Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BA, LLM
Hekim, Hukukçu, Siyaset Bilimci
Cumhuriyetçiler Kurultayı
24-25 Mayıs 2025, Ankara
- Laikliği nasıl yeniden geri kazanacağız?
Dostlar,
Hülya Küçükaras başkanlığında bir oturumda Ali Rıza Aydın, Müjde Tozbey, Neval Oğan Balkız,
Fatih Yaşlı ve biz şu başlığı tartıştık :
- Laikliği nasıl yeniden geri kazanacağız?
Bizim konuşmamız aşağıdaki gibiydi :
Laiklik…
Neden vazgeçil(e)mez?
Nasıl yitirdik?
Nasıl geri kazanmalı?
Martin Luther’in Katolik Kilisesi’ne başkaldırmasıyla Protestanlık ortaya çıktı.
Yıl 1517 idi, 95 maddelik bir ültimatom, Wittenberg Kilisesinin kapısına mıhlandı.
Bu bir başkaldırıydı, “protest” bir girişim, “protesto” idi; doğan mezhep ise Protestanlık.
Avrupa’da mezhepler arası savaşlar başladı (30 Yıl Savaşları, Fransa’daki Din Savaşları vb.).
Bu dönemde devletler, din üstündeki egemenliğini ilan etmeye başladı.
Westphalia Andlaşması, 30 Yıl Savaşları‘nın sonunda bağıtlandı (1648).
Her devletin kendi dinini seçme hakkı tanındı (cuius regio, eius religio ilkesi).
Ulus-devlet fikri ve dinin devlet işlerinden ayrılması eğilimi ilk kez bu ölçekte kabul gördü.
***
Aydınlanma (18. yy) çağında Akılcılık, gözlemsel – deneysel bilim.. BİLİMSEL AKILCILIK öne çıktı.
Voltaire, Rousseau, Kant gibi düşünürler, dinsel/dinci dogmalara karşı akılcılığı savundular.
Devletin yansız olması ve dinin özel alana çekilmesi gerektiği düşüncesi yayıldı.
Ulus-devlet düşünü ve dinin devlet işlerinden ayrılması eğilimi ilk kez bu ölçekte benimsendi.
Fransız Devrimi (1789)
“Laiklik” kavramı ilk kez ciddi anlamda devlet sistemi olarak ortaya çıktı. 1905’te Fransa’da “Kilise ile Devletin Ayrılması Yasası” çıkarıldı ve çağcıl (modern) anlamda laiklik yasalaştı.
Dinde Reformasyon → Mezhep savaşları → Westphalia → Aydınlanma → Fransız Devrimi..
***
Ernest Renan, din ile devletin ayrılması gerektiğini savunurken laikliği şu temel ilkelere dayandırır:
- Laiklik, devletin dini değil, aklı ve bilimi rehber edinmesidir; Devlet, akla ve bilime dayanmalıdır.
- Devlet, herhangi bir dini referans almaz; kararlarını us (akıl) ve bilim temelli almalıdır.
- Din, bireysel vicdan olgusudur; Devlet dine karışmamalı, din de devlete yön vermemelidir
- Toplumsal barış için din, özel alana çekilmelidir.
- Din, toplum içinde ayrıştırıcı değil, kişisel inanç konusu olmalıdır.
Rennan din ile değil, ortak tarih ve bilinç ile birliği savunur.
Dinin tümüyle bireysel olması, kamusal alana yansıtılmaması gerektiğini vurgular.
Devlet ve kamu alanı dinsel simgelerden arındırılır.
Devlet ve toplumsal yapının, yasaların ve normların Ortaçağ skolastik dogmalarına dayanmadığı;
günün ve geleceğin kuşaklarında uygarlık değerlerinin, aklın, bilimin ve sorgulamanın temel olduğu; toplumsal düzenin tebaa-ümmet değil, eşit – özgür yurttaşlık üzerine kurulduğu;
kadın-erkek toplumsal cinsiyet (gender) eşitliğinin mutlak bir temel insan hakkı olduğu bilinciyle yaşamı eleştirme ve geliştirme istencinin (iradesinin) sergilenebileceği; bilimsel ve eleştirel, yaratıcı akla dayalı istencin özgür olabileceği koşullar, laiklik temelinde kurulabilir.
