Yıllık arşivler: 2015

IŞİD’e operasyon

 

CHP’li GÖK : MHP SİYASETİ İFLAS ETMİŞTİR..

CHP’li Gök: Biz MHP’yi anlayamıyoruz ve tanıyamıyoruz

CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, Suruç’ta yaşanan ve 32 kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalı saldırının ardından terör konusunda verdiği araştırma önergesinin TBMM Genel Kurulu’nda reddedildiğini belirtirken, MHP’nin de AKP gibi ret oyu vermesini anlayamadıklarını söyledi.

Gök, Meclis’te düzenlediği basın toplantısı ile gündemdeki konuları değerlendirdi.
CHP’nin Suruç’ta yaşanan ve 32 kişinin ölümü ile sonuçlanan bombalı saldırının ardından
terör konusunda verdiği araştırma önergesinin TBMM Genel Kurulu’nda reddedildiğini belirterek, MHP’nin AKP gibi red vermesini eleştirdi.

Terör saldırılarının arttığı bir dönemde tüm partilerin Meclis’te birlik ve beraberlik içinde olması geretiğine dikket çeken Levent Gök, önergenin tüm terör örgütlerinin gerçekleştirdiği saldırıları kapsağıdını savundu. Önergenin AKP’li milletvekillerinin yanı sıra MHP’li vekillerin oyları ile reddedildiğini anımsatan Gök, dün iki partinin sergilediği tavrı anlayamadıklarını söyledi.
Gök, şöyle dedi:

“Meclis’teki oylamada dört partiyi ortak bildiriye davet eden iktidar partisinin tutumunun
ne denli ibret verici olduğunu gördük. Halbuki onlar da buna dört elle sarılmalıydı.
Başbakan ortak hareket için bildirge çağrısı yaptı, ancak dün Meclis’te aynı içtenliği göstermedi. Kurulacak komisyon yalnızca bizim partiden oluşmayacaktı. Terör konusunda kurulacak bir araştırma komisyonunu tüm partilere mensup üyelerden oluşacaktı. Kurulacak bu komisyon, ülkede güven ortamının oluşmasına, birlik ve beraberlik içinde hareket edilmesine katkı sağlayacaktı. Maalesef bu engellenmiştir. İktidar partisi, kendisinin 7 Haziran seçimlerinde biten iradesine karşın seçimlerden sonra ortaya çıkan Meclis tablosunda Meclis’in yeni bir irade koymasını engellemiştir.”

MHP’Yİ ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL

Ama asıl kendilerini şaşırtan MHP’nin tavrı olduğunu belirten Gök şöyle dedi:

“MHP’nin niçin ret oyu verdiğinin anlaşılması mümkün değildir. Dün MHP siyaseten iflas etmiştir. Oylama sırasındaki ikircikli, mahçup, çekingen tavırları, oy versinler mi,
vermesinler mi şeklindeki kimsenin anlayamadığı, sonra AKP sıralarından kendilerine
Hadi niye vermiyorsunuz?‘ çıkışı üzerine Grup Başkanvekili’nin lütfen el kaldırması sonrasında, MHP’lilerin kullandıkları oy, tam bir aczin ifadesidir. MHP’nin siyasetinin iflas ettiğinin göstergesidir. MHP’nin bu önergeyi anlamadığı bellidir. Bu önergede PKK terörü de vardır. MHP verdiği ret oyu ile PKK terörünün araştırılmasını engellemiştir.
Dilinden PKK’yı düşürmeyen MHP’nin, PKK terörünün de araştırılmasını içeren önergemize niçin ret oyu verdiğini kamuoyu net bir şekilde bilmek istemektedir. MHP’nin kamuoyuna kendini anlatma mecburiyeti vardır. Biz MHP’yi anlayamıyoruz ve tanıyamıyoruz.”

KOALİSYON ÇALIŞMALARI

Levent Gök, koalisyon çalışmaları ile ilgili bugün kimi gazetelerde, CHP’nin 14 ilkesinin 5’e indiği yönündeki haberleri anımsatarak, CHP’nin 14 ilkesinin  olduğu gibi ortada durduğunu söyledi. Gök,

“CHP’nin, 14 ilkesinin ışığında Türkiye’nin 5 önemli meselesinin acilen çözümlenmesini öneren görüşü yanlış yorumlanmıştır. CHP’nin ışığı altında, bu beş ana şart değerlendirilecektir. 14 ilkemiz durmaktadır.

1. Eğitim
2. Dış politika 
3. Kürt sorunu 
4. Yeni anaya ve
5. Ekonomi

yeni kurulacak bir hükümetin öncelikli koşullarından olup, 14 ilke çerçevesinde biçimlendirilecek ve yürütülecektir.” ifadelerini kullandı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun MHP ile de koalisyon görüşmelerinin devam ettiği yönünde açıklamasının hatırlatılması ve “Acaba CHP ile bir sorun mu var?” sorusuna Levent Gök,

MHP’nin 7 Haziran seçimlerinden sonra AKP’ye cankurtaran simidi gibi davranışlarına hepimiz tanık oluyoruz. Bu onların kendi bilecekleri bir iştir. CHP’nin görevlendirdiği kurul
AKP ile bir koalisyon olabilir mi, olamaz mı arayışını sürdürüyor. Ama MHP’nin ikircikli tavrı onları her zaman AKP ile yan yana da itebilir.” yanıtını verdi. (ANKA)

Yurt
Gazetesi, http://www.yurtgazetesi.com.tr/politika/chp-li-gok-biz-mhp-yi-anlayamiyoruz-ve-taniyamiyoruz-h93308.html

========================================

Evet dostlar,

Bu konuyu dün de web sitemizde işledik (Yılmaz Özdil’in KANDİL başlıklı yazısını yorumlarken, yazının altında; https://ahmetsaltik.net/2015/07/29/yilmaz-ozdil-kandil/)

“… Az önce (29 Temmuz 2015, saat 18:00), TBMM’deki Genel Görüşme yapılması ve Meclis Araştırması yapılması gündemiyle yapılan olağanüstü toplantı sonlandı. MHP her zamanki “stepneliğini” gene kaypakça yaptı ve Vural’ın ağzından daha önce kurulan bir Komisyona CHP’nin de katılmasını ve sorunun böylece çözülmesini önerdi. CHP ve HDP Meclis Araştırması yönünde oy kullandılar. AKP “hayır” dedi, MHP önce çekimser kaldı, AKP oylarının “yetmeyebileceği” algısı üzerine eller “hayır” için kalktı..

“Yüce Meclis” ülkeyi kan gölüne dönüştüren, iç savaş ve parçalanma – bölünme eşiğine sürükleyen gelişmeler karşısında kendini yadsıyarak, yaklaşık 3 saatlik bir Genel Görüşme ile yetindi ve yakıcı sorunların kökenine inmeyi hedefleyecek bir Meclis Araştırması’nı reddetti. Üstelik seçilmesinin 51. gününde hala kendisini yok sayan AKP – RTE siyasetinin gölgesinde.”

“Çirkin siyaset, AKP – RTE ikilisi ve sadık stepnesi MHP ile HDP ve dağdaki uzantısı PKK can – kan – şehit – gaziler üzerinden siyaset yaparken kimi kurumlarımız bunlara
alet mi olacak? 

Siyaset ufkunda AKP – MHP koalisyonu ya da MHP’nin dışarıdan destekleyeceği
AKP azınlık hükümeti görünüyor toz duman içinde ama gittikçe belirginleşerek..
En azından bir süre..”

