurası’nda doğum kontrolüne karşı; “Şunu unutmayalım; her doğan rızkıyla doğar, rızkıyla gelir‘ dedi.

Büyüyünce; okumayanların 1/5’nin, üniversiteyi bitirenlerin 1/3’nün rızkı kesilir…

GERÇEK
RTE, 1 Mayıs konuşmasında; “Şayet ülkede bir kesim çok zenginleşirken diğer kesimler yerinde sayıyor veya fakirleşiyorsa orada adalet yok demektir. Adaletin olmadığı bir yerde de zulüm vardır. Zulüm ise bizim inancımızda küfre eşdeğerdir.” dedi.

17 yıldır yönettiği ülkenin gerçeğini ne güzel dile getirdi…

PARTİLİ
AKP Gen. Bşk. Yrdc. A. İhsan Yavuz, sandık başkanlarından partili olanların tespit edildiğini söyledi.
Kamu görevlilerini, yargıyı, medyayı partili yapan AKP’linin şikayet ettiği şeye bak…

SUSKUN
RTE İstanbul yerel seçimleri ile ilgili olarak, ”Bugüne kadar hiç konuşmadım ama artık yetti.”
Her gün, her dakika konuşan kimdi? Bilen var mı?…

AKIL
AKP Gen. Bşk. Yrdc.  Ali İhsan Yavuz’un, “Hiçbir şey olmasa da bir şeyler oldu ama fark edemedik, şeklinde cümlem olmadı.” diyerek yayımladığı videoda o cümlesi yer aldı.
Beyin kilitli…

MUHABBET
Vasiyetinde “Mustafa Kemal’e zerre muhabbeti olan cenazeme gelmesin” diyen Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı Kadir Mısıroğlu‘nun cenazesine; AKP’li Numan Kurtulmuş, damat Albayrak, mahdum Bilal Erdoğan, TBMM Başkanı Şentop, İsmail Kahraman, A. Hamdi Çamlı, Hayati Yazıcı katıldı.
AKP’ye oy veren her yurttaş Atatürk’e muhabbetini değerlendirmeli…

BAYRAK
“Keşke Yunan kazansaydı” diyen feslinin tabutuna Türk Bayrağı örtüldü.
Keşke Yunan bayrağı örtülseydi, huzur içinde giderdi…

TARİH
Fesli Kadir için yandaş medya (başta AA), “Ömrünü tarihe veren”, “tabuları yıkan” gibi ifadeler kullandı.
Ulusal tarihe çamur atmanın tarifi / takdiri böyleymiş…

YSK
YSK, İstanbul seçimlerinin yenilenmesine karar verdi.
10 Nisan 2019 Çarşamba İğneleri’nde şöyle yazmıştım;

Kararı YSK verecek.

  1. YSK başkanı, kendini atayan AKP başkanı gibi imam.
  2. Adam yasaya aykırı olarak mühürsüz oyları RTE için geçerli saydı.
  3. Adamın görev süresi bir yıl uzatıldı.
  4. Seçimin yenilenmesi istenirse adam ne karar verir? Kuşkunuz var mı?

Medya bilgilerine göre başkan ret oyu veren 4 kişiden biriymiş. Kutlarım, ancak tahminim öyle denkleşmiş…

UTANMAZ
YSK başkanı meydana çıkıp resmi açıklama yapamadı. YSK kararlarını partili üyeler duyurdu.
Utandı mı dersiniz?…

SAHİİİİ!
AKP sözcüsü Ömer Çelik;
“Sürece ve sonucuna saygı gösterdiğimizi sürekli söyledik.
Sürecin patronu Yüksek Seçim Kurulu’dur.” dedi.
Bir inandım, bir inandım…

TEHDİT
RTE, seçim yenileme kararını eleştiren iş adamlarına, “Herkes haddini bilecek. İş adamı mısın, sen işini yap. Bizim de size bakışımız ona göre değişecektir.” ifadelerini kullandı.
İhale alamazsın, müfettişler ensende boza pişirir haaaaa!…

