Etiket arşivi: temsilde adalet

Temiz ve Adil Seçim


Dostlar
,

Bizim de üyesi olduğumuz ADD Bilim – Danışma Kurulu,
seçimlerle ilgili bir rapor hazırladı..

* Temiz ve Adil Bir Seçim

Şöyle başlıyor :

Giriş                  :

Demokrasinin önemi ve gerekliliği

Ülkemiz yalnızca içerideki sosyo-ekonomik sorunlarla değil, aynı zamanda
Bölgesel ve Küresel ölçekte yaşanan çok boyutlu, büyük yaşamsal sorunlarla da karşı karşıyadır. Dünyamızda ve buna paralel olarak Ülkemizde nüfus dizginsiz bir şekilde çoğalmaktadır… Dünya nüfusu her gün 200 bin kişi, Türkiye nüfusu her gün
3 bin kişi artmaktadır. Öte yandan önlenmesi artık neredeyse olanaksız duruma gelen olumsuz iklim koşullarının  yol açacağı susuzluk, açlık, salgın hastalıklar tehdidi ve bunların sonucunda meydana gelecek kaos ortamı ile karşı karşıya kalacak olan insanlık, 21. Yüzyılı büyük bir kıyıma uğramadan salimen atlatabilmek için sosyal ve ekonomik alanda bilim ve teknoloji destekli aranışlar içindedir…”

Bu kapsamlı raporu paylaşmak istiyoruz.. 10 sayfa olduğundan pdf olarak vereceğiz..

Önümüzdeki 3 seçimin -elbette daha sonrakilerin de- dürüst / adil / saydam yapılması ülkemizin esenliği bakımından yaşamsal önem taşıyor..

Öte yandan TEMİZ SEÇİM PLATFORMU da çalışmalarını sürdürüyor..

Sayın Yaşar Okuyan (Eski Bakan), Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan (Eski Müsteşar ve ADD Bilim – Danışma Kurulu Başkanı) ve Sayın Tacidar Seyhan (Eski milletvekili ve Bilişim Uzmanı) öncülüğünde çaba gösteriyorlar. Bu etkinlikleri

https://www.facebook.com/TemizSecimPlatformu

adresinde izlemek olanaklı..

temizseçim@gmail.com 

ve

twitter.com/TemizSecim

adreslerinden de iletişim kurmak olanaklı..

“Temiz ve Adil Bir Seçim”

Başlıklı raporu okumak ve paylaşmak için lütfen tıklar mısınız??
Güncellennmiş biçimini bu gün bir kez daha sunuyoruz.. (13.11.13)
(Daha önce 21.9.13’te sitemizde yayımlamıştık..)

Hem word dosyası pdf olarak hem de power point yansılarıyla ppsx olarak..

Bu 2 önemli dosyayı özenle irdelemek ve yaymak gerek.
Uygulanması için çoook çaba göstermek gerek çook..

Temiz_ve_Adil_Seçim_guncellenmis_13.11.13

Seytan_ucgeninde_demokrasi_oyunu.æ.13.11.13

Rapor şöyle bağlanıyor :

Öneriler                           :                

1. Oransal (Nispi) temsil sisteminin temsilde adalet boyutunu zedeleyen ülke barajı % 10 oranından, gerçek bir demokraside makul sayılabilecek % 5 oranına düşürülmelidir.

2. Bir seçim çevresinde kullanılan geçerli oyların o çevreden çıkacak milletvekili sayısına bölünmesiyle elde edilecek sayıdan daha az oy alan siyasi partilere
veya bağımsız adaylara milletvekilliği tahsis edilmediğinden, boşa giden oylar ülke genelinde değerlendirilmelidir. Bunun için 1965 seçimlerinde uygulanılan
ulusal artık” (milli bakiye) sisteminden yararlanılabilir. Seçim çevrelerinde milletvekili tahsis edilmeyen siyasal parti oyları ülke genelinde toplanıp
550 milletvekilli Parlamentoda sayısı 25-50 olarak ülke baraj oranına göre belirlenebilecek Türkiye milletvekilliğinin kazanılmasında değerlendirilebilir.

Ülkemiz için en demokratik uygulama olacak bu sistem,
ulusal artıklı oransal temsil sistemi olarak adlandırılabilir.

3. Bir başka 12 Eylül mirası olan parti içi organların oluşumunda ve milletvekili adaylarının saptanmasında parti merkezleri ile liderlerin olağanüstü yetkilerine kısıtlayıcı hükümler getirilebilir. Partilerde liderlerin mutlak egemenliği vardır. Milletvekili adaylarını liderler belirlemek, seçmenlerin aslında milletvekili seçmekten çok liderlerin tercihlerini oylamaktadır.. 

4. Adayların belirlenmesinde, bütün partili üyelerin katılımıyla belli oranda
(örneğin % 75-90) zorunlu duruma getirilebilir.”

