Etiket arşivi: tek adam yönetimi

Geçiş dönemi dezenformasyonuna hayır!

Bu, üç anayasal durumdur: Anayasa’nın demokratik hukuk devleti çerçevesini oluşturan hükümleri, 2017 kurgusunun demokratik olmayan düzenlemeleri ve de facto (fiili) uygulama.

Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanların Anayasa andı ile bağdaşmayan, anayasa ihlali ve hatta anayasa suçu (Anayasayı ihlal suçu) oluşturan söylem, eylem ve işlemleri, çoğunlukla de facto/ fiili durum alanında. Bunların büyük bir kesimi, Yürütme tekeline sahip Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda parti genel başkanı olmasından kaynaklanıyor.

ETKİLİ YÖNETİM

Seçimden sonra, anayasal kurumların ana sorunsalı, değiştirilecek olan yürürlükteki Anayasa’ya parlamenter sistem mantığı çerçevesinde saygı olacağından, askıdaki Anayasa hükümleri uygulamaya konulması öncelikli.

Anayasa’nın, demokratik parlamenter rejim hedefinde yorumlanması ve uygulanması, cumhurbaşkanı artık parti başkanı olmayacağı için kolaylaşacak. Cumhurbaşkanı kararnameleri (CBK) ile Saray’daki Anayasa dışı politika kurullarının yetkileri bakanlıklara aktarılarak; bakanlar, cumhurbaşkanı başkanlığında ve cumhurbaşkanı Yardımcılarının da katılımıyla düzenli toplanarak, danışma niteliğinde de olsa, dayanışma içinde kurul olarak çalışma (Kabine) yapabilir. Bu çerçevede, cumhurbaşkanı yardımcıları, Anayasal kurum ve kuralların işleyişinde eşgüdüm işleviyle özgül roller üstlenebilir. Cumhurbaşkanı, “Anayasa’yı uygulama yükümlülüğü” gereği, söylem, eylem ve işlemleriyle Anayasa’ya saygı yönünde somut adımlar atabilir:

-CBK ile, üst kademe yöneticileri atama, görevlerine son verme ve bu konuda gerekli ilkeleri belirleyerek, kamu yönetiminde hukuka ve liyakat ilkesine dönmek,

-Anayasa andı gerekleri doğrultusunda sistematik Anayasa ihlallerini (çiğnemlerini) en aza indirme ve/veya önleme kararlılığını ortaya koymak,

-Tarafsızlığın gereklerini yerine getirmek,

-Kaynağını Anayasa’dan almayan hiçbir devlet yetkisini kullanmamak,

-Anayasa’ya saygı çerçevesinde parlamenter sistem doğrultusunda yönetim ilkelerini öne çıkarmak.

Birlikte çalışma, gerçekte kurulması öngörülen demokratik düzen hedefiyle uyumlu bir süreç.

Devleti temsil ve Yürütme yetkisi, parti başkanının yönetimine indirgenemez; “tek adam” yönetimi, bir kamu tüzel kişisi olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bugününe ve gelecek kuşaklara bırakılacak mirasa saygısızlık. Parlamentarizm için oluşturulması öngörülen kurumlar ve kurullar yoluyla devlet yönetimi, ancak farklı siyasal akımları temsil eden siyasal partilerin birlikte çalışmasına dayalı kolektif (ortak) akıl ile kurulabilir.

Keyfi değil hukuki yönetim, haliyle güçlü ve etkili olacak.

YASAMA

Parlamenter rejim paydaşlarının, nitelikli çoğunluğu (400 ve üstü milletvekili) sağlayabilirse, yasama faaliyetlerini rahatça yürütecek olan TBMM, türev kurucu iktidar yetkisini de kullanarak Anayasa değişikliğini doğrudan gerçekleştirebilecek.

Beşte üç çoğunluk olarak 360 ve üstü ama 400’den az milletvekili elde edilmesi durumunda TBMM’nin oyladığı Anayasa değişikliğinin kesinleşmesi için halkoyuna sunulması gerekecek.
Bu durumda da Yasama, yasa yapım faaliyetlerine ivme kazandırabilecek; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar ise, Yürütme görevi üzerinde yoğunlaşabilecek.