***
Türban dayatmasıyla kimi kadınların saçının telinin görünmemesi “güvenceye alınmış” (!) ancak can güvenliği sağlanamamıştır. Türkiye İstanbul Protokolü’nden açıkça hukuk dışı ve geçersiz olarak çekilmiş, ne var ki “saçı görünmeme garantili” (!) kadınlarımızın cinayete kurban gitmeleri sürmektedir.
Yaşanabilir, eşit, özgür ve çağcıl devlet-toplum düzeni için hedef, Laikliği koruyup uygulamaktır.
Laik düzen geleceği kazanmaktır, eşitlikçi topluma evrilme, halk egemenliğini kullanma demektir.
- Laikliğin yitirilmesi, ulus egemenliğinin ruhbana kaptırılması, çağlar gerisine savrulmadır.
Egemenlerin çocukları laik-bilimsel eğitim alır ama yoksul emekçilere sözde dinsel / dinci kurallara dayalı gericilik dayatılır, zorunlu dinci eğitimle çocuklarının beyni yıkanır.
Egemenlerin kadınları da gerçekte laik yaşam sürer ama sömürülen yoksul emekçi kadınlar
din adına cendereye sokulur, köleleştirilir, kendini gerçekleştirmesi önlenir, can güvenliği olmaz.
- Laiklik, bu temel görüngüleriyle tam da sınıfsal bir olgu ve kurumdur.
- Egemenler, ölçüsüz bir yüzsüzlükle yabanıl (vahşi) sömürüyü sürdürmek için bu dünyada yoksulluğu Allaha yakınlık, öbür dünyada cennete erişmek için güvence olarak sunmakta.
- Hatta “fiyatları Allah belirliyor” diyecek ölçüde sefilleşebilmektedir.
Bu söylemlerin Kuran’da karşılığı yok ve Ortaçağ kilisesinin bile gerisine düşmekte.
Uygarlık tarihine utanç verici olgular olarak geçecektir ve Türkiye için çok onur kırıcıdır.
***
Ülkemiz, emperyal destekli AKP rejimi eliyle, 23 yıldır giderek koyulaştırılan
bütüncül bir gerici kuşatma altındadır.
Cumhuriyetimiz, 2. yüzyılına ne yazık ki birçok demokratik değerini yitirerek girmiştir.
Türkiye’nin yönetsel, hukuksal, toplumsal ve ekinsel (kültürel) yapısını köktenci biçimde
geriye dönük değiştirme amacıyla dayatılan politikalarla toplumsal barışın ve özgürlüğün güvencesi olarak laiklik yok sayılarak dışlanmaktadır.
Toplum, siyasal islam yorumuyla İhvancı – Selefi kurallarla sözde din adına
yeniden biçimlendirilmektedir.
Ulus, tarikat ve cemaatların ahtopot kollarıyla bunaltılmaktadır.
Bilim hurafeyle, hukuk şer’i hükümlerle, yurttaş tebaa, halk ümmet ile eşdeğer görülmektedir.
***
AKP azınlık iktidarı, TBMM sayısal dengelerini kullanarak, sözde “Yeni Türkiye” söylemiyle, Atatürk’ün kullandığı bu tanımı tersine çevirmektedir. Eylemli olarak, büyük ölçüde
ortadan kaldırılan laiklik yerine şeriat düzenini kalıcılaştırmak için Anayasa değişikliği dayatılmaktadır.
Erdoğan açıkça, “alışacaksınız” diyerek ağır hukuk dışı psikolojik baskı kurmakta,
“.. bizden olmayan bertaraf olur..” demekte ve partisine oy vermeyen – politikalarını onaylamayan yurttaşlara açıkça ve sürekli aşağılayıcı hakaret sözcükleri kullanmaktadır.
21. yy’da hiçbir uygar – demokratik ülkede böylesi bir onur kırıcı tablo kabul edilemez!
Anayasa’yı açıkça tanımayan ve çiğneyen (ihlal eden) iktidar; anayasa değişikliği,
yapabilirse yeni anayasayı gündemden düşürmemektedir. Konumuzla sınırlı olarak,
Anayasanın 24, 42 ve 174. maddeleri, laikliğin yeniden tanımlanması (!) bağlamında hedeftedir
ve içleri iyice boşaltılacaktır.
***
Bütün bu gerici dayatma, artan saldırılar ve dini siyasete alet etme karşısında laiklik ve Aydınlanma Devrimi kazanımlarını savunma ve koruma savaşımı kritik bir önem ve
öncelik kazanmıştır.
İslam dininin salt Hanefi mezhebi öğretisinin 87 milyon insanımıza dayatılması
asla kabul edilemez.
Kaldı ki, iktidarın din adına dayattığı Kuran kaynaklarıyla örtüşmüyor.
- İhvancı – Selefi yorum, İslamın doğrudan emperyalistlerce başkalaştırılan – yozlaştırılan biçimi olup; tümüyle küresel neo-liberal düzenin güdümündedir.
- Amaç, kapitalist sömürü düzenine İslam’dan herhangi bir itiraz gelmemesidir.
- Siyasal İslam, İslamiyetin kurucusu Muhammet’in dini değildir.
Emperyal çevreler, İslamiyetin bilimsel teolojik yöntemlerle incelenmesini ve felsefi irdelemesini değişik yollarla engellemektedir.
Aydın – yurtsever din bilginleri yetişememekte, bu gibilerin halkla buluşmasına ve
gerçekleri anlatmasına olanak verilmemektedir; meydan yobazlara bırakılmaktadır.
Bu kısır döngünün kırılmasıyla, sağduyulu büyük halk kitlelerinin kazanılması olanaklı ve gereklidir.
Laiklik toplumsal barış ve özgürlüktür!
Salt din ve devlet işlerinin ayrılmasına indirgenemez.
Başına, sonuna kimi nitemler (sıfatlar) eklenerek özünden uzaklaştırılamaz.
“Dine – inançlara saygılı laiklik”, “ılımlı laiklik”, “militan laiklik” kavramları kasıtlı ve kakofoniktir.
Yazımızın başında E. Rennan’ın tanımıyla paylaşıldığı üzere, tüm devlet yapısı ve ulus yaşamının şu ya da bu dine değil, us ve bilime dayalı kurallarla yürütülmesidir.
Din bir inanç ve vicdan işidir.
Devlet tüm dinsel inanışlara – kurumlara eşit uzaklıkta, aktif bir yansızlıkla yaklaşacaktır.
Toplum düzeninde şu ya da bu dinsel yorumun başka kesimlere baskı aracı kılınmasını da engelleyecektir. Hukuk, sağlık, eğitim, spor, ibadet, giyim, kültür, uygarlık dinden özgür olacaktır.
Türkiye laikliği, Atatürk reformlarıyla dinin kurumsal yapısını da dönüştürerek laikliği
hem bir modernleşme aracı hem de bir devlet denetimi mekanizması olarak uygular.
Bu nedenle Fransız “laisite” modelinden farklı olarak “aktif laiklik” olarak tanımlanabilir.
Kuran kursları 4-6 yaş dilimine çekilmiştir!
Bu uygulama mutlak anlamda bilime, insan sağlığına, mental gelişimine aykırıdır;
çok ağır bir insan hakkı çiğnemidir.
Bu yaş diliminde çocuklar sevgi ortamında somut nesnelerle oynamalıdır.
Kaldı ki, bu yaş diliminde çocukların, zorla ezberletilmeye çalışılan Kuran hükümlerinden
hiçbir biçimde yararlanması ve öğrenmesi söz konusu değildir.
İlerleyen yıllarda başlanacak Kuran eğitimine de hiçbir katkısı yoktur.
***
Bu bir zihinsel soykırımdır ve en yüksek perdeden isyan edilmelidir.
Çocuk Koruma Yasasına, BM Çocuk Hakları Sözleşmesine… akla, bilime, vicdana, sağduyuya,
her şeye aykırıdır!
Yaşamın doğasına – özüne kökten uyumsuz bu akıl dayatma asla kabul edilemez, suçtur
ve kamuoyu gündeminden düşürülmeden sürekli karşı çıkılmalıdır.
BM, UNICEF, Dünya Sağlık Örgütü.. sorunla ilişkilendirilmelidir.
- İnsan hakları çiğnemleri (ihlalleri) salt devletlerin iç işleri sayılmamaktadır.
Hafızlık kursları da benzer durumdadır. Hele temel eğitime ara verilerek uygulama
çok sakıncalıdır. İnsan davranışlarını istendik kılmada en etkili yol,
uygulamalı bilimsel eğitim yöntemleridir. Bu süreçte ezberlemeye yer yoktur.
Özgürce ve koşullandırmadan eğitim vermektir.
Bu yolla çocuklara, insanlara istendik davranışlar kazandırılabilir.
***
Yatılı Kuran kurslarında çocukların ırzına geçilmesi, yanması.. isyan ettiricidir!
Kuran’ı ezberletmek yersiz, yanlış ve insan sağlığına zararlıdır. Başka hiçbir dinde yoktur!
Bu dayatma ile çocuklar eleştirel, yaratıcı bilişsel beceriler edinemez. Ezberci bir kişilik geliştirir, kavrayarak öğrenme ve sorgulama becerisi geliştirilemediğinden, sorun çözme yetisi kazanamaz. 21. yy’ın acımasız yarışmacı koşullarında, Bilişim çağında yaşama tutunamaz.
***
Uygar ülkelerde zorunlu din eğitimi göremiyoruz
AİHS’ne aykırıdır ve AİHM’nce reddedilmiştir.
Ayrıca AKP iktidarı, “Din ve Ahlak Bilgisi” derslerini içerik olarak militan bir dinci dayatmaya dönüştürmüştür. Oysa bu derslerde tüm dinler ve inanç sistemleri hakkında temel bilgiler sunulmalı, felsefi olarak irdelenmelidir.
- ÇEDES, utanç verici bir görünüm ve içerik kazanmıştır, yıkıcıdır, derhal durdurulmalıdır.
Laiklik karşıtı bu sistemli uygulamalar, 21. yy’da son derece ciddi yarışmacı uluslararası düzende
Türkiye’nin ayak bağıdır. Bu yy’ın gerektirdiği yüksek nitelikli – donanımlı insangücü,
bu dinci çağdışı eğitim sistemiyle yetiştirilemez.
Türkiye çağdaşlaşamaz ve ilerleyemez.
Bilim, sanat – kültür üretemez; yoksul ve geri kalmış bir ülkeye dönüşür ve yeniden daha da ağır bir sömürge olur.. giderek bölünüp – parçalanır.
Dolayısıyla; Laik rejim ile ulusun – devletin bağımsızlığı ve sağkalımı (bekası) arasında
doğrudan ilişki vardır.
“Laiklik dinsizliktir” zırvası artık terk edilmelidir.
İHL sayısı ve mezunu sayıları bilimsel insangücü planlamasına aykırıdır.
İHL bitirenlerin ancak %20’si üniversite giriş sınavlarında ve orta düzeyde başarılıdır.
OECD’nin PISA sınavlarında ülkemiz acı verici düzeyde gerilerdedir.
Bir daha dolayısıyla vurgulayalım ki;
LAİK DEVLET ve TOPLUM DÜZENİ seçimlik ve üzerinde tartışılabilecek bir olgu değildir.
Stratejik bir güvenlik ve kalkınma, var olma sorunsalıdır.