ADD BDK Bilim Danışma Kurulu) Başkanı Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan ve aynı Kurulun üyelerinden Sn. Uluç Gürkan‘a nitelikli emekleri için şükranlarımızı sunarız.

Bizim de eklemelerimiz var, dikkat ve ilginize sunarız                                   :

30 Mart 2014 seçimleri herhangi bir yerel seçim değil. Bir kez, 750+ bin nüfuslu 14 yeni il Büyükşehir Belediyesine dönüşüyor. Böylece 30 ilde il genel meclisi ve il özel idaresi kalkıyor; yerini Büyükşehir belediye meclisi alıyor. Belediye sınırları il sınırları oluyor. 16 bin köy mahalleye dönüşüyor (17 bin köyümüz kalıyor..). Yerel yönetim güçlendirilerek mülki idare geri çekiliyor. Vali 2. plana alınırken, Büyükşehir Belediye Başkanları kentin seçimle gelen asıl güçlü yöneticileri oluyor. Merkezi idarenin vesayet yetkisinin de iyice sınırlandırıldığı bu yapıda, Anayasanın idarenin bütünlüğüne ilişkin 123. maddesi adeta arkadan dolanılarak boşa çıkarılıyor. Açıkçası, yerel özerklik aldatmacası ile federal yönetime ve giderek bölünmeye zemin hazırlanıyor.. Büyükşehir Belediye Başkanları
Eyalet Valisi / İmparator gibi olacaklar adeta. 2. olarak, bu seçimi izleyen Temmuz 2015 genel seçimlerinde iktidarın eli güçlenecek bu seçimde başarılı olduğu ölçüde. O arada da bölücü “yeni anayasa” tuzağı dahil
pek çok yıkıcı tasarımını ülkeye dayatmayı sürdürebilecek. Oysa bu yerel seçimlerde geriletilen bir iktidar için domino etkisiyle genel seçim ve öncesinde Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ciddi zemin yitirme söz konusu.

Ayrıca seçmen kütüklerini İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde MERNİS yürütecek. Son derece güven yitirmiş bir kurum olarak TÜİK’in burada payı ne olacak? TÜİK, yakın geçmişte ülkemizin nüfus ve seçmen sayıları ile ilgili olarak milyonlarca oyu bulan ağır fiyaskoların sorumlusu. Örn. 2000 yılı nüfusu 67,8 milyon, 2007 nüfusu ise tam 7 yıl sonda yalnızca 2,8 milyon, yılda 400 bin artışla 70,6 milyon! Oysa ortalama 1 milyon yıllık nüfus artış hızıyla 7 milyon nüfus artışı bekleniyor.. 4,2 milyon dolayında nüfus kayıp! TÜİK buharlaştırmış! Mızrak çuvala sığmayınca da herhalde sonraki yıllara yedirilmiş olmalı (??).
Bu durumda, seçim güvenliğinden asıl sorumlu anayasal kuruluş olan YSK hangi güvenilir (!?) veri tabanına dayanarak seçmen kütüklerini oluşturacak. YSK’nın buna itiraz etmesi gerek. Gerekirse bir kez daha “de facto” nüfus sayımı yapılarak gerçek nüfus belirlenmeli. Halen yürütülen “de jure” sayımda kabul edilemez milyonlarca oynama nasıl görmezden gelinebilir? YSK’ya ziyaretlerle üzerinde sıkı kamuoyu baskısı yaratılmalı ve mutlaka geçerli – güncel – güvenilir nüfus sayımına dayalı seçmen kütüklerini oluşturması istenmelidir.

3. olarak, seçimler sırasında toplanan veriler UYAP ağı üzerinden YSK’ya taşınacaktır! Niçin? UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) Adalet Bakanlığı yönetimindedir. Bu Bakanlık, genel seçimlerde istifası gereken 3 bakandan biridir. Anayasa bu denli tarafsızlık ve seçim güvenliği gözetirken, bu ağın teknik – güvenlik – politik sorunları bir yana bırakılsa bile (!?) neden YSK için, salt bu amaca dönük bir ağ altyapısı kurulmaz? Ülkede sıklıkla genel – yerel seçimler yapılmakta, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve referandumlar söz konusu olabilmektedir. Böylesi bir ağ ekonomik de olacaktır ayrıca. YSK, Anayasal görevini tam olarak yerine getirebilmek için Hükümetten bu vb. somut istemlerde bulunmalıdır. Aksi durumda siyasetin her türlü yönlendirmesine (manüplasyonuna) açık, asla güvenilemez verilerin bir tür eli mahkum noterine indirgenebilecektir YSK! Seçimlerde bu tür uygulamalar olursa ülke barışı ve huzuru çok ağır yara alır, ciddi ve ağır karışıklıklar çıkabilir ve denetimi hiç kolay olmaz.

