Etiket arşivi: ümmetçi

Düzen değişecek mi?

Örsan K. Öymen
Örsan K. Öymen
24 Ekim 2022, Cumhuriyet

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 99. yıldönümü yaklaşırken, köktendinci ve laiklik karşıtı karşıdevrim sürecini temsil eden AKP’nin yöneticileri de Cumhuriyet devrimlerini hedef almaya başladılar.

AKP Grup Başkan Vekili Mahir Ünal, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada, kendi hayal âlemindeki yalanları, tarihsel ve kültürel analiz gibi sundu!

Mahir Ünal, “Cumhuriyet, bizim lügatimizi, alfabemizi, dilimizi, hasılı bütün düşünme setlerimizi yok etmiştir.” diyerek, ümmetçilerden ve neo-Osmanlıcılardan, kategorik olarak vatansever insanların çıkamayacağını bir kere daha kanıtladı!

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, Türkçenin ve alfabenin, Arapçanın ve Farsçanın etkisi altına girdiğini; Osmanlı’da nüfusun yaklaşık %90’ının okuma ve yazma bilmediğini; Osmanlı’da felsefe ve bilim alanlarında hiçbir özgün ve devrimci çalışmanın gerçekleştirilmediğini görmezden gelerek cehaletini ortaya koyan Mahir Ünal, vicdan ve insaf duygusundan da yoksun olduğunu göstermiş oldu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin dilini, lügatını, alfabesini ve düşünce setini yok etmeye çalışan

  • AKP zihniyeti, Türkiye’nin bölünmesine, parçalanmasına ve emperyalizme hizmet etmektedir!

***
Türkiye böyle bir kuşatma altındayken CHP yönetiminin karşıdevrim sürecinin değirmenine su taşıması, kabul edilebilir bir durum değildir.

CHP’nin laiklik konusunda verdiği tavizleri, seçim kazanma stratejisinin arkasına sığınarak savunmak da olanaklı değildir.

Birincisi, gerçek lider, sosyolojik koşullara göre siyaset belirleyen kişi değil, sosyolojik koşulları değiştirmeyi başaran kişidir. Siyasetin popülizm olduğunu sanan, popülizm ile halkçılık arasındaki farkın ne olduğunu bilmeyen insanlar, lider de olamazlar, siyasetçi de olamazlar.

İkincisi, siyasi parti liderleri, yöneticileri ve üyeleri, Siyasi Partiler Yasası’nın gereği, üyesi oldukları partinin programına ve tüzüğüne bağlı kalmakla yükümlüdürler. Hukuk devletini savunanların, kendi iç hukuklarını ihlal etmeleri, büyük bir çelişkidir.

“CHP bir kitle partisidir, bu partide farklı düşünceler olabilir.” safsatası, Siyasi Partiler Yasası’na da CHP’nin kurultay tarafından onaylanmış Parti programına ve Parti tüzüğüne de aykırıdır.

Siyasi partiler, Batı’da “think-tank” olarak da bilinen düşünce merkezleri veya akademik tartışma platformları değildir. Siyasi partilerin ilkeleri, ideolojisi ve politikaları, kurultay delegeleri tarafından belirlenir.

“Kitle partisi olmak” demek, kurultay tarafından belirlenen ilkelerden, ideolojiden ve politikalardan taviz (ödün) vermek anlamına gelmez. Siyasi partiler kendi programlarına, ilkelerine, ideolojilerine, politikalarına sahip çıkarak ve bunları halka etkili bir biçimde anlatarak da kitlelere ulaşabilirler ve iktidar olabilirler.

Üçüncüsü, CHP geçmişte, kendi programına, ilkelerine, ideolojisine, politikalarına sahip çıkarak bugün aldığı oydan çok daha yüksek oy oranlarına ulaşmıştır; başka bir deyişle kitlelere ulaşmıştır.

İsmet İnönü’nün CHP genel başkanı olduğu 1957 seçimlerinde CHP %41, Bülent Ecevit’in CHP genel başkanı olduğu 1973 seçimlerinde CHP %33, yine Ecevit’in CHP genel başkanı olduğu 1977 seçimlerinde CHP % 41 oy almıştır.