THTM’ye (Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi) Öneriler
Çocukların ve gençlerin us (akıl) ve bilim yoluyla, sorgulayan kuşaklar olarak yetiştirilmesinin ve dünyayı değiştirme yetisi kazanabilmesinin koşulu ancak ve ancak laik ve bilimsel
eğitim sistemiyle olanaklıdır. THTM şu alanlarda çalışmalar yapabilir :
- Öğretim Birliği Yasası ile laik-bilimsel eğitim ve uygun müfredat uygulamaya konmalıdır.
- Kız çocukları öncelikli olarak yoksul emekçi çocuklarını eğitimden koparan
4+4+4 dayatması kaldırılmalıdır. - DİB (Diyanet İşleri Başkanlığı) Anayasal sınırlara çekilmeli, küçültülmeli ve
akçalanması (finansmanı) esas olarak ilgili din – mezhep üyelerince karşılanmalıdır. - Dernek – Vakıf maskesi gerisinde Devrim Yasalarına (Anayasa m.174) aykırı çalışan
tarikat ve cemaatlar ile eklentileri kapatılmalı; etkinliklerini yasa dışı sürdüren
medreseler ve sıbyan mektepleri derhal kapatılmalıdır. - Tarikatların ve naylon birimlerinin öğrenci yurtları (!) devletleştirilerek
gençlere dayatılan beyin yıkama durdurulmalıdır.. - Hizmet ve yardımlaşma adı altında bütün özel kurum, dernek ve vakıfların kurduğu
çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, dershaneler, sevgi evleri vb. devletleştirilmelidir.
Destek ve koruma hizmeti devlet tarafından sağlanmalıdır. - ÇEDES ile birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı ve tarikat uzantılarıyla yapılan protokoller
iptal edilmelidir. - İlköğretimden başlayarak karma eğitimi hedef alan söylemler, uygulamalar
son bulmalıdır. - Zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır.
Seçmeli ders adı altında din dersi dayatmasından derhal vazgeçilmelidir. - Eğitimde laik, bilimsel, karma, kamusal bir yapı kurulmalıdır.
***
THTM (Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi) çatısında izleme ve politika geliştirme birimleri kurulmalıdır.
AKP iktidarı TBMM’de çoğunluğa sahip ancak kamuoyu yoklamalarında 2. partidir.
Geçelim “yeni anayasa” yapmayı, Anayasa değişikliği için de meşru çoğunluğa sahip değildir. Güvenoyu istenebilir!
Uzun yıllardır adeta holdingleşen, büyük parasal ve siyasal güç kazandırılan tarikat ve cemaatler,
devlet kademelerinde, yargıda en kritik noktaları tutmuş, eğitimde çok yaygınlaşmış ve
toplumsal yaşamı dayatır düzeye erişmiştir.
Bu tarikat- cemaatların egemenliğine son verilmelidir. Gerçekte bu yapılar yasa ile kapatılmıştır :
• 30 Kasım 1925’te, 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Kapatılmasına ve Türbedarlıklarla
Bir Takım Unvanların Yasaklanmasına İlişkin Kanunla” tarikat ve cemaatler kapatılmıştır.
Tarikat – cemaatlar dağıtılmalı, yasa dışı uzantıları kapatılmalı, kamu kadrolarından,
yargıdan çıkarılmalıdır. Bu yapıların din maskesi ardında kurdukları dernek – vakıf yapılanması engellenmeli, hukuksuz maddi kaynakları kesilmeli ve kamulaştırılmalıdır.
Tüm bunlar iktidar olarak yapılabilecek işlerdir.
AKP iktidarı, yapay din – bilim çatışması yaratmamalı ve kötüye kullanmamalıdır.
B. Franklin’in bulduğu paratonerin kiliseyi de yıldırımdan koruduğu akıldan çıkarılmamalıdır.
Ulus örgütlenerek yaşadıklarını anlamlandırması sağlanırsa, halk iktidarının da
yolu açılabilecektir.
- Cumhuriyeti kuran ve Aydınlanma devrimlerini gerçekleştiren bu toprakların
yiğit insanları, iyi önderlikle bu dinci-gerici emperyal kuşatmayı da mutlaka yaracaktır.