Sevgili,
Akıl hamakatin karşı durulmaz lagarlığı altına ezilmeye mahkûm edildi mi, her şeyde olduğu gibi, atasözlerinde ve özdeyişlerde de anlam kayboluyor. Dünkü Cumhuriyet’in ilk ve son sayfaları bunun çarpıcı bir örneği. Son sayfada Boğaziçi Üniversitesi İklim Politikaları Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Levent Kurnaz’ın, “Bunlar daha iyi günlerimiz” diyerek ağustosun temmuzdan daha beter olacağı uyarısı ve küresel ısınma dolayısıyla başlayan sıcakların ulusal afet ilan edilmesi önerileri yer almaktaydı.
Birinci sayfada ise Muğla’nın Akbelen Ormanı’nın kesilmemesi için devletin polisi ve jandarmasına direnen halkın ve onlara desteğe giden Kemal Kılıçdaroğlu’nun haberi vardı.
Sevgili, biraz belleğini yokla, sen de benim gibi küresel ısınma ile ilgili haberlerin, korkunç bir yarını betimlediği günleri gayet net hatırlayacaksın.
O yarınların haberleri şimdi bugün oldu, artık onları yaşıyoruz. Başka yarınların da bugün olması için çok beklemeyeceğimize, İstanbul-İzmir gibi kentlerimizin kıyı bölgelerinin yükselen deniz suları altında kaldığını pek yakında yaşayacağımıza emin olabilirsin.
***
Çevre ile ilgili kehanetlerin gerçek olması, afetlerin yaşanmaya başlanması bir musibetin bin nasihate evla olduğu deyişini anlamsızlaştığı açıktır. Felaket öngörülmüş, nasihatler birbirini izlemiş fakat kimse aldırmamıştır. Musibetin gerçekleşmesi dahi kimsenin aklını başına getirmemiştir. Getirseydi, dünkü Cumhuriyet’in son sayfasında söylenenler, kös dinler gibi karşılanır ve birinci sayfadaki rezalet olur muydu?
Ne oluyor Akbelen’de?
Akbelen’de devletin kolluk güçleri, “beşli çete”nin talebiyle kömür madeni açmak için ormanı kesmektedir.
Çevre köylüler ve başka yerlerden gelmiş çevreci vatandaşlar, “beşli çete”ye karşı ormanlarını korumaktadırlar. O ormanlar, kamunun yani onlarındır.
- Korudukları kendi zenginlikleri, kendi vatanlarıdır.
Oralar kamu mülkiyetindedir. Bizim oraların korunmasını devletten talep etme hakkımız vardır.
Vatandaş da öyle yapmış, kamu malını, yani kendi malını, başka deyişle vatanını korumasını yargıya başvurarak talep etmiştir.
İlk bakışta anlaşılması güç tasarruflar ile devlet vatandaşın vatanının korunması talebine olumlu yanıt vermemiş, “beşli çete”nin isteğine uyarak ormanın kesilmesini, engellemek isteyenleri kolluk gücüyle dağıtmaya çalışmıştır.
- Şu anda Akbelen’de halk ormanını yani vatanını korumaktadır.
“Beşli çete”nin adamları kesimin sürmesi işinde gözcülük etmektedirler. Kesim alanında halka müdahale etmemektedirler.
Peki halk kime karşı savunuyor ormanını, yani vatanını?
- Halk vatanını devletine karşı savunuyor.
Beşli çete ormanın alından kömür çıkarmak istemekte, halk ise bunu engellemeye çalışmakta, kamu yararını gözeterek devletten halk çıkarını korumasını istemektedir.
Devlet ise kesimin bir an önce gerçekleşmesi için Akbelen’de kolları sıvamıştır.
- Akbelen’de bir çevre cinayeti işlenmektedir.
Ama Akbelen’de başka bir şey daha olmakta,
- halk vatanını kendi devletine karşı savunmaktadır.
***
Çevre cinayeti, hem topluma hem de insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Ama bir halkın vatanını devletine karşı savunmak zorunda kalması hali daha da büyük bir suçtur.
Halkın vatanını kendi devletine karşı savunmak zorunda kaldığını düşünmesi bile yeterince büyük bir musibettir.
Bu durumda bütün kavramlar karmakarışık olur, kurumlar birbirine girer, her şey anlamını kaybeder.
Bu durumda demokrasi dikta olur; egemenlik işgal, adalet ise zulüm.
Akbelen’de vatandaşın kendi vatanını kendi devletine karşı savunması durumu olmuşsa ya da olmayıp da sadece vatandaşta böyle bir izlenim uyanmışsa bile devletin bu durumu veya izlenimi gidermesi şarttır.