Dördüncüsü,

CHP yönetiminin sağa açılma ve laiklikten vazgeçme stratejisi,
oy oranlarında hiçbir artış sağlamamaktadır.

CHP yönetimi, Kemal Kılıçdaroğlu 2010 yılında genel başkan seçildiğinden beri laiklik konusunda taviz vermiştir ve CHP 2011 seçimlerinde % 26, 2015 seçimlerinde %25, 2018 seçimlerinde %22 oy almıştır.

Son yıllarda ve aylarda yapılan tüm araştırmalarda da CHP’nin oyu %23-28 arasında bir yere çakılıp kalmıştır! Başka bir deyişle,

  • Laiklikten vazgeçmenin CHP’ye oy kazandırmadığı kanıtlanmıştır!

***
Buna rağmen (karşın) CHP yönetiminin laiklik konusunda taviz vermekte ısrar etmesi ve kendi tabanıyla inatlaşması, iç dinamiklerle değil, makro boyuttaki emperyalist bir mekanizmanın Türkiye’de oynadığı oyunlarla ve bu oyunda yer alan oyuncularla açıklanabilir!

CHP, bu şekilde siyaset yapmaya devam ederse sahip olduğu %25 oyu da kaybedecektir!

CHP, iktidar değiştiğinde, düzenin de değişeceğini kanıtlamalıdır.

Teokratik bir düzende güçlü bir parlamenter sistemin var olamayacağı tartışılmaz bir gerçektir.

BİR ELİMDE İSKOTA DİĞERİNDE YEKE


BİR ELİMDE İSKOTA DİĞERİNDE YEKE

AKP'nin genç yaşta emekli ettiği parlak Tuğamiral, Deniz Harbokulu Eski Komutanı..

Türker ERTÜRK

Geçen hafta bir dizi çalışma için Bodrum’da ve Trabzon’daydım. Faaliyetlerimin yoğunluğu nedeniyle Trabzon’da daha uzun süre kaldım ve hafta başında İstanbul’a döndüm.

 

Trabzon’da bulunduğumuz süre içinde Aydınlık Gazetesi okurları için düzenlenen kahvaltıda konuşma yaptım, Milli Merkez çalışmalarına katılarak Trabzon Milli Merkez Yönetim Kurulu üyelerini tanıdım ve onlarla fikir alışverişinde bulundum,
CHP Trabzon İl Başkanlığı’nı ve CHP Trabzon Merkez İlçe Başkanlığı’nı ziyaret ettim.

Daha sonra Trabzon ve bazı ilçelerinde halkın siyasi eğilimlerini, şikayetlerini ve isteklerini ilk elden tespit edebilmek için örgütlerle, delegelerle ve farklı partilerden insanlarla görüştüm. Özellikle AKP iktidarının uygulamaları ile ilgili olarak tabanın fikirlerini ve değerlendirmelerini aldım.

Trabzon’da iken Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kurucusu ve Genel Başkanı Sayın Haydar Baş ile görüştüm. Kendisi beni Akçaabat’taki evinde geniş bir kurmay heyeti ile birlikte kabul etti. Konukseverliği için Sayın Baş ve değerli arkadaşlarına buradan teşekkürlerimi iletiyorum.

Görüşme isteği benden kaynaklanmıştı. Çünkü her gittiğim yerde bana sorulan sorular arasında “Madem tehlike büyük, artık yaklaşımın ya millicisin ya da gayri millicisin olması gerektiğini söylüyorsunuz, o zaman niçin millici söylemler içinde olan BTP
Genel Başkanı Haydar Baş ile görüşmüyorsunuz?“
sorularına çokça muhatap olmuştum. Hatta Trabzon öncesi Bodrum’da Milli Merkez Vardiya Bizde Platformu’nun düzenlediği panel sırasında yine aynı soruyu bana yönelttiler, ben de “Bu panel sonrası uçakla Trabzon’a geçiyorum ve yarın akşam kendisi ile görüşeceğim“ cevabını verdim.

Beynelmilel kimlik peşinde koşanlar kim?

Haydar Baş ve arkadaşları ile baş başa tam 5 saat konuştuk. Hemen hemen
her konuyu masaya yatırdık. “Yüzde yüz tüm fikirleriniz, dünyaya bakış açılarınız ve değerlendirmelerimiz örtüşüyor mu?“ diye sorarsanız, tabii ki “hayır” yanıtını veririm. Ama temel sorunlara yaklaşımlarımız ve ülkemize yönelik tehdit algılamalarımız
hemen hemen aynı!

Haydar Baş ve arkadaşlarından etkilendiğimi söyleyebilirim. Bunun en büyük nedeni
milli bakış açılarıdır. Niye mi? Çünkü yaşamım boyunca kazanımlarım, bilgi birikimim ve deneyimlerim bana göstermiştir ki; Türkiye’de İslami bakış açısına sahip olan veya bir başka söylemle paradigmasında İslam’ın ağırlığı çok olan insanlar ve örgütler
çok büyük bir oranda gayri millidir.

Ayrıca şöyle bir tespitim var, bilmem katılır mısınız? Türkiye’de Türk kimliği ile sorunu olan insanlar hep uluslararası bir kimlik peşinde koşmuşlardır. Bunlar Türklüğü kabul etmemek için ya ümmetçi oldular ya da sosyalist. Türklükle problemi olanlar hep böyle beynelmilel veya enternasyonel kimlikler içine gizlendiler. Bu demek değil ki, tüm sosyalistlerimiz gayri millidir. Bugünün emperyalist işbirlikçisi Kürt Milliyetçilerinin
1980 öncesinde mücadelelerini sosyalist kimlik altında yaptıkları sanırım gözünüzden kaçmamıştır.

Halbuki dünyanın en modern, en çağdaş ve en hoşgörülü millet tanımı bize ait.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk,

  • “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.“ diyor.

Gerçekten bizim Türklüğümüzün arkasında Türkmenlik, Araplık, Kürtlük, Çerkezlik, Arnavutluk, Boşnaklık, Lazlık, Tatarlık, Ermenilik, Rumluk, Süryanilik ve hatta Musevilik bile vardır. İşte Erdoğan ve AKP emperyalist işbirlikçisi olarak bu kimliğimizi çatlatmaya, birlikte yaşama irademizi bozmaya ve Türkiye’yi parçalamaya çalışmaktadır.

Duygularla ve sloganlarla olmaz!

  • Bugün Türkiye varlığını sürdürmek açısından ağır tehdit altındadır.

Sorun AKP ve cemaat değildir. Onlar sadece emperyalizmin projelerini gerçekleştirmek için bulup ortaya çıkarılan, desteklenen ve zaman zaman şantajla yön verilen işbirlikçilerdir.

Emperyalizm sıkıntıları olsa da hala güçlüdür. Onunla baş edebilmek için geniş ve kitlesel birlikteliğe ihtiyaç vardır. Bu nedenle, milli bakış açısına sahip olduğunu
ilk ağızdan müşahede ettiğim Sayın Haydar Baş ve partisi ile işbirliği yapılabileceğine inanıyorum. Atatürk’te birleşen ve milli olan herkesi armudun sapı üzümün çöpü demeden kucaklamak zorundayız.

  • Emperyalizmle mücadele duygularla ve sloganlarla yapılamaz.
  • Bu mücadele geçmişin deneyimlerini içinde barındırmalı,
    birleştirici ve akıl dolu olmalı ve uygun stratejiyi içermelidir.

Bu mücadelenin “Tek at tek mızrakla“ yapılamayacağını iyi biliyorum.

Bu nedenle ufkun ötesini gören bir denizci bakış açısı ile bir elimde iskota
(Ana yelkeni idare eden halat ve palanga donanımının adı), diğer elimde yeke
(Dümeni idare eden kolun adı) inandığım hedefe doğru viya etmeye çalışıyorum. Haftaya Çarşamba günkü yazımda bu konuyu açmaya çalışacağım.

6 Ekim Pazar günü saat 15:00’da Cumhuriyetçi Birlik Platformu’nun Kadıköy
Aden Otel
’de düzenlediği faaliyete katılacağım ve “Tarihimizde üç baskın“ konusunu anlatmaya çalışacağım.

Saygılar sunarım.
5.10.13