4. olarak; parmak boyanması yöntemine dönülmeli, yinelenen ve hak sahibi olmayanların oy kullanmaları kesinlikle engellenmeli, hak sahiplerinin de
seçmen listeleri vb. oyunlarla oy hakkını yitirmelerine izin verilmemelidir.
YSK’nın kurulması, Anayasal bir kurum olarak tanımlanması, kararlarının
kesin olması ve
itiraz edilememesi gibi güçlendirici yönetsel araçlar bu amaçlarla YSK’ya tanınmış statü ayrıcalıklarıdır.

Bu bağlamda SURİYE’li SIĞINMACILAR kesinlikle oy kullanmamalıdır, vatandaş yapılmamalıdır. Her tür insancıl yardımı yapmak başka birşeydir,
ucuz – rastgele vatandaşlık vermek çok başka bir şey.. T.C. Vatandaşlığı öylesine ucuz değildir. En az 5 yıl ülkede oturmak ve bir dizi koşulu sağlamak gerekir. Hükümet bu yollara da yönelebilir; konuya ilişkin kamuoyu duyarlığı sağlanmalı ve Hükümet ciddi biçimde uyarılmalıdır. Örneğin “Suriyeliler asla!” gibisinden bir slogan geliştirilerek sıklıkla kullanılabilir, kamuoyu duyarlığı sağlanabilir.

ADD bu amaçlarla bir Yerel Seçimler ve Güvenliği Kurulu” oluşturabilir
ve DKÖ – STK ile, siyasal partilerle yoğun iletişim ve etkileşime girebilir.
Yerel seçimler için yeni yasal düzenleme olanağı kalmamıştır (Anayasa md. 67/son). Ancak sonraki Temmuz 2015 seçimleri için kalan süre 6 ay dolayındadır (Haziran 2014 sonu).

TBMM içindeki anamuhalefet ve muhalefet, eğer genel seçim yasası temsilde adaleti sağlayacak biçimde düzeltilmezse dahası, iktidar tersi yönde adımlar atarsa, SEÇİMLERİ BOYKOT dahil ciddi ciddi seçenek planlar yapmalıdır.
Bile bile lades demenin anlamı ve mantığı yoktur. Kapsamlı mitinglerle kamuoyu yeterince
duyarlı kılınabilir ve AKP üzerinde toplumsal – politik baskı kurulabilir, kurulmalıdır. 

Halk 29 Ekim’de meydanlarda neler istediğini haykırmıştır. 10 Kasım’da (2013)
bu kararlılık daha da büyümüştür. Anıtkabir ziyaretçilerinin sayısının 29 Ekim’deki
(2013) 438 bini 2,5 ile çarparak 1 milyon 90 bine ulaştığını ve tüm zamanların rekorunu kırdığını büyük sevinçle öğreniyoruz!)
Ulusa doğru ve etkin siyasal önderlik yapmak, anamuhalefet ve muhalefetin tarihsel – kritik görevidir.

Son olarak, seçimler uluslararası yansız kişi ve kurumların gözlemine
açık olmalıdır.

*********************************

Sevgi ve saygı ile.
13.11.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Gene SEÇİM ve SEÇİM GÜVENLİĞİ..


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan, pek haklı olarak SEÇİM ve SEÇİM GÜVENLİĞİ konusunu hep gündemde tutmaya çabalıyor.

Başbakan RT Erdoğan, geçtiğimiz günlerde %10’luk barajı bırakın kaldırmayı, indirmeyi bile düşünmediklerini ısrarla ve birkaç kez vurguladı. Temel gerekçesi ise geçtiğimiz 11 yılda ülkemizde yakalanan istikrarın (!?) tek part iktidarına bağlı olması idi kendisine göre.

Oysa demokrasi kuramı ve mevzuatımız 2 temel gerekçe aramakta :

1. Temsilde adalet 
2. İstikrar..

Demokrasinin özü temsilde adalettir. Uzlaşmadır. Toplumda farklı kesim ve görüşler nasıl barış içinde uzlaşma ile varolacaklar, kendilerini geliştirerek yaşayacaklarsa; siyasal partiler de demokratik terbiye ve uzlaşma kültürü bağlamında bir araya gelerek hükümet ortağı olacaklardır. İstikrar ve kalkınma da bu barışçı birlikteliğin (peacefull co-existence, co-existence pacifiqué) türevi olacaktır.

TBMM’deki şimdiki aritmetik son derece adaletsizdir ve bırakın istikrarı,
ülkede huzursuzluk kaynağı ve seçimlere güvensizlik, katılmama kaynağıdır. Milyonlarca oy kendisini TBMM’de temsil olanağı bulamamaktadır. Son genel seçimlerde seçmenlerin % 23’ü, yaklaşık olarak her 4 seçmenden 1’i
değişik nedenlerle oy kullan(a)mamıştır. Hatırı sayılır bir iptal oranı da vardır.

