Etiket arşivi: Vasıf Çınar

83. yılında bir daha: Köy Enstitüleri

Nazım Mutlu | Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, BSc, LLMNAZIM MUTLU
Emekli Öğretmen

17 Nisan 2023, Cumhuriyet

 

Gerek kuruluş yıldönümleri nedeniyle gerekse başka gerekçelerle dönüp dolaşıp Köy Enstitülerine değinmenin, onları anımsamanın gerçek nedeni, eğitim sistemimizdeki çürümenin her geçen yıl daha da artmasıdır. Son 70 yıldır eğitimimizde her açıdan nicel artışa karşın nitel çöküş yaşanmaktadır. Milyonlarca genç beyni kuru ezberlerle “doldur-boşalt” düzeneğine bağlayıp robotlaştıran sözde “eğitim sistemi” var olduğu sürece Köy Enstitüleri elbette usumuzdan çıkmaz.

Bu okulların ilk tohumları, II. Meşrutiyet aydınlarından Kastamonu milletvekili İsmail Mahir Efendi’nin dünyasında görünür, 1914-15’lerde. Bu “iş içinde iş” öğreten yoksul yuvalarının er geç yaşam bulacağının güçlü belirtileri, Kurtuluş’la Kuruluş’un önderi Mustafa Kemal’in 1921’de, büyük savaşın (Sakarya!) orta yerindeyken topladığı Maarif Kongresi’nde, Vasıf Çınar’ın ışıklı ellerinde biçimlenip 3 Mart 1924’te çıkan Öğretim Birliği (Tevhid-i Tedrisat) Yasası’nda verildi.

Bu bozkır güllerinin çok sürmeden tomurcuklanacağını genç Kuvayı Milliyeci bakan Mustafa Necati’nin Millet Mektepleri uygulamasında, ödünsüz Cumhuriyet devrimcisi Dr. Reşit Galip’in Halkevleri ve halk okuma odalarındaki Aydınlanma denemelerinde görebiliriz.

O yıllarda (1940’lar) %80’in üstündeki ülke nüfusunun yaşadığı kuş uçmaz kervan geçmez yerler için “köye yarayışlı insan yetiştirme” işini üstlenen bu ocakların bacalarından çok geçmeden dumanların yükseleceği, askerliğini çavuş olarak yapan okuryazarlardan eğitmen yetiştirmeyi akıl eden Atatürk’ün yönlendirmesiyle yaşama geçiren Saffet Arıkan’ın köy öğretmen okullarını da işe katmasından belliydi. Sonra, 17 Nisan 1940’ta 3803 sayılı yasayla kuruldu Köy Enstitüleri.

10 YILIN VERİMLERİ

Gerçekte 6 yıl, budanmış durumlarıyla 10 yıl, uzatmalarla 14 yıl yaşayabilen bu 21 “okul”dan hem eğitim – öğretim alanı için hem de örgütlü toplumsal yaşam için becerikli, yetkin öğretmenler yetişti. Önce sözlü saldırılarla kara çalınıp sövülen, sonra da ağır hakaretlerle tekme tokat kapı dışına atılan bu 21 okulda Fakir Baykurt’tan Osman Şahin’e, Mahmut Makal’dan Pakize Türkoğlu’na, Talip Apaydın’dan Mehmet Başaran’a, Adnan Binyazar’dan Ayşe Baysal’a, Ali Yüce’den Ahmet Kocaman’a, Ümit Kaftancıoğlu’ndan Osman Bolulu’ya, Dursun Akçam’dan Ali Dündar’a, Abdullah Özkucur’dan Hacı Angı’ya dek bir dolu yazar, şair; İsmail Gümüş, Yalçın Gökçebağ, Zafer Gençaydın, Hasan Pekmezci gibi ressamlarla Gürer Aykal, Ali Uçan gibi müzik emekçileri çıktı.

Burada sayılan adların içinde kadınların bir elin parmakları kadar bile olmaması bizi şaşırtmamalı. Çünkü dönem, genç Cumhuriyetin yüzyıllar ötesinden birikip gelen kör inanışları, henüz yumuşatamadığı, taşlaşmış hurafeleri kıramadığı dönemdir. Yüzyıllarca eğitimsiz bırakılan halkın gözünde laiklik temelli okullar “gâvur mektepleri”dir. En çok da kızlar için!

Köy Enstitüleri’nin çanına ot tıkanalı 69 yıl oldu. Şu soruyla kapatalım konuyu:

Her şey bir yana, Köy Enstitüleri dışında hangi okullardan 10-14 yıl içinde bu sayılanların onda biri kadar yazar, şair, ressam, müzisyen çıkmıştır?

İznik’in kapılarından turizmin maskelerine

Dr. Ceyhun Balcı yazdı…

İznik'in kapılarından turizmin maskelerine

15 Temmuz 1935

Atatürk hemen her fırsatta çıktığı yurt gezilerinden birinde İznik’tedir.

Pek çok konuda olduğu gibi tarih ve coğrafya konusunda özellikle bilgi küpüdür Atatürk. Kütüphanesinde bulunan ve okuduğu sayfalarına düştüğü notlardan belli olan kitapların önemli bölümü tarih ve coğrafya ile ilgilidir. Tam bir kültür insanıdır çok iyi bir asker, devlet adamı ve devrimci olmasının yanı sıra.

Top sesleri Ankara’dan duyulurken savaşı yöneten BMM’de müzecilik yasasını çıkartmış olmasından bellidir uzak olmayan geleceğe hazırlanmakta olduğu.

Yine otuzlu yıllarda Zübeyir Hamit Koşay önderliğinde sürdürülen Alacahöyük kazılarına eşlik ettiğini öğreniriz Atatürk’ün buradaki müzenin girişindeki bilgilerden.

İznik’e dönersek!

Yanı başında Vasıf Çınar,  Afet İnan, Celâl Bayar ve Kılıç Ali olduğu halde çevresindekilerle söyleşmeye başlar.

“İznik’in kaç kapısı vardır?” sorusu “üç”le karşılık bulur. Hatta, yanıtı veren kapıların adlarını da sayar : Lefke, Yenişehir ve İstanbul.

Atatürk, bu yanıtı soruyla karşılıklandırır ve Kılıç Aslan’ın girdiği kapı nerede diyerek sorusunun yanıtını alamadığını belli eder.

“Bizim böyle bir kapıdan haberimiz yok” yanıtıyla canı sıkılsa da uzatmaz Gazi.

Gazi’nin önemli özelliklerinden birisidir kendisini de bir parçası saydığı toplumun bireylerinin başını öne eğdirmemek. Bu nedenle olmalı ki, “nasıl bilmezsiniz, okuyun da öğrenin” türünden büyüklenmelerden uzak durur.

Bu olaydan yıllar sonra biriken suların İznik gölüne kavuşması için kazı yapılırken yıllar önce alınamayan yanıt tüm görkemiyle gün yüzüne çıkar : Kılıç Aslan ya da Batı Kapısı.

Milletini karanlıktan kurtaran ve ona çağ atlatan bilge bildiklerini her zaman ve her yerde söylememesini, yeri geldiğinde susmasını öğrenmiştir. Gerçeklerin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu olduğuna göre aceleye de gerek yoktur. Hele hele milleti incitmek söz konusuysa!

Sözü bugüne bağlayalım!

Mayıs 2021

Top sesleri eşliğinde müzeciliği düşünebilen bilgenin ülkesinde adında “Kültür” sözcüğü olan bakanlığın hazırladığı görselleri hemen herkes duymuş, görmüş olmalı!

Salgınla birlikte iyice kırılganlaşan ekonominin can simidi olarak görülen turizmin geçen yıla benzememesi telaşıyla hazırlanan görseldeki maskenin üzerinde şöyle yazılıdır :

  • “Keyfini çıkar. Aşılıyım”

Hiç kuşkusuz Dışişleri Bakanı’nın Avrupa’nın göbeğinde söylemekte sakınca görmediği “Turistin görebileceği herkesi aşılayacağız!” sözleriyle uyumludur maskelerle paylaşılan bu sözler.

İlk bakışta konuklara güven vermeyi amaçladığı düşünülebilecek bu bir çift sözün Türkçe’ye çevirisi şu şekilde de yapılabilir :

  • “Biz bir hiçiz. Yeter ki siz iyi ve sağlıklı olun! Ülkemize gelin ve para harcayın!”

Bir yanda milletini incitmekten kaçınan derinlikli kültür insanı Atatürk.

Diğer yanda, para kazanma tutkusuyla devleti şirket gibi yönetmekte sakınca görmeyen sıradanlık ve düşüncesizlik. Bu arada, kendi insanını değersizleştirmekte sakınca görmeyen hoyratlık.

Her iki davranış da tarihe geçti.

Birisi bilgelik diğeri de milletini gözünü kırpmadan aşağılayabilme listesinde…

Yazık ki ne yazık!