Yazar arşivleri: Ahmet SALTIK

Ahmet SALTIK hakkında

Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet SALTIK’ın özgeçmişi için manşette tıklayınız: CV_Ahmet_SALTIK Hekim (Halk Sağlığı Profesörü), Hukukçu (Sağlık Hukuku Uzmanı) Mülkiyeli (Kamu Yönetimi - Siyaset Bilimci)

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun Bayrak İndirilmesi – Musul Rehineleri ve Güncel Hakkkında Değerlendirmesi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun
Bayrak İndirilmesi – Musul Rehineleri ve Güncel Hakkında Değerlendirmesi

Dostlar,

TBB (Türkiye Barolar Birliği) Başkanı ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi
önceki dekanlarından Sn. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu‘nun birkaç gün önce (14.6.14) ODATV’de yayımlanan kapsamlı bir demeci oldu..

2 tema Diyarbakır’da bayrağımızın indirilmesi ve
Musul Konsolosluğumuza baskın; çok sayıda rehin..

Ek olarak da genel bir değerlendirme ve çıkış önerileri.

Son derece yerinde, gerçekçi saptama ve öneriler içeriyor.
Dolu dolu 5 sayfa.. O yüzden pdf olarak vereceğiz..

Bizce yaygın olarak okunmalı ve okutulmalı..

Teşekkür ederiz ODATV’ye ve Sayın Prof. Feyzioğlu’na..

Sevgi ve saygı ile.
20 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=====================================================

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun 
Bayrak İndirilmesi – Musul Rehineleri ve Güncel Hakkında Değerlendirmesi

portresi

Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Prof. Dr. Metin Feyzioğlu
Ceza Hukuku Uzmanı

 

Şöyle giriyor Sn. Feyzioğlu kapsamlı değerlendirmesine :

  • Sözü dolandırmayacağım. Madde madde yazıyorum :

    BAYRAĞIMIZIN İNDİRİLMESİ

    1.  Tarih 9 Haziran 2014. Diyarbakır 2. Hava Kuvvet Komutanlığı’nın kuzey nizamiyesindeki Türk Bayrağı, içeri giren bir gösterici tarafından gönderinden indirildi.

    2.  Bu eylem sonucunda, milli gururumuz yerle bir oldu; devletin hem içte hem dışarıda itibarı ağır şekilde zedelendi.

    3.  1 Mayıs’ta Taksim’i barışçıl gösteri hakkını kullanmak isteyen işçilerden ne pahasına olursa olsun korumaya (!) and içmiş Emniyet Teşkilatı, Hava Üssü’nün önünde toplanan kalabalığa karşı aynı kararlılığı göstermemeye kararlıydı anlaşılan.

    4.  Bir gösterici, tek başına Hava Üssü’nün yüksek güvenlikli olması gereken tel örgülerinden içeri atladı; dışarıda düşmanca sloganlar atan kalabalık sebebiyle teyakkuz halinde olması gereken nöbetçilere rağmen direğe tırmandı; bayrağı söktü; indi ve dışarı çıktı. Bayrağımız, dışarıda nefretle elden ele atıldı ve sonra kaybedildi! Türk Silahlı Kuvvetleri; en güvenlikli hava üssüne girilmesini, bayrak direğine tırmanılmasını, bayrağımızın indirilmesini ve üsten dışarı kaçırılmasını seyretti. Elbette bayrak direğine tırmanan provokatörü vurup öldürmekten söz etmiyorum. Hadi içeri girmesini önleyemediniz, direkten inerken direğin altında niçin beklemediniz ve yakalayıp savcılığa teslim etmediniz diye soruyorum. Anlaşılan o ki, asker sindirilmiş, ne yapacağını şaşırmış durumda…

    5.  “Bayrağı indirene müdahale edilseydi barış süreci zarar görürdü” diyenlere cevabım: Asıl Türk Bayrağı’na hakaret edilmesi, toplumsal barışa büyük zarar vermiştir. Bayrağımıza yapılan saldırı; huzura, barışa, birlikte yaşama iradesine yönelik bir saldırıdır. Çünkü bayrak; Devletin bağımsızlığını ve egemenliğini, birlik ve beraberliğini temsil eder. Egemenlik olmadan devlet olunamayacağına göre, bayraksız devlet de olmaz. Bayrak, görevi yurttaşına hizmet etmek olan devletin bağımsızlık ve egemenlik simgesi olduğu içindir ki, kutsalımızdır. Devlet, bağımsız ve egemen değilse, ülkede yaşayan insanların canları, malları, namusları silahlı çetelerin insafına terk edilir.

    …………………….
    …………………….

  • MUSUL KONSOLOSLUĞUMUZUN İŞGALİ

9.  Tarih 11 Haziran 2014. Türkiye’nin Musul Konsolosluğu; dünyanın en tehlikeli ve en radikal terör örgütü Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) tarafından işgal edildi. Bu terör örgütü; Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün’ü kapsayan bir şeriat devlet kurmak istiyor. İşgal ettikleri bölgelerde vahabi-selefi olmayan Müslümanları, bilhassa Şiileri, Nusayrileri ve Alevileri acımasızca katlettikleri biliniyor. Örgütün bugüne kadar sergilediği acımasız davranış biçimi, Konsolosluk görevlilerimizin ve ailelerinin büyük tehlike altında olduğunu gösteriyor.

10. IŞİD, Türkiye’nin Musul Konsolosluğu’nu işgal etmek suretiyle, bölgenin yeni oyuncusu olduğunu dünyaya ilan etmiştir.

11. Bu eylem sonucunda, Türkiye’nin dış itibarı da ağır şekilde zedelenmiş, caydırıcılık gücü sorgulanır hale gelmiştir.

……………………..
……………………..

Ve şöye bağlıyor Sn. Feyzioğlu :

  • PEKİ NE YAPMALI ???
  • Görmüyor musunuz? Sınırlarımızda devlet kurma aşamasına gelmiş ve Türkiye’yi düşman ilan etmiş radikal terör örgütleri; muhtemelen şehirlerimizin içlerinde onların militanları. Ne olduğu, kim olduğu bilinmeyen provokatörler.