*****

20 Temmuz 2015’ten bugüne 10 gün geçti ve 10 günde 51 insanımızı yitirdik!..
“Açılım” saçmalığı ile “analar ağlamasın..” idi değil mi??
Şimdi tüm yurt ağlamıyor mu ve daha da ağlamayacak mı?
Başbakan A. Davutoğlu “bedel ödeneceğini..” buyuruyor..
İnsanımızın can güvenliği sağlanamıyor!
Günlük ortalama 5.. Kayıtlara girdiği kadarıyla böyle..
PKK, IŞİD… tarafından ölenler – öldürülenler bu rakamın dışında..

Ortalık kan gölü ve Yüce Parlamento, bu ürkünç (vahim) sürüklenişin TBMM tarafından
bir araştırma komisyonunca incelenmesine “evet” demedi!? 2-3 saat öylesine “görüştü”!?

Kendini yadsıdı TBMM..

Seçimin 53. gününde TBMM hala atıl ve devre dışı..
Uzatmalı, düşük – emanetçi AKP kabinesi Bay RTE kurgusuyla fiilen iktidarı gasp
ve işgal etmiş durumda..

Bu kanlı – kurgulu kaos ile de yeniden seçimlere sürükleniyor Türkiye!

MHP “milliyetçilik şampiyonu” idi değil mi? Ağzıdan PKK eleştirisi düşmüyordu değil mi? “MHP’nin ipleri Atlantik ötesinde ve Bahçeli atanmış Müdür..” diye sürekli
yazan – söyleyen sayın yazar Sebahattin Önkibar haksız mı??

İçtenlikli – yurtsever MHP’liler… Bu size ve ülkemize reva mı??
Bu kaçıncı “kıyağı” MHP’nin AKP’ye..
İlki Abdullah Gül’ün CB seçimesinde idi..
Gereği size düşmüyor mu??

Sevgi ve saygı ile.
30 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

ATATÜRK’E SALDIRANLAR

 

ATATÜRK’E SALDIRANLAR

Prof. Dr. Süleyman Çelİk

Atatürk, düşmanının deyimiyle “dünyaya 100 yılda bir, nadiren gelen büyük bir dahidir.” (AS : İngiltere Başbakanı Lloyd George!)

9 Eylül 1922’de düşman denize döküldükten sonra İngiliz donanmasına ait zırhlılar Güzel İzmir’imizin limanından demir almak zorunda kalınca,
Büyük Britanya İmparatorluğu Parlamentosunda muhalefetteki İşçi Partisi, Hükümet hakkında gensoru önergesi verir. Muhalifler Hükümeti ağır biçimde eleştirirler.

“Almanya ve Avusturya- Macaristan İmparatorluğu ile birlikteyken yendiğimiz Türklere, yalnız başına iken nasıl yeniliriz?
Üstelik karşımızda Türklerin hepsi de yoktu. Müslümanların
Kutsal Halifesi Padişah ve ona bağlı olan asıl güçler bizim yanımızdaydı. Karşımızda sadece, ellerinde hiçbir şey olmayan,
bir avuç eşkıya vardı.”
derler.

Eleştirileri yanıtlamak üzere Başbakan Lloyd George söz alır:

Yapılan tüm eleştiriler haklı” der. “Doğrudur. Karşımızda, ellerinde hiçbir şeyleri olmayan bir avuç eşkıya vardı.
Ancak hesapta olmayan bir şeyle karşılaştık. Büyük dahiler dünyaya 100 yılda bir, nadiren gelir. Ne yazık ki yüzyılımızda bunu Allah Türk Milletine nasip etti. Bu nedenle yenildik.”

der ve sorumluluğun kendisine ait olduğunu kabul ederek
“istifa ettiğini” bildirip kürsüden iner.

Atatürk’ün büyüklüğü konusunda başka dünya liderlerinin, komutanların, düşünürlerin söylemiş olduğu binlerce söz var. Bunlar içinde benim önemsediğim, mazlumlar içinde emperyalizme karşı ilk başkaldıranlardan biri olduğu için, çok saygı duyduğum Hindistan Bağımsızlığının önderi Mahatma Gandi’nin sözüdür. Arkadaşlarıyla birlikte Kurtuluş Savaşımızı büyük bir heyecanla izleyen Gandi, 

“Mustafa Kemal Paşa İngilizleri yenene kadar,
Allah’ın İngiliz olduğuna inanırdım.”
demiştir.

* * *

Atatürk Türk Milletinin kurtarıcısıdır.
O’ndan başka kurtuluşun olanaklı olduğuna inanan yoktu.
Yalnızca çıkarlarını düşünen ve düşmanla işbirliği yapmaktan çekinmeyen hainler değil, vatanseverler de kurtuluş umudu görmemekteydiler.
Bu nedenle “olmasaydı olmazdık”.

“Olmasaydı olurduk” diyenler de haklı. Evet, olabilirlerdi ama, Neyzen Tevfik’in dediği gibi, “anaları gene olurdu fakat babaları belli olmazdı!” Kanıt istiyorsanız, görsel medyanın, uluslararası iletişimin bu denli yaygınlaştığı, Birleşmiş Milletlerin ve öbür uluslararası insan hakları örgütlerinin bunca etkin olduğu 21.Yüzyılın başında Bosna’da yaşananları anımsayın…

Başlangıçta Atatürk’ün yanında yer alanlar, yalnızca O’na inanan, Çanakkale’de ‘imkansızı mümkün kılmış olması’ nedeniyle,
“yaparsa O bir şey yapabilir” diye düşünen bir avuç vatan severdi.

Birlikte Samsun’a çıkanlar bile umutsuzdu. Nitekim Kurmay Başkanı
Hüsrev Gerede Havza’dan Kazım Karabekir Paşa’ya yazdığı mektupta
bunu belirtmekte ve özetle “boşa kürek çekiyor gibiyiz” demektedir.

Çare arayan vatanseverler, “ehven-i şer” arayışına girdiler ve
“Amerikan mandası” peşine düştüler. Oysa Sevr planını hazırlayan Amerikan Başkanı Wilson’du.

İsmet İnönü, Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi komutanlar; Halide Edip, Adnan Adıvar, Bekir Sami (AS: Bekir Sami de askerdi) gibi aydınlar da bunlar arasındaydı. Sivas Kongresi tutanakları bunun belgesidir. Daha sonra Atatürk’ün bir şeyler yapabileceğini görünce hepsi O’nun yanında yer aldılar ve Kurtuluş Savaşı’nda canlarını
ortaya koydular.

* * *

O günlerde ‘Mütareke Basını’nda Atatürk’e saldıran / hakaret eden,
O’na ve arkadaşlarına ‘idam fetvası/ fermanı’ verenler, düşmanla işbirliği yapan hainlerdi. Başlarında Halife Sultan Vahidettin olduğu halde,
Ali Kemaller, Refik Halitler, Refi Cevatlar, Damat Feritler, Rıza Tevfikler, Dürrizadeler, Mustafa Sabriler, İskilipli Atıflar vs. Bunların yazdıkları yazılar, verdikleri fetvalar/ fermanlar, Kuvayı Milliye aleyhtarı bildiriler
İngiliz uçakları tarafından askerlerimizin üzerlerine atılarak firar etmeleri isteniyordu.