Sonuçta 10 seçmenden 4’ünün oyunu alan AKP (gerçekte oy oranı %40!), TBMM’de 10 vekilden 6’sını kazanmıştır (!). Bu tablonun hiçbir gerekçe ile savunulması olanağı yoktur. Demokrasinin özüne aykırıdır ve Başbakan RT Erdoğan ikide bir % “50 oy aldık..” diye böbürlenerek gönlündeki “çoğunluk” diktasını meşrulaştırmaya çabalamaktadır.

Ali hoca, aşağıdaki yazısında seçimde elektronik hile olasılığın sıcak bakmıyor.

“Oysa 12 Haziran 2011 SEÇİM SONUÇLARININ ANALİZİ” başlıklı 24.6.11 tarihki e-iletisinde açıkça elektonik hile kuşkusunu dile getirmekte. Daha önce de bu sitede Sn. Ercan’ın bu yeni “iyimserliğine” katıl(a)madığımızı yazmıştık.

http://ahmetsaltik.net/secsis-ve-secim-guvenligi/

Ali hocya itirazımızı sürdürüyoruz.

  • Elektronik seçim hilelerini mutlaka engellemeliyiz.

Sevgi ve saygı ile.
Dikili, 1.8.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

SEÇİM SEÇİM SEÇİM..

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değişik zamanlarda seçim üzerine yazdığım üç yazıyı gözden geçirilmiş hali aşağıdadır.
__________________________

1. Ankara 1. Bölge örneğinde 2011 Genel Seçiminin sayısal analizi.

Çobanla eşit olmak istiyorum !...

Toplam 16 Milletvekilliği verilen Ankara 1. Bölgede 2011 seçiminde geçerli oyların sayısı 1 milyon 548 bindir; yani ortalama 97 bin seçmene bir Milletvekili düşüyor demektir. Oysa Türkiye genelindeki ortalamada her 78 bin seçmene 1 milletvekili düşmektedir. Bir başka ifade ile Ankara 1. Bölge seçmenlerinin 300 bin oyu daha başta ellerinden alınmıştır. Bunun yanı sıra %10 ülke barajı altında kalan partilerin ve bağımsızların 75 bin oyu da çöpe gitmiştir (ya da 1 sıradaki parti hesabına yazılmıştır diyebiliriz).

Baraj ve d’Hondt sayım sistemi sayesinde Ankara 1. Bölgede 693 bin oy alan ve oransal olarak 7 milletvekili çıkarması gereken AKP 1 fazlasıyla 8 milletvekili çıkarmıştır. Bir başka ifade ile AKP’ye bu seçim sistemiyle %12 bonus tanınmıştır; öte yandan 229 bin oyla sadece 2 milletvekili çıkaran MHP nin 30 bin oyu da sıfır çekmiştir, yani işe yaramadan çöpe gitmiştir. MHP 199 bin oy alsaydı yine de 2 milletvekili çıkarabilecekti.Baraj altında kalarak çöpe giden, dolayısıyla bir anlamda AKP’ye yansıyan 75 bin oydan, 56 bini CHP’ye gitseydi, CHP oyları 607 bin olacak ve AKP 1 eksik, CHP 1 fazla milletvekili çıkarmış olacaktı. (607/7 > 693/8) Bu örnekte de görüldüğü gibi baraj altında kalacakları peşinen belli muhalefet partilerinin ve muhalif bağımsızların oyları AKP lehine bir faktör olmuştur..

(2011 seçim öncesinde “Oyların küçük partilere, bağımsızlara değil, barajı geçmesi kuvvetle olası olan iki büyük muhalefet partisine verilmesi gerekir..” şeklinde tavsiyelerde bulunmuştuk. Bu matematik analizleri dile getirişimizden dolayı da Ulusal Kanal’ın ekranı bize yasaklandı)

Türkiye’nin Başkenti Ankara şehir nüfusu ~ 3,5 milyon, Vilayet nüfusu ~5 milyon
Toplam nüfusu ~ 5 milyon olan Ankara Vilayetine 30+1 milletvekili tahsis edilmiştir. 82 milyonluk Türkiye’de 550 Milletvekili olduğuna göre 5 milyonluk Ankara’ya en az 33 milletvekili tahsis etmek gerekirdi. (TÜİK rakamlarına göre Türkiye’nin nüfusu
76 milyon. Buna göre Ankara’ya (5/76)x550=36 milletvekili düşüyor. )

Öte yandan Batman, Siirt, Şırnak… 23 küçük Vilayetin toplam nüfusu da 5 milyon; ancak her vilayete fazladan 1 “Vilayet kontenjanı” tanıyan Seçim Yasası gereği,
bu 5 milyonluk kitle Meclis’te 53 milletvekili ile temsil olunmaktadır; yani Ankara’da oturan bir yurttaş Siirteki Yurttaşın siyasal temsil bakımından kabaca yarı değerindedir Meclis’te temsil bakımından…