AÇILIM
8 yıl sonra, Öcalan avukatları ile görüştürüldü.
Yandaş Barlas ,”Demirtaş’a özgürlük” istedi.
AA, “Terörist başı” ndan,”İmralı” ya evrildi.
“HDP=PKK… Beka da beka.. CHP-İYİ P. teröristlerle işbirliği yaptı” söylemlerinden seçim açılımına geçiş adımları…

BAŞ
RTE, “Tek terörist bırakmayacağız” dedi.
İmralı misafir…

VİCDAN
AKP milletvekili Mustafa Yeneroğlu, “Hukukun sesini kısarsanız, tuttuğumuz oruç bizi kurtarmayabilir.” dedi.
Vicdan varsa susmaz…

ELEŞTİRİ
Gül, B. Arınç ve A. Davutoğlu YSK kararının yanlışlığını vurguladılar.
Onlar şimdi sütten çıkmış ak kaşık…

SERME
Bahçeli, mitilini İstanbul’a serecekmiş.
İstanbul’lu da O’nu yere serecek…

KILIF
Aydınlık Gazetesi, APO ile yapılan görüşmeyi ve mektubu, KCK açıklamasına dayanarak “PKK’yı zayıflatma planı” diye verdi. YSK kararı ile birlikte “cuk” oturdu.
Ortada Erdoğan,
Sağında borazanı,
Solunda kılıfı…

ÖMER HAYYAM’dan

Kim görmüş o cenneti, cehennemi?
Kim gitmiş de getirmiş haberini?
Kimselerin bilmediği bir dünya
Özlenmeye, korkulmaya değer mi?

TÜRKİYE’nin BEKA SORUNU AKP’dir!

TÜRKİYE’nin BEKA SORUNU AKP’dir!

Rifat Serdaroğlu

Bazı siyasetçiler milletiyle inatlaşır, onu yok sayar ve onun iradesine hakaret eder! Bunların demokrasi ile uzaktan yakından ilgileri yoktur.
Çoğu kara cahildir. Ne bilime, ne uzmanlığa, ne dinlemeye, ne de öğrenmeye saygıları vardır. Bunlar biat (şartsız-tartışmasız itaat) kültürüne inanır.
Çünkü kendileri de öyle yetişmiştir.
Demokrasi ile biat asla bir arada olamaz. İşin doğasına aykırıdır.
Tıpkı ateşle barutun yan yana olamayacağı gibi!
Kesin kanaatim şudur ki; bu tip siyasetçiler asla DEMOKRAT OLAMAZLAR.

Bir millet eğer demokratik rejim içinde yaşamak, özgürlüğüne ve onuruna sahip çıkmak istiyorsa, bu tarz siyasetçilerden yine demokratik yoldan kurtulmak zorundadır.

AKP, Türk Milletine yalan söylemektedir.
AKP, emrindeki devlet gücü ve medya gücüyle doğruları çarpıtmaktadır.
AKP, devlet kadrolarını, AKP’ye emir eri olmayı kabul edenlerle doldurmaktadır.

Türk Milletinin doğruları ile AKP’nin doğruları birbirine yüz seksen derece zıttır.
Örneğin;
Türk Milletine göre, bir devlet bankasının genel müdürünün evindeki ayakkabı kutularının içinde milyonlarca dolar-avro çıkması, tek kelime ile hırsızlıktır.
AKP’ye göre, kendi adamı olan o genel müdür hırsız değildir. Ayakkabı kutusundaki dövizler, filanca yerdeki İmam Hatip Okulu yaptırmak için toplanan yardım parasıdır!

Türk Milletine göre, devletin iş verdiği müteahhitlerden toplanan avanta milyon dolarlarla satın alınan medya grubu, haram bir fesat yuvasıdır.
AKP’ye göre ise bu haram medyası, İslam Devletine giden yolda ele geçirilen bir kaledir ve mubahtır!