Bu hainler işgal güçlerinin desteğiyle, Kuvayı Muhammediye adını verdikleri bir ordu oluşturarak Millicilerin üzerine gönderdiler; yurt içinde birçok
isyan çıkarttılar. Bunlara karşın kazanılan zaferden sonra, köpekliğini yaptıkları düşmanla birlikte yurttan kaçıp gittiler. Fakat emperyalistler, bunların yüzüne bakmadı, çiğnenmiş sakız gibi tükürüp attı.
İngilizler kendilerine sığınan Halife Sultanı bile İtalya sahiline atıp gittiler. Çünkü kendi halkına ihanet edenlere kimse güvenmez ve değer vermez, sadece kullanılırlar. 

Günümüzde de Atatürk’e saldıranlar ya haindir ya da
hainler tarafından kandırılmış geri zekalı / aptal zavallılardır.

Bugün ‘Mütareke Basını’ benzeri medyada Atatürk’e saldıranlara bakın! Her devirde kemiğini yaladıkları efendilerinin köpekliğini yapmışlardır. Örneğin, dün Cem Uzan’ın köpekliğini yapanların, bugün Uzanların düşmanının köpekliğini yapıp Atatürk’e havlamalarında şaşılacak bir şey yoktur.

==================================

Dostlar,

Dün Menemen “Kemal Paşa” Parkı’nın tabelasında ilk 2 harfin “K ve e” silindiğini ve Menemen Belediye Başkanı Sayın Tahir Şahin‘in yarım saat içinde sorunu düzelterek saldırıyı kınadığını sitemizde yazmış, Sayın Başkana teşekkür etmiş ve olayı kısaca değerlendirmiştik.
(https://ahmetsaltik.net/2015/07/30/menemende-ataturke-cok-cirkin-saldiri/)

Dostumuz, Samsun 19 Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden meslektaşımız,
Atatürkçü Düşünce Derneğinden dava arkadaşımız Sayın Prof. Süleyman Çelik’in yazdıklarına nerede itiraz edilebilir ki?

Olsa olsa söylemi biraz sert bulunabilir..
İnsaf etmek gerekir, fazlasını bile haketmiyorlar mı  bu zavallılar??

Sevgi ve saygı ile.
30 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

MİT TIR’ları Lahey’de

 

MİT TIR’ları Lahey’de

Uluslararası Ceza Mahkemesi,
Türk (AKP) hükümetinin Suriye’ye silah göndererek “savaş suçu” işlediğine
dair ihbarı incelemeye aldı.
Cumhuriyet, 30 Temmuz 2015 (Haber portalı)

Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM),
Suriye’ye silah taşıyan MİT TIR’larına ilişkin suç duyurusunu işleme aldı.
Mayısta (2015) Cumhuriyet’in yayınladığı görüntülerin ardından

Türk hükümetinin “savaş, saldırı ve insanlığa karşı suç” işlediğini
savunan Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) konuyu Lahey’e götürmüştü.

Savcılık Ofisi’nden gelen yanıtta,
– Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan,
– Başbakan Ahmet Davutoğu,
– MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve
– eski İçişleri Bakanı Efkan Ala

hakkındaki suç duyurusunun incelemeye alındığı belirtildi.

Savcılık başvuruyu UCM’nin yetki ve görevlerini belirleyen Roma Statüsü çerçevesinde değerlendirerek soruşturma açılıp açılmayacağına karar verecek.

HKP Genel Sekreter Yardımcısı Avukat Tacettin Çolak, AKP Erzurum Milletvekili olan Ala’nın “devletin tanımadığı bir mahkemede aleyhine suç uydurmakla” itham ettiği HKP lideri Nurullah Ankut hakkında dava açtığını aktardı. Ankut Reuters’e mülâkatında

“MİT tırlarında silah taşınması sadece Erdoğan yönetiminin değil, ABD, İngiltere ve AB’nin de ortak işledikleri bir savaş suçudur. Biz de konuyu Lahey Savcılığı’na taşıdık ve savaş suçu ihbarında bulunduk. Bu başvurudan olumlu sonuç çıkma olasılığı yüksek.” demişti.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr.
Kerem Altıparmak ise başvurudan olumlu sonuç çıkma ihtimalini düşük buluyor.
Roma Statüsü’ndeki savaş suçu tanımında “başka bir ülkeye silah gönderme” unsurunun yer almadığına dikkat çeken Altıparmak, silahların Suriye’de işlenen savaş suçlarında kullanıldığına dair irade bağı kurulması gerektiğini ifade ediyor.

Dolayısıyla AKP hükümeti güney komşusuna silah göndererek uluslararası hukuku ihlal etmiş olsa bile, savaş suçuişlediğine hükmedilmesi için silahların siviller üzerinde kullanılması yönünde talimat verdiğini belgelemek gerekiyor.

HKP avukatlarından Doğan Erkan ise, UCM’nin hükümeti doğrudan yargılayamasa bile savaş suçu işlediği hükmüne varabileceğini vurguluyor.

=======================================

Dostlar,

AKP hükümeti Suriyeli isyancılara silah göndererek uluslararası hukuku ihlal etmiştir.
Bu silahların Suriye’de işlenen savaş suçlarında kullanıldığına ilişkin irade bağı kurulması gerekliliği aşılamayacak bir sorun olmayabilir. Suriye hükümeti bu bağlamda kanıtlara ulaşabilir ve HKP’ye verebilir. Böylece AKP’nin savaş suçu işlediğine ilişkin uluslararası hukukun (örneğimizde ICC- International Criminal Court, UCM – Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin yargılama yetkisini belirleyen Roma Statüsü!nün) öngördüğü suç ögeleri (unsurları) tamamlanabilir.

MIT_TIRLARI2_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

MIT_TIRLARI1_SILAH_DOLU_Cumhuriyet_29.5.12

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ne yazık ki, Türkiye Roma Statüsü’ne taraf olmamıştır ve dolayısıyla UCM’nin yargı yetkisini tanımamıştır. Bu bakımdan eski İçişleri Bakanı Efgan Ala’nın itirazı yerindedir.

Öte yandan Anayasa md. 38 /son şöyledir :

(Değişik son fıkra: 7/5/2004-5170/5 md.) “Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.”

Dolayısıyla Türkiye ileride Roma Statüsü’ne taraf olarak (imza koyarak ve TBMM’de onaylayarak) UCM’nin yargı yetkisini tanıdığında, geriye dönük olarak da bu kapsama giren suçların işleyenlerinin (faillerinin) Hollanda Lahey’deki bu Uluslararası mahkemede yargılanmasına engel çıkarılmaması beklenir. Burada suçun ve cezanın yasallığı evrensel ilkesine aykırı bir durum yoktur, failler açısından kazanılmış bir hak ileri sürülemez. Çünkü söz konusu suçlar halen Türk Ceza Yasasında tanımlıdır, failler iç hukuk kapsamında yargılanabilir. Sorun, adı geçen 4 kişinin (RT Erdoğan, A. Davutoğlu, E. Ala, H, Fidan) yargılanmak üzere UCM’ne verilip verilmeyeceği sorunudur. Bu da Anayasa md. 90 /son uyarınca Roma Statüsü‘ne hükümetçe taraf olunması ve uluslararası andlaşma metninin bir yasa ile TBMM’de uygun bulunmasını gerektirmektedir..

Gün ola harman ola…
Mazlumun ahı aheste aheste çıkarmış..
İlahi adalet er ya da geç yerini bulur.. dileriz.

Sevgi ve saygı ile.
30 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kaynak :
Çetin, M. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Türkiye’nin Durumu.
Ankara Barosu Dergisi Yıl:68 Sayı: 2010/3, syf. 335-360.

Rahmi Turan : Başbakan’ın büyük ayıbı!

Başbakan’ın büyük ayıbı!

Rahmi Turan
 Rahmi Turan

 SÖZCÜ, 29 Temmuz 2015

Davutoğlu “Ben 78 milyonun Başbakanıyım” diyor.
Duy da inanma!
78 milyonun Başbakanı olan kişi, muhalif-muvafık demeden, hiçbir ayrım yapmadan
78 milyonu kucaklar!
Sen milletin sadece yandaş olanını kucaklayacaksın, muhaliflere ve onları temsil eden düzgün basına ambargo koyacaksın, sonra da kalkıp “Ben 78 milyonun Başbakanıyım” diyeceksin… Hadi canım sen de… Kim inanır buna?

* * *

Tayyip Bey de Davutoğlu’ndan önce aynı şeyleri söylüyordu. Evet, söylemleri öyleydi ama davranışları başkaydı. Bu yüzden iddiaları lâfta kaldı, hiçbir zaman tüm ulusu kucaklayamadı!
Şimdi Davutoğlu da ustası gibi aynı yolda ilerliyor. Hata ediyor tabii…
Başbakan, Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle toplantı yaptı. Etrafı sadece yandaş medya ile doluydu. Bir-ikisi hariç neredeyse tamamı yalaka basından oluşuyordu!

* * *

Başbakan, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin operasyonları hakkında bilgi verdi.
Önemli bir konuydu… Peki, iktidara muhalif olanların bunu öğrenme hakkı yok muydu?
Muhalefeti temsil eden gazetelerin temsilcileri nerede?
Sözcü, Cumhuriyet, Yeni Çağ, Aydınlık, BirGün, Yurt, Bugün, Zaman, Millet…
Hiçbiri yok!
Her fırsatta demokrasiden, haktan hukuktan söz eden Başbakan Davutoğlu antidemokratik bir ambargo koymuş basına!’

* * *

Başbakan, kendisine hep çanak sorular yöneltecek, karşıt soru sorarak kendisini
zor durumda bırakmayacak gazeteleri tercih ediyor!
Tüm ülkeyi kucaklama iddiasındaki bir başbakanın yapacağı iş değil bu…
Bütün vatandaşların, ülkemizin durumunu öğrenme hakkı vardır.
Başbakan Davutoğlu, koyduğu ambargo ile milyonlarca insanımızın haber alma hakkını çiğnedi!
Böyle ayrım yapan bir siyasetçi 78 milyonun başbakanı olabilir mi? Olamaz!
Eğer “Olurum” derse sadece kendi kendini aldatır!
Dolmabahçe toplantısı, sadece Başbakan’ın ayıbı değildir.
Türkiye medyasının ne hale geldiğini göstermesi bakımından da hazin bir olaydır!

Erken seçim kararı nasıl alınır?

Koalisyon çalışmaları olumsuz gidiyor ve ufukta bir “Erken seçim” görünüyor.
Saray’ın istediği de bu zaten…
Peki erken seçime nasıl gidilir?
Yıpratıcı ve masraflı bir seçim dönemi geçiren milletvekilleri, erken seçim kararına
evet demek istemez. Meclis’ten bu kararın çıkması zor, hatta imkânsız!
O zaman Anayasa’nın 116’ncı maddesi işler.
Bu madde

“Yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Başkanlık Divanı seçiminden sonra 45 gün içinde Bakanlar Kurulu’nun kurulamaması halinde Cumhurbaşkanı
TBMM Başkanı’na danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.” diyor.

Anayasa “Karar verebilir” şeklindeki ifadeyle takdir hakkını Cumhurbaşkanı’na bırakıyor.
Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan, Davutoğlu kabinesini onaylar, bu hükümet Meclis’te güvenoyu alamaz ve 45 günlük süre de geçmiş olacağı için Cumhurbaşkanı seçim kararı alabilir. Peki alırsa ne olur?

Bu durumda, güvenoyu alamamış da olsa, Cumhurbaşkanı tarafından onaylandığı için kurulmuş sayılan hükümet, ülkeyi seçime götürür. Anayasa’daki boşluklar ve mevcut yetkiler Cumhurbaşkanı’na bu imkânı sağlıyor. Onun planladığı da büyük ihtimalle bu!

Te­bes­süm

“Çamur atmak!”
Bizde “politika” denilince akla hemen “çamur atma” geliyor.
Gazeteleri okuyorsunuz, televizyonları dinliyorsunuz, her parti birbirine çamur atıyor.
Bu suçlamalar aklımıza bir “çamur fıkrası” getirdi.
Çamur basan tarlayı, küreği kapıp kısa sürede çamurları atarak temizleyen adama
çiftlik sahibi yeni iş vermiş:
“Şurada 7 çuval patates var, bunları 7 saatte soyacaksın.”
Adam yine işe koyulmuş. Ne var ki, 7 saatte 7 çuval şöyle dursun,
bir çuval patates bile soyamamış. Çiftlik sahibi şaşırmış:
“Sen dün, 70 dönümlük tarladaki çamurları 7 saatte attın, patatesleri niye soyamadın?”
“Efendim” diye açıklamış adam “Bendeniz bir zamanlar politikacılık yapmıştım.
Onun için, çamur atmasını iyi bilirim Ama patates soymakla ilgim olmadı hiç.”

Gü­nün Sö­zü

Yolsuzluklara karşı duyarsızlık, bir toplumun karakterini belli eder!

Menemen’de Atatürk’e çok çirkin saldırı!

 

Menemen’de
Atatürk’e çok çirkin saldırı!

Temmuz 29, 2015, DHA

İzmir Menemen’de,
Mustafa Kemal Atatürk’e büyük saygısızlık…


Menemen’de Kemal Atatürk Parkı’nın girişindeki tabelaya kimliği belirsiz kişi
ya da kişilerce adice bir saldırı yapıldı.

Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin, çirkin olaya tepkisini sosyal medya hesabından gösterdi.

 

YARIM SAAT İÇİNDE YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLDİ

Koyundere ile Asarlık Mahalleri arasındaki Kemal Atatürk Parkı’nının 3 girişinde bulunan, tak şeklindeki, isminin yazılı olduğu tabellardan biri dün (salı) saat 19.30 sıralarında kimliği belirsiz kişi veya kişilerin saldırısına uğradı. Tabelaki ‘K’ ve ‘E’ harfleri ile ‘Parkı’ kelimesi söküldü. Bu durum sosyal paylaşım sitelerinden paylaşıldı. Bazı vatandaşlar da Ata’ya yapılan bu saygısızlığı belediyeye bildirdi.

Bunun üzerine Menemen Belediye Başkanı Tahir Şahin’in talimatıyla
tabela yarım saat içinde yenisiyle değiştirildi.

BU SAYGISIZLIK KABUL EDİLEMEZ

Başkan Şahin, sosyal paylaşım sitesi Facebook’taki sayfasından
Atatürk’e yapılan saygısızlığı kınadı. Şahin paylaşımında,

“Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’e yapılan bu saygısızlığı kabul etmemiz
söz konusu olmamakla beraber, yapılan bu çirkin hareketi kınıyoruz.” yazdı.

======================================

Dostlar,

Çarpık, dinci ve kinci, dogmatik, akıl ve bilim dışı, gayrı milli ve Atatürk düşmanı
eğitim sisteminizin ürünüdür bu tür anlayışlar, kişilikler ve saldırılar..

Önce hoşgörüyü, saygıyı, paylaşmanız da hürmet etmeyi öğreteceksiniz..

Yani adam ve demokrat birey yetiştireceksiniz.

Ardından kurucunuz ve her şeyinizi borçlu olduğunuz evrensel kahramana
en az, yendiği gayrı müslim düşmanları kadar saygılı olmayı öğreteceksiniz..
Mustafa Kemal Paşa‘nın yaptıklarından kalkarak..

O zaman bu zavallılar, “meczup” etiketi iliştirmek zorunda kaldığınız ucube insansılar
ya kalmayacak ya da önemsiz düzeye inecek..

*****

Saldırıyı yapan zavallıyı / zavallıları kınamak bir işe yarar mı ki??
Ancak Menemen Belediye Başkanı Sayın Tahir Şahin‘e duyarlığı ve enerjik biçimde sorunu giderici davranışı için teşekkür ederiz.

Sevgi ve saygı ile.
30 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Demirtaş’a Türk Bayraklı protesto

 

Demirtaş’a Türk Bayraklı protesto

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Türk Tabipleri Birliği (TTB)
Genel Merkezi’ni ziyaretinin ardından bazı esnaf tarafından protesto edildi.
cumhuriyet.com.tr, 29 Temmuz 2015 Çarşamba

[Haber görseli]

Demirtaş, milletvekilleri ve partililerin bulunduğu heyet,
TTB Merkez Konseyi Başkanı Bayazıt İlhan tarafından bina girişinde karşılandı.
TTB Genel Merkezi’ndeki görüşme, basına kapalı gerçekleşti.

Demirtaş’ın ziyaretini öğrenen merkez çevresindeki bazı esnaf, kapattıkları iş yerlerinin camları ve TTB Genel Merkezi’nin bulunduğu binanın girişine Türk Bayrakları astı. Bayraklar, çevredeki vatandaşlara da dağıtıldı.

AKP Çankaya İlçe Başkanlığı binasına da Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun posteri ile Türk Bayrakları asıldı.

Demirtaş, görüşme sonrasında aracına giderken

–  “Şehitler ölmez vatan bölünmez”,
–  “PKK dışarı”,
–  “Taksim’e gidin Taksim’e”

sloganlarıyla protesto edildi ve yuhalandı.

[Haber görseli]

Kaynak: Hürriyet

Yılmaz ÖZDİL : KANDİL.. ve bizim çağrışımlarımız..

KANDİL

portresi_kravatli

 

Yılmaz ÖZDİL
SÖZCÜ, 28.7.15

 

 

Kandil’i vurduk.
Gene.
(google’a girin, tıklayın, 718 bin defa “Kandil vuruldu” haberi var.)
Hakkari’ye ver sırtını.
Elini gözüne siper et.
Güneye doğru, tee uzağa bak…
İşte o zirvesi karlı dağ, Kandil.
*
Yarısı Irak’ta, yarı İran’dadır.
İran-Irak sınırı, tam ortadan böler.
*
(Hani bizim gazeteler sık sık “İran bizden önce Kandil’i vurdu” filan diye yazar ya… İnsan üzülüyor okuyunca… Çünkü, İran’ın Kandil’de vurduğu yerler, İran toprağıdır. Yani, bizim Cudi’yi vurmamız gibi bir şeydir. Ama, gazetelerimiz öyle bir yazar ki, zannedersin adamlar bizim giremediğimiz Irak’a girdi. Neyse…)
*
Türkiye’ye en yakın noktası 89.5 kilometre. Kuş uçuşu bu kadar. Karadan 110 kilometreyi buluyor. Nişantaşı-Cihangir cafelerinde trekking tabir edilen doğa yürüyüşünü yapamazsın
o güzergahta, zırhlı lazım… Toma’dan su fışkırtmaya benzemez, tank lazım.
*
Gelmişken temizleyivereyim şuraları dersen… Etrafını sarman lazım. Dağın oturduğu coğrafya gereği, beşgen şeklinde sarman lazım. Ama, unutmamak da lazım, beşgenin üç bacağı İran tarafında… Ya İran’a da gireceksin, ya da İran’dan rica edeceksin, hatırımız için o tarafı tutacaklar ki, teröristler kaçmasın. Irak tarafında tutman gereken mesafe, 300 kilometrecik!
*
Kontrol altında tutman gereken alan, 3 bin 377 kilometrekarecik!
Türkçesi şu: Ankara 2 bin 516 kilometrekare, Adana bin 945 kilometrekare, Kastamonu bin 834 kilometrekare… Yap hesabını.
Sardın mı Kandil’in etrafını? Sardın. Şimdi asıl girmen gereken hedef, dağın vadisi. Çünkü oradalar. Uzunluğu 13.5 kilometre, genişliği 4.5 kilometre. Öyle kafana göre her yerinden giremezsin. Ağzı güneye bakıyor. Kuzey tarafı sarp. Kış aylarında çığ düşüyor, önceki sene 8 terörist çığ altında öldü. Girebilmek için güneyine kadar inmen lazım.
*
İndin mi güneye? İndin. Şimdi çık bakalım yokuşu… Vadi bin 219 metre yükseklikte.
Bütün arazinin mayın döşeli olduğunu söylemeye gerek yok tabii… Mayın tuzakları nedeniyle “intihar vadisi” olarak tanınıyor. Terörist barınakları, genellikle 2 binli rakımlarda.
10 kilometrelik mesafeye yayılmış vaziyette. Tepelerde SA7 füzeleri, uçaksavar ve
makineli tüfek yuvaları var. Tepe dediğin, 2670 metre. Fiziki şartları, doğal kale.
*
Şimdi diyeceksiniz ki…
Zaten bu yüzden karadan gitmiyoruz, uçaklarla vuruyoruz. En yakın üssümüz 456 km uzakta, Diyarbakır’da… Erhaç’tan gelmeye kalkarsan, 626 km. Üstelik, Malatya’dan Batman’dan anormal saatte, anormal sayıda uçak kalktığı anda, Kandil’e haber uçuyor.
Askeri üslerimizin etrafında gözcüleri var. Sessiz sedasız gidebilmen imkansız. Hatta o kadar cüretkarlar ki… En son harekatta, Diyarbakır’dan kalkan F16’larımıza, pisti gören
Yeniköy mezarlığı mevkiinden kalaşnikoflarla ateş açıldı.
*
(Harekata başlamadan önce THY’nin Hakkari seferleri iptal edildi. PKK için pekçok şey denebilir ama, aptal denemez. THY seferlerinin durup dururken neden iptal edildiğini anlamadılar mı sanıyorsunuz?)

Farzedelim ki, teröristler armut gibi bekliyor, geldin Kandil’e… Kuzeyden dalamazsın. Güneyden dolaşıp, vadiye girmen lazım. Ama vadi dediğin, ip gibi otoyol değil, sekiz defa zikzak yapıyor dağın içinde… E jet bu, yılan değil, kısa mesafede kıvrıla kıvrıla gidemez. N’aapar? Anca nokta atışları yapar. Uçak kamerasından televizyonlara servis edilen görüntülerde de olduğu gibi, anca düzlüklerdeki barakaları vurur. En geniş düzlük,
sadece 1.5 km2… Arazinin ne kadar girintili çıkıntılı, oyuntulu olduğunu düşün.

Vadi yüzlerce mağarayla dolu. Bomba en fazla önüne düşer, içeri girmez. Sonuç vermez.
Bazı mağaralara, sandalyeye oturarak 500 kişi sığıyor. 100 m içeriye giren, 12 m koridor genişliği olan, üç kapısı bulunan mağaralar var. Bomba basıncına doğal direnci var.

Vadide 50 civarında kamp olduğu tahmin ediliyor. Çoğu barınma amaçlı… 15 eğitim kampı var. En ünlüsü, Lice’ye heykeli dikilen Mahsum Korkmaz Akademisi… Örgütün arşivi Kandil’de.(Ana haber bültenlerinde tırışkadan haritalar yayınlayıp, vıjjj diye uçan F16’lar gösteriyoruz ama… Balyoz iftirası yüzünden yüzlerce seçkin-tecrübeli pilotumuz, istifa etti. Türk Hava Kuvvetleri’nde Kuzey Irak coğrafyasını bilen pilot kaldı mı, çok emin değilim.)
(Süleyman Şah’ın boş sandukalarını sırtlayıp sıvışan Ahmet Kiziroğlu’nun, sanki NATO müttefik kuvvetleri komutanıymış gibi brifing alması ve fotoğraflarını basına dağıtması, ayrı bi dram.)

Dağın eteklerinde gerilla hayatına uygun bir yapılanma bulunuyor. Teröristler, irili ufaklı
60 civarında köyle içli dışlı yaşıyor. Örgüt üniformasını çıkarıp, köylülerin arasına karışıyorlar, ara ki bulasın. Kandil’de derelerden, şelalelerden elektrik üreten küçük çaplı iki santral var. Üretilen elektrik, hem kamplara, hem de bu köylerin bazılarına veriliyor. Örgütün binlerce küçükbaş hayvanı var. Etinden sütünden faydalanılıyor, bu köylerde barındırılıyor.

Kandil’in merkez üs olarak seçilmesi, 1997’ye dayanıyor. Avrupa’dan topladıkları paralarla,
iki senede inşa ettiler. Kamp alanlarının belirlenmesinde Apo’nun kardeşi Osman Öcalan’ın büyük emeği var. Fransız basınından, Kanada basınına, İsveç gazetelerinden Avustralya televizyonlarına kadar, dünya medyası Kandil’de cirit atıyor, şakır şakır tanıtıyor.
En ilginçlerinden biri, İngiliz Daily Telegraph gazetesiydi… Murat Karayılan’la röportaj yaptı, Amerikalıların PKK yöneticileriyle düzenli olarak görüştüğünü, bu görüşmeler için
Kandil’e helikopter pisti yapıldığını, ışıklandırıldığını yazdı.

Bugüne kadar 718 bin defa “Kandil vuruldu” haberi yapmışız… “Kandil’de helikopter pisti vuruldu” haberi gördünüz mü hiç? İngiliz gazetecinin eliyle koymuş gibi bulduğu helikopter pistini, 718 bin sortide bulamadık mı henüz? Hani BBG evi gibi görüyorduk Kandil’i?
Terörle mücadele koordinatörlüğünden istifa eden orgeneral Edip Başer mesela…
Sözcü gazetesine konuştu.

Barzani, Amerika’nın kontrolündePKK’nın silahları Barzani’den geliyor.
ABD ile dokuz defa toplantı yaptık. En son Beyaz Saray’da Başkan’ın güvenlik başdanışmanı ile konuştuk, anlattık. Görüntüler içeren bir cd verdik onlara… PKK’ya ikmal malzemesi taşıyan kamyonun şoför mahallinde bir Amerikan askeri oturuyordu. ‘Biz bu durumu Türk kamuoyuna anlatamayız’ dedim. ‘Bu görüntülerden sonra hâlâ Amerika bizim dostumuzdur diyebilir miyiz?’ diye sordum. ‘Haklısınız ama, siz gene de Barzani’yle konuşun, onun tavsiyelerini alın’ cevabını verdi!”

Demek ki neymiş??

Sayın hükümetimizin ve sayın genelkurmayımızın elinde, kameraya kaydedilmiş görüntüler varmış. O görüntülerde, bizzat Amerikan askerlerinin PKK’ya kamyonla silah taşıdığı görülüyormuş. Bu görüntüler Türk halkından saklanmış. Beyaz Saray’a gidip salya sümük ağlamışız. Beyaz Saray da, kesin sesinizi lan, yürüyün ense tıraşınızı göreyim demiş.
Bizimkiler de susup, tırıs tırıs geri dönmüş.

Sayın devletimiz, terörle mücadeleyi koordine ediyorum ayaklarıyla, kendi vatandaşlarına
şapşal muamelesi yapmış…
Terörle mücadele ediyorum pozlarıyla, ABD’nin PKK’ya silah taşımasına göz yummuş.

E, hal böyleyken… Hâlâ “Kandil’i vurduk” filan.
Bence yerlebir etmişizdir Kandil’i.
Yerlere yatmışlardır. Bombalarla değil ama…
Gülmekten ölmüşlerdir!

==================================

Dostlar,

Çok acı bir yazı.. Sayın Yılmaz Özdil’in çook emekli bir yazısı..
İnsan üzülmeden edemiyor..
Türkiye hava sahası dışına çıkmadan, Irak hava sahasına tecavüz etmeden,
en az 90 km kuş uçuşu uzaklıktan ve kuzeyinden “Kandil dağını vurmak”, güney girişinden vurmak ne demektir?? Dünyada yeni bir bombalama tekniği var da, o da bizde de,
bizim haberimiz herhalde yok.. Türkiye bu, yapar mı yapar!

Bu arada düşük – emanetçi – uzatmalı ve gaspçı AKP iktidarı YAŞ toplantısını öne alarak
askeri komuta kademesini son bir kez daha biçimlemeyi kendine hak ve meşru görebiliyor!?
Yüzlerce (bilinen 700’e yakın!) kritik bürokratik atamayı yapabiliyor..
Zaten bunun için iktidarı terk etmiyor ve terk etmemek için elinden gelen
her tür gündem kurgusunu gözü kapalı yapıyor..

     7 Haziran 2015 genel seçimleri AKP – RTE ikilisi tarafından de facto olarak
kadük edilmiştir; 
buradan Türkiye’ye ve tüm Dünyaya acı ve öfke içinde duyuruyoruz!

İngilizcesini de yazalım, dünya alemin haberi olsun.. Demokrasi ve insan hakları havarisi
“Batılı dostlar” (!) ve PKK’ya silah desteğini sürdüren, Türkiye’nin PKK’yı kazımasına
engel olan … “stratejik müttefik ABD” (!) şizofrenik politikalarımzı görüp, okuyup
siyaset öğrensinler Türkiye’nin ve dünyanın güvenlik sorunu durumuna gelen
taşeronları AKP – RTE’den..

     Turkey’s general election held on 7th June 2015 has been obseleted by the couple of ruling      party JDP (AKP) – President RTE; we hereby notify whole Turkiye and the World opinion        in deep sorrow and anger. 

Dileriz TSK yetkilileri bir açıklama yaparlar ve kamuoyu da gerçekleri öğrenir.
Bu tür askeri harekatların gizli kalması gereken yanları kuşkusuz vardır.
Ancak demokrasilerde halkın bilgi edinme hakkı da terazinin öbür kefesindedir.
Baştaki düşük – emanetçi – uzatmalı AKP kabinesinin demokrasiye ne denli bağlı olduğu – olmadığı herkesin bilgisi içinde..

İşin “şov” boyutu korkar ve ciddi biçimde endişe ederiz ki, ağır basıyor ve AKP – RTE’yi bütüncül bir kurgu içinde “erken seçime” hazırlıyor, taşıyor..

“Analar ağlamasın” maskeli balosuyla başlatılan “açılım” tiyatrosu, bütün yurdun yeniden gözyaşlarına boğulması ile 2 yıl kadar bir aradan sonra sürüyor.. Bu arada Koruculara yönelik PKK cinayetlerinin – infazlarının sürdürüğünü ama kamuoyuna yansımadığını da belirterek..

*****

Az önce (29 Temmuz 2015, saat 18:00), TBMM’deki Genel Görüşme yapılması ve Meclis Araştırması yapılması gündemiyle yapılan olağanüstü toplantı sonlandı. MHP her zamanki “stepneliğini” gene kaypakça yaptı ve Vural’ın ağzından daha önce kurulan bir Komisyona CHP’nin de katılmasını ve sorunun böylece çözülmesini önerdi. CHP ve HDP Meclis Araştırması yönünde oy kullandılar. AKP “hayır” dedi, MHP önce çekimser kaldı, AKP oylarının “yetmeyebileceği” algısı üzerine eller “hayır” için kalktı..

Yüce Meclis” ülkeyi kan gölüne dönüştüren, iç savaş ve parçalanma – bölünme eşiğine sürükleyen gelişmeler karşısında kendini yadsıyarak, yaklaşık 3 saatlik bir Genel Görüşme ile yetindi ve yakıcı sorunların kökenine inmeyi hedefleyecek bir Meclis Araştırması’nı reddetti. Üstelik seçilmesinin 51. gününde hala kendisini yok sayan AKP – RTE siyasetinin gölgesinde.

Yazıklar olsun..

Ve biz hala Kandil’i ve ülkemiz topraklarındaki PKK askeri kamplarını bombalıyoruz haa??
Bandırma’dan kalkan tam yüklü jetler en az 1000 km kuş uçuşu geliyor ve Güneydoğu Anadolu dağlarını bombalıyor..

Ne diyelim; dilimiz elvermiyor ama, “iyi askeri tatbikatlar – egzersizler” mi ??

Çirkin siyaset, AKP – RTE ikilisi ve sadık stepnesi MHP ile HDP ve dağdaki uzantısı PKK
can – kan – şehit – gaziler üzerinden siyaset yaparken kimi kurumlarımız bunlara alet mi olacak?

*****

Siyaset ufkunda AKP – MHP koalisyonu ya da MHP’nin dışarıdan destekleyeceği AKP azınlık hükümeti görünüyor toz duman içinde ama gittikçe belirginleşerek.. En azından bir süre..

Sevgi ve saygı ile.
29 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bekir COŞKUN : TUZAK

Bekir Coşkun

sözcü, 28 Temmuz 2015

TUZAK

AKP-CHP koalisyonu olabilecek mi?..
Dün Kemal Kılıçdaroğlu ile konuştum…
Bazı bölümlerini yazmamak kaydıyla her şeyi açık açık anlattı…
Umut çok yok…

Niçin?..
Çünkü koalisyonu memleketin Cumhurbaşkanı istemiyor…
Engelliyor…

Kemal Bey diyor ki:
“Biz AKP ile bir koalisyonu çok düşündük… Bir sürü riski olduğunu biliyoruz…
Ama söz konusu Türkiye ise bizler önemli değiliz… Türkiye her şeyin üzerindedir…
İyi niyetle elimizi uzattık… Çalışmalar başladı… Ben Davutoğlu’nun samimi olduğunu görüyorum… Bizimle koalisyon kurmak istiyor, ama tepedeki engel… Demokrasinin önündeki en büyük engel Erdoğan’dır…”

Koalisyon çalışmaları sürdüğü için Kılıçdaroğlu dikkatli konuşuyor, karşı tarafa bahane vermemek için şimdilik sabrediyor…
“Yazılmamak kaydıyla” olduğu için ben size dilimin döndüğü kadar durumumuzu anlatayım…

Türkiye’nin başı ciddi derttedir…
Türkiye bir tuzakla karşı karşıya…
Cumhurbaşkanı; bu sınırlarda başlayıp ülkeyi saran kaos ortamının hemen arkasından erken seçime gitmeyi, yeniden meydanlara çıkıp “Bakın koalisyon olmuyor” demeyi planlıyor… HDP’nin baraj altında kalacağı, MHP’nin milliyetçi oylarının AKP’ye kayacağı bir erken seçimde yeniden tek başına AKP iktidarını tezgahlıyor…

İktidarın 13 yıllık tüm siyasi kadrosu elinde…
Bürokrasi tümden onun…
“Gerekirse adam gönderip Türkiye’ye sekiz füze attırırım” diyen istihbarat gücü emrinde…
Necdet Paşa; Arjantin’e hücum desin, gider…
Kısacası; sen istediğin kadar koalisyon bekle, o istemiyorsa, zor…

Türkiye bu tuzağın içinde…Ülkenin başı ciddi biçimde dertte…
Arkadaş bence şansını zorluyor… Belki sonu olur?

NATO Genel Sekreteri’nden ‘güvenli bölge’ açıklaması

NATO
NATO Genel Sekreteri’nden
‘güvenli bölge’ açıklaması

 

Suriye’de IŞİD, Kuzey Irak’ta PKK hedeflerine yönelik operasyon yürüten Türkiye’nin
Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 4’üncü maddesinin aktive edilmesini talep etmesi üzerine
NATO üyesi ülkelerin sürekli temsilcilerinden oluşan Kuzey Atlantik Konseyi (NAC),
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg başkanlığında toplandı. “Güvenli bölge” tartışmalarına değinen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg,

“NATO bu çabaların bir parçası değil.
İkili olarak Türkiye ve ABD arasındaki görüşmelerin konusu” dedi.

Toplantıda kimi ülkeler sürekli temsilci düzeyinden daha düşük düzeyde temsil edildi. Türkiye’yi NATO Daimi Temsilcisi Büyükelçi Fatih Ceylan yerine Daimi Temsilci Yardımcısı Gülin Dinç temsil etti. Bilgilendirme ve istişare amaçlı toplantının başlangıcında bir açıklama yapan Stoltenberg, Türkiye’nin ciddi güvenlik durumu nedeniyle talep ettiği toplantının
haklı ve zamanlı yapıldığını vurgulayarak,

“Terör hangi biçimiyle olursa olsun hoş görülemez ve haklı çıkarılamaz” dedi.
Toplantıda Türkiye’nin yanı başındaki ve NATO’nun sınırındaki istikrarsızlığın ele alınacağını vurgulayan Stoltenberg,

NATO gelişmeleri çok yakından izliyor.
Müttefikimiz Türkiye’yle çok yakın dayanışma içindeyiz.” ifadelerini kullandı.

“DAHA FAZLA YARDIM TALEBİ GELMEDİ”

Stoltenberg, toplantı kapsamında düzenlediği basın toplantısında ise,

“Terörle mücadele konusunda elimizden gelen yardımı yapıyoruz. Türkiye NATO’dan
daha çok yardım talep etmedi.” dedi.

NATO lideri,

“İttifak’ın güvenliği bölünemez ve Türkiye ile güçlü dayanışma içindeyiz. NATO’nun Güneydoğu sınırındaki gelişmeleri çok yakından izlemeyi sürdüreceğiz.” diye konuştu.

Stoltenberg, “NATO Konseyi’nde bugünkü toplantı çerçevesinde kimi tartışmalı konuların da olduğu söz konusu. Güvenlik kaygıları artarsa, Türkiye askeri destek isteminde bulunursa NATO bu desteği sağlayabilir mi?” şeklindeki soruya şu yanıtı verdi:

“Toplantıda tam antlaşma söz konusuydu. Bütün müttefikler Türkiye’ye güçlü desteğini
ifade etti. Ve hep birlikte, bir arada dayanışma içindeyiz Türkiye’yle. Bütün müttefikler terörizmi bütün şekilleriyle kınadılar.”

GÜVENLİ BÖLGE

Stoltenberg, “Türkiye’nin açıklamakta olduğu güvenli bölge konusunda NATO’nun tutumu
ne şekilde?” sorusuna ise,

– “NATO bu çabaların bir parçası değil. İkili olarak Türkiye ve ABD arasındaki görüşmelerin konusu… Ve Burada Türkiye’nin çabalarını memnuniyetle karşılıyorum. Türkiye halihazırda katkı sağlamakta. Ilımlı muhalefetin eğitimi konusunda katkı sağlamakta.” diye yanıt verdi.

Türkiye, şu ana dek NATO’dan herhangi bir askeri destek talebinde bulunmadı,
ancak bu hakkını ileride durumun kötüleşmesi ya da gerek duyulması durumunda
devreye sokmak üzere saklı tutuyor.

DÖRDÜNCÜ MADDE

NATO’nun 4’üncü maddesi, “Taraflardan herhangi biri, taraflardan herhangi birinin
toprak bütünlüğü, siyasal bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır.” ifadelerini içeriyor.

Danışma amaçlı 4’üncü madde geçtiğimiz yıllarda Türkiye tarafından iki kez aktive edildi. Türkiye bu madde bağlamında 2003 ve 2012’de NATO’yu toplantıya çağırırken son olarak Polonya da 2014’te aynı yönde talepte bulundu.

ERDOĞAN’DAN NATO ZİRVESİ AÇIKLAMASI

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Uzakdoğu gezisi öncesi Esenboğa Havalimanı’ndan yaptığı konuşmada, Türkiye’nin NATO’dan beklentisi konusunda şunları söyledi:

– “NATO üyesi olan bir ülke olarak, herhangi bir NATO üyesi ülke saldırıya uğraması halinde, malum NATO üyesi olan ülkeyle ilgili kendisine her türlü desteği verir. Burada da nihayetinde 4. madde uygulamadadır. Şu anda saldırıya uğramış olan Türkiye burada kendisini koruma haklarını şu anda kullanmaktadır, bunu sonuna kadar da kullanacaktır. Burada uluslararası hukuktan kaynaklanan ne hakkımız varsa kullanmaya devam edeceğiz. NATO’nun da
bu konuda hazırlıklı olması talebimiz var. ABD’nin açıklamalarını duydunuz,
DEAŞ nasıl bir terör örgütüyse terör örgütüyle savaştığını iddia eden PKK da
terör örgütüdür.”
diye açıklama yaptı.

(28 Temmuz 2015, http://www.yurtgazetesi.com.tr/dunya/nato-genel-sekreterinden-guvenli-bolge-aciklamasi-h93141.html)

======================================

Dostlar,

NATO toplantısı da AKP – RTE‘nin dostlar alışverişte görsün politikası..

Bu yargımız için 3 ipucu :

1. Toplantıya Türkiye’nin NATO katında (nezdinde) sürekli temsilcisi büyükelçinin katılımı ile değil, yardımcısı düzeyinde.

2. Toplantıya kerhen katılmak durumunda kalan pek çok üye ülkenin de “Türkiye kadar” ilgi (!) göstererek alt düzeyde temsilci göndermeleri..

3. Ve NATO Genel Sekreterinin 2 vurgusu :
a. Türkiye’nin NATO‘dan “çok şey” istememesi,
b. – “NATO bu çabaların bir parçası değil. İkili olarak Türkiye ve ABD arasındaki görüşmelerin konusu.

demesi… Aklımızla alay edercesine..
Top “out” ta ve Türkiye bir kez daha ABD’nin kucağına atılmakta..

Pekiiiiii, bu göstermelik “alt düzey siyasal desteğin” bedeli ne??

Başta İncirlik olmak üzere sayısını ve adlarını bil(e)mediğimiz ve AKP – RTE’nin açık / saydam olmayan geleneksel – esrarengiz hava verilen (!) kapı ardı politikaları yüzünden öğrenemeyeceğimiz kaç üs ABD kullanımına açıldı??

Karşılıklı (mutual) çıkarları uluslararası hukuka dayalı olarak dengeli biçimde gözeten bir sonuç alındı mı??

Başta ABD, müttefikleriyle (saldırganlarla!) Suriye – Irak’ta… BOP’u yürütmek üzere istediklerini AKP – RTE’yi bir kez daha köşeye sıkıştıran stratejik akıllarıyla teslim aldılar. Üstelik kamuoyu direncini de kurgulanan IŞİD – PKK saldırıları üzerinden teslim alarak..

Şimdi bu izlenen bağımsız – onurlu -barışçı dış politika mı;
tersine uydu – ilkesiz – teslimiyetçi AKP – RTE klasiği mi??

Bu niye böyledir son 10+ yıldır?
Bu uğursuz kadroların nesi – nesi eksiktir?

Bu soru ciddidir, ağırdır, yakıcıdır ve güncelliğini korumaktadır.
Gelinen yer daha fazla sürdürülemez ve katlanılamaz kertededir.
Yakın zamanda bu karanlık dönemin perde arkası elbette aydınlatılacaktır.
Ancak;

Ciddi kuşku ve kaygımız var ki                 :

Bu son vahim – kanlı gelişmeler, 20 Temmuz Suruç kırımından bu yana bir kurgu ürünüdür.
Cinayetlerin her biri toplumsal vicdanını – kamuoyunu isyan ettirecek tahrik düzeyindedir.
Eşbaşkanın sahte çığlıkları – 180 derece çark edişleri, hazin tabloyu tam anlamıyla traji-komik kılmaktadır.. “Sayın muhbir vatandaş” defterleri açılmış, umarsız medet bağlanmıştır!?
Düşük – emanetçi AKP hükümeti de facto (fiilen) iktidarı gasp ederek yürütmeyi tıkamıştır.
– Hükümet kurulması engellenerek Türkiye yeniden genel seçimlere ite kaka sürüklenmektedir.
Türkiye AKP – RTE eliyle tutsak alınmıştır;
yoz bir darbe süreciyle genel seçim sonuçları adeta boşa çıkarılarak milli irade
kıskıvrak bağlanmıştır
.

– Oyun / politik kumar, olabildiğine büyük, gözü kara ve kanlıdır;
göze alınan ve mutlaka ödenecek olan bedel de öyle..

Yazılmadı, söylenmedi.. denilmesin..
Bu doğrultuda yazdığımız ve bu sitede yayımladığımız yazıların / çığlıkların sayıları
3 değilse 2 basamaklı.

Sevgi ve saygı ile.
28 Temmuz 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Yazımızın pdf biçimi : NATO_TOPLANTISI_UZERINE