Ben 73 yaşında bir Profesör olarak, hiç değilse Şırnak’ta, Siirt’te yaşayan
23 yaşındaki bir çoban yurttaşımla eşit temsil edilmek istiyorum. æ

**********************

***2. Yönetimde İstikrar vs. Temsilde Adalet CHP iktidar olabilir mi?

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’de 1950’den bu yana yapılan 15 Genel seçim içerisinde Milli bakiyeli, barajsız d’Hondt sisteminin uygulandığı 1961-1965-1969-1973 ve 1977 seçimleri dışındaki bütün seçimler “yönetimde istikrar” ilkesini öne çıkaran ve
“temsilde adalet”i sağlamayan yöntemlerle yürütüldü.

Aşağıdaki tabloda CHP’nin sandıkta aldığı oy yüzdesine karşın Meclis’te temsil ediliş yüzdesi veriliyor. Turuncu renk çoğunluk sisteminin, mavi barajsız d’Hondt, kırmızı %10 barajlı, vilayet kontenjanlı d’Hondt sisteminin uygulandığı dönemlerdir. (oyların açık verildiği, sayımların gizli yapıldığı ve CHP’nin %85’le iktidar olduğu 1946 seçimini tasnif dışı tutuyorum.)

CHP’nin Sandık ve Mecliste temsil oranları
____________________________

Yıl Sandık(%) Meclis(%)
1950 39 14
1954 35 6
1957 41 29
1961 37 38
1965 29 30
1969 27 32
1973 33 41
1977 41 47
1983 30 29 (HP)
1987 25 22 (SHP)
1991 21 20 (SHP)
1995 25 23
1999 9 –
2002 19 32
2007 21 32
2011 26 25

Bu tablodan da görüldüğü gibi, CHP 1980 askeri darbesinden sonra kendisini bir türlü toparlayamamış, %20-25 bandında tutunmaya çalışmaktadır. Türkiye’deki bütün sosyal demokrat/sol tabanın siyasi temsildeki oranının en çok 1/3 kadar olduğunu görüyoruz. (Dünya ortalaması da bu orandadır. Avrupa genelinde %40)
Bunun siyasal nedenleri yanında sosyolojik, biyolojik nedenleri de vardır.. Genelde sosyal demokrat, ulusalcı, laik, çağdaş ailelerde ortalama çocuk sayısı 2-3 arasında iken aşiret yaşantısı sürenlerde, Muhafazakâr ailelerde 3-4 arasındadır…
Bu nedenle, yıllık nüfus artış hızı birinci grupta yaklaşık binde 8, ikinci grupta yaklaşık binde 25 tir, dolayısıyla 50 yıl içerisinde başlangıçtaki nüfus orantısının kabaca (1,025/1,008)5=) 2,3 katına gelinmiş olması normaldir.

1960’larda muhafazakâr kesim %60 civarında idi; yani iki kesimin başlangıç populasyon orantısını kabaca 60/40=1,5 alabiliriz. Salt biyolojik nedenlerle, bu oran 50 yılda 2,3 katı yükselerek bugün 3,5 olmuş ise CHP oylarının %22 seviyelerinde oluşuna pek şaşırmamak gerekir. (1/4,5 = 0,22) Gerçek şu ki, Türkiye bugün
1960’a göre çok daha muhafazakâr (~%75 !) bir toplum yapısına dönüşmüştür.
Kanıtı ortada.

ORC-Operation Research Consultants, celebrating 20 years (Objective Research Center) ORC araştırma Şirketi tarafından 81 ilde ~ 64 bin denekle yapılan siyasal anket sonuçları;

AKP % 41,5
CHP % 33,0
MHP % 15,9
BDP % 5,6
DİĞER % 4,0

Tüm bu handikaplara karşın CHP doğal sınırını %33 çizgisini zorluyor.
Hem içeriden ve hem dışarıdan haklı-haksız eleştirilerle sürekli didiklenen CHP’nin son yapılan (ORC) kamuoyu yoklamalarında %33 lere doğru yükselişi bu nedenle büyük bir başarı sayılmalıdır. Mevcut seçim sisteminde sandıkta %35 net oy alan bir Parti tek başına iktidar olabilir. 2015 Genel Seçiminde,*) 57 milyonluk seçmen kitlesinden katılım %80 olursa ve Sandığa giden 45,6 milyon seçmenin %35’inden, net 16 milyon oy alabilirse CHP tek başına iktidar olabilir; yani 2011 seçiminde
11 milyon oy alan CHP’nin daha 5 milyon yeni oy’a ihtiyacı var, tek başına iktidar olabilmesi için. Son 4 yılda seçmen kitlesine katılan yaklaşık 4 milyon genç seçmenin en az yarısından ve daha önceki seçimde AKP ye oy vermiş 3 milyon seçmenden oy alması gerekiyor.