    Bir yanda Türk – Kürt, öbür yanda Alevi-Sünni iç savaşı çıkarmak için her türlü provokasyon. Siyasetçilerin günlük menfaatler uğruna gerdiği ve birbirini düşman gibi görmeye başlayan gruplar, belki de kitleler. Yeterli neden değil mi?

    YAPABİLİR MİYİZ?

    Elbette yaparız. Biz neleri başardık. Bunu da başarırız. Başaracağız, yapacağız.

    Aklımız başımıza bazen geç geliyor ama başarmak için gerekli olan güce sahibiz.

    Aklımız da var yüreğimiz de. Her siyasal partiden, her dünya görüşünden, mezhepten, dinden, cinsiyetten, dilden, etnik kökenden milyonlarca yurtseverimiz de….

    Sesimi duyuyorsunuz değil mi?
    Bu oyunu bozmamız mümkün!

    Metin Feyzioğlu, Odatv.com, 14.6.2014

******************************

Metnin tümünü okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Diyarbakir’da_Bayrak_indirilmesi_Musulbaskini_hakkinda

 

 

SONER YALÇIN : Adayımı yazabilirim


Adayımı yazabilirim

portesi
SONER YALÇIN

SÖZCÜ, 17.6.14

 

Sanırım CHP-MHP anlaştı.
Adayları; Ekmeleddin İhsanoğlu.
O halde: Hiçbir politikacıyla paylaşmadığım Cumhurbaşkanı adayımı artık yazabilirim.

Yıl: 1987…
“Nasıl yani, sen solcu Oğuz Hoca‘yla mı çalışacaksın?”
Tereddüt etmeden “evet” dedi. Prof. Dr. Oğuz Oyan‘ın kapısını çaldı;
“Hocam doktora tezi çalışmamı sizinle yapmak istiyorum.” Ardından ekledi:
“Yalnız hocam ben solcu değilim; benim İslami bakış açılarım vardır.”
Prof. Dr. Oyan gülümsedi; “Sizinle çalışmaktan memnun olurum.” dedi.
Birlikte Osmanlı vergi tarihini çalışmaya başladılar.
Bir gün evde çalışırken…
“Hocam namaz kılacağım, dedim. Lavaboyu gösterdi. Abdest alıp çıktıktan sonra, ‘salona seccadeyi serdim, kıble doğrudur.’ dedi. Ben bunu kime anlattıysam, inanmadı. Oysa bizzat yaşadım. Ben namaz kılacağım dediğim zaman hiç yadırgamamıştır;
çok saygılı davranmıştır. Bunu, farklı düşüncelere yaşama biçimlerine gösterilen
bir saygı olarak algılıyorum. Bu özellikleri nedeniyle her zaman Oğuz Hoca’yı
saygıyla anmışımdır.”

Öğretmen Prof. Dr. Oğuz Oyan bugün CHP milletvekilidir.
Doktora öğrencisi ise, Abdüllatif Şener’dir!..
Yani:
“Çatı” yıllar önce üniversitede kuruldu.
Muammer Aksoy, Mümtaz Soysal, Yalçın Küçük, Özer Ozankaya‘nın öğrencisiydi.
Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak Siyasal Bilgiler’den okul arkadaşıydı.
DSP Genel Başkanı Masum Türker ile aynı üniversitede yıllarca hocalık yaptı.
“Özgür Üniversite”den Fikret Başkaya, Türk Ocağı’ndan Orhan Türkdoğan
yakın dostları oldu.
Evet, “çatı” yıllar önce
Ankara’da, Bolu’da kuruldu.
Ve keza…

Ecevit’i haklı çıkardı

Yıl: 1991
Abdüllatif Şener ilk kez “çatı” sayesinde milletvekili oldu: RP-MHP-IDP ittifakı sonucu Sivas’tan dördüncü sıradan TBMM’ye girmeyi başardı.
O dönem…
DSP lideri Bülent Ecevit sağ kolu Hüsamettin Özkan ile
RP lideri Necmettin Erbakan‘ı TBMM’deki odasında ziyaret etti.
Erbakan’ın yanında Şevket Kazan ile Oğuzhan Asiltürk vardı.
Laf lafı açtı. Ecevit

“Sizin partinizde Abdüllatif Şener diye bir milletvekiliniz var, O’nu izliyorum.
Çok düzgün konuşuyor; O’nda bir yetenek var. Siyaset açısından umut vaat ediyor;
O’nu iyi takip edin.” dedi.

Ve sonraki yıllarda Abdüllatif Şener, siyasetin basamaklarını teker teker çıktı.
Grup Başkanvekili oldu.
Maliye Bakanı oldu.
Başbakan Yardımcısı oldu…
Ve gün geldi; hırsızlığa tahammül edemeyip kurucusu olduğu
AKP’nin kapısını vurup çıktı! İstese Karun kadar zengin olabilir ama yapmadı.
Çünkü…
TCDD’nin “yol çavuşu” Bedirhan Şener’in oğluydu…

  • “Babam çok dindar bir insandı. Helal ve harama çok önem verirdi. Başkasının malına el sürmeme, kesin nasihatlerinden biriydi. (…) Beş yaşındaydım.
    Tren istasyonunun vagonunda karpuzlar vardı. Tanımadığım büyük ağabeyler vagondan karpuz alıp bahçelerde yiyorlardı. Üç dört kişiydik, ‘biz de yapalım’ dedik. Tam o sırada karşımıza babam çıktı. ‘Latif ne yapıyorsunuz’ dedi.
    ‘Şu vagondan karpuz çıkaracağız’ dedim. 
    ‘Bak’ dedi, ‘o karpuzların sahibi var; başkasına ait olanı alırsanız bu hırsızlık olur. Siz oynamaya devam edin,
    ben size karpuz alırım’…”

Bu olaydan bir süre sonra Abdüllatif Şener babasını tren kazasında yitirdi.
Baba nasihatını unutmadı ve hırsızlığa ortak olmayı hep reddetti.
Hırsızlığı elinin tersiyle iten birini, Çankaya Köşkü’ne çıkarmak
Türkiye’nin vefa borcuydu. Yapmadılar.

Bir Alevi İmam Hatipli

Sürekli yineliyorum:
Kimseyi sağcı ya da solcu diye ayırmıyorum; ahlaklı mı, namuslu mu; vicdanlı mı;
tercih ölçütüm bu.
Cebiyle değil yüreğiyle Türkiye’ye bağlı devlet adamına ihtiyacımız vardı.
Ayakları bu topraklara basan politikacılara ihtiyacımız vardı.
Bir Sakin Güç‘e ihtiyacımız vardı.
Temizlenmeye / arlanmaya ihtiyacımız vardı.
Bir adam gibi bir adama ihtiyacımız vardı.
Türkiye’nin, laik demokratik rejimine inanan; kimseyi ötekileştirmeyen
Abdüllatif Şener’e ihtiyacı vardı.
Örnek vermeliyim…
Sivas Ali Baba Mahallesi’nin Küçükkazancılar sokağının çocuğu.
Acıktığında mutfaklarına girip yemek yiyecek kadar Alevilerle kardeş.
Yıllar sonra bakan koltuğunda otururken başından bir olay geçti:

“Hatay’daki bir toplantıda yanımdaki arkadaşlara ‘ben de Aleviyim, diyeceğim.’ dedim.

Hemen itiraz ettiler, ‘olur mu, yanlış anlaşılır; hiç değilse ‘Alevilik Hz. Ali’yi sevmekse
ben de Aleviyim de’ dediler. Bu olmaz dedim. Önce kendi kafana göre bir Alevilik tanımı yapacak, sonra bu tanıma göre Alevi olduğunu söyleyeceksin. Olmaz.
Kimsenin kimseyi tanımlama hakkı yoktur. Bir Alevi kendini nasıl tanımlıyorsa öyledir.”

Madımak‘ta ölenlere gözyaşı döken bir İmam Hatipli O
Bırakınız şu “gardrop Atatürkçülüğünü” ve “gardrop Müslümanlığını”!..
Ben hiç orada değilim. Yazmalıyım:

Uğur Dündar geçen yıl Halk Arenası programına Abdüllatif Şener’i davet etti.
Yanında gencecik, başı açık güzel bir kız vardı. “Asistanınız mı” diye sordu.
Başı açık genç kızın adı, Elif Şener’di ve Abdüllatif Şener’in kızıydı.
Şaşırdınız mı; hiç şaşırmayınız; bu Türkiye gerçeğidir.
Bakınız…
Dindar Bedirhan Şener’in kızı Fatımat’ın da başı açıktı; bir Cumhuriyet öğretmeniydi.
Abdüllatif Şener’in diğer kızı Beyza ise başörtülüdür.
Halk Arenası bitti; Elif Şener Uğur Dündar’a, “Sizi çok seviyorum, nikah şahidim
olur musunuz?” dedi. Bu “nikah” Çankaya Köşkü’ne yakışmaz mıydı?

  • Devreye Cemaat ve Abdullah Gül girdi;
    Ekmeleddin İhsanoğlu aday yapılıverdi.

Türkiye sahipsiz değil, hepsini yazarız…

NOT: Bilgilerin bir bölümünü meslektaşım Çiğdem Toker’in
“Adım da Benimle Büyüdü” kitabından aldım.

Anayasa Mahkemesi Balyoz Davası Kararı ve Kısa Gerekçesi ve Düşündürdükleri


Anayasa Mahkemesi Balyoz Davası Kararı ve Düşündürdükleri

Dostlar,

AYM Genel Kurulu‘nun tüm üyeleriyle (17 üye) toplanarak kararlaştırdığı
(Anayasa md. 148) Balyoz davasında hak ihlaline / adil yargılanma hakkının ihlalinin saptanmasına ilişkin isteme olumlu yanıtı AYM’nin web sitesinde yayımlandı.
Kararın kısa gerekçesiyle ve gereği için ilgili mahkemeye (İstanbul Anadolu 4. Ağır Ceza Mhk.) kararın bir örneğinin gönderilmesini de karar metnine alarak…

pdf biçimindeki bu karar metni için lütfen aşağıdaki erişkeyi tıklar mısınız ??

AYM_Balyoz_karari_18.6.14

Biz bu gün sitemizde yer alan AYM’ne açık mektubu yazıp sitemizde yayımlanması için zamanladıktan sonra AYM’nin 17 kişilik Genel Kurulu’nda (AY md. 148) oybirliği ile verdiği tarihsel değerdeki

  • “Balyoz davası yargılamasında hak ihlali yapıldığı kararı” 

çok sevindirici olmuştur. Kısa karar UYAP’a (Ulusal Yargı Ağı Projesi) yüklenmiştir ve ilgili mevzuat gereği ilgililerine (başta İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesi ve savcılığa) elektronik ortamda tebliğ edilmiş sayılmaktadır. AY md. 138/son fıkrasının der-hal
bu mahkeme ve savcılıkça yürütülmesi, 237 masum insan için hükme dayalı tutuklamanın infazının hemen kesilerek yeniden ve adil olarak yargılanmalarının
önünün açılması gerekmektedir..

Bu kurbanların arasında 77 muvazzaf askeri personel vardır ve hemen görevlerine döndürülmeleri gerekmektedir.
Yaklaşan YAŞ (Yüksek Askeri Şura) sürecinde terfileri de gözetilmek üzere..

Ne yazık ki, geçersiz – sahte – üretilmiş kanıtlarla (delilerle) “yeniden yargıla(n)ma” !? İşte Türk hukuk sisteminin içine düşürüldüğü derin açmazlar.. Verilen hukuk dışı hükümlerin tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılması biçiminde bir hukuksal karar vermeye elvermeyen bir hukuk sistematiği..

En yüksek yargı organının bile bu yönde onarıcı- köktenci karar kurmasına izin vermeyen usul hükümleri; kutsal mevzuat hazretleri..

Majesteleri egemen sınıfların = küresel / yerli sermaye ortaklıklarının kalkanı
mevzuat kurallarının..

Hani “hukukun üstünlüğü” diyor ve mutlak itaat istiyorlar ya, ona işte!

