Etiket arşivi: sözde Ermeni soykırımı

100 Yıl Sonra 24 NİSAN 1915 ve TAZİYE ???


100 Yıl Sonra 24 Nisan 1915
ve Ermenilere Taziye..

Dostlar,

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nden meslektaşımız
Sn. Prof. Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR‘ın “sözde Ermeni soykırımı” konulu çalışmasını
paylaşmak isteriz..

Ne ilginçtir ki, Başbakan R.T. Erdoğan‘ın konuya ilişkin (23.4.14, Ulusal Egemenlik Bayramı gününde!) demeci adeta süklüm püklüm Ermenilerden özür dilemeyi bile çağrıştırmaktadır. Öyle ki, Atlantik ötesi merkezler, taziye dileği ile alalanmış bu demeci büyük bir hızla ve  hazla değerlendirmiş ve “Tarihsel değerde” bulmuşlardır! Tarih bilincimiz bize burada bir meddahlık ve orta oyunu çağrıştırıyor.. Tarih, bu olguyu da Tayyip beyin hanesine kaydedecektir..

Bu yıl da Başbakan A. Davutoğlu benzer hatayı işlemiştir.. Aslında “hata” demek “hata” dır.. Bal gibi de davranışlarının sonuçlarını bilerek, hesap ederek adım atmaktadırlar..
Davutoğlu “Tehcir insanlık suçudur” diyebilmiştir. Bir uluslararası ilişkiler uzmanı olan
Prof. Davutoğlu pek ala bilir ki, “tehcir”, zorla göç ettirme (deportasyon) bir “insanlık suçu”
ya da “insanlığa karşı suç” olmayıp, bir ülkenin / devletin / halkın meşru savunma hakkıdır.
Başbakan böyle söylerken kabinesinden bir başka bakanın “Biz soykırım değil tehcir yaptık” savunması da hazin bir hükümet içi çelişkidir, bir AKP klasiğidir.

Ne yazık ve ne acı ki, çooook uzun yüzyıllar Anadolu’da kardeş kardeş Türklerle yaşayan Ermeni tebaa, Rus – İngiliz – Fransız kışkrtmadı ile silahlandırılarak ayaklanmış ve Türk ordusunu arkadan hançerlemiştir. Silahsız halka katliam uygulamıştır. İlk Ermenistan Başbakanı Ohannes Kaçaznuni açık açık bu gerçeği itiraf etmiştir. Bağımsız Ermenistan düşleriyle Batı emperyalisterinin kanlı provokasyonuna alet olmuştur. Yaşanan, Ermeni ayaklanmasının doğurduğu bir kanlı hesaplaşma- kırımdır (mukatele). Bir Devlet, ülkesinin güvenliği için uluslararasıu hukuka göre beli bir toplumkesiminin tehcire tabi tutabilir. ABD de 2. Büyük Paylaşım Savaşı sırasında onbinlerce Japon’u ülkesinin içlerinde interne etmişti.

Ortada bir AİHM – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Doğu Perinçek kararı dururken..

*****

30 Mart 2014 “tam güç” yüklenme ile iyi kötü geride bırakılmıştı (!?) ama her yeni olay – sınav çoook büyük yığınak gerektirir olmuştur.. Bu kez Başkanlık rejimi için uçan kuştan medet umulmakta ve 80 milyon nüfuslu “mazlum ve masum ülkemiz” in yaşamsal çıkarları bile gözden çıkarılabilmektedir!? Bu çok ağır bir vebaldir ve Erdoğan ile AKP bu vebali de üstlenmiştir..
Katar öyle ağırlaşmıştır ki, ne 1 gr ek yük kaldırabilecek durumdadır;
ne de, ne denli yüklenirseniz yüklenin yürüyebilecek takati kalmıştır..

Fakat Ermenilerin Tanıma + Tazminat + Toprak.. Ermenilerin 3T oyunu!”
bir kez daha sahnededir.. İçerden yeni destekçilerle..
Ancak Lozan ve Moskova Andlaşmaları ile BM’nin “Sınırların Değiişmezliği İlkesi”,
öbür mutlake ngellere ek olarak, Ermenistan’a Türkiye’den toprak verilmesin hukuksal olarak olanaksız bırakmaktadır.

“3 T” hayalinin / planının sonucu T’sinin mutlak bir olanaksılıkla engelli olduğununn
altını özellikle çizmek isteriz.

AİHM Perinçek kararı kapı gibi ortadadır. Seçim gündeminde Vatan Partisi‘ne yarar sağlar ilkelliğiyle bu karar politik koz olarak gereğince kullanılmamaktadır.

– 508 bin Türk Ermenilerce Anadol’da katledildi..
– Hocalı’da 20 küsur yıl önce binlerce Azeri Ermenilerce katledildi..
Ermeni ASALA katil örgütünün şehit ettiği 40’ı aşkın diplomatımızın
hukuku – kanı ne oldu??
(Listesi aşağıda..)

Nerede insanlık, BM, AB, ABD, Batı vs.??
Bu ilkelliğini ve ikiyüzlülüğünü boş bir eldiven gibi Bat’ının yüzüne çarpıyoruz.
Bir ölçüde de içeride gerekli savunmayı yapmayan / yapamayan / yapmak istemeyen
siyasal sorumluların ve işbirlikçi hainlerin suratına..

Bir olgu daha saptanmalı : Ermenileri kışkırtıp silahlandırarak – ayaklandırarak toprak istemi / vaadiyle isyana iten Batılı emperyalistler, ardından uzun yıllar sürecek işgalle Türkiye ile savaşmışlardır.. 1915’lerden 1922 sonlarına dek. Bu süreç yaşanmasaydı, zorla göç ettirilen Ermeni yurttaşlarımız Türkiye’ya daha çabuk dönebilir ve ödenen fatura bu denli ağır olmayabilirdi.

Büyük AATÜRK‘ün bu bağlamda SÖYLEV‘inde yazdıkları özenle okunmalıdır.

Çok sayıda Ermeni insanımzın telef olmasının asıl sorumlusu, gerçek katili Batı emperyalizmidir. Ermeni kardeşlerimiz ne yazık ki 100 yıl sonra aynı hatayı yaparak
Batı’lı emperyal müttefiklei ile kadim komşuları Türkiye’ye adