Etiket arşivi: Yusuf Samim Lütfü

ÖNCE AHLAK

Yusuf Samim Lütfü

Avrupa’da “Dahiler Çağı” olarak anılan 17. yüzyılda yaşamış Fransız düşünür La Bruyere, çok konuşmak konusunda en doğru saptamayı yapan kişidir:

  • “Çok konuşmak gözden düşmenin en emin yoludur.”

Akıllı insan çok konuşmamalıdır, konuşacaksa da, ya susmaktan daha değerli bir şey söylemeli ya da susmalıdır.

La Bruyere’in bu öğüdünü 20. yüzyıl başında Wittgenstein,

  • “İnsan hakkında konuşamayacağı şeyler konusunda susmalıdır.”

diye dile getirmiştir. Yani atalarımızın söylediği gibi “Söz gümüşse sükut altındır”.

Özgürlükçülük adına bireyciliğin, öznelliğin ve özgüvenin tavan yaptırıldığı post-modern çağımızda maşallah ağzı olan konuşuyor; hemen herkesin her konuda bir fikri var ve herkes fikrini çekinmeden “özgürce” dile getiriyor!

Böyle olunca konuşmak ya da yazmak kadar, konuşulanı ya da yazılanı eleştirmek de herkesin harcı oluyor!

Bu post-modern özgürlük (negatif özgürlük) bana hiç uymuyor; insanın konuşması ya da konuşulana karşı konuşması için, konuştuğu konu hakkında suskun kalmasından daha değerli şeyler söyleyebilecek ölçüde bilgisi olması gerektiğini düşünüyorum.

Öğrenme amacı olan insanların sorma hakkına sonuna dek saygılıyım ama bilgi sahibi olmadan fikir tartışması yapılmamalı.

Aşağıdaki önermeleri yukarıdaki iki paragrafın ışığında okumalısınız :

  • Bir toplumda huzurun ve esenliğin olması yönetim biçiminden çok,
    halkın ahlak düzeyi ile ilintilidir.
  • Adalet duygusunu içselleştirebilmiş ahlaklı bireylerden ve yöneticilerden oluşan toplumlar, yönetim biçiminden bağımsız olarak huzurlu toplumlar olacaklardır.
  • Tersine adalet duygusundan uzak bireyler ve yöneticilerden oluşan toplumlar, hangi yönetim biçimini denerlerse denesinler, bir türlü huzuru bulamayacaklardır.
  • Farklılıklara karşın bir arada huzur (erinç) içinde yaşamak, ancak ahlaklı bireylerden oluşan adaletli toplumların harcıdır.
  • İnancınızın gereklerini yerine getirmek sizi inançlı yapar ama asla ahlaklı yapmaz.
  • Ahlaklı olmak için önce adaletli olmalısınız.
  • Ne denli inançlı olursanız olun adaletli değilseniz ahlaklı olamazsınız. Bir inancı olduğu için ahlaka gereksinimi olmadığını düşünmek, ahlaksal açıdan yapılacak en büyük hatadır.
  • İnançları konusunda en iddialı olan insanların tarihteki en büyük adaletsizliklere, yıkımlara neden olmaları bundandır.
  • Yağma, talan ve yalan hep bir adaletsizlikle ilintili olan, ahlaksal açıdan “kötü” davranışlardır.
  • Bu ahlaksızlıkların bir nedenle (örneğin iktidar adına) olumlandıkları toplumlar asla bir arada ve huzur içinde yaşayamazlar.
  • Gene cehalet ve sefalet size iktidarı sağlasa da asla toplumsal huzuru (erinci) sağlayamaz.
  • Toplumsal huzur ve refah (erinç ve gönenç) için adaletin içselletirildiği ahlaklı bir toplum eğitimle oluşturulmalıdır.
  • Ahlaksızlıkları ile yüzleş(e)meyen toplumların huzuru ve refahı (erinci ve gönenci) yakalamaları olanaklı değildir. (31.03.2023)

=====================================================
Dostlar,

Ekleyelim..