CHP’nin %33 ve MHP’nin %15 üzerinde oy alarak Meclis’e girmeleri durumunda AKP, “kıl” payı farkla da olsa, Hükümeti en azından CHP+MHP koalisyonuna devretmek durumunda kalabilir.

Tabii bütün bu varsayımlar seçimlere hile karışmaması, MHP’nin Meclis’e girmesi ve AKP’nin %35 altına inip 1. Parti konumunu yitimesi koşulu ile geçerlidir.

*) ve umarız, Marmara’da beklenen büyük deprem meydana gelmezse

3. “Seçsis’le hile yapılıyor” masalı

Dr. A. Saltık : Aman Ali hocam, masal filan değil, ciddi risk!)

Değerli arkadaşlar,

Seçimlere hile karışmaması, güvenilir bir seçim sonucu için öncelikle yurttaşlar,
sivil toplum kuruluşları, kitle örgütleri ve siyasal Partiler demokratik sorumluluklarının gereğini yerine getirmeli, üzerilerine düşen görevi yapmalılar. Burada ana mesele nüfus kayıtlarına, seçim kütüklerine güvenirliğin ve “Sandık Güvenliği”nin sağlanmasıdır.

Türkiye’de elektronik yöntemli bir seçim sistemi olmadığından yani oylar tuşa basılarak veya internet yoluyla kullanılmıyor; Dolayısıyla, Sandığa sahip olunduğu sürece,elektronik manüplasyonla oyların çalınması, aktarılması vs. hileli işlemler ilke olarak olanaklı değildir. Sandık kurulları ve siyasal partiler tutanaklar üzerindeki rakamları her an takip ve kontrol edebilirler.

Nüfus ve Seçmen sayılarının yanlışlığı, 2007 ve 2011 seçimlerinde tanık olunduğu gibi, seçmen sayılarındaki tutarsızlıklar Sistem yapısalı ile ilgili olmayan, elle yapılan bilinçli (!) yanlış veya eksik girdilerin sonucudur… 2007’de en az 75 milyon olması gereken Nüfus bilinmeyen nedenlerle 70 milyon olarak ilan edildi. Sonuçta bu çelişki seçmen sayısına da yansıdı.

YSK tarafından kullanılan SEÇSİS üzerinde yapılan spekülasyonlar bu bakımdan anlamsız ve yersizdir. Türkiye’de kullanılan bu sistemin yazılımı Türk Silahlı Kuvvetleri Güçlendirme Vakfı’nın şirketi Havelsan tarafından milli olanaklarla gerçekleştirilmiş; donanımı ise yine yerli KOÇ Grubu tarafından üstlenilmiştir. Almanya’da ve Yunanistan’da sorunlu olduğu gerekçesiyle ihalesinden vazgeçilen sistem ise oylamanın elektronik yolla (tuşa basılarak veya internetten) yapıldığı ABD kökenli “secsys” sistemidir. Gerçekten de ABD Başkanlık seçiminde bu sisteme dışarıdan girilerek oy sayısında değişiklik yapıldığı bir “hacker” tarafından mahkeme huzurunda itiraf edilmiştir. Ancak böyle bir durum Türkiye için söz konusu değildir.

Türk Seçim sistemindeki ana sorun Seçim Yasası’nın çarpık mantığından kaynaklanıyor. Hiçbir hileye, hırsızlığa gerek kalmadan 10 milyon oy alan bir Parti sanki 20 milyon oy almış gibi temsil ediliyorsa (örneğin, 2002 seçiminde AKP’nin durumu) sandık hilelerinden söz etmek, Deveyi bırakıp, Devenin kulağı ile uğraşmak gibidir. æ

27 Mayıs 1961 İhtilali / Devrimi 51 Yaşında!


27 Mayıs 1961 İhtilali / Devrimi 51 Yaşında!

  • “Ulusun geleceğine yalnız ve ancak ulus egemen olacaktır. Ulusu temsil eden ulusal irade ulus adına sınırlı ve belirli bir zaman için manevi kişiliğini de belirten Millet Meclisi de en sonunda ulusça yenilenmekle karşı karşıyadır. Özde olan ulustur. Egemenlik onun olduğu gibi, yönetim hakkı da onundur.”
    (1923, Eskişehir – İzmit konuşması)

         Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK


Dostlar
,

27 Mayıs Devrimi‘nin ülkemize en büyük armağanı, öncelikle insanlarımızın
Vatan / Millet cephesi diye acımasızca yapay düşman kamplara ayrılmasının durdurulmasıdır. Radyolardan saatler boyunca DP’nin kurduğu bu “Cephe”ye katılan yurttaşların adları sayılmıştır.