TBMM üye sayısının salt çoğunluğu olarak 300 ve üstü milletvekilliği elde edildiği durumda,
bu sayının 360’ın altında kalması, Anayasa değişikliği için yeterli olmasa da salt çoğunluk, parlamenter sistem lehine bir psikolojik etki yaratacak. Seçime giden yolda kullanılacak en güçlü slogan, ‘demokratik parlamenter sistem’ olduğu için, TBMM’deki çoğunluk, –uzlaşmacı bir anlayışla- Anayasa değişikliği için muhalefet partilerinin de desteğini alabilecek.

YARGI

Yürütme ve Yasamanın anayasal sınırlara çekilmesi ölçüsünde Yargı, bağımsızlık ve tarafsızlığın asgari (enaz) gereklerini yerine getirebilir.

Sonuç olarak;

Demokratik hukuk devleti, ancak doğru bilgi paylaşımı ve saydamlık sürecinde kurulabilir.
Tam tersine, kişi ve parti egolarının öne çıkarılması, ‘kişi+parti+devlet birleşmesi’ faillerini kalıcı kılmaya yarar.

  • Bu nedenle, CHP’nin aşırı özverisi, daha çok zorlanmamalı ve kötüye kullanılmamalı.

Hisarcıklıoğlu günaydın

Alev CoşkunAlev Coşkun
Cumhuriyet, 19 Aralık 2021

 

Türk ekonomisi Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmeyen büyük bir sarsıntının etkisi altına girmiş bulunuyor… Türk Lirası sadece (AS: yalnızca) son 45 günde yaklaşık %50 oranında değer kaybına uğradı. Böylesi büyük bir çalkantı daha önce görülmedi ve ekonomi henüz durulmadı…

Geçen cuma günü, inatla politika faizini indiren Merkez Bankasının bu kararından sonra dolar 17.60 düzeyini gördü. Bütün ekonomik sistem sarsıntı geçirdi. Geleceğin ne olacağı beklentisi altına girildi. Bu durum karşısında, Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Hisarcıklıoğlu, feryat ederek “acil önlem çağrısında” bulundu…

Geç kalan Hisarcıklıoğlu

Hisarcıklıoğlu,

  • “Piyasalarda yaşanan çalkantı ve döviz kurlarının geldiği seviye birçok şirketimizi endişelendiriyor… Acil önlemler alınmasını, öngörülebilirliğin temin edilmesini bekliyoruz” dedi…

Hisarcıklıoğlu’nun bu çıkışına verilecek en doğru yanıt “GÜNAYDIN” olacaktır. Hisarcıklıoğlu her zaman olduğu gibi geç kalmıştır. Uzun yıllar işgal ettiği TOBB Başkanlığı makamı için de tarihe bu geç kalışla geçecektir… Salt Hisarcıklıoğlu değil; İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Kayseri gibi büyük ticaret merkezlerimizin ticaret ve sanayi odaları başkanları da geç kalmışlardır…

Özellikle son beş yıldır olan bitenleri görmüyorlar mı? Kısa bir sürede Merkez Bankası Başkanı’nın beş kez değişmesinin ekonomiye vereceği zararı göremediniz mi?
Ekonomi dünyasında yeni olmayan “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” gibi kuram ve sloganlarla Türk iş dünyasının ve Türk halkının aldatıldığını, uyutulduğunu görmediniz mi?

Korkuyorlar

Yalnızca TOBB, yalnızca ticaret ve sanayi odaları başkanları değil, Türk ekonomisine yön veren büyük holdinglerin sahipleri, CEO’ları, yöneticileri de tüm ticaret burjuvazisi de sınıfta kaldılar… Eksi ve olumsuz puan aldılar…

Peki iş adamları, ticaret burjuvazisi, sanayiciler bu büyük çalkantıyı görmüyorlar mıydı?

Olur mu, “mükemmel” görüyorlardı. Gelen fırtınayı açık bir biçimde duyumsuyorlardı… Ama korkuyorlardı… Korkularından konuşamıyorlardı… Bana dokunmayan yılan bin yaşasın politikası güdüyorlardı… İktidarı alkışlıyorlardı… Sayın Cumhurbaşkanım, Sayın Bakanım siz haklısınız diyorlardı… Kötü gidişi gördükleri halde tersini söylüyorlar, ekonomi çok iyi gidiyor diyorlar, alkışlıyorlardı. Olayın “vahametini” herkesten önce ve iyice gördükleri halde ses çıkarmıyorlardı…

Şimdi, en sonunda konuşmaya başladılar… Ama artık çok geç… Sayın Hisarcıklıoğlu ve sayın ticaret ve sanayi odaları başkanları artık çok geç.. Önce kendi çıkarlarınızı düşündüğünüz için, ülke çıkarlarını ikinci plana attığınız için ve zamanında uyarılarda bulunmadığınız için hepiniz suçlusunuz…

Katılımcı demokrasi

Demokrasi denilince kimse mangalda kül bırakmıyor… Herkes en büyük demokrat, herkes en ileri demokrat… Ama demokrasinin kuralları vardır… Günümüz demokrasisi dört yılda bir yapılan genel seçim değildir… Elini taşın altına koyabilmektir. Katılımcı demokrasiyi yaratmaktır… Demokrasi, insan aklının bulduğu bir yönetim sistemidir. Ayrıca, her sistemde olduğu gibi “mükemmel” değildir… Dünya ölçeğinde kabul edilen bir söylemle “demokrasi, daha iyisi bulununcaya kadar, en az hatalı yönetim modelidir.”

Son yüz yıldır, denetlenmeyen demokratik sistem kimi ülkelerde büyük çöküntüler, “travmalar” yaratmıştır. En açık örneği Almanya’da seçimle iktidara gelen Hitler’in Nazi, İtalya’da seçimle iktidara gelen Mussolini’nin faşişt diktatörlüklerini kurmalarıdır.

Bu nedenlerle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı dünyasında yeni anayasalar yapılmış, insan haklarını temel alan, hukuk devletinin gerçekleşmesi sağlanmış, hukukun üstünlüğünün gerçekleşmesi için anayasa mahkemeleri kurulmuştur.

İktidarın denetlenmesi

Böylece, temel olarak hukuk devleti ilkeleri çerçevesinde siyasal iktidarın gücü sınırlandırılmıştır… Bunlar yetmez… Asıl önemli olan katılımcı demokrasinin gerçekleşmesidir. Katılımcı demokrasi, en temel tanımıyla aşağıdan yukarıya, çevreden merkeze karar mekanizmalarına halkın, sivil örgütlerin, sendikaların, işçilerin ve işverenlerin katılmalarının sağlanmasıdır.

Nazi Almanyası’nda, Mussolini İtalyası’nda tek adam yönetimine sendikalar, işverenler, işadamları aman bana dokunmasınlar diye ses çıkarmıyorlardı… Ama gelen kötülükler herkesi derece derece etkiledi… Bu nedenle bugün tüm Batı dünyasında işçi işveren örgütleri susmuyorlar… Konuşuyor, uyarıyorlar… Katılımcı demokrasinin gereklerini yerine getiriyorlar.

TOBB genel başkanı, ticaret ve sanayi odaları başkanları, barolar, sendikalar, işveren örgütleri basın örgütleri ve tüm demokratik kitle örgütleri konuşmalıdırlar. Gerektiği zaman iktidarlara karşı korkmadan uyarılarda bulunmalıdırlar.

ANAYASA YAPMAK

Suay Karaman

Ülkemizin büyük sorunları arasında ne yazık ki şu an iyi denilebilecek hiçbir olgu yoktur. Ekonomik denge bozulmakta, sürekli olarak paranın değeri düşürülmekte, enflasyon artmakta, açlık, işsizlik, yoksulluk alıp başını gitmekte ve her gün gelen zamlar yurttaşların belini bükmektedir. Tarım, hayvancılık ve sanayi bitirilmiş, demokratik ve laik eğitime son verilmiştir. Terör can almaya devam etmekte, hukuk dışı tutum ve davranışlar sürmektedir. Bunların yanında yolsuzlukta ve savurganlıkta birinciliği kimseye kaptırmamak eğilimindeyiz.

Şimdi bütün bu ve benzer sorunları önemsemeyip yeni bir anayasa yaparak, mucize beklenmektedir. Darbe dönemi denilen 1982 Anayasası’nda birçok kez kritik değişiklikler yapılmış, neredeyse bu anayasa %70 oranında değiştirilmiştir. Ama ülkemizin sorunları azalmadığı gibi daha da artmıştır. İstediğiniz kadar güzel bir anayasa yapın, eğer hukukun dışına çıkarsanız, değişen bir şey olmaz.

12 Eylül 2010 tarihinde halk oylaması ile anayasa değişikliği yapılmıştı. Bu değişiklikle yargı bağımsızlığı kalıcı bir şekilde yok edilmiştir. Mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayıldığı 16 Nisan 2017 tarihinde halk oylaması ile çok kapsamlı bir anayasa değişikliği daha yapılmıştı. Bu değişiklikle parlamenter rejim değiştirilmiş ve ne olduğu belli olmayan cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi adı verilen tuhaf bir yönetime, tek adam yönetimine geçilmişti. Hukuksuzca yapılan bu rejim değişikliğini onaylayanlar ve sessiz kalanlar, şimdi anayasa taslağı hazırlamaya başladılar. Buradaki amaç demokratik ve laik cumhuriyet rejimine son vermek olarak görülmektedir. Mevcut (AS: Eldeki) anayasanın ilk 4maddesi şöyledir:

1. Devletin şekli
Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.

III. Devletin bütünlüğü, Resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti

Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır.

Milli marşı “İstiklal Marşı“dır.

Başkenti Ankara’dır.

Değiştirilemeyecek hükümler

Madde 4 – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.

Yapılmak istenen yeni anayasadaki amaç; ilk 4 maddenin de değiştirilmesidir. Proje olan siyasal partiler bunu gerçekleştirmek için el ele vermektedir. Buradaki amaç, laik ve demokratik cumhuriyetimizin, Atatürk ilke ve devrimlerinin sona erdirilmesidir. Yeni anayasa yapılmasını savunmak, ileri demokrasinin sivil anayasası olarak pazarlanmaktadır. Bunu da ambalajlayarak, reform olarak sunmaktadırlar.

  • Yapılmak istenen yeni anayasa, tam anlamıyla bir aldatmacadır, emperyalizmin çeşitli oyunlarından biridir. 

24 Haziran 2018’de seçilen TBMM üyeleri, beş yıl için yasama yetkisi almıştır. TBMM üyeleri, mevcut (AS: yürürlükteki) anayasaya bağlılık yemini ederek, görevlerine başlamıştır. Bu nedenle mevcut (AS: yürürlükteki) anayasaya bağlılık yemini eden TBMM üyelerinin yeni bir anayasa yapma yetkisi yoktur. Bu durumda TBMM üyelerinin mevcut (AS: eldeki) anayasayı tümüyle yok sayarak, yeni bir anayasa yapmaya çalışması etik olmadığı gibi, açıkça suçtur. Anayasa yapmayı, başka yasa yapmak ile karıştırmamak gerekir.

Yeni anayasa yapma koşullarını oluşturmak için, öncelikle halkın yeni bir anayasa isteyip istemediği halkoyuna sunulur. Bu halkoylamasında nitelikli çoğunlukla “evet” oyu çıkarsa, barajsız bir seçimle kurucu meclis oluşturulur. Bu kurucu meclisin hazırlayacağı yeni anayasa taslağı, yeniden halkoyuna sunulur. Yeni bir anayasa ancak bu yolla yapılır. Ancak bir kurucu meclisin yapabileceği yeni anayasayı, kurulu meclise yaptırmaya çalışanlar, tarihin sorumluluğundan kaçamayacaklarını da unutmamalıdırlar.

Anayasa, devletin temel işlevini yerine getirecek organları belirleyen, devletin nasıl yönetileceğine yön veren, kişilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, devletle birey arasındaki ilişkileri düzenleyen yazılı ve bütünsel bir belgedir. Anayasa, bir devletin yönetim biçimini belirten devletin temel yasasıdır.