5+ yıldır de facto dayatılan zulmün yasal hesabı da mut – la – ka ama mut – la – ka sorulacaktır, sorulmalıdır. AY md. 138/son fıkra : ..

  • Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez

Umarız bu önemli ve kritik yüksek yargı kararı;

  • Türkiye’nin normalleş(tiril)mesi sürecinin

kapısını aralamaya da katkı sağlar. Böylesi bir “normalleşme sürecine” Yurtiçi ve dışı hemen tüm aktörlerin şiddetle gereksinimi olduğunu gözlemliyoruz..

  • Kartların yeniden karılması zamanıdır;
    “son saldırılar” şimdilik püskürtülmüştür. 
  • Herkesin son tabloyu “doğru” değerlendirmesi kaçınılmazdır.

Çok mu iyimseriz ya da tablo gerçekten öyle mi??

Sevgi ve saygı ile.
19 Haziran 2014,

Ankara Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

yazının pdf biçimi için :  Anayasa_Mahkemesi’nin_Balyoz_Davasi_Karari_ve_Dusundurdukleri

ANAYASA MAHKEMESİNE AÇIK MEKTUP


ANAYASA MAHKEMESİNE AÇIK MEKTUP

Anayasa Mahkemesi’nin Özgüven Eksiği mi Var ya da Baskı Altında mı??

Balyoz Davası’nda bireysel başvurular 8 ayını doldurdu neredeyse..

Başvuran Balyoz davası hükümlüleri,

ADİL YARGILANMA HAKLARININ ÇİĞNENDİĞİNİ

– BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 10,
– Avrupa Konseyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 6
– T.C. 1982 Anayasası md. 36-38; Adil yargılanma hakkı vd.

başta olmak üzere, birincil ve evrensel üstün pozitif hukuk kurallarına (normlarına) dayandırarak Yüksek Mahkemeden bu doğrultuda “HIZLA” bir karar vermesini istemekteler. Anayasal hak olarak (md. 148) bireysel başvuruda bulundular.

Temel_Haklara_ve_yargilanmaya_iliskin_evrensel_haklar

Biz, Türk Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda sayılan nitelik ve özelliklere sahip olduğunu düşünüyor veya düşünmek istiyoruz. Başvuranlar hükümlüdür ve
yıllardır (ortalama 5+ yıl!) hapistedirler.
Yaşları genellikle ileridir ve sağlık durumları genellikle epey bozuktur.
Bu acı süreçte, “tertip Balyoz davası kurbanı” çok sayıda
“başvuran-vuramayan tutuklu yurttaş” yaşamını ve sağlığını yitirmiştir.
Aileleri ve yakınları da yaygın ve ağır düzeyde beden ve ruh sağlığı sorunları içindedir.
Ülke derin umutsuzluğa sürüklenmektedir ve bu olgu çok tehlikeli, çok sakıncalıdır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı (YCB) yeniden yargılanma istemini ne yazık ki
geri çevirmiştir. Oysa sorunun Yargıtay Ceza Genel Kurulunda, YCB’nın istemiyle
bağlı olmadan irdelenmesi, önemli hukuksal katkı sağlayabilirdi.
Yıllardır yaşanan çok ağır ve çok uzun ve de apaçık hukuk zulmünü,
daha çok geciktirmeden hiç olmaza gene hukukun kendi eliyle sonlandırmasında saymakla bitmez yarar vardır.

Anaysa Mahkemesi neyi beklemektedir karar vermek için?

Konu yeterince ivedi – acil ve de olgunlaşmış bir insanlık sorunu değil midir?
Sekiz ayı bulan süre, öncelikli – ivedi – acil hukuk yarasını sarmak için yetmez mi?
Anayasa’nın md. 138/2′nin ardında daha fazla durulabilir mi?
Hukuk kurallarını gerçekte erk yüklü kılan meşrulukları
ve hızla  – adil uygulanışları; işlevsellikleri değil midir?
Sözlerimiz, kahir bir kalkan gibi kullanılarak Anayasa md. 138/2 ile mi çarpıştırılmalıdır?
Zaman dönüşümsüz akıyor, sabırlar zorlanıyor, dayanma gücü, umutlar
ve de ömürler tükeniyor..
Yaşlı başlı insanlar, kadınlı – erkekli, AYM önünde 1,5 aydır ADALET NÖBETİ tutuyor.
Tüm bunlar “olağanüstü bir tablo” tanımlamıyor mu?
Çözüm de bu zeminde, olağanüstü duyarlıkla olmamalı  mı?

Türk Yüksek Yargı Sisteminin tepesindeki Saygın Anayasa Mahkememize;
bir yurttaş ve 38 yıllık bir hekim olarak
bir kez de biz, derin özdeşim (empati), kaygı ve saygıyla arz ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
19 Haziran 2014, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

 (pdf biçimi için lütfen tıklayınız… ANAYASA_MAHKEMESINE_ACIK_MEKTUP)

**********

Not          : Biz bu açık mektubu yazıp sitemizde yayımlanması için zamanladıktan sonra
AYM’nin 17 kişilik Genel Kurulu’nda (AY md. 149) oybirliği ile verdiği
tarihsel değerdeki “Balyoz davası yargılamasında hak ihlali yapıldığı” kararı
çok sevindirici olmuştur.
Umarız bu önemli ve kritik yüksek yargı kararı, Türkiye’nin normalleş(tiril)mesi sürecinin kapısını aralamaya da katkı sağlar. Böylesi bir “normalleşme sürecine”
Yurtiçi ve dışı hemen tüm aktörlerin şiddetle gereksinimi olduğunu gözlemliyoruz.. Kartların yeniden karılması zamanıdır; “son saldırılar” şimdilik püskürtülmüştür.

Dr. Ahmet Saltık, 19.6.2014, 13:20, Ankara

AKP’NİN EKONOMİK YALANLARI


AKP’NİN EKONOMİK YALANLARI

portresi2

 

Rifat Serdaroglu

 

 

AKP sözcülerinin ve AKP ile iyi ilişkiler içinde olup da, Bilal Oğlanın Türgev Vakfına milyon dolarlar bağışta bulunan holdinglerin, ekonomide en çok gurur duydukları olay “Kamu Borcu / Milli Gelir” oranının 2002’deki %70’lerden, günümüzde % 40’ların altına düşmüş olmasıdır.