Ayrıca ekonomik olarak DP iktidarının bir enkaz bıraktığı da belgelidir. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimini DP’nin kazanması üzerine Cumhurbaşkanlığı’nı DP Milletvekili M. Celal Bayar’a devrederken bıraktığı yaklaşık ikiyüz ton altın, Hazine eliyle teslim alınmıştır. Menderes, kötü ekonomi yönetimi ile ülkemizi tarihinin en ağır ve en yüz kızartıcı akçal (mali) bunalımına sürüklemiştir.

Temmuz 1958’de dış borç taksitini ödeyemeyince, beş yüz milyon doları aşan yeni “destek” (borç!) için Hazine’deki altın rezervleri Londra Merkez Bankası’na götürülerek rehin verilmiştir. Bu altın kolilerini, Türk Hava Kuvvetleri subayları, yüklerinin ne olduğunu bilmeden taşımışlardır. Halen yaşamda olan 90 yaşlarına yakın Em. Hv. Plt. Kr. Alb. Hüseyin Avni Güler’in anlatımlarının ses kayıtları arşivimizdedir.

Bunlara ek, IMF, DP’nin 500 milyon dolara yaklaşan borçlarının konsolidasyonu
(bir süre ötelenerek yeniden yapılandırılması, taksitlendirilmesi) için çok yüksek oranlı devalüasyon dayatmıştır. 2.80 TL olan 1 $, 9.025 TL’ye yükseltilerek paramız % 322 oranında değersizleştirilmiştir. DP İktidarı bu politikaları ile her mahallede
1 yandaş milyoner yaratma saçmalığı içinde olmuş, akıl dışı sömürgen ekonomi politikaları ile ülkemizi iflasa sürükleyerek ulusal onurumuzu ayaklar altına düşürmüştür. Mali faturayı gene yoksul halk kitleleri daha da yoksullaşarak ödemiştir. Gelir dağılımı iyice adaletsizleşmiştir.

27 Mayıs Devrimi’nin insanımıza en güzel armağanı ise 1961 Anayasasıdır.

Bu Anayasa, dünya genelinde en ilerici ve demokrat anayasalardan biridir.

Ülkemiz hızlı bir özgürleşme sürecine bu anayasal iklimle girmiştir.
Nitekim 12 Mart 1971 darbesinin gerekçelerinden biri, Muhtıra’ya imza koyan
dönemin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç‘a göre,

  • “..bu anayasanın ülkemize bol gediği..
    sosyal ve politik uyanışın ekonomik gelişmeyi aştığı..” yönündedir. 

Bu anayasa Türk siyasal sistemine çok ciddi kurumlar ve araçlar kazandırmıştır :

– Anayasa Mahkemesi,
– Cumhuriyet Senatosu (Çift Meclis),
– Devlet Planlama Teşkilatı (DPT),
– Yüksek Hakimler Kurulu,
– Kredi ve Yurtlar Kurumu,
– Devlet Personel Dairesi,
– Basın İlan Kurumu,
– Türk Standartları Enstitüsü (TSE),
– Milli Güvenlik Kurulu (MGK),
– Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK)..

gibi yeni kurumlar ülkeye kazandırılmıştır.

Bunların dışında;

– sosyal devlet,
– sendikal haklar, grev ve toplu sözleşme hakkı,
– yargı bağımsızlığı,
– sosyal güvenlik hakkı,
– üniversite özerkliği
(1750 sayılı yasa ile 1945’lerin 4936 sayılı yasası daha da ileri taşınarak),
– radyo ve televizyon bağımsızlığı,
– basın-fikir işçileri yasası,
– idarenin tüm işlemlerine yargı denetimi yolunun açılması,
– seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütükleri yasası,
– seçimlerde yargıç güvencesi,
– ilköğretim ve eğitim yasası,
– ortaöğretimde bilim insanı yetiştirmek için fen liselerinin açılması,
sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesi,
– gelir vergisi yasası,
ulusal artık (milli bakiye) seçim sistemi..

gibi birçok yasa çıkartılarak demokratik yaşam sosyal ve hukuk devleti ilkeleriyle bütünleştirilmiştir.

Bu adil temsile dayalı seçim sistemi sayesindedir ki Türkiye İşçi Partisi 15 milletvekili ile TBMM’de temsil edilme olanağı bulmuştur (1965). Daha sonra bu seçim sistemi ile büyük partiler lehine oynanarak temsilde adalet ilkesi çiğnenmiştir. İzleyen seçimlerde TİP, yakın sayıda oy almasına karşılık ancak 3 üyeyi TBMM’ye taşıyabilmiştir (1968).

  • 1961 Anayasası, hukuk dışına çıkan bir iktidara karşı Türk halkının
    meşru direnme hakkını kullanarak hükümeti görevden aldığını vurgulayarak başlamaktadır.