19 yıldır ülkeyi yöneten bitik bir iktidar ile silik bir muhalefetin yapacağı “yeni anayasa“, hiçbir sorunu çözemeyeceği gibi, daha da kötüleşmesini sağlayacak ve Cumhuriyetimizle hesaplaşmaya gidecektir. Bu oyunlara gelmeden önce geçmişi ve bugün yapılanları sorgulayarak, düşünmeliyiz, kararımızı buna göre vermeliyiz.

Azim ve Karar, 25 Ekim 2021

Meclis’te onaylanmayan anayasa halkoyuna sunulamaz

Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK;
Cumhuriyet, 30 Eylül 2021

27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinden sonra oluşturulan iki kurucu meclis tarafından yapılan ve halkoylamasıyla kabul edilen 1961 ve 1982 anayasalarını “darbe anayasası” olarak niteleyen, o nedenle yeni bir “sivil anayasa” yapmak gerektiğini çeşitli vesilelerle söyleyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 1 Eylül 2021 günü yeni adli yılın açılış töreninde yaptığı konuşmada yeni anayasa çalışmalarına değinerek şöyle dedi:

“İttifak ortağımızla birlikte kendi hazırlığımızı şekillendiriyoruz. Diğer partilerin de metinlerini açıklamalarını bekliyoruz. Şayet müzakere etme ve ortak bir metin çıkarma imkânı ortaya çıkarsa Türkiye için büyük bir kazanç olacaktır. Ancak geçmişteki tecrübelerimiz ve halihazırda sergilenen üslup fazla ümit vermiyor. Her ne şekilde olursa olsun önümüzdeki yılın ilk aylarında kendi hazırlığımızı milletimizin takdirine sunmakta kararlıyız.”(1)

Erdoğan’ın bu açıklaması, üç ay önce 27 Mayıs 2021 günü AKP Genişletilmiş İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada yeni anayasa konusunda söylediklerinin hemen hemen aynı sözcüklerle tekrarı gibidir. O konuşmada Cumhur İttifakı’ndaki ortakları MHP ve BBP’nin bu çalışmayı sürdürdüklerini, diğer partilerin de bu yönde hazırlıkları olduğunu bildiklerini söyleyen Erdoğan, şu açıklamayı yapmıştı:

“Amacımız Meclis’teki tüm partilerin yeni ve sivil anayasa çalışmalarına yapıcı, etkin, samimi destek vermeleridir. Şayet böyle geniş bir uzlaşmayla yeni anayasayı Meclis’te kabul ettirip milletimizin takdirine sunabilirsek çok güzel olacaktır. Arzu ettiğimiz şekilde bir uzlaşma zemini oluşmazsa Cumhur İttifakı olarak bizi destekleyen diğer partilerle birlikte kendi hazırlığımızı milletin takdirine sunmakta kararlıyız.”(2)

FARKLI YAKLAŞIMLAR

24 Haziran 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimlerinde birlikte hareket eden Cumhur ve Millet ittifakları partilerinin yeni anayasa ile düzenlenecek siyasi rejim bakımından da temel ilkelerde iki farklı yaklaşım içinde oldukları, bu konuda yaptıkları açıklamalardan anlaşılıyor. Bunlardan birincisi, 16 Nisan 2017 tarih ve 6771 sayılı kanunla bir alaturka başkanlık sistemi olarak getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle- “tahkim” edilmesi yani güçlendirilmesidir. Cumhur İttifakı’nın bu yaklaşımına karşılık Millet İttifakı partileri, güçlendirmeyi parlamenter sistemde aramaktadır. Bu iki zıt yaklaşım arasında ortalama bir çözüm yolu olarak Fransa’daki gibi bir yarı başkanlık sistemi üzerinde ise hiç durulmamıştır.

PARLAMENTO ARİTMETİĞİ

Yeni bir anayasanın yapılabilirliğini, yürürlükteki “anayasanın değiştirilmesi, seçimlere ve halkoylamasına katılma” kenar başlıklı 175. maddesi çerçevesinde, üye tamsayısı 600, bugünkü üye sayısı 584 olan TBMM’nin iktidar ve muhalefet partileri ile bağımsız milletvekillerinin toplam sayılarıyla oluşan parlamento aritmetiğine göre değerlendirmek gerekir.

