Aylık arşivler: Aralık 2013

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ 6. OLAĞAN GENEL KURULU

 

Ulusal Eğitim Derneği

Necatibey Cad. No: 13/13 Sıhhiye/Ankara

Tel: (0312) 229 43 25 Belgeç: (0312) 229 45 26

Eposta: ogdunyasi@gmail.com

Web: ogretmendunyasi.org

 ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ 6. OLAĞAN GENEL KURULU 

30 Kasım 2013 günü çoğunluk sağlanamadığı için yapılamayan Derneğimizin 6. Olağan Genel Kurulu, aşağıdaki gündemle, belirtilen gün, saat ve adreste toplanacaktır. Üyelerimizin özellikle katılımını diliyoruz.

GÜNDEM:

1. Açılış, saygı duruşu, İstiklal Marşı
2. Başkanlık divanının seçimi
3. Gündemin kabulü
4. Açış konuşması
5. Konukların konuşmaları
6. Genel Yönetim Kurulu Çalışma Raporunun okunması
7. Denetleme Kurulu Raporunun okunması
8. Onur Kurulu Raporunun okunması
9. Raporların görüşülmesi
10. Yönetim Kurulu’nun aklanması
11. Denetleme Kurulu’nun aklanması
12. Tüzük değişikliği
13. Genel Yönetim Kurulu’na şube/temsilcilik açma yetkisinin verilmesi
14. Gelecek dönem bütçe taslağının görüşülmesi
15. Genel Yönetim, Denetleme ve Onur kurullarının seçimi
16. Dilekler ve kapanış

           YÖNETİM KURULU

Tarih: 7 Aralık 2013, Cumartesi Saat: 11.00

Yer: Necatibey Cad. No: 13/13 Sıhhiye-Ankara

ADD Küçük Kurultayı : 7-8 Aralık 2013

ADD Küçük Kurultayı..

7-8 Aralık 2013,

Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi, Batıkent..

logo

Tarih : 07-08 Aralık 2013, Cumartesi- Pazar
Yer : Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi/ Batıkent-Ankara

GÜNDEM
07 Aralık 2013, Cumartesi
Açılış: 10.00 – Kapanış:18.00
1. Açılış, saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunması.
2. Kurultayı yönetmek üzere GYK’nın yerini alması.
3. Kurultay sonuç bildirisini hazırlamak üzere komisyon seçiminin yapılması.
4. Genel Başkanın açılış konuşması.
5. Konuk konuşmacılar.
6. Güncelin tartışılması.
7. ADD ve Yerel seçimler.
8. Türkiye’de siyaset ve ADD.
9. Atatürkçü Düşünce Derneğinin yol haritası.

08 Aralık 2013, Pazar
Açılış: 10.00 – Kapanış: 17.00
1. Genel Başkanın açış konuşması.
2. Genel Görüşme Konuları (Şube yöneticileri, aşağıda yazılı konularda soru ve önerilerini sunacaktır.)
– İdari
– Mali
– Denetleme
– Disiplin
– Bilim Danışma
– Örgütsel Bölge Toplantıları ve çalışmaları.
– Tüzük
– Bilgi İşlem- İnternet
– İktisadi İşletme
– Burs İşlemleri
– Hukuki işlemler
– Birliktelikler
– Gençlik
3. Sonuç Bildirisi.
4. Kapanış.

Konaklama Alternatifleri:

Asal Hotel
Çankırı Cad. No:29 Ulus
312-311 55 25 – 311 51 30

Alfin Hotel
Menekşe 1 Sokak No:11 Kızılay
312- 417 84 25 – 417 62 07

Başkent Öğretmen Evi Beşevler
312- 212 96 40

Hotel Kapital
Çankırı Cad.No:21 Ulus
312- 310 45 75 – 310 45 80

Muhtarlar Misafirhanesi
Denizciler Cad. No:14 Ulus
312- 324 12 83

Dr. MEHMED FUAD UMAY 4. ULUSAL TIP GÜNLERİ

Dostlar,

Hafta sonu Ankara’da yapılacak bir kongrenin programını paylaşmak istiyoruz..

Dr. MEHMED FUAD UMAY 4. ULUSAL TIP GÜNLERİ 

Bizim de öğretim üyesi olduğumuz AÜTF (Ankara Üniv. Tıp Fak.) 50. Yıl Anfisinde (Cebeci Hastanesi) gerçekleştirilecek..

Kurtuluş Savaşı yıllarımızın efsane ulusal kahramanı meslektaşlarımızdan
Dr. MEHMED FUAD UMAY‘ın saygın anısına..

Program tam metin olarak aşağıda..

Bilgi ve ilginize sunarız..
(Ayrıca pdf olarak : 4.Ulusal_Tip_Gunleri_2013)

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

=========================================

 

Dr. MEHMED FUAD UMAY
4. ULUSAL TIP GÜNLERİ 

 

6-8 ARALIK 2013 ANKARA
ANKARA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ CEBECİ HASTANESİ 50. YIL AMFİSİ
DİKİMEVİ / MAMAK – ANKARA
Kongre Başkanları
Prof. Dr. Recep AKDUR : Ankara Üniversitesi Tıp F. Halk Sağlığı AD Başkanı
Prof. Dr. (E) Hv. Diş Tbp. Alb. Yavuz S. AYDINTUĞ : Gülhane Askeri Tıp Akademisi Ağız Diş Çene Hastalıkları Cerrahisi Ana Bilim Dalı önceki Başkanı.

Kongre Sekreterleri
Op. Dr. M. Erkan BALKAN : Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Birimi. Prof. Dr. İ. Hamit HANCI : Ankara Üniversitesi Tıp F. Adli Tıp AD Beyhan GÜRGÖZE : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Üniversite Sporları Federasyonu Başkanı
Prof.Dr Uğur KOCA : Dokuzeylül Üniversitesi Tıp F. Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD
Prof Dr Çimen OLGUNER : Dokuzeylül Üniversite Tıp F. Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD

İLETİŞİM : erkanbalkan@hotmail.com GSM: 0532 313 87 21

PROGRAM
06 ARALIK 2013 Cuma
13.30-15.30: Anıtkabir Ziyareti . Atatürk’ün mozolesine çiçek konulması, anı defterinin yazılması ve müze gezisi.

07 ARALIK 2013 Cumartesi
08.30-09.00 : KAYIT 09.00-10.00 : SAYGI DURUŞU – İSTİKLAL MARŞI VE AÇILIŞ KONUŞMALARI Prof. Dr. Recep AKDUR : Kongre Başkanı

Prof. Dr. Şehsuvar ERTÜRK : Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Kasım KARAKÜTÜK : Ankara Üniversitesi Rektör Yardımcısı
Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU : Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Serdar DENKTAŞ : Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı.

10.00 – 10.40 1. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Recep AKDUR . Ankara Üniversitesi Tıp F. Halk Sağlığı AD Başkanı Uz. Dr. Mustafa DİNLER . Hekimler ve Sağlık Çalışanları İçin Hukuk Derneği Bşk. Konuşmacılar : Dt. Orhan ÖZKAN. Ankara Diş Hekimleri Odası Onursal Başkanı. (Dr. Fuat Umay’ın yeğeni.) Dayım Dr. Mehmed Fuad UMAY
Doç Dr. Veysi AKIN. Yazar, Trakya Ü. Eğitim Fakültesi Tarih Bölümü . Bir Devrin Cemiyet Adamı : Doktor Fuad Umay
Prof. Dr. Yavuz Sinan AYDINTUĞ. Kongre Eş Başkanı.
10.40 – 11.00 Plaket Sunumu
*Ulusal Tıp Günleri Düzenleme Kurulu’nun Plaket Sunumları
-Sn. Serdar DENKTA Ş’ın UMAY ailesine Plaket Sunumu
-Sn. Serdar DENKTA Ş’a Ulusal Tıp Günleri Düzenleme Kurulu’nun Plaket Sunumu (Rektörlük adına Prof.Dr.Kasım Karakütük tarafından)
*Ulusal Tıp Günleri Düzenleme Kurulu adına Ba şkan Prof.Dr.Recep AKDUR’a Plaket Sunumu (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanlı ğı tarafından)
*Dr. Fazıl DO ĞAN’ın Hem şerileri Emet-Cevizdere Dayanı şma Derne ği ECDAD nin Plaket Sunumu
11.00-11.30 Dinlence

11.30 – 12.45 2. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Erdener ÖZER . Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fak. Patoloji AD Bşk. – İzmir Tabip Odası Önceki Bşk. Yrd. Doç.Dr. Serdar SÜTÇÜ . Türk Di ş Hekimleri Birli ği II. B şk.
Konuşmacılar Prof. Dr. Şengül HABLEMİTOĞLU. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı. – Doç.Dr. Elif GÖKÇEARSLAN ÇİFTÇİ. Ankara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Öğ. Üyesi Dr. Fuad Umay’dan sonra; Devrimci Bir Doktorun Gözünden Günümüz Çocukluğuna Bakış
Prof. Dr. Yavuz Sinan AYDINTUĞ. Kongre Eş Başkanı. Diş Hekimi Gözüyle ATATÜRK
Dr. Öğr. Alb. Ali GÜLER. Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü. Atatürk’ün Saklanan Şeceresi
Prof. Dr. Adnan ATAÇ. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıp Tarihi ve Deontoloji önceki AD Başkanı. Sevgi dolu Anadolu (doğa, tarih ve insan konulu digital gösteri)
Prof. Dr. Sedat SEVER. Ankara Üniversitesi. Eğitim Bilimleri Fakültesi Eğitimin Kültürel Temelleri Bölümü. Çocuk ve Okuma Kültürü
12.45-13.30 YEMEK ARASI
13.30 – 15.00 3. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Ahmet SAYAL . Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eczacılık Bilimleri Merkezi önceki Bşk. Uz.Dr. Bahtiyar MUHAMMEDOĞLU . Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi Gastroenteroloji Kliniği – Dünya Ahıska Türkleri Birliği (DATÜB).
Konuşmacılar Prof. Dr. Sema AKA. Bağımsız Araştırmacı. Uygar Uygur Türklerine Ne Oldu?
Prof. Dr. Hanım HALİLOVA. Azerbaycan Kadın Hakları Müdafaa Cemiyeti Başkanı, Azerbaycan Bağımsızlık Hareketi Kadın Lideri. Hedefimiz Türkiye ve Türk Dünyası AR-GE’sini Kurmaktır.
Av. Sadun KÖPRÜLÜ. Irak Türklerinden, Araştırmacı Yazar, Irak Türkmen Cephesi Ankara Eski Temsilcisi. Irak Türklerinin Günümüzde Sağlık Hizmetleri.
Prof. Dr. Yalçın ÖZKAN. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Eczacılık Bilimleri Merkezi. Başkanı Eczacılık Terimlerinin Türkçeleştirilmesi.
Prof. Dr. Aslıhan AVCI. Ankara Üniversitesi Tip Fakültesi Biyokimya AD Biyokimya ve Cumhuriyet
Güzide Filiz TUZCU. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde doktora öğrencisi . Antik Türk Kavimlerinin Tıp İlmine Katkıları.
15.00-15.30 Dinlence 15.30 – 17.00 4. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Uğur KOCA. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Doç. Dr. Deniz ÇALIŞKAN. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD
Konuşmacılar Prof. Dr. Mustafa KAHRAMANYOL. (E) Tbp. Alb. KBB Uzmanı. Balkan Savaşlarında Sağlık Hizmetleri.
Yrd. Doç. Dr. Engin KURT. Gülhane Askeri Tıp Akademisi Tıp Tarihi ve Deontoloji AD. İstiklal Harbinde Sağlık Hizmetleri
Prof.Dr. Çetin ARSLAN. Yargıtay Cumhuriyet Savcısı. Ceza Hukuku Açısından Sağlık Çalışanlarına Yönelik Şiddet
Dr. Ozan UZKUT. Antalya Tabip Odası Genel Sekreteri. Sıfır Tolerans Çalışma Grubu. Mobbingle Mücadele Derneği Antalya Temsilcisi. Hekime Şiddette Tabip Odası Yaklaşımı
Öğr. Gör. Dr. Nihal BİLGİLİ AYKUT. Başkent Üniversitesi Halk Sağlığı A.D ve Kadın Araştırmaları Merkezi (BÜKÇAM) Türkiye’de Nüfus Planlaması Politikaları ve Aile Planlaması Hizmetlerinin Geleceği
Öğr. Gör. Psk. Ezgi TÜRKÇELİK. Başkent Üniversitesi Halk Sağlığı A.D ve Kadın Araştırmaları Merkezi (BÜKÇAM) Kadına Yönelik Şiddet – Türkiye’de Durum

SOSYAL PROGRAM 18.30 Ankara Üniversitesi Cebeci Yerleşkesi Siyasal Fakültesi arkası ÇINAR Restaurant – Toplantı Yemeği

08 ARALIK 2013 Pazar
09.00 – 10.30 5. Oturum Oturum Başkanları :
Prof. Dr. Osman Şadi YENEN. İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji AD Av. Kürşat KARACABEY. Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi
Konuşmacılar Öğ. Gör. Dr. Sare MIHÇIOKUR. Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD ve Kadın Araştırmaları Merkezi (BÜKÇAM) Erken/Zorunlu Evlilikler, Çocuk Gelinler
Prof. Dr. Coşkun ÖZDEMİR. Nöroloji Uzmanı, Serbest Hekim -Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Başkanı. Demokrasi ve Halk, Sağlık ve Halk, Bilim ve Halk
Doç. Dr. Cebrail ŞİMŞEK. Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi İş ve Meslek Hastalıkları Kliniği Eğitim Görevlisi. Cumhuriyet Döneminde İş Sağlığı ve Meslek Hastalıklarına Genel Bakış
Doç. Dr. Kemal Macit HİSAR. Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Karşılaştırmalı Sağlık Hizmetleri: İsviçre, Küba, Türkiye
Op. Dr. (E) Alb. Aytekin ERTUĞRUL. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Sağlık Dairesi önceki Başkanı. Türkiye’de İlk Yardım Mücadelesi (Deniz Kuvvetleri ve Türkiye Deneyimi)
Av. Ahmet MEMET. Yunanistan – Gümülcine. Serbest Avukat, Yunanistan’da Adli Tıp 10.30-11.00 Dinlence Oturum Başkanları : Prof. Dr. Hamit HANCI. Ankara Üniv. Tıp Fak. Adli Tıp AD Dr. Mecit VEYSELOV. Ukrayna Konuşmacılar Dr. Av. Savaş ÖZDAĞ. Ankara Barosu Yasa İzleme Enstitüsü Başkanı. Taraf Bilirkişi
Dr. Öğ. (E) Alb. Ahmet TETİK. General Prof. Dr. Tevfik Sağlam’ın anlatımıyla Gülhane Askeri Hastanesi
Op. Dr. Hüseyin BEKİR. Yunanistan-Gümülcine . Serbest Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, Skolyoz
Yrd. Doç Dr. Serap Selver KİPAY Muğla Üniversitesi. Fethiye Sağlık Meslek Yüksek Okulu Müzik Ruhun Gıdasıdır, ya Hücrelerin?
Doç. Dr. Gürkan ERSOY. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD – Herkes İçin Acil Sağlık Derneği Genel Sekreteri. Hasta Yakınlarına Ölüm Bildirimi
Yrd. Doç. Dr. Meral DÖLEK. Acil Hemşireleri Derneği Başkanı . 2013 ICN Teması ve Hemşirelik
12.30-13.30 YEMEK ARASI
13.30 – 15.00 7. Oturum
Oturum Başkanları : Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı DOĞAN. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD Op. Dr. Mehmet Erkan BALKAN . Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Birimi.
Konuşmacılar Av. Özcan PEHLİVANOĞLU. Serbest Avukat, Rumeli-Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi (RUBASAM) Başkanı . İstanbul’un İşgalinin Günümüzde Hatırlattıkları
Prof. Dr. Esin KAHYA. Atatürk Kültür Merkezi, Uluslar arası Tıp Tarihi Kurumu, Türk Tıp Tarihi Kurumu, Uluslar arası Bilim tarihi Kurumu, Türk Bilim Tarihi Kurumu, Türk Felsefe Derneği’nin üyesi. Atatürk Döneminde Bilim Adına Yapılan Çalışmalara Örnekler
Prof. Dr. Semih BASKAN. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Cerrahi AD. Cumhuriyetin İlk Tıp Fakültesi
Prof. Dr. Ramazan İNCİ. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Mikrobiyoloji AD. Ne Olacak Bu Üniversitelerin Hali? Nasıl Bir Üniversite İstiyoruz?
Prof. Dr. Erdal BEŞER. Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı A. D. Ülkemizin Kalkınmasında Üniversitelerin Rolü Ne Olmalıdır?
Op. Dr. Ceyhun BALCI. Serbest Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi. İki Ayaklı Olmak
15.00-15.30 Dinlence 15.00 – 16.45 8. Oturum
Oturum Başkanları : Op. Dr. Ceyhun BALCI. Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı, İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi. Prof. Dr. Prof. Dr. Resul BUĞDAYCI. Mersin Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı AD Konuşmacılar
Dr. Ali DOĞAN. Balıkesir, Bandırma Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı .Nörolojik ve Psikiyatrik Bir Bozukluk Olarak Hubris (Kibir) Sendromu
Yrd. Doç. Dr. Levent SEÇKİN. Bozok Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum AD Bilimsel ve Teknolojik Gelişmeler Bağlamında Hekimliğin Geleceği
Vet. Hekim Adnan SERPEN. İzmir Veteriner Hekimleri Odası Onur Kurulu ve Veteriner Halk
Sağlığı Çalışma Grubu Üyesi. Kentlerdeki Yeşil Alanların Tek Sağlıktaki Yeri
Op. Dr. Mehmet Erkan BALKAN. Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahisi Birimi. Üniversite Reformunda Öncü Bir Maarif Nazırı: Lüleburgazlı Emrullah Efendi
Yrd. Doç. Dr. Suavi TUNCAY. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi. Çevre, Kent ve Ülke Düzenini Bozan Suça Yönelik Davranış Kalıplarının Nedenleri ve İletişimin Önemi.
Prof. Dr. Akın YILDIZ. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi. Acil Serviste Doktor Manzaraları

Kapanış Töreni (Sertifika ve Teşekkür Belgelerinin Takdimi)

İHANETİN PİŞTİSİ..

İHANETİN PİŞTİSİ..

portresi_papyonluTürker ERTÜRK

Sözde “soykırım” iddialarının 100′üncü yıldönümü olan
24 Nisan 2015 hızla yaklaşırken emperyalizmi arkasına almış olan Ermeni diasporası amaçlarına ulaşabilmek için 3T‘yi kendisine ilke edinmiş olarak dörtnala ilerlemektedir. 3T ise Türkiye’den “soykırımın” tanınması ve doğak sonucu olarak Toprak ve Tazminat isteğidir.

Bu üç T’nin en onur kırıcı olanı atalarımızın “Soykırım” yaptığı iddiasıdır.
Bu iddia gülünçtür, komiktir ve yalandır. Bu yalan 100 yıl önce yine bu toprakları
bölüp parçalamak ve ham yapmak isteyen emperyalizm tarafından uydurulmuştur.

Dün bu coğrafyayı istikrarsızlaştırmak ve saldırgan niyetlere kurban etmek için istismar edilenler bu bölgenin kadim halkları olan Ermeniler ve Rumlardı, şimdi buna Kürtler de eklendi.

Emperyalizmin doğu cephesinde değişen bir şey yoktur.

“Soykırım” savları gülünçtür ve komiktir ama arkasındaki niyetleri ve gücü fark ederseniz gülünüp geçilebilecek bir olay değildir. Fakat ülkemizin onuruna, güvenliğine, istikrarına ve çıkarlarına yönelik bu açık düşmanlığa karşı Erdoğan liderliğinde AKP hükümetleri gaflet, dalalet ve hıyanet içindedir.

Aşikâr olan bu hıyanete karşın ülkemizi, atalarımızı ve evrensel doğruları cengaverce savunmaya çalışan kahramanlarımız da vardır. Bunlardan birisi de daha önce
“Tek Kişilik Ordu” başlıklı yazımla çalışmalarından bu köşede bahsettiğim
Şükrü Server Aya‘dır.

Emperyalist yalan

İlerlemiş yaşına karşın köşesine çekilip rahatına bakmak varken parasını, emeğini ve zamanını “Soykırım” savlarının emperyalist bir yalan olduğunu tüm dünyaya kanıtlamak için harcıyor. Bunun karşılığında bırakın ilgiyi ve desteği, düşmanlık görüyor
dersek yeridir.

Şükrü Server Aya“soykırım” yalanını tüm dünyaya anlatabilmek için çalışmalarını
ve çıkardığı kitapların çoğunu yabancı dilde hazırlıyor. Geçen Nisan ayında sözde “soykırım” savlarının temelini oluşturan “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü” adlı propaganda kitabını paragraf paragraf irdeleyen ve yabancı belgelere dayanarak ipliğini pazara çıkaran “Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau” (Büyükelçinin Mantık Dışı Çelişkileri) adlı kitabını çıkarmış ve
Koç Müzesi’nde tanıtımını yapmıştı.

Tek kişilik ordu Aya boş durmuyor! Tam 7 ay sonra bu sefer Londra’da Quen Mary Üniversitesi‘nde geçen Cuma günü (29 Kasım 2013) yeni kitabının “Twisted Law Versus Documented History” (Çarpıtılmış Hukuk Belgelenmiş Tarihe Karşı) adlı kitabıyla uluslararası kamuoyunun önüne tekrar çıktı.

Şükrü Server Aya bu çalışmasıyla, İngiliz hukukçu Geoffrey Robertsen‘ın 2009′da yazdığı “Bir Ermeni Soykırımı Var Mıdır?”başlıklı kitabındaki diasporanın siparişine yönelik uyduruk iddialarını yine yabancı belgelerle çürütüyor.

Tanıtım etkinliğine İrlandalı tarihçi ve kitabı basan ATHOL yayınevi editörü Dr. Pat Walsh, çok sayıda akademisyen, gazeteci ve Londra’da yaşayan Türkler, AKP eski Milletvekili
Dr. Turhan Çömez katılıyor; ama davet edilmesine karşın ne Büyükelçiliğimizden,
ne de Konsolosluğumuzdan bir Allah’ın kulu bile iştirak etmiyor.

3 milyon sterline kanıtlarım

Ermeni diasporası ve Gülbenkyan Vakfı‘ndan kitabı yazması için yüklü miktarda
para aldığı iddia edilen Geoffrey Robertsen‘nın adamları tanıtım etkinliğine gelerek suçluluk psikolojisi içinde bağırıp çağırıyor ve provokasyon yapıyorlar.

Etkinliği basarak provoke etmek isteyenler “Siz görürsünüz yaptığımız çalışmalar sonuç verecek ve çok yakında İngiliz Parlamentosu bu işe tarafsız kalmayacak.” diyorlar. Etkinliğe katılan bir Türk dostum dün beni aradı ve yıllar önce ünlü bir İngiliz avukatın kendilerine gelerek “Bana 3 milyon sterlin verin, bu olayın soykırım olmadığını kanıtlayayım” dediğini anlattı. Anlayacağınız bu iş Batı’da bir ticaret olmuş!

Şükrü Server Aya para istemiyor, yalnızca “Gölge etmeyin başka bir isteğim yok.” diyor. Soruyorum size, ülkemizin çıkarlarını korumakla görevli Londra Büyükelçisi bu etkinliğe katılmayacak da neye katılacak? Ayrıca çok yakında olmasına karşın Büyükelçilikten ve Konsolosluktan hiç kimse gönderilmemiş.
Bu davranış nasıl yorumlanabilir?

Erdoğan ve Davutoğlu‘nun husumetinden korktuğunuz için mi, ülkemizin çıkarlarının korunması peşinde olan bu etkinliğe gelmediniz ve kimseyi göndermediniz?
Sizi geri çağırırlarsa tatlı yaşamınız bozulur ve Sterlinleri hesabınızda biriktirme şansınız mı yok olur!

Daha önce bu köşede geçen 10 Kasım’da Atatürk’ü Anma Törenine hastalığını gerekçe ederek katılmayan Los Angeles Başkonsolosu’ndan söz etmiştim. Şimdi buna
Londra Büyükelçisi’nin davranışı eklendi ve pişti oldular.

Etkinliğe katılan Dr. Turhan Çömez‘e “Ne zaman Türkiye’ye döneceksiniz?”
diye sormuşlar. Yanıt olarak, “Ben döndüğümde onlar orda olamayacak.” demiş. Bence de ülkemizin geleceği, çıkarları, istikrarı ve güvenliği açısından gerçekten
hayırlı olur.

Saygılar sunarım. 7.12.13

DERSHANE SORUNUNU NASIL ÇÖZERSİNİZ?


Değerli Kardeşim

Türkiye eğitimi sorunlarla dolu. Dershane tartışması da bir yaranın deşilmesi olmuştur. Herkesin bir çıkarı ve bakış açısı vardır. Ancak taraflar zarar görmeden ya da en az zararla bu yaranın kapanması ve yeni bir yapılanma istiyorsak, bu yazıyı okuyun.. derim. Kim bilir, belki kangren olmuş bir sorunu basit olarak çözmek olası… 07.12.2013

DERSHANE SORUNUNU NASIL ÇÖZERSİNİZ?

ali_demirsoy_portresi

Prof. Dr. Ali Demirsoy

      Kasım 2013’de hükümet sözcüsünün inkâr etmesi, başbakanın da “hayır” ben söyledim demesiyle başlayan tartışma alevlendikçe alevlendi, hatta kıtalararası hedeflere kadar uzandı, bu ülkenin geleceği için yeni yol haritaları çizilmeye başlandı, bir zamanların kol kola gezen fikirdaşların yolları ayrılır gibi göründü, gizli gizli elde edilmiş belgeler ortalığa saçılmaya başladı. Birçoğuna göre dershane tartışması yıllarca şişmekte olan yarayı patlattı, cerahat akmaya başladı. Belli ki bu işin altında bilinenin dışında birçok plan ve tezgâh var. Ancak bir gerçek daha var: Bu da bu ülkede neredeyse yarım asırdır süregelen bir dershane gerçeğinin olması. Hizmet etmiştir etmemiştir tartışması artık geride kaldı. Şu anda bu ülkenin en büyük işletmelerinden ya da sektörlerinden biri olmuştur. Yüz binlerce insan bu sektörden ekmek yemekte, milyonlarca genç bu sektörün tezgâhından geçti ve geçmekte.

Uygar ve sosyal bir ülkede böyle bir kurum olmalı mıdır sorusuna yanıt, “kesinlikle, hayır, olmamalıdır” deneceğini umuyorum. Eğitim dünyasının literatüründe, bir ülkede yaygın olarak para ile ders verme ya da dershanecilik diye bir kurum yoktur; olmaması da gerekir.

Geçmişte diploma, devlette kadrolu iyi bir iş bulma demek olduğu için, hemen hemen herkes, elindeki olanaklarla çocuğunun bir diploma sahibi olmasını istiyordu. Belirli bir süre öyle de oldu. Daha sonra okullaşma oranı artıp, devletteki kadro olanakları sınırlanmaya başlayınca, bu sefer gündeme kaliteli eğitim gereksinmesi geldi ve aileler çocuklarını daha iyi bir üniversitede ve tercih edilen bir meslekte eğitebilmek için ellerini cebe attılar ve bu talepten dershaneler doğdu. Çünkü üniversiteye girmek için var olan eğitim sistemi yeterli bulunmuyordu. Yarışma kızıştıkça, dershaneler de “test sınavını kazandırabilmek için” kişinin davranış ve ruhsal gelişimini dikkate almadan, piyasadan pay almak için her yolu denemeye başladılar. Sonuçta hiç kimsenin mutlu olmadığı, sürekli tenkit ettiği; ancak zorunlu olarak bulaştığı bir ucube eğitim dünyası kurulmuş oldu.

Uzlaşma kültürü olmadığı için özellikle tartışma başlayınca herkes kendi açısından, çıkarından bakarak yorum yapmaya başladı. Aslında yıllardır sinsi sinsi seyreden cerahat torbası patlama aşamasına gelmişti.

Faturanın bugünkü hükümete çıkarılması haksızlık olur. Aslında Türkiye bu enfeksiyonu 1945 yılında (hatta daha önce) kapmıştı. Dar olanaklarla, üretken, sebatlı, becerikli, ülke gerçeği ile tanışmış ve o gerçeğin gereklerini yerine getirmek için yönlendirilmiş, kendi başına ayakta kalabilen, kendi olanakları ile üretebilen, sorun çözmeye yönelik eğitim almış, çok yönlü gençleri yetiştirmek üzere ülkemize özgü, bugün birçok ülke ve eğitim kurumu tarafından takdir edilen ve taklit edilmeye çalışılan Köy Enstitülerini ortadan kaldıran zihniyetle bu virüsü kapmıştı. Model Türk modeliydi ve tarihten gelen ve var olan sorunları çözmeye yönelikti. Şu ya da bu nedenle, özellikle toprak ağaları, bilinçli gençliğin kendileri için tehdit olacağını düşünerek, halkın duyarlı olduğu din ve komünizm araçlarını kullandırarak, okulların kötülenmesine ve yıpranmasına neden oldular ve sonunda ağlara yakın duran 1950’li yılların hükümeti tarafından tümüyle ortadan kaldırıldılar.

Batı işbirlikçiliğine sıcak bakan ve batı hayranlığının arttığı bir dönem başlamıştı. Eğitim modeli de oradan alınmalıydı.

Öğretmen okulları açıldı ve gerçekten öğretmenliği meslek edinmeyi isteyen çok başarılı öğretmenler yetiştirildi. Bu okullar da şu ya da bu nedenle (yine aynı zihniyetle) yıpratıldı. Bu arada okullaşma oranı artınca yeni arayışlara girişildi. Yüksek Öğretmen okulları kuruldu. Çok başarılı öğretmenler yetiştirildi. Bu okullara da siyasi çekişmeler bulaştırıldı ve onlar da kapatıldı. En kötü seçim yapıldı. Batıdan Eğitim Fakülteleri modeli alındı. Daha önce eğitim enstitüleri adı altında öğretmen yetiştiren kurumlar ortadan kaldırıldı ve bir kısmı eğitim fakültelerine dönüştürüldü; neredeyse her üniversiteye bir eğitim fakültesi açıldı. Türkiye eğitim dünyasının kırılma noktalarından biri eğitim fakültelerinin kuruluşudur. Kuş desen kuş değil, deve desen deve değil. Fizik, kimya, matematik, biyoloji dersleri fen fakültelerinde ve sosyal bilimlere ait dersler edebiyat fakültelerinde daha kapsamlı ve doğru dürüst verilirken, eğitim fakültelerinde bu işleri akademik olarak yapmaya çalışan kadro türedi. Herkes öğretmen olma ya da öğretmen yetiştirme değil, bilim adamı olma peşine düştü. Öğretmenlik ruhu burada büyük ölçüde irtifa yitirdi. Zamanla da etkisi dalga dalga orta eğitime yayıldı. Bu fakültelerde okuyan öğrencilere neden burayı tercih ettiği sorulduğunda, duraksamadan, “devlette iş bulma daha kolay olduğu için” yanıtı verirler. Benim amacım öğretmen olmak idi diyen hemen hemen hiç kimseye rastlayamıyorsunuz. Öğretmenlik adanmaktır, amaçtır ve bir sevdadır.

Eğitimle ilgili konular belki bir eğitim fakültesi içinde ele alınmalıydı. Ancak batının fiyakalı bölüm adları ile bu alan da çeşitlendirildikçe çeşitlendirildi. Sonuçta ayrıntıya girilmeden, sevdalı öğretmenler yetiştireyim derken, kendini fenci, tarihçi, coğrafyacı, matematikçi, biyolog, kimyacı, fizikçi olarak gören, eğitim diplomalı öğretmenler piyasaya sürüldü. Meslek derslerine atanamayınca, çoğu da özel ruh dünyası ve davranış modeli isteyen sınıf öğretmenliğine razı oldu.

Aslında orta eğitim bilgi yüklenen yerler olmayıp, yorum ve davranışların biçimlendirildiği yerler olmalıydı; öyle olmadı, bilgi yüklenen yerlere dönüştürüldü.

1962 yılından önce öğrenciler üniversitelere ayrı ayrı başvuruyor; mülakata alınıyorlar ve duruma göre sınava giriyorlar; kazandıkları takdirde o üniversitede öğrencilik hakkını alıyorlardı. Yani üniversiteler kendi sınavlarını yapıyorlardı. Bu aşamaya gelmiş öğrenci sayısı az, çocukları okutma bilinci ve olanağı fazla olmadığı için mevcut kapasite yeterli gibi görünüyordu. Dışarıda kalan hemen hemen olmuyordu.

Ancak sınav üniversite öğretim elemanları tarafından yapıldığı için ahbap-çavuş ilişkisi sürüyor, torpilin önü hiçbir zaman alınamıyordu. Sonunda 1962 yılında ilk olarak Ankara’da Ankara Üniversitesinde merkezi sınav ve test tekniği ile öğrenci alınmaya başladı ve daha sonra, 1974 yılında, Türkiye çapında merkezi sınavın yapılmasından sorumlu olan ÜSYM kuruldu, 1981 yılında da bu kurum ÖSYM kurumuna dönüştürüldü.  ÖSYM’nin çok başarılı bir şekilde yakın zamana kadar görevini sürdürmesi, bu kurumun ilk başkanı olan ve ölümüne kadar da başkanlığını sürdüren Prof. Dr. Altan Günalp’ın çalışkanlığının, zekiliğinin, organizasyon yeteneğinin, özellikle yandaş olmamasının büyük katkısı olmuştur. Çok yakın zamana kadar her hangi bir sorun yaşamadan, Türkiye’nin en güvenilir kurumu olmuştur.

Bu son süreçte öğrenci sayısı mevcut üniversite kapasitesini çok aştığı, buna karşın orta eğitimde öğretmen ve öğrenci kalitesi gelişmelere ayak uydurarak atılım yapamadığı için, üniversite kapısına dayanan öğrencinin kalitesinde de oransal olarak düşmeler meydana geldi. Okullara verilen destek hiçbir zaman yeterli olmadı ve okulların bir kısmı sadece öğrenciyi meşgul eden kurumlara dönüştü.

İnsanlar, çıkar yol olarak çocuklarının bu sınavı kazanabilmeleri için okul dışında çözüm aramaya giriştiler. Çözüm de “hazır bekleyenlerce” en iyi şekilde yerine getirilmeye başlandı. Aileler sağılacak ineklere, öğrenciler koşturulacak atlara, kurslar da “haklı olarak” ticarethanelere dönüştü. Sonunda devlet okulu-öğrenci-dershane-üniversite giriş sınavları Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri haline dönüştü. Herkes kendi açısından haklıydı.

Bu yapılanmanın son derece kazançlı bir iş olduğunun farkına varan cemaatler (ya da bir cemaat) bu sektörü yurtiçinde ve yurtdışında tüm gücüyle destekledi; önemli yatırımlar yaptı. En önemlisi bir taşla iki kuş vurmaya başlamışlardı. Bu kurslardan önemli gelir elde ediyorlardı. İkincisi kendi dünya görüşünde olan gençler yetiştiriyor ve bu gençleri devletin önemli yerlerine yerleştiriyorlardı. Bu ikisinin birleşmesi ile güçlü bir siyasi baskı gücü elde edilmiş oldu. Bir kümeste iki horoz ötmeye başlamıştı. Zaman, işin doğası gereği, horozlardan birinin ibiğinin didiklenmesi ile sonuçlanacağını gösterecektir. Dershanelerin birden bire gündeme sokulması, haklı bir nedene dayansa da; birçok kesime göre birçok kesimin pasifleştirildiği bu süreçte, farklı bir gücün varlığı yine belirli bir kesim için (özellikle yasal olarak yönetimde bulunanlar için) tehdit olarak algılanmaya başlanmasındandır.

Dershaneler, özel dersler, özel okullar, daha doğrusu devlet okulları dışındaki okullar, Türk ailesinin sırtında belki de dünyanın pek az ülkesinde karşılaşılacak ağırlıkta bir yük oluşturmuştur. Sosyal bir devlette böyle bir yükü halkın sırtına yıkmanın doğru olamayacağını söyleyebiliriz.

Karşımızda okumak isteyen büyük bir kitle, çocuklarını okutmak için istekli olan; ancak gücü olmayan geniş bir aile yapısı, yetersiz okul ve öğretim elamanı sayısı, zaman zaman yetersiz öğretmen (orta eğitimdeki biyoloji öğretmenlerinin %45’i biyoloji okutulan bir bölümden mezun olmamış); bir yanda da ülkenin gelirine göre çok pahalı sayılan özel okullar; üniversiteye girebilmek için, özellikle iş bulup da karnını doyuracak bir bölümden mezun olabilmek için kazanılması gereken bir sınav var. Ömrü boyunca bir defa tiyatroya gitmeyen, bir defa güzel bir lokantada yemek yemeyen,herhangi bir tatile bir defa gitmemiş, üstüne ucuzluk satışların dışında elbise almayan aileler, dişlerinden tırnaklarından biriktirdikleri birkaç kuruşu; gerektiğinde gelecek için sakladıkları varlıklarını bu yola yatırmaya başladılar. Bu, anayasasında sosyal devlettir yazılı bir devlet için utanç verici bir görüntüdür.

Bu süreç, yalnızca bir para sorunu olmaktan çıkmış, ruhsal bir çöküntüye de dönüşmüştür. Çocuk yılda 360, haftada 7 gün okulda ve (ya da) dershanededir. Anababa çocuğun peşindedir; kurslarıyla yatıp kurslarıyla kalkarlar. Günler kâbuslarla doludur. Çocuğun gülmesine bile izin verilmediği durumlar yaşanır. Çocukla birlikte aile de ruhsal çöküntü içindedir. Bütün bu yaşananlar geleceğin mutsuz, endişeli ve güvensiz kuşağını yetiştirmektedir. Yarışma içinde olan, bir önde olma takıntısından, başkasından daha fazla hakka ve yetkiye sahip olma güdüsünden kurtulamayan bir kuşak doğmuştur. Birinin buna dur demesi gerekirdi; ama nasıl ve ne zaman?

NASIL DÜZELTEBİLİRİZ?

Herkesin ve devletin bu konuda değişik görüşleri olduğu söylenebilir. Ancak öyle bir konu ki, doluya koysan almıyor, boşa koysan dolmuyor. İşin içinde devasa sayıda bir gençlik, yetersiz bütçe ve elaman; bir tarafta özel derse ve dershaneciliğe bel bağlamış yüz binlerce insan ve aileleri; en azından bir kısmı yetersiz olan devlet okulları; kazanılması gereken bir sınav var.

Bu devletin anayasası sosyal bir devlet olma maddesini hala koruyorsa, gençlerimizi iyi yetiştirmek istiyorsak, eğitim için servet harcamadan kaçınmak istiyorsak ve gençlere eşit koşullarda bir yarışma hakkı vermek istiyorsak “herkesin itiraz etmeyeceği akla gelen ilk yol”, okulların yurt çapında –ek derse ve dershanelere gerek göstermeyecek düzeyde– kalitesinin düzeltilmesi ve eğitim düzeyinin geliştirilmesidir. Bu, söylemesi kolay; ancak uygulaması mali nedenlerle çok kolay olmayan bir yoldur. Yakın bir zamanda böyle bir yapılanmanın mali nedenlerle olamayacağını hepimiz biliyoruz. Yaklaşık 16 milyon orta eğitim çağında öğrencisi olan ve milli geliri sınırlı olan bir ülkenin başarılı olması hemen hemen olanaksızdır. Hayal görmememiz gerekiyor.

      Ancak ikinci bir yol daha var                   :

Türkiye’de yaklaşık 180 kadar üniversite var. Üniversitelere belirli bir kaynak aktarılarak, bir görev daha verilmelidir. Bu 1960’lı yıllarda uygulanan, örneğin FKB (örneğin fizik-kimya-biyoloji) ön lisansı gibi bir eğitimdir.

Liseyi bitiren öğrenciler istediği üniversiteye hiçbir koşul olmadan yazılabilir.
Ancak belirli bir ders paketinden birini tercih etmek kaydıyla. Örneğin tıp, eczacılık, veteriner, ziraat, diş hekimliği, biyoloji, su ürünleri ve biyolojiyle ilgili benzer fakülteleri
ya da bölümleri okuyacaklar FKB (fizik, kimya ve biyolojiye) paketine; mühendislik ve matematikle ilgili bölüm ya da fakülteleri okuyacaklar FKM (fizik, kimya ve matematik) paketine; edebiyatın herhangi bir dalını okuyacaklar ETS (örneğin edebiyat, tarih ve sosyoloji) paketine, dil eğitimi okuyacaklar D (dil) paketine; ekonomi okuyacaklar EMT (örneğin ekonomi, matematik, ticaret) paketine yazılabilirler. Bir kişi ancak bir paket seçebilir.

Bu öğrenciler bir yıl boyunca haftada 6 ya da 7 gün, sabahtan akşama kadar (en fazla haftada bir gün tatil vermek kaydıyla; böylece dershanelere gitmesi önlenecek) üniversitede eğitim görecek. Bu dersler üniversite hocaları tarafından verilebileceği gibi, dışarıdan görevlendirme ile olabilir ve –mevcut sorunu da çözebilmek için– çoğunlukla da dershanelerde belirli bir süre çalışmış olanlar arasından sınavla alınanlar da olabilir. Üniversiteler her eğitim yılının başında, her lisan eğitimi için belirli bir kontenjan ilan eder. Eğitim yılının sonunda sınavlardan belirli bir puanı tutturan o üniversitenin uygun bölümüne kaydını yaptırır. Sınavlar sınav salonun çıkış kapısının önüne konan optik okuyucuyla hemen orada okunur; aldığı puan öğrenciye belge olarak verilir; bu puan aynı anda  üniversitenin merkezi veri tabanına ve YÖK’ün veri tabanına girer (böylece puanlarla oynama ithamları da ortadan kalkar).

A üniversitesinde alınan bir puan o üniversitenin mimarlık bölümüne yetmiyorsa, başka bir üniversitenin mimarlık puanını tutuyorsa, başka bir üniversiteye başvuru hakkı da saklı tutulur.

Bir kişinin bu kursları bir kez yineleme hakkı olabilir. İkinci kez ödeyeceği harç iki kat olur. Ya da bunun karşılığında belirli bir harç alınır. Bu sınavlardan lisans eğitimi için yeterli puan alamayan; ancak belirli bir puanı tutturmuş olan örneğin sorulan soruların %70’ini yapanlar, pedagojik formasyonları ve eğitim ile birkaç ek dersi almak kaydıyla, ilk ve orta eğitime öğretmen olabilir. Böylece öğretmen sorununu da çözmüş oluruz.

İlk 1000 ya da 2000 öğrencinin arasına girmiş olanlara (her eğitim paketinden) bedelsiz eğitim, yurtta kalma olanağı, yiyecek yardımı, burs ya da kredi olanağı tanınır.
Bu öğrenciler temel bilimleri ve edebiyatın temel branşlarını seçmeleri halinde yüksek lisans ve doktora yapma için destek garantisi verilir ve öğretim üyesi yetiştirme programı çerçevesinde bu insanlara üniversitelerde akademisyen olmak için ayrıcalıklı bir konum belirlenir. Böylece çalışkan ve oransal olarak daha zeki olma olasılığı yüksek olan insanlardan bir öğretim üyesi kadrosu da yetiştirilmiş olur. Bilimsel atılımlara ve yaratıcılığa önemli bir zemin oluşturulmuş olur.

Burada ilk aşamada yapmamız gereken, üniversitelerin bu eğitim sürecini, ayrı bir ön okul gibi düşünerek, üniversite eğitiminden farklı bir şekilde düzenleme olacak ve mali olarak karşılaşacağımız en büyük soru da bu öğrencilerin okutulabileceği büyük dersliklerin yaratılması olabilir. Birçok üniversitenin konferans salonları ilk aşamada bu gereksinmenin bir kısmını karşılayabilir. Özel bir televizyon kanalı ile bu eğitime ayrıca destek sağlanırken; bazı üniversiteler daha gelişmiş üniversitelerin derslerinden tele-ders sistemi ile yararlanabilir.

Böylece, ÖSYM üzerindeki yük azaltıldığı gibi, dershaneler tarihe karışır, çalışanların önemli bir kısmına bir defaya mahsus olsa da iş olanağı yaratılmış, özel dersler alma isteği en aza indirilmiş; öğrencilerin bu eğitim sonunda aynı çizgiden yarışmaya başlaması sağlanmış; orta öğretimdeki öğretmen açığı önemli ölçüde kapatılmış ve öğretim üyesi yetiştirme projesi de başarılı bir şekilde yürütülmüş olur.

PROFESÖRE BAK…


PROFESÖRE BAK…

…………….!
Profösere bak tarihi inkâr ediyor. Türkü inkâr ediyor.
Böyle profesöre tüküreyim…………………….!
Atların da soy kütüğü, şeceresi var.
Böyle profesöre tükürelim……………….!
Köpeklerin bile soy kütüğü, şeceresi var.
Soyunu bilmeyen profesöre tüküreyim………!
Bunu okutan, unvan veren, makam verenin…………..?
Allah belasını versin. Hangi soy ve ırka mensup.
Bunu; profesör yapana tüküreyim…………………..!
Bunu; konuşturan, adam yerine koyan, ilim adamı sıfatı verenin.
Aklına, fikrine, sülalesine tüküreyim………………!
Bu profesör hangi ırka mensupmuş bilen vardı? Sanırım kendini kendide bilmiyor.
Kendi ırkının ne olduğunu öğrense, bilse! Türk ırkını da öğrenir tanırdı.
Soyunu sop unu, bilmeyen profesöre tükürelim……….!
Ekmek yediği vatanını, maaş aldığı milletini, İşgal ettiği koltuğununun değerini bilmeyen
Kime ait olduğunuzu, bilmeyen Profesöre tükürelim………………!
Bunu; Profesör diye çıkarıp konuşturan, buna inanan, insanların geçmişine geleceğine tüküreyim………….!
Türküm, bu ad bütün unvanlardan üstündür.

(Kaynak : internet..)

Pisa ve Irk


Pisa ve Irk

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

Her 3 yılda bir OECD bünyesinde 3 dalda (Matematik, Fen, kendi dilinde okumak/anlamak) yapılan PISA Uluslararası öğrenci değerlendirme sınavı
2012 sonuçları açıklandı.

OECD Ülkeleri ve bunun dışındaki katılımcılarla birlikte 65 ülkeden yaklaşık 500 bin öğrencinin girdiği sınav sonucunda, Türkiye 65 ülke arasında 45. ve 34 OECD ülkesi içinde 31. sırada. Özellikle Matematikte, Çin açık ara ile 1. konumda. Arkasından Singapur, Kore ve Japonya geliyor. OECD içinde başı İsviçre ve Finlandiya çekiyor.
Bizde de MEB “Bulgaristanı geçtik, Yunanistan’la aramızdaki farkı kapattık” diye teselli buluyor. Bu yaşamsal konu tartışılacağı yerde Türkiye kafayı “IRK” sorununa takmış..

ae05122013-3

Çin 613 puanla eşelin (skalanın) dışında !

http://www.oecd.org/pisa/

ae05122013-4ae05122013-5ae05122013-6

“IRK” üzerine tartışmaların gündemde olduğu bir dönemde serinkanlı düşünceye belki yardımcı olur diye Glasgow Üniversitesi Psikoloji Bölümü tarafından yapılan ilginç bir araştırmayı iletime alıyorum. 40 Ülkenin genç kadınlarından alınan yüz fotoğraflarının bilgisayar ortalamasını çıkarmışlar. Binlerce yüz fotoğrafından alınan bilgilerin ortalamasında, Ülkeyi temsilen anonim bir yüz ortaya çıkmış. Ben Batı ve Doğu komşularımızla kıyaslamak üzere Yunanistan ve İran kadın yüzünü Türk kadın yüzüyle
yan yana aldım; Resimler arasında çok belirgin bir fark olmadığını söyleyebiliriz.
(Metrik orantılar ±%3 aynı değerde) *

Dünyadaki insanları dış görünümlerine göre kabaca Afrikalılar, Asyalılar ve Avrupalılar diye “3 ırk grubu” na ayıran 19. yüzyıl antropologları, bu ‘Irk’ ları 60’tan çok alt kümeye böldüler; alt kümeler o denli çoğaldı ki; sonunda işin içinden çıkamadılar.
Bereket, Genetik Bilimi imdada yetişti ve anlaşıldı ki, bu tip bir sınıflandırmanın bilimsel bir anlamı yok. Homo sapienslerin ardılları olarak Dünyadaki tüm insanların genomunun %99,9 aynı oluşu Irk saçmalığına son noktayı koymuştur.

Irk, içi boş bir kavram durumuna dönüşmüştür.
Böylece dış görünümün aldatıcı olduğu da ortaya çıktı.

Örneğin, ülkemizde mavi gözlü olan insanların oranı % 4 kadardır. Mavi göz geninin çekinik olduğunu biliyoruz. Ancak hem anadan hem de babadan alındığı zaman mavi göz meydana gelebiliyor. Küçük bir hesap yapalım; K ve m Kara göz, mavi göz gen olasılıkları olsun. K+m=1’dir. Ana ve babadan alınan genlerin toplam olasılığı da (K+m) x (K+m) = 1 olacaktır. KK+2Km+mm=1. Eğer toplumda (mm) geni taşıyanlar yani mavi gözlü olanlar 0,04 ise m=0,2 ve K=0,8 demektir. Mavi göz geni taşıyan kara gözlülerin toplumdaki oranı 2Km= 2×0,2×0,8= 0,32 olur; Yani Türk toplumundaki tüm kara gözlülerin 32/96=1/3’ü
aynı zamanda mavi göz geni taşıyan kişilerdir. Bu örnekten de anlaşılıyor ki; insanları
dış görüntü temelinde sınıflandırmak, Genetik bilimi açısından çok kaba bir yaklaşımdan başka bir şey değildir.

Özetleyecek olursak, değerli arkadaşlar,

  • “IRK” diye bir şey yoktur.

Büyük Atatürk’ün Millet tanımı çok açıktır :

  • “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.”

Bu tanımda ırk kelimesi geçmez. Türklük, bir ırka ait olma (aidiyet), bir kan sorunu değil, bir millete bağlılık (mensubiyet) ve bir kültür meselesidir. æ

___________
* Rh+ kan grubu orantısına bakıldığında Anadolu insanının yaklaşık 1/3 oranında Asyalı ve 2/3 oranında Avrupalı kavimlerin genetik karışımı olduğunu biliyoruz.
“Irk” sözcüğünün  aslı Uruk’tur.. Kök, köken, soy anlamına gelir.

http://onedio.com/haber/farkli-ulke-kadinlarinin-yuzlerinin-ortalamalari

4+4+4 Yapılanması Kapsamında Hazırlanan Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Kitaplarının Değerlendirilmesi

Dostlar,

4+4+4 eğitimi yozlaştırma – dincileştime – karma ve laik yapıyı bozma,
ilk 4 yılda sonra açık eğitime olanak verme, çocuk gelinlere ve çocuk işçilere yol açma, sözde zorunlu 12 yıllık ama KE-SİN-Tİ-Lİ eğitim dizgesi bu sitede epey irdelendi.

Hep yazdık, bir kez daha yazalım :
MEB Komisyonunda (Başkanı, sonradan Milli Eğitim Bakanı yapılan Prof. Nabi Avcı idi) CHP’li vekiller görmezden gelinerek, iri kıyım AKP’li “erkek vekiller”ce (?!) dövülerek teklif geçirilmişti.

Sonrası da hep yalpalayarak geçti.. 60 aylık eğitime başlama yaşı 6 ay ileriye alınmak zorunda kalındı. Büyük bir hızla, pilot kullanma denemeleri bile yapılmadan
eğitim gereçleri basıldı. Bunlardan birini, -ki 2 milyona yakın adet basıldı-
Ankara Üniv. Eğitim Bil. Fak. den Prof. Dr. Dilek Gözütok ve ark. bilimsel olarak irdelediler. Çalışmayı özet olarak Ankara Üniversitesi web sitesinde yayımladılar.
Değerli ilkokul arkadaşımız Sn. Prof. Dr. Dilek Gözütok ile telefonla görüşerek
sitemizde de yayımlamak üzere izinlerini rica ettik ve incelikle lütfettiler (06.12.13). Çalışmanın tümünün 18 sayfa olduğunu ve makale olarak yayımlanmak üzere hakemlerden olumlu inceleme raporlarının geldiğini belirttiler. Kısa bir süre sonra
bu önemli ve değerli çalışmayı tam metin olarak da paylaşabileceğiz.

Aşağıda özetle verdiğimiz kapsamda bile dehşet verici sonuçlar var..
MEB son derece sorumsuz biçimde ve bilim dışına düşerek milyonlarca öğrencinin eğitim gereçlerini yetkili olmayan ellerde hazırlatıp bastırıyor, dağıtıyor..
(Örn. Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Çalışma Kitabı-1)

Bu kitabın içerdiği, “öğrencilerin bilişsel – duyuşsal ve psikomotor gelişim düzeylerine uygun olmayan etkinliklerin ve görsellerin” düzeltilmesi uyarısı zarafetle yapılıyor.

Bu sorumsuz davranış, Türkiye’nin geleceğine ilişkin ağır bir sorumluluk doğuruyor.. Telafisi olanaksız zararlara yol açabilecek bir politik uygulama..

Ne yazık ki pek çok kurumdan, özellikle basından ses çık(a)mıyor..
Bu durum İLERİ DEMOKRASİ (!) ikliminin ürünü olsa gerektir.
Ancak bir avuç sorumlu Eğitim Bilim öğretim üyesi bilimsel bir irdeleme yapıyorlar..
O da basında yer bul(a)mıyor. İşte özerk kurumlar böylesi anti-demokratik ortamlar oluşmasın ya da bir biçimde oluşturulmak istenirse toplum direnebilsin diye öngörülmüştür. Bir tutamcık kalan üniversite bilimsel özerkliği sayesindedir ki,
bilim namusu ve yurt sevgisi olan bir avuç eğitim bilimci, olanakları zorluyorlar..

Unutulmasın;

  • Demokrasi; ancak özerk kurumların kolonları üzerinde yükselebilir.

MEB, toplumdan özür dilemek (?!) ve büyük bir hızla bu ürkünç (vahim) hatalardan dönmek zorundadır..

Sayın Prof. Dilek Gözütok ve genç akademisyen çalışma arkadaşlarına şükran borçluyuz.
Akademik cesaretlerini de kutlayarak..

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Metne pdf olarak erişmek için; – 4+4+4_icin_kitap_irdelemesi_Dilek_Gozutok_ve_ark_6.12.13
veya
– http://epg.education.ankara.edu.tr/files/2013/09/444.pdf

=========================================

4+4+4 Yapılanması Kapsamında Hazırlanan Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Kitaplarının Değerlendirilmesi

portresi
Prof. Dr. F. Dilek Gözütok
Arş. Gör. Özgür Ulubey*
Arş. Gör. Ayşe Gülsüm Akçatepe*
Arş. Gör. Ece Koçer*
Arş. Gör. M. Emir Rüzgar*
 

5.1.1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’nda, 30.03.2012 tarihinde yapılan değişiklikle, Türk Milli Eğitim Sistemi’nde 1997’ye dek 5+3+3, 1998’den sonra
8+3 ve ardından da 8+4 biçiminde uygulanmakta olan örgün eğitim, 4+4+4 biçiminde yapılandırılmıştır. Yeni yapıda, sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim kademelendirilerek kesintili duruma getirilmiştir. İlk dört yıl ilkokul, ikinci dört yıl ortaokul olarak düzenlenmiş ve üçüncü dört yıldaki lise, (kâğıt üzerinde) zorunlu eğitim kapsamına alınmıştır. Ancak
bu yapılanma ile öğrenciye, zorunlu eğitim kavramı adı altında, ilk dört yıldan sonra öğrenimine açık öğretimde devam etme serbestliği de getirilmiştir. Düzenleme ile ilk
dört yıla başlama yaşı zorunlu olarak 6 yaştan (72 ay) 5 yaşa (60 ay) indirilmiş, ortaokul ve liselerde öğrencinin veya anne-babasının isteğine ve seçimine bağlı olarak dini içerikli derslerin de ağırlıklı olarak yer aldığı seçmeli derslere yer verilmiştir.

Yeni yapılanma, pilot uygulaması yapılmadan 2012 – 2013 eğitim-öğretim yılında
(1, 5 ve 9. sınıflarda) kademeli olarak uygulanmaya başlanmıştır. Eylül 2013 öğretim yılı başında, 5 yaşını tamamlayan çocuklar, adreslerine dayalı olarak en yakın okula zorunlu kayıtları yapılarak 12 yıllık zorunlu eğitimin ilkokul 1. sınıfına, 4. sınıfı tamamlayan öğrenciler, ortaokul 1. sınıfa, 8. sınıfı tamamlayan öğrenciler ise lise 1. sınıfa başlatılmışlardır.

  • Bilim çevrelerinden ve velilerden gelen tepkilerle okula başlama
    60-66 ay arasındaki çocukların okula gönderilmesi velilerin isteğine bırakılmıştır.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş ile Türkiye’deki yetişkin nüfusun ortalama eğitim süresinin ve lise mezunu sayısının arttırılacağını, okullaşma oranındaki bölgesel farklılıkların azaltılacağını, farklı alanlarda yeteneği olan öğrencilere ortaokul 1. sınıftan itibaren kendilerini geliştirme fırsatı tanınacağını, eğitimin kademelere bölünmesi ile kademeler arası geçişlere olanak sağlanacağını, böylece yetenek ve gelişimlerine göre bireylere erken yaşlarda mesleksel tercih hakkı tanınacağını, okula başlama yaşının 60 aya düşürülerek, çocuklara erken yaşta ilkokula başlama fırsatı verileceğini, bu konuda dünya genelindeki uygulamalarla paralellik sağlanacağını ve
farklı kademelerdeki öğrencilerin farklı binalarda eğitim görerek, ortak mekânlardan yeterince yararlanmalarının sağlanacağını belirtmiştir (MEB, 2012a).

Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, Eğitim Programları Bölümü Öğretim Elemanları Kanun teklifinin yapıldığı dönemde, üniversiteler, bazı sivil toplum kuruluşları, ana muhalefet partisi ve kamuoyu, MEB’in yeni yasayla getireceğini belirttiği düzenlemeleri; ilkokula başlama yaşının bir yıl erkene alınmasının ve okul öncesi eğitimin zorunlu olmamasının bilimsel verilere uygun olmadığını (Ankara Üniversitesi,
2012; Boğaziçi Üniversitesi, 2012; ERG, 2012; ODTÜ, 2012), sınıf öğretmenlerinin
5 yaşındaki çocuklara eğitim vermelerinin pedagojik açıdan sakıncalı olduğunu
(Ankara Üniversitesi, 2012), meslek seçimini erken yaşlara alınmasının doğru olmadığını (Ankara Üniversitesi, 2012; Boğaziçi Üniversitesi, 2012; Koç Üniversitesi, 2012; ODTÜ, 2012) ve örgün eğitimin esnekleştirilerek “açık öğretim,” “mesleksel eğitim,” “evde eğitim” gibi kavramların altında çocuğun temel eğitimden yoksun bırakılması anlamına gelebileceğini (Ankara Üniversitesi, 2012; Boğaziçi Üniversitesi, 2012; ODTÜ, 2012) gerekçe göstererek eleştirmişlerdir.

Yasa teklifinin görüşüldüğü süreçte, belirtilen eleştiriler ve muhalefet partilerinin yoğun
engelleme çabalarına karşın, yasa teklifi hızlı bir şekilde iktidar partisinin çoğunluk oylarıyla kabul edilerek uygulamaya konmuştur. 12 yıllık zorunlu eğitim kararı ile birlikte ilkokul programlarının kademeli olarak yenileneceği ve 1. sınıf programının yeni düzenlemelere uygun hale getirilmek üzere gözden geçirileceği duyurulmuştur.

60 aylık, 72 aylık ve hatta 84 aylık iken kayıtları yapılan ve bir arada harmanlanarak oluşturulan sınıflarda bulunacak çocuklar için MEB; Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile TÜBİTAK arasında imzalanan protokol kapsamında içeriği hazırlanan “Uyum ve Hazırlık Çalışmaları” Öğretmen ve Öğrenci Çalışma kitaplarını ilk üç ayda uygulanmak üzere bastırmıştır. MEB Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 17/08/2012 gün ve 4755 sayılı yazısı ile bu materyali 2012-2013 öğretim yılından itibaren eğitim aracı olarak kabul etmiş, Öğretmen Kitabını 70.000 adet, Öğrenci Çalışma Kitaplarını (1 ve 2) 1.750.000 adet bastırmıştır. 1. sınıf programının kademeli olarak yeni düzenlemelere uygun duruma getirileceği belirtilmesine karşın bir program düzenlemesi değil, bir etkinlik kitabı hazırlanması ve adına “program” denilerek uygulanması uygun görülmüştür.

Bir yardımcı doçent editörlüğünde, biri yardımcı doçent, biri uzman beş kişinin
yazarlığında, bir resimleyen ve bir de grafik tasarımını yapan toplam sekiz kişilik bir grup tarafından bu materyal oluşturulmuştur. Materyalin herhangi bir yerinde, oluşturulan etkinliklerin herhangi bir grupta denendiği, değerlendirildiği ve değerlendirme sonuçları doğrultusunda geliştirildiği konusunda bir bilgi yer almamaktadır. 5 yaşındaki çocukların da zorunlu olarak ilkokula kaydedilmesi ile ülke çapında sayısı 2 milyona yaklaşan bir öğrenci grubuna uygulanacak bir materyalin deneme çalışması bile yapılmadan uygulamaya konması oldukça düşündürücü ve bilimsel anlayışla çelişen bir
durumdur.

Ayrıca, verileri birinci sınıf öğretmenlerinden toplanarak yapılan araştırmalarda da uyum
programının öğrencilere temel becerileri kazandırmaktan uzak olduğu, öğrencileri okula
alıştıramadığı, okulu sevmeyi kolaylaştırmadığı (Peker-Ünal, 2013); okula yeni başlayan öğrencilerin okula, arkadaşlarına, öğretmene ve öğretim etkinliklerine uyumunu kolaylaştırmadığı (Özgür-İnam, 2013) belirlenmiştir. Eğitim Bilimlerinin herhangi bir alanında uzmanlaşmış bir eğitimci, MEB tarafından kısa bir sürede hazırlanarak kullanılmaya başlanan İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Kitaplarını
ve Öğretmen Kitabını, ana hatlarıyla incelediğinde bu kitabı bilimsel ölçütlerle değerlendirme sorumluluğunu duyacaktır. Bünyesinde eğitimin çeşitli alanlarından uzmanları barındıran Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi,
MEB’in kısa sürede hazırlayıp adına program dediği yazılı ders materyalini değerlendirmeyi bir akademik sorumluluk olarak kabul etmiş ve ekip çalışması ile
bu araştırmayı gerçekleştirmiştir.

Araştırma kapsamında, 19 kişilik bir uzman grup (EK:1), İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık
Çalışmaları Öğretmen ve Öğrenci Kitaplarında yer alan etkinliklerin içeriğini, etkinliklerde kullanılan yönergeleri, görselleri ve kitaplarının tasarımını doküman incelemesi tekniği ile incelemiştir. Elde edilen veriler, betimsel analiz yaklaşımına göre, alanı program geliştirme olan dört araştırma görevlisi tarafından analiz edilmiştir.

Araştırma sonunda;

Kitaplarda incelenen kimi etkinliklerin içeriğinin, 60-71 aylık öğrencilerin
bilişsel, duyuşsal ve psikomotor gelişim düzeylerine uygun olmadığı
,
etkinlik içeriklerinde kimi kavramların yanlış kullanıldığı, bazı oyunların kurallarının yanlış verildiği, bazı etkinliklerin olumsuz örtük mesajlar içerdiği, etkinliklerin amaçlarının açık ve net bir dille ifade edilmediği, bazı etkinliklerin öğrencilerin yaratıcılığını, düşlem (hayal) gücünü sınırlandırdığı ve kimi etkinliklerin aşamalılık ilkesine uygun olarak planlanmadığı,

 Kitaplarda yer alan kimi etkinliklerin kalabalık sınıflarda, bazılarının ise sınıf ortamında
gerçekleştirilebilmesinin olanaklı olmadığı, bazı etkinliklerin süresi kırk dakika olarak
belirtilmesine karşın etkinliğin, ders süresini dolduracak uzunlukta olmadığı,
araç-gereçlerin eksik olduğu durumlarda bu sorununun daha da belirginleşeceği,

 Etkinlik yönergelerinde dil ve anlatım hatalarının olduğu ve bu hataların yönergelerin
anlaşılmasını güçleştirdiği, kimi yönergeler ile kullanılan görseller arasında
uyumsuzluk olduğu,

 Etkinliklerde kullanılan kimi görsellerin öğrencilerin gelişim düzeylerine
uygun olmadığı, yalınlık ve basitlik ilkesine uyulmadan hazırlandığı, gerçek yaşamla uyum sağlamadığı, yoksulluk ve şiddet gibi örtük mesajlar içerdiği ve şiddet içeren çizimler kullanıldığı,

 Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Çalışma Kitabı-1, kitap tasarımı bakımından bir bütün olarak ele alındığında, kullanılan görsellerde genel olarak, perspektifin doğru bir biçimde yansıtılamadığı, kitaplardaki etkinlikler arasında ad farklılıklarının bulunduğu ve
her bir temayı temsil eden renklerin kimi temalarda ayırt edilemediği belirlenmiştir.
Araştırmada elde edilen bulgular doğrultusunda;

Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı ve Öğrenci Çalışma Kitabı-1’in
Talim Terbiye Kurulu tarafından kitap tasarım ilkeleri dikkate alınarak yeniden tasarlanması ve öğretim materyali hazırlanırken, genel ve ayrıntılı amaçların belirlenmesi, amaçlara uygun içerik, etkinlik ve ölçme araçlarının hazırlanması,

 Bu materyalin kullanımına devam edilmesi durumunda, öğrencilerin bilişsel – duyuşsal ve psikomotor gelişim düzeylerine uygun olmayan etkinliklerin ve görsellerin yeniden düzenlenmesi, etkinlik içeriklerinin, farklı alanlardan uzmanlar tarafından gözden geçirilerek yeniden hazırlanması, etkinlik yönergelerinin dil ve anlatım hatalarından arındırılması,

 Bu materyalin, içinde çocuk psikiyatristi, çocuk psikoloğu da bulunan bir bilim insanı grubu tarafından, 60–84 aylık çocukların algısını, bilişsel, duyuşsal ve sosyal gelişimini nasıl etkilediğinin incelenmesi önerilmiştir.

KAYNAKÇA

Ankara Üniversitesi (2012). Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi’nin 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’ne İlişkin Görüşü.10.04.2012 tarihinde http://www.education.ankara.edu.tr/adresinden alınmıştır.
Boğaziçi Üniversitesi (2012). 5.1.1961 tarih ve 222 sayılı ilköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Hakkında Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nin Güncellenen Görüşü. 10.06.2013 tarihinde
http://fed.boun.edu.tr/form_files/Bogazi%C3%A7i_%C3%9Cniversitesi_Egitim_Fak%C3%BCltesi%E2%80%99nin_G%C3%BCncellenen_G%C3%B6r%C3%BC%C5%9F%C3%BC.pdf adresinden alınmıştır.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG). (2012). TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmeye başlanan “ilköğretim ve eğitim kanunu ile bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifi” hakkında değerlendirme. 15.06.2013 tarihinde
http://erg.sabanciuniv.edu/sites/erg.sabanciuniv.edu/files/ERG.GerekceliDegerlendirme.4_4_4.YasaTeklifi.pdf adresinden alınmıştır.
Koç Üniversitesi (2012). İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerine Görüş. 15.06.2013 tarihinde
http://spm.ku.edu.tr/?p=342adresinden alınmıştır.
MEB (2012a). 12 Yıllık Zorunlu Eğitime Yönelik Uygulamalar. 10.06.2013 tarihinde
http://www.meb.gov.tr/haberler/2012/12YillikZorunluEgitimeYonelikGenelge.pdf adresinden alınmıştır.
MEB (2012b). İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğretmen Kitabı. Ankara.
MEB (2012c). İlkokul 1. Sınıf Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Öğrenci Kitabı-1. Ankara.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) (2012). 5.1.1961 tarih ve 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Hakkında ODTÜ Eğitim Fakültesinin Görüşü. 10.06.2013 tarihinde
http://www.fedu.metu.edu.tr/web/documents/other/222sayilIlkogretimveEgitimKanunuHakkindaEgitimFakultesiGorusu_s4_1.pdf adresinden alınmıştır.
Özgür-İnam, B. (2013). 4+4+4 Eğitim Sisteminde İlkokul 1. Sınıf Uyum Programının
Değerlendirilmesi. Öğretmen Dünyası,34 (402), 13-14.
Peker-Ünal, D. (25-27 Nisan 2013). Sınıf Öğretmenlerinin 4+4+4 Uygulamasına Yönelik Görüşleri. 4th International Conference on New Trends in Educationand Their Implications, Antalya.
Yıldırım, A. ve Şimşek, H. (2011). Sosyal Bilimlerde Nitel Araştırma Yöntemleri
(8. Baskı. Ankara: Seçkin Yayıncılık.

EK-1: Kitap inceleme toplantılarına katılan uzmanlar Kitap inceleme toplantılarına katılan uzmanlar aşağıda verilmiştir:

Prof. Dr. Ayşe Çakır İlhan, Prof. Dr. Çağlayan Dinçer, Doç. Dr. Ayşe Okvuran, Doç. Dr. Fatma Bıkmaz, Doç. Dr. Müge Artar, Doç. Dr. Berrin Baydık, Yrd. Doç. Dr. Canay Demirhan-İşcan, Yrd. Doç. Dr. Ayşegül Bayraktar, Öğr. Gör. Dr. Fatma Mızıkacı, Öğr. Gör. Dr. Salim Sever, Arş. Gör. Dr. Aliye Erdem, Arş. Gör. Gökçe Karaman, Arş. Gör. Zeynep Akkurt-Denizli, Arş. Gör. Nergiz Üçüncü.

EK-2: İlkokul 1. Sınıf uyum ve hazırlık kitabından kimi resimler..

Ahmet AKGÜL : AKP İntihara Gidiyor..

Dostlar,

Sayın Ahmet AKGÜL‘den ulaşan bir dosya var..

Ahmet AKGÜL : AKP İntihara Gidiyor..

Paylaşalım..

Lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

AKP_intihara-gidiyor_Ahmet_Akgül

4 sayfalık kısa bir dosya..

Sevgi ve saygı ile.
6.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Ölüm duyurusu : Prof. Dr. Leziz Onaran…

ÖLÜM DUYURUSU

Cumhuriyet Türkiyesinin yetiştirdiği örnek bilim insanı, uluslararası saygınlığı olan hekim, nükleer silahsızlanma, barış, insan ve kadın hakları savunucusu ve simge önderi

Prof. Dr. Leziz Onaran’ı

yitirdik.

Kaybımız ve acımız büyüktür.
Anısı ve mücadelesi, bütün toplumculara ışık tutmaya ve güç vermeye
devam edecektir.

Türk Tabipleri Birliği Ankara Tabip Odası
Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği (NÜSED)

Hocamızın Cenazesi 6 Aralık 2013 Cuma sabahı Yüksek İhtisas Hastanesindeki törenin ertesinde Kocatepe Camisinde öğle namazı sonrası kılınacak
cenaze namazının ardından Cebeci Mezarlığı‘nda toprağa verilecektir.

===========================

Dostlar,

Rahmetli Prof. Dr. Leziz Onaran

Leziz_Onaran

ve yine kısa süre önce yitirdiğimiz (24.5.2013)
saygıdeğer eşleri Op. Dr. Mustafa Şerif Onaran,
ülkemizin ve mesleğimizin övünç duyduğu kişiliklerdi..
(https://ahmetsaltik.net/2013/05/28/dr-mustafa-serif-onaranin-ardindan/, 28.5.13)

Image processed by CodeCarvings Piczard ### FREE Community Edition ### on 2013-05-23 07:54:15Z | http://piczard.com | http://codecarvings.com

Türkiye’ye, Cumhuriyet’e, Atatürk’e, insanımıza aşıktılar..

Çoook nitelikli hekimlerdi ve çoook sayıda uzman hekim yetiştirmişlerdi..
NÜSED üyesi ve bir dönem 2. Başkanı olarak (2 yıl) kendilerinin genel başkanlığında birlikte çalışma olanağı bulmuştuk.
Prof. Dr. Nusret H. FİŞEK’in öncülüğünü yaptığı bu Derneğe var güçleriyle
katkıda bulundular.. NÜSED’e
(Nükleer Tehlikeye Karşı Barış ve Çevre İçin Sağlıkçılar Derneği)
kurucu ve yönetici olarak uzun yıllar emek verdiler..
Çayyolu’ndaki evlerinde, inanılmaz konukseverlikleriyle
Dernek genel kurulu toplantılarımızı yapardık..
Onlar; Aydınlık Türkiye Cumhuriyeti’nin – Atatürk’ün Cumhuriyet Devrimlerinin ürünü devrimci aydınlardı – öncülerdi..
Kendilerini yetiştiren ülkeye – halka görevlerİni eksiksiz yerine getirdiler.

Saygın ve sevgin anılarını saygı ile, eğilerek selamlıyoruz.
Bıraktıkları yerden daha ileriye uğraş ve savaşımı (mücadeleyi) taşımak
vefa borcumuzdur.

Leziz_ve_Mustafa_Serif_Onaran

Sevgi ve saygı ile.
5.12.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net