“Kamu Borcu / Milli Gelir” oranı bir ekonominin değerlendirilmesi açısından önemli bir faktördür. Bu oranın istikrarlı bir şekilde düşürülmesi çok önemlidir.
Bu oranın sürekli olarak küçülmesi, ekonomik istikrar için şarttır.

AKP ve yandaşlarının burada yaptıkları aldatma şudur;

Evet, 1989-2012 döneminde Türkiye’nin Kamu Borcunun / Milli Gelire oranı genel bir azalış eğilimi sergilemiştir. Fakat “Özel Sektör” kesiminin borcu artış trendi (AS; eğilimi) göstermiştir. Sonuçta 2002-2005 dönemindeki ciddi “Toplam dış borç / Milli Gelir” oranı azalmasına karşın, 1989 yılına göre 2012’de Türkiye’nin dış borçlarının / Milli Gelire oranının çok yüksek olduğu görülmektedir.

2008 yılında 200 Milyar Dolar olan Türkiye’nin “Net Dış Yükümlülükleri”,
2012’de 420 Milyar Dolara tırmandı. Borç, Milli Gelir artışından daha hızlı büyüdüğü için,
oran %50’yi geçti. Bizi endişelendiren ise, bu oranın hızla büyümesidir.
Demek ki, “Kamu Borcu / Milli Gelir oranı tek başına çok bir şey ifade etmiyor.
Aynı zamanda “Ülke Dış Borcu / Milli Gelir” oranını da dikkatle izlemek gerekir…

Değerli Okurlar;

Ekonomi “İNSAN” içindir. Temeline insanı koymayan hiçbir ekonomik görüşün sürmesi olanaklı değildir. Merkezinde insan olmayan hiçbir ekonomik kural
beni bağlamaz.

AKP, özellikle son yıllarda hükümet gündeminden ekonomiyi düşürmüştür.

Başbakan ile Ali Babacan
, Ali Babacan ile bazı Bakanlar,
Başbakan ile Merkez Bankası Başkanı kavgalıdırlar.

AKP Ekonomi yönetiminin tek derdi “günü kurtarmaktan” ibarettir.

Aşağıda vereceğim rakamları dikkatle incelerseniz, ekonomik olarak duvara toslamak üzere olduğumuzu görürsünüz. Tabii ki görmek isterseniz;

– 2002’den önce Türkiye, tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri idi!
Şimdi 94 çeşit tarım ürünü ithal eden bir ülke olduk.
– İsrail ile Başbakan Erdoğan 15 Temmuz 2004’te bir anlaşma imzaladılar.

Buna göre artık Türk Köylüsü “İsrail Tohumu” kullanmaya başladı.

Türk Köylüsü bu tohumu her yıl almak zorundaydı. Çünkü İsrail’den alınan tohumlar yalnızca bir kezlik kullanabilir (AS: Terminatör tohumlar..). Bu tohumdan yeniiden üretmek olanaklı değildir. AKP Anadolu tohumunun kökünü kuruttu.
Bu tutum, ihanetin dik alasıdır. (AS: Bu dönemde GEN VE TOHUM BANKASI da kuruldu)
-2002’den önce Türkiye, dünyanın 7. büyük PAMUK üreticisiydi. Bugün ise dünyanın pamuk ithal eden  (AS : dışalımı yapan) 3’üncü ülkesidir.
-2002’den önce Türkiye, Mercimek üretiminde dünyanın 3’üncü ülkesiydi.
Şimdi mercimeği Amerika-Kanada-Avustralya’dan ithal ediyoruz.
-2002 öncesinde yıllık 300 bin ton Fasulye üretimimiz, şimdi 75 bin tona düşmüştür.
-Bugün Türkiye “Yağlı Tohumlarda” %70 oranında dışa bağımlı bir durumdadır.
-Tarımın, bankacılık sektörüne olan kredi borç toplamı 2002 yılından bu yana
8 kat, batık kredi hacmi (oylumu) 7 kat büyüdü.

-2009’dan bu yana oluşan birikime bakıldığında BİREYSEL KREDİ borcunu ödememiş kişi sayısı 1 milyon 202 bin oldu. KREDİ KARTI borcunu ödememiş kişi sayısı
1 milyon 650 bine ulaştı.
-4 kişilik ailenin gıda-giyim-konut-eğitim-sağlık gibi zorunlu harcamaları aylık 3 801 liraya çıktı. Bu rakamın altındakiler yoksullukla boğuşuyor.
-10 milyon 752 bin emeklinin büyük bir bölümü geçim sıkıntısı çekmektedir.
-Sosyal Güvenlik Destek Primini ödeyemeyen (AS: emekli olup da gene çalışanlardan kesilen %15 prim) 613.498 esnaf-sanatkâra haciz işlemi başlatıldı.
-2014 yılında doğan her bebek 5 bin $ (AS. yalnızca dış borç!) borçla doğmaktadır.
2002-14 arasındaki AKP yönetiminde verilen toplam dış ticaret açığı 687 milyar $ oldu!

Değerli Okurlar;

Eğer ülkenize “Dış Yatırımcı” gelmesini, ekonominizin gelişmesini, insanlarınızın refah (AS: gönenç) içinde yaşamalarını istiyorsanız, hukuk sisteminizi, hür dünya devletlerinin hukuk sistemine uyarlamak zorundasınız. Öncelikle İktidar “Hukuk Devleti” ilkesine ve altına imza koyduğu uluslararası hukuk sistemine uygun davranmalıdır. AKP’nin 12 yılda yaptığı hukuk ihlalleri o kadar çoktur ki, artık Erdoğan ağzıyla kuş tutsa bile üzerine yapışan “diktatör” benzetmesinden kurtulamayacaktır. Hukuk kurallarının geçerli olmadığı bir ülkeye “yatırımcı” gelmez, gelse-gelse vurup-kaçan uyanıklar ve Reza Zarraf gibi, Bakan Avcıları gelirler.