Anayasanın 175. maddesi uyarınca “Anayasanın değiştirilmesi TBMM üye tam sayısının üçte biri tarafından yazıyla teklif edilebilir”. O nedenle yeni anayasa teklifi, en az 200 milletvekilinin imzasıyla verilebilir. Dolayısıyla tek başına anayasa değişikliği teklif edebilecek tek parti, halen 288 milletvekili olan AKP’dir. Fakat Cumhur İttifakı olarak AKP 288 + MHP 48 + BBP 1 = 337 imzalı ortak bir teklif verilmesi, güçlü bir olasılıktır. Millet İttifakı ise ancak HDP’nin desteğiyle CHP 135 + İYİ Parti 36 + DP 2 + SP 1 + HDP 56 = 230 imzalı ortak bir teklif verebilir. Bu iki gruba diğer partilerin az sayıdaki milletvekilleri ile bağımsız milletvekillerinden katılmalar olabilir.

ORTAK ZEMİN

175. maddeye göre “Anayasanın değiştirilmesi hakkındaki teklifler, Genel Kurul’da iki defa (AS: kez) görüşülür. Değiştirme teklifinin kabulü Meclis’in üye tam sayısının beşte üç çoğunluğunun gizli oyuyla mümkündür”. Bu hüküm uyarınca yeni anayasa teklifinin Meclis’te bütün maddeleriyle iki kez görüşülüp kabul edilmesinden sonra tümünün de beşte üç çoğunluk olarak en az 360 oyla kabul edilmesi gerekir. Böyle bir anayasa değişikliği zorunlu olarak halkoyuna sunulur; üçte iki çoğunlukla yani en az 400 oyla kabulü durumunda halkoyuna sunulması ise cumhurbaşkanının takdirine bağlıdır (m. 175/III-IV).

Halen Meclis’te hiçbir partinin, hiçbir ittifakın bu sayılara ulaşan bir çoğunluğu yoktur. Cumhur İttifakı da Millet İttifakı da anayasa değişikliği yapabilecek bir çoğunluğa sahip değildir. Dolayısıyla -Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesiyle- “geniş bir uzlaşma” olmadıkça, Cumhur İttifakı, 16 Nisan 2017 tarih ve 6771 sayılı kanunla bir tek adam yönetimi olarak getirilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni “tahkim etme” düşüncesinden vazgeçmedikçe 27. yasama döneminde yeni bir anayasa yapma olanağı bulunmamaktadır. Ortak zemin, muhalefet partilerinden de destek alabilecek, son zamanlarda Türkiye’de önüne “güçlendirilmiş” sıfatı da konulan parlamenter sistemde bulunabilir. Ama bu, AKP’nin yeni anayasa konusundaki beklentisini karşılamayacaktır. O nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan, anayasa teklifini “milletimizin takdirine sunmak” şeklinde bir formül geliştirmiştir.

ANAYASA DARBESİ OLUR

Eğer bu formülle halkoylaması kastediliyorsa hemen söyleyelim ki Meclis’te kabul edilmemiş, başka bir deyişle reddedilmiş bir anayasa teklifinin halkoyuna sunulması gibi bir usul yoktur. Halkoylamasının önkoşulu, Meclis’te kabul edilmiş bir anayasanın varlığıdır. Böyle bir anayasa ortaya çıkmadıkça Cumhur İttifakı’nın hazırlayacağı bir metin, hiçbir şekilde halkoyuna sunulamaz. Anayasa’nın 79. maddesine göre YSK ancak Meclis’çe anayasa değişikliği olarak kabul edilmiş bir kanunu halkoyuna sunabilir. Anayasa’nın 6. maddesine göre “Hiçbir kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz”. TBMM’nin kabul etmediği bir anayasa teklifini bir dayatma olarak halkoyuna sunma girişimiyle sivil bir anayasa değil, bir anayasa darbesi yapılmış olur.(3)

(1) Cumhuriyet, 2 Eylül 2021, s.10.
(2) Cumhuriyet, 28 Mayıs 2021, s.5.
(3) Hikmet Sami Türk, “Yeni Anayasa Aritmetiği”, Cumhuriyet, 9 Haziran 2021, s.2.