Türk Milletine göre, “Sandıkla gelen, sandıkla gitmelidir.”
AKP’ye göre; “Sandık, onlar kazandığı sürece geçerlidir.” Kaybederlerse mutlaka organize hile vardır!

Türk Milleti ne Cumhuriyet döneminde, ne Osmanlı zamanında, ne de daha eski dönemlerde böylesine çirkin, böylesine kindar, böylesine kendi vatanına düşman bir yönetim görmedi!

AKP’nin son densizliğini sizlerle paylaşalım;
İstanbul’da, AKP Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini kaybetti ya!
Bir taraftan YSK üyelerine ağır baskı uygularken, öte yandan hiçbir insanın kabullenemeyeceği yöntemlere başvurup, devleti tüm dünyaya rezil ediyorlar!

AKP, daha önce kendi adamlarında olan belediyelerin borçlarını, seçimi kazanan belediyelerin paylarından kesmeye başladı bile. Amaç, belediyeleri çalışanların maaşlarını ödeyemez hale getirmek!

Ayrıca, Belediye Encümenlerin yapısını kararname ile değiştirip, seçilen Başkanların elini kolunu bağlamak kararındalar!

Bu anlayışın benzerini biz daha önce görmüştük;
AKP’nin devlet katında konuk ettiği biri vardı! Fesli Deli Kadir!
Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı” diyen zavallı!
Bu anlayışıyla, “belediyeler benden olmazsa batsın” anlayışı aynı kafanın ürünüdür.

AKP’nin unuttuğu bir gerçek vardır;
Birileri Türk Milletine kötülük yapmaya kalkarsa, gün gelir Türk Milletinden öyle bir şamar yerler ki, geldikleri yeri bile unuturlar.
Geliyor beş kardeş, dikkat edin. Hem de öyle başparmağı kırık olanından değil…

Sağlık ve başarı dileklerimle 04 Mayıs 2019

Türkiye Barolar Birliği’nden YSK’ye kritik sorular

Türkiye Barolar Birliği’nden YSK’ye kritik sorular

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu YSK’nin İBB seçimlerini iptal etmesine ilişkin yaptığı açıklamada, “Yüksek Seçim Kurulu’nun dün oy çokluğuyla verdiği İstanbul seçimlerinin iptaline ve yenilenmesine ilişkin karardan kamu vicdanı son derece rahatsızdır” ifadelerini kullandı.

[Haber görseli]Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi seçimlerini iptal etmesine ilişkin açıklama yaptı. Feyzioğlu’nun konuşmasından başlıklar şöyle:

Yüksek Seçim Kurulu’nun dün oy çokluğuyla verdiği İstanbul seçimlerinin iptaline ve yenilenmesine ilişkin karardan kamu vicdanı son derece rahatsızdır. YSK’dan; hak ve hukuka uygun millet iradesini koruyan ve vicdanını rahatlatan bir karar vermesini beklemiş idik. En sonuncusu dün olmak üzere bu konuda 31 Mart gününden itibaren defalarca uyarılarımızı yapmıştık.

Bu çerçevede YSK’dan, önceki kararlarına ve uygulamalarına sadık kalmasını istemiştik.  Seçimin iptalinin, usulsüz veya sahte seçmen yazımına dayandırılmadığını görüyoruz. Kısıtlı seçmen ve sair iddiaların reddedildiğini de biliyoruz.

YSK’nın seçimin iptalini bazı sandıklarda sandık kurulu başkanlarının kamu görevlisi olmamasına ve bazı sandıklarda da bir kamu görevlisi üyenin bulundurulmamasına dayandırıldığını anlıyoruz. Şimdi Yüksek Seçim Kurulu’na tek tek soruyoruz. Bu sorduğumuz sorulara delilleriyle birlikte inandırıcı cevaplar vermek, YSK’nın anayasal görevidir. Türk Milleti’ne karşı boynunun borcudur.