Dış Politikanızda, hür dünyaya sırtınızı dönmüşseniz, çevrenizde kavgalı olmadığınız
bir tane komşunuz kalmadıysa, size yatırımcı filan gelmez, boşuna beklemeyin.

Yatırım ve zenginleşme istiyorsanız, “Demokratik Rejime” sahip çıkacaksınız.
“Ben hem tarikatçıyım, biat kültürüne inanırım ama demokratım” diyene, “çalarım-soyarım-yolsuzluk yapana kol-kanat gererim ama demokratım” diyene de

“Hadi len, tarikat artıklarından ve hırsızdan demokrat olmaz!” diye haykıracaksınız. Hırsızlıktan pay kapıp, Türgev’e (AS: Bilal oplanın vakfı!) milyon dolarları veriyorsanız,
siz bırakın demokrat olmayı, insan bile olamazsınız…

Verilen bu rakamlar, Devletin resmi rakamlarıdır. Zaten fazla bir şey anlatmaya gerek
var mı? Girin halkın içine, çarşıya-pazara gidin. Gülen-gülümseyen insan sayısı o kadar azaldı ki!

Cesaretiniz varsa onlara, “Ekonomi nasıl??” diye bir soruverin…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
18 Haziran 2014

Rifat Serdaroğlu

MİLLETLERİN AKRABALIĞI


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali ERCAN hocamız, MİLLETLERİN AKRABALIĞI
başlıklı çok ilginç, heyecan uyarıcı bir yazı kaleme almış. 5 A4 sayfası tutuyor..
Görsel ağırlıklı. Bu çalışmayı pdf olarak sunacağız..

Milletlerin_akrabaligi1

Şöyle giriyor :

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

National Geographic ve IBM işbirliği ile 2005 yılında  uzun soluklu bir
genetik antropoloji çalışması başlatılmıştı. Kısaca “NG Genom Projesi” olarak adlandırılan bu mega-projenin amacı tüm Dünya ülkelerinde binlerce insandan alınacak DNA örneklerini analiz ederek, Afrika’dan yaklaşık 70 bin yıl önce tüm Dünya’ya yayılan Homo sapiens (İnsan) türünün göç yollarının bir haritasını çıkarmaktır…

Yüksek hızlarda işlem yapabilen, büyük kapasiteli bilgisayarlar ve çok duyarlı
yeni kuşak fiziksel aygıtlar (spektrometreler, elektron mikroskopları) sayesinde binlerce yıllık geçmişimizi artık tüm ayrıntıları ile yeniden canlandırabiliyoruz. Bu ölçümlerden öğrenebildiğimiz kadarıyla, ilk atalarımızın genetik yapısı Evrim süreci içinde
kezlerce mutasyon geçirerek değişimlere uğradı. Örneğin başlangıçta yalnızca tek tip olan Kan grubu (O Grubu kan) zamanla çeşitlendi; ~30 bin yıl önce A, ~15 bin yıl önce B ve sonunda ~2 bin yıl önce de AB kan grupları ortaya çıktı.

*******************

Ve şöyle bağlıyor Sn. Prof. Ali Ercan hocamız:

Milletlerin_akrabaligi2

Bu örneklerden de görüldüğü gibi

  • Irk (uruk) kavramı yerini Millet (Ulus) kavramına bırakmış durumda.

Genetik Evrime koşut Dil evrimini bir başka kez ele alacağım.
~70 bin yıl önce Afrika’dan yola çıkan insan, 30 bin yıl öncesine gelindiğinde,
gerçi oldukça farklı renklere bürünmüş, ırklara bölünmüştü; ama, ağırlıklı olarak
son 2 bin yıldan bu yana, tüm renklerin karışımı ile yine başa dönüyor ve renksizleşiyor.

  • Çağdaş Dünyada “Millet” kavramının Genetik yapı ile bir ilgisi yok!

Sevgilerimle. æ

**************
Yazının tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

Milletlerin_akrabaligi

Ali hocamızın DİL EVRİMİ‘ni işleyen makalesini de merakla bekliyoruz..
Büyük ATATÜRK’ÜN DİL DEVRİMİ‘ni unutmadan..

Sevgi ve saygı ile.
19 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ASYA ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMASI

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali ERCAN hocamız, Asya’nın ilk 100 üniversitesi listesini paylaşıyor bizlerle.. İlk 40’ı vermiş ve bereket birkaç üniversitemiz sıralamaya girmiş..

Bize göre Ankara, İstanbul ve Hacettepe Üniversiteleri de listededir
ama ilk 40’ta olsaydılar keşke..

“Dünya Üniversiteler sıralamasında ilk 400’e giremiyoruz, ama hiç değilse
Asya sıralamasında ilk 40′ ta varız.. Bu da bir tesellidir. æ”
diyor Sn. Ercan..

Portresi_gulumseyen
Prof. Dr. D. Ali ERCAN


(Asia University Rankings 2013 top 100)

ASYA ÜNİVERSİTELERİ SIRALAMASI

Sevgi ve saygı ile.
18 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ÇARŞAMBA İĞNELERİ (18 HAZİRAN 2014)


ÇARŞAMBA İĞNELERİ
(18 HAZİRAN 2014)

portresi_kucuk

 

 

Türk VatandaşıNaci BEŞTEPE
E. Tümgeneral

 

ARKA

AKP’li Metiner “Gezinin arkasında kim varsa, IŞİD’ın arkasında da o var.”
RTE’nin gezinin arkasında olduğuna şaşırdım…

SIFAT

Emine ERDOĞAN, askeri uçakla SOMA’ya gitti.
Rütbesi ne acaba?..

DOST

Dışişleri Bakanlığı Musul Konsolosluğu’na “IŞİD dostumuzdur.” mesajı çekmiş.
Ayıdan post, yobazdan dost olmaz…

KAOS

Davutoğlu” Kaos olduğu kanaati yayılmaya çalışılıyor.”
Yok canım Irak’tan düzenli ülke var mı?…

HEDEF

B. Arınç, Irak’ın bölünmemesi için çok nasihat ettiklerini söyledi.
Kılavuzu karga olanın…

DENKLEM

RTE, “17-25 Aralık 2013 darbe girişimi başarılı olsaydı,
bu orandaki bir büyümenin sevincini yaşayamayacaktık.”