Ahlâk”; bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimlerini düzenleyen toplumsal düzen kurallardır. Yereldir.

Etik; kişinin davranışlarına temel olan ahlâk ilkelerinin tümüdür. Başka bir anlatım ile Etik insanlara;

* “işlerin nasıl yapılması gerektiği”ni belirlemede yardımcı olan yol gösterici değerler, ilkeler ve standartlardır. Evrenseldir.

  • “Yaşamda göreceğiniz iş ne olursa olsun, Erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin, sonunda utanç ve kötülük vardır.” Platon
  • Ahlaksızlık ile dinsizliği karıştırmamak gerekir. Din olmadan ahlaklılık olabilir ve
    ahlaksızlıkla din bir arada bulunabilir ve çoğunlukla da böyledir.. Denis DİDEROT

Meslektaşımız, Felsefeci, değerli “Yusuf Samim Lütfü” ye teşekkür ederiz bu özlü yazısı için.

Sevgi ve saygı ile. 01 Nisan 2023, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLM  
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Hekim, Hukukçu-Sağlık Hukuku Uzmanı, Mülkiyeli
www.ahmetsaltik.net       profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter : @profsaltik    

TIMARHANE


Dr. Yusuf Samim Lütfü 

Cemaat ve tarikatlara yaptığı eleştiri nedeniyle görevinden istifa ederek yurt dışına gitmek durumunda kalan ilahiyatçı Prof. Mustafa Öztürk, giderken

  • “Yerli ve milli tımarhanede herkese ruh sağlığı dilerim.” demişti.

Bir ömür süresine sığan bunca savaş, çatışma, darbe, pandemi, ekonomik kriz, doğal afet sonucu bu ülkedeki insanların, hele hele yeterli eğitim olanağı da bulamamış çoğunluğun hâlâ sağlıklı düşünüp, sağlıklı çıkarımlarda bulunup, sağlıklı sonuçlara varabileceğini düşünüyor musunuz?

Modern psikiyatri hastanelerinin kurucularından Prof. Dr. Mazhar Osman’a “Hocam falanca size deli dedi” diyorlar. Hoca “Desin önemi yok. Lakin ben ona deli dersem kendini tımarhanede bulur.” diyor. Yani bir lafa bakmak gerek laf mıdır diye, bir de söyleyene bakmak gerek adam mıdır diye!

Az da olsa psikiyatri eğitim almış bir tıp doktoru olarak benim görüşüm, bu denli travmatik (örseleyici) bir yaşantı sonucunda ülke, Prof. Öztürk’ün tanımladığı kıvama gelmiş bulunmaktadır. Bu denli travmadan etkilenmemek olanaklı değil, yalnızca etkilenimin derecesi farklı farklı.

Yanlış anımsamıyorsam psikiyatrik bozuklukları duygu durum bozuklukları, nevrozlar ve psikozlar diye kümelendiriyorduk. Psikiyatrik bozuklukların en ileri biçimi olan psikozlarda, öbürlerinden farklı olarak hastalar hasta olduklarının bilincinde değiller; hasta olduklarını kabul etmiyorlar ve bu yüzden de tedaviyi reddediyorlar.

Gerçeklikle bağlarını tümüyle koparmış olan bu kesim, hiçbir sorunu olmadığına inandığı gibi başkalarına da ayar vermeye kalkıyor. Daha hafif psikiyatrik bozuklukları olanlar birşeylerin ters gittiğinin ayrımındalar ve yardım istiyorlar.

Yalnızca seçim yapmayı demokrasinin yeterli koşulu sayarsak, “çılgın bir iktidar projesi” için yapmamız gereken tek şey, travmalardan görece az etkilenenleri de çıldırtmak olmalıdır.

Yaşananlara bir de bu gözle bakmanız ricası ile… (05.03.2023)