1-YSK seçim takviminde, sandık kurullarının usulsüz oluşturulduğu gerekçesiyle tam kanunsuzluk itirazının 2 Mart 2019 tarihine kadar yapılabileceği yazıyor. Seçim hukuku, usul ve şekil hukukudur. Bu tarihe kadar sandık kurullarının oluşumuna itiraz edilmediği halde, seçim gününden sonra yapılan itirazları YSK, hangi gerekçeyle değerlendirmeye almıştır?

2-YSK’nın yerleşik kararlarında; “seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve suçun oluştuğunun anlaşılması, ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz” denilmekte iken, ne olmuştur da YSK bu yerleşik kararından sadece İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığı seçimi ile sınırlı olarak dönmüştür?

3-Sandık kurulu başkanlarının ve sandık kurullarında görev yapacak kamu görevlilerinin belirlenmesi seçmenin, siyasi partilerin veya adayların iradesine bağlı değildir. Bu kişileri ilçe seçim kurulları belirlemektedir. YSK hangi gerekçeyle kendi hatasını seçmene yüklemektedir?

4-Aynı sandıktan büyükşehir belediye başkan adaylarına, ilçe belediye başkan adaylarına, ilçe belediye meclis üyesi adaylarına ve muhtar adaylarına verilen oylar çıkmaktadır. Yani bir zarfta dört farklı oy vardır. Madem ki sandık kurullarının oluşumunda tam kanunsuzluk vardır; YSK hangi hukuki ve mantıki gerekçeyle aynı zarflardan çıkan üç seçim sonucunu geçerli kabul etmiş, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkanlığı sonucunu iptal etmiştir? Bu soruya verilebilecek tatmin edici hiçbir cevap yoktur. ‘Diğerlerine tam kanunsuzluk itirazı yapılmadı’ gibi bir cevabı halkımızın kabul etmesi mümkün değildir. Bu tipik bir çifte standart örneğidir.

5-YSK; usulsüz belirlendiğini iddia ettiği başkan ve üyelerin, büyükşehir belediye başkanı seçiminde hangi yöntemle seçimin sonuçlarına etki ettiklerini delilleriyle açıklamak zorundadır. Çünkü sandık kurullarının oluşumuna itiraz süreci iki ay önce tamamlanmıştır.

6-İlçe seçim kurulları tarafından usulsüz atandıkları iddia edilen bu görevlilerin seçim sonuçlarına nasıl müdahale ettiklerinin kararda delilleriyle açıklanması zorunluluğu vardır. Böyle bir delilden ve açıklamadan kamuoyu haberdar değildir. Dolayısıyla seçmen, haklı olarak, seçim sonucuna, iddia konusu sandık kurulu başkanlarının değil, doğrudan doğruya YSK’nın müdahale ettiği inancındadır.

Sonuçta;

1950’den bu yana çeşitli şikâyet ve aksaklıklarla da olsa işleyen seçim sistemimiz, seçimlerin güvenilirliğini sağlamakla görevli olan ve üyeleri yüksek hakimlerden oluşan Yüksek Seçim Kurulu tarafından ağır şekilde yaralanmıştır. Bu iptal kararının kazananı yoktur. Sevineni de olmamalıdır. Hangi siyasi partiye veya adaya oy vermiş olursa olsun, vatandaşlarımızın büyük çoğunluğunun sandığa inancı maalesef YSK tarafından oy çokluğuyla yerle bir edilmiştir.

YSK kararının oy birliğiyle verilememiş olması, karşı oyların bulunması, Kurul’un kendi içinde de kamu vicdanında oluşan derin yaranın oluştuğunun kanıtıdır.