Hayret! Birileri çalıyor, birileri onları koruyor, ülke de büyüyor??…

GÖREV

AKP’li M.A. Şahin, “Komşu ülkede olup bitene müdahale edip onun yönünü değiştirme gibi bir görevimiz yok.”

İşler sarpa sarınca öyle deniyor,
“Suriye bizim iç işimiz..” diyen Başbakan da biliniyor…

TANIDIK

IŞİD’ın, Türk rehineler için hükümetle pazarlık yaptığı söyleniyor.
Teröristler malını biliyor…

KİŞİLİK

APO’ya “sayın”
IŞİD’e “unsur”
RTE işte budur…

FİLM

RTE, “Medyadan bir şey rica ediyorum.
Lütfen yazmadan, çizmeden, fazla konuşmadan takip edin”

Sessiz film oynardık da sessiz medya hiç oynamamıştık…

RABİA

Irak’ta Müslümanlar, Türkmenler katlediliyor, elçilik mensupları rehin.
AKP ve RTE’den tık yok.
İçlerinde bir RABİA olsaydı, hiç olmazsa ağlarlardı…

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

Anayasa Mahkemesi’nin Özgüven Eksiği mi Var ya da Baskı Altında mı??


Anayasa Mahkemesi’nin Özgüven Eksiği mi Var ya da Baskı Altında mı??

Temel_Haklara_ve_yargilanmaya_iliskin_evrensel_haklar

Balyoz Davası’nda bireysel başvurular 8 ayını doldurdu neredeyse..

Başvuran Balyoz davası hükümlüleri,

ADİL YARGILANMA HAKLARININ ÇİĞNENDİĞİNİ

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi md. 10,
Avrupa Konseyi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi md. 6
– T.C. 1982 Anayasası md. 36-38; Adil yargılanma hakkı vd.

başta olmak üzere,
birincil ve evrensel üstün pozitif hukuk kurallarına (normlarına) dayandırarak
Yüksek Mahkemeden bu doğrultuda bir karar vermesini istemekteler.
Anayasal hak olarak (md. 148) bireysel başvuruda bulundular.

Biz, Türk Anayasa Mahkemesi’nin yukarıda sayılan nitelik ve özellikler
sahip olduğunu düşünüyor veya düşünmek istiyoruz.

Başvuranlar hükümlüdür ve yıllardır (ortalama 5+ yıl!) hapistedirler.
Yaşları genellikle ileridir ve sağlık durumları genellikle bozuktur.
Bu süreçte, çok sayıda “başvuran tutuklu yurttaş” yaşamını ve sağlığını yitirmiştir.
Aileleri ve yakınları da yaygın düzeyde beden ve ruh sağlığını yitirmişlerdir.
Ülke umutsuzluğa sürüklenmektedir ve bu olgu çok tehlikeli, sakıncalıdır.
Yargıtay C. Başsavcısı yeniden yargılanma istemini geri çevirmiştir.
Yaşanan çok ağır ve çok uzun hukuk zulmünü,
daha fazla gecikmeden hiç olmaza gene hukuk eliyle sonlandırmda
saymakla bitmez yarar vardır.

Anaysa Mahkemesi neyi beklemektedir karar vermek için?
Konu yeterince ivedi – acil değil midir?
8 ayı bulan süre, öncelikli – ivedi – acil hukuk yarasını sarmak için yetmez mi?
Anayasa’nın md. 138/2’nin ardında daha fazla durulabilir mi?
Hukuku kurallarını gerçekte erk sahibi kılan meşrulukları ve adil uygulanışları değil midir?
Sözlerimiz, kahir bir kalkan gibi kullanılarak Anayasa md. 138/2 ile mi çarpışmalıdır? Sabırlar zorlanıyor, dayanma gücü tükeniyor..
Yaşlı başlı insanlar, kadınlı – erkekli, AYM önünde 1,5 aydır ADALET NÖBETİ tutuyor. Tüm bunlar olağanüstü bir tablo tanımlamıyor mu?

Türk Yüksek Yargı Sisteminin tepesindeki Saygın Anayasa Mahkememize;
bir yurttaş ve 38 yıllık bir hekim olarak bir kez de biz, saygıyla arz ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
18 Haziran 2014, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com 

OKYANUS ÖTESİNDEN SUFLE EDİLDİ

 

Dostlar,

Sn. Türker ERTÜRK, yurtsever ve yürekli çizgisi ile çok saygı duyduğumuz bir ad.
Deniz Kuvvetlerinden Tuğamiral rütbesinde ve önü olağan koşullarda açık iken,
içinde bulunduğumuz “kritik” koşulları değerlendirerek istifa etmiş ve kendince daha etkin bir savaşım (mücadele) yolu seçmiştir. Bir zamanlar bizim yaptığımız gibi (1993-2006)
her yerlere koşmakta, konferanslar vermekte ve öğretici yazılar yazmaktadır.
Çabası çok saygıdeğer ve değerlidir. Aşağıdaki yazısı da öyle..

Ancak bu tür “kritik” konulardaki “kritik” irdelemeleri biraz daha serinkanlılıkla yapmak
ve bilim terbiyesinin gereği olarak “olabilirlikli” (likelihood) öngörüler koymak ve
dolayısıyla varılan yargıları böylesi çekilmiş fiillerle dile getirmek, klavyeye (kaleme) almak daha sorumlu bir davranış olarak görülebilir. Kaldı ki, stratejik yaklaşım da bunu kurallar.

Sayın Ertürk’ün aşağıda yazdıklarında büyük ölçüde doğruluk payı olabilir.
Doğrusu biz de haberi aldığımızda önceki gün, “Bu da bir ABD projesi!” demiştik.

Öte yandan, Türkiye’nin içine sürüklendiği kesitte “bir büyük uzlaşma” fikri yabana
asla atılamaz. Buna kabul varsa, yöntem ve içeriği aynı uzlaşmacılıkla aranabilir.
Bu kapıyı tümden kapatmak doğru değildir. Ülkemizin bölünme – parçalanma – iç savaş eşiğini süreklendiği saptamasını Sn. Ertürk sıklıkla yapmaktadır ve haklılık payı çok yüksektir. Bu öneri Okyanus ötesinden de gelse, öneri sahiplerinin de bir mola alma,
biraz frene basma gereksinimi duymuş olabilecekleri akla getirilemez mi?
Bu varsayım da doğru ise, biz Ulusalcılar da biraz nefes alsak, güç toplasak..
Gerilim, ısı, basınç.. biraz düş(ürül)se, “patlamalar” yaşamadan yola devam etsek??

O halde??

Panik ve karamsarlık, hele hele umutsuzluk asla gündemimizde olmamalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
17 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================================

OKYANUS ÖTESİNDEN SUFLE EDİLDİ

portresi_gulumseyen

 

Türker ERTÜRK
E. Tuğamiral

 

 

Geçtiğimiz cumartesi günü Cumhuriyetimize sahip çıkma misyonuyla kurulan bir gazetemizin yaşı itibarıyla kelli felli sayılan bir köşe yazarı, yazısının bir yerinde
“70’li yıllarda Yeşil Kuşak Projesi vardı tutmamıştı ve
Büyük Ortadoğu Projesi her defasında düş olarak kaldı.” 
demiş.

Bu değerlendirmenin neresinden tutsanız elinizde kalır. Bilgiden, yaşadığımız yakın tarihin derinliğinden uzak ve stratejik zekaya dayanmayan bu tür iddialı değerlendirmeler
ancak ve ancak emperyalizmin ekmeğine yağ sürer.

Yeşil Kuşak, Soğuk Savaş (1945-1990) döneminde ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı kullandığı en önemli enstrümanlardan biriydi. Sovyetler Birliği silahlanma yarışına sokularak, kaynakları yararsız alanlarda tükettirilerek, kuşatılarak ve
boğazı sıkılarak çökertildi ve dağıtıldı.

Bölgesel dönüşüm yapılıyor

Bugün bile ülke olarak yaşadığımız zorlukların,
koşar adım Ortaçağ karanlığına doğru gidişin ve
karşı devrim sürecinde geldiğimiz yerin geçmişte Yeşil Kuşak Projesi’nde
görev verilen ülkemizin bu proje için elverişli hale getirilmesine yönelik yatırımları var.

  • Ya Büyük Ortadoğu Projesi! Emperyalizmin ortaya koyduğu
    uzun vadeli bir plan olan Büyük Ortadoğu Projesi, gerek ülkemizde
    gerekse bölgemizde 
    hedeflerine adım adım ulaşmaktadır.

Bu kafayla gidildiği müddetçe zaman emperyalizmin lehine çalışmaktadır.

Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedefleri                                : 

– Türkiye’nin de yer aldığı geniş Ortadoğu coğrafyasını istikrarsızlaştırmak,
– Burayı kentlerde yapılan kentsel dönüşüm gibi bölgesel dönüşüm ile
yeniden yapılandırmak,

– Siyasal haritayı etnik, dinsel ve mezhepsel olarak yeniden çizmek,
– Enerji ve hammadde kaynaklarının üzerine oturmak ve
– Askeri olarak sürekli varlık göstermektir.

Basra’dan denize mi döktüler?

Şimdi bir düşünelim; Emperyalizm bu hedeflerine ulaşmak bakımından
Türkiye’de ve bölgede mesafe mi kat etmiştir, yoksa geriye mi gitmiştir?


“Emperyalizm Afganistan’da, Irak’ta ve Suriye’de yenildi ve çekildi,
ABD çöküyor..”
 demek doğru bir değerlendirme değildir.

Bakınız, Kurtuluş Savaşı sonunda emperyalizmi ve onun Anadolu’yu işgal eden işbirlikçilerini yendik, denize döktük, Cumhuriyetimizin tapusu olan
Lozan Antlaşması‘nı imzaladık ve 1924 Anayasası’nı yaptık.

ABD’nin Irak’ta yenildiğini ve Iraklılar tarafından Basra’dan denize döküldüğünü söyleyebilir misiniz? ABD Irak’ta bir kısım hedeflerine ulaştıktan bir kısım hedeflerine de zaman içinde ulaşacak gelişmelerin önünü açtıktan sonra maliyet-etkinlik analizi yaparak 2011’de kendi isteği ile çekilmiştir. Irak’ın, toplumu etnik ve mezhepsel kompartımanlara bölen 2005 Anayasa’sını ABD dikte ettirmiştir. Bugün bile yaşanan huzursuzluğun ve istikrarsızlığın temelinde bu Anayasa var.

  • IŞİD’in Musul’u işgal eden ve Bağdat’a tehdit olan operasyonunun arkasında ABD var.

ABD Irak’ta yenilmiş olsaydı şimdi taşeronlar vasıtası ile bu operasyonu yapamazdı ki!
O gün sağladığı elverişli ortamlar, ona bugün istediği gibi operasyon yapmak
olanağı tanıyor.

Cumhuriyetimize karşı hainliktir

  • Bugün Türkiye bölünme, parçalanma, çözülme ve dönüştürülme süreci içinde koşar adım ilerlemektedir. Bu sürecin arkasında emperyalizm var

Cumhurbaşkanı seçimleri bu süreci geriye çevirmek için bir şans olabilirdi.
Ama “Çatı aday” beklentisi fos çıktı.

  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığı için yaptığı girişim kelimenin tam anlamıyla Cumhuriyetimize karşı hainliktir! Bu ad kendisine Okyanus ötesinden sufle edilmiştir.

CHP’ye operasyon yapanlar Deniz Baykal gitsin de kim gelirse gelsin dememişler, geleceği de planlamışlardır. Kılıçdaroğlu, operasyon öncesinde Türkiye için kurgulanan emperyalist girişimlere destek vermesi, hiç değilse köstek olmaması için
okyanus ötesinden planlanan ve parlatılan addır. Kendisinden bekleneni yapmıştır!

Cumhuriyet'e_hainlik_CHP_ve_Ekmelettin_bey_17.6.14

 

Saygılar sunarım. 17.6.14