İlk 2 maddesini 1924 Anayasasından aynen almıştır. Cumhuriyetimizin 6 temel niteliğini 3. maddesinde saymaktadır. Bunlardan ilki “İnsan haklarına DAYALI” olmaktır.
Öbür 5 nitem (sıfat) 82 Anayasasında aynen yinelenmiş, ilk özellikte ise “dayalı” yerine “saygılı” sözcüğü almıştır.

Ulusal Kahraman Yüce Atatürk‘ün en yakın dava ve silah arkadaşı, önceki Cumhurbaşkanı, çok partili yaşama geçerek iktidarını altın tepsi içinde DP’ye sunan İsmet İnönü‘ye yapılan fiziksel saldırılarda DP’nin açık tahrikleri, çanak tutuşu ile
Aziz İnönü‘nün ölümden dönmesi, kafasının taşla kırılması (Kayseri, İstanbul Topkapı ve Uşak saldırıları) adı “Demokrat” olan bir partiye yaraşır mı? İnönü’nün,
TBMM’deki CHP grubu için savcı-yargıç yetkisiyle donatılmış 15 DP Milletvekilinden
Tahkikat Komisyonu kurarak CHP’yi kapatmaya yeltenmesi nasıl açıklanabilir?
İşte bardağı taşıran Nisan 1960’taki bu aymazlık üzerine aziz İnönü;

– Artık sizi ben bile kurtaramam.. uyarısını yapmış fakat ne yazık ki
gene bir işe yaramamıştır..

1932’den beri Türkçe okunan Ezan’ın, iktidar oluşu (14 Mayıs 1950) izleyen
Haziran 1950’de yeniden Arapça’ya döndürülmesi de DP iktidarının karnesinde yazılı ne yazık ki…

İstanbul Üniversitesi’nde, DP’nin açıkça despotlaşan tutumunu protesto eden gençlerden Turan Emeksiz‘in polis kurşunu ile öldürülmesi,
İstanbul Üniversitesi Rektörü, engin hukuk bilgini Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’ın yerlerde sürüklenmesinin bağışlanacak yanı var mıdır?

Nihayet, Menderes hükümeti, 6-7 Eylül 1955 olaylarında Rum kökenli yurttaşlarımıza yönelik vahşetin de sorumlusudur ve biz tüm bunlardan,
hâlâ çok utanmaktayız.

Başbakan Adnan Menderes, Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı
Fatin Rüştü Zorlu’nun her şeye karşın idam edilmemesi yerinde olurdu.

MBK’da (Milli Birlik Komitesi) idamı engelleyecek çoğunluk, ne yazık ki 3 oyla kaçırılmıştır. Yassıada Mahkemesi’nin başkanının belirttiği, yargılamanın
idamla sonlanmasının istendiği itirafı ve adil yargılama yapılmayışı,
infazın kendisi ve biçimi bakımından da acı duyuyor, hala utanıyoruz.

Keşke Alb .Talat Aydemir, Bnb. Fethi Gürcan da asılmasalardı.. (1962-3)

Keşke, 12 Mart 1972 darbecileri marifetiyle TBMM’de “3’e 3 intikam!” naraları ile
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin Aslan da 1 tek kişinin canına kıymamış fidanlarımız olarak yaşamlarının baharında darağacına yollanmasalardı!

Ve de keşke 12 Eylül yönetimi 17 yaşındaki Erdal Eren’in yaşını büyüterek
idam cezasını infaz etmese idi..

Uğur Mumcu konuya ilişkin bir yazısını şöyle bağlıyor:

 “Biz sapına kadar Kemalist ve sapına kadar 27 Mayısçıyız.
Atatürk’ü ve 27 Mayıs Devrimi’ni savunmak, devrimci aydının namus borcudur. Atatürkçü ve 27 Mayısçı olmayan bir devrimciyle alışverişimiz yoktur.”

Görüldüğü gibi tarih hiçbir şeyi unutmamaktadır. Her şey kaydedilmektedir.
Onu çarpıtarak tek yanlı mağdur edebiyatı ile bir yerlere varma olanağı yoktur. İnsanların ülke yönetiminde kişisel hırslarını mutlaka dizginlemesi ve
emeğin hukukunun (egemenlerin değil!) üstünlüğüne mutlak bağlı kalmaları beklenir.

Başta “Cemal Aga” nam Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel olmak üzere;
27 Mayıs 1961 Devrimi’ni ve kazanımlarını Ulusumuza armağan eden
Türk Ordusu’nun genç Harbiyelilerini şükranla selamlıyoruz.

Büyük ATATÜRK gene yolumuzu aydınlatıyor :

* “Özgür olmayan bir ülkede ölüm ve yok olma vardır.
Her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür.”

12 Eylül 1980 yönetiminin kutlanmasını kaldırdığı

HÜRRİYET ve ANAYASA BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!

Sevgi ve saygı ile.
27.5.12, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD
ADD Bilim-Danışma Kurulu Yazmanı
www.ahmetsaltik.net