Umutsuzluğa yer yoktur. Kararın oy çokluğuyla çıkmış olması yine de ileriye dönük umutları yaşatmaktadır. Kamu vicdanını hiçbir şekilde tatmin etmeyen bu karar sebebiyle seçim yenilenecek, seçmen bir kez daha kararını verecektir. Türkiye, ekonomisini toparlamak, dağ gibi birikmiş sorunlarını çözmek zorunda iken yeniden bir seçim sürecine sokulmuştur.

Seçim İstanbul’da tekrarlanacak ama tüm ülke sathında yaşanacaktır. Bu sebeple tüm siyasi partilerin, adayların ve vatandaşlarımızın hiçbir gerginliğe yer vermeden bu zor süreci büyük bir olgunlukla yürütmesi gereklidir.

YSK’nın hukuk mantığını zorlayan kararı, sadece ve sadece Türkiye üzerine nice senaryolar yazan ve oynayan küresel güçler ile onların tetikçilerini sevindirmiştir. Türkiye demokrasisinin aldığı ağır yara; ülkemizi karıştırmak, bölmek, sınırlarımız ötesindeki menfaatlerimizi koruyamaz hale getirmek isteyenlerin işine yaramıştır. Bu sevinci bu çevrelerin kursağında bırakmak, ancak seçim sürecini olgunlukla geçirmeye bağlıdır. Milletimizin sağduyusuna inancımız tamdır.

İstanbul seçimleri iptal edildi

Yüksek Seçim Kurulu (YSK), cumhuriyet tarihinde bir ilk olan karara imza atarak, ana muhalefet partisi CHP’nin adayı Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etti. YSK’nın kararını, sandık kurulu başkan ve üyelerinin kanunun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmaması nedeniyle aldığı öğrenilirken “kanuna aykırı görevlendirme” yaptığı öne sürülen ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri ile seçim müdürleri hakkında suç duyurusunda bulunulması kararı verdi. YSK, İstanbul’un Maltepe ve Büyükçekmece seçimine yönelik itirazları ise reddetti. YSK, İmamoğlu’nun mazbatasının geri alınmasına karar verdi.
===================================
Dostlar,

TBB Başkanı Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU’nun YSK kararını yerle bir eden hukuksal irdelemesi ve YSK’ya çok net sorularla basın açıklamasını mutlaka izleyiniz…
https://youtu.be/AAYB8H28p0s

Biz en temel soruyu dün gece (6.5.19), YSK kararının kısa gerekçesi yayınlandığında YSK’nın 11 yüksek yargıcına yönelttik ve sitemiz manşetine koyduk :

YSK’ye “basit” bir sorumuz var :

    • Sandık kurullarında kamu görevlisi olmayanlar bulunduğu” gerekçesiyle İstanbul BŞBB seçimini iptal ettiniz. Yasa buna, koşulları oluştuğunda izin verdiği halde. Aynı kurullar ilçe, muhtar, belediye meclisi  seçimlerini de yaptı. Neden 39 ilçenin tümünü iptal etmediniz / edemediniz? Yükseklerden dikte edilen “her ne ise” mot a mot uyuldu mu??!

Nitekim CHP bu gün (7.5.19) YSK’na bu yerinde istemle haklı olarak başvurdu..

  • AKP = Erdoğan kendisini bundan daha hızlı ve daha beter nasıl tüketebilirdi ki?!
  1. Erdoğan gene kandırılıyor mu?
  2. Kimler ve niçin??

    Ayıklanamayan / ayıklanmayan AKP içi çelik / kripto veya manifest FETÖ çekirdeğin hünerleri / altları olabilir mi YSK eliyle yaşanan sefalet ve rezalet??

    Bu 2 soru kritiktir..
    Ve de yolun sonu görünmüştür; Abbas yolcudur..
    Ha gayret Türkiye!
    İmamoğlu’na kazandıran akılla..
    Bir kez daha ve daha sıkıca!

Sevgi ve saygı ile. 7 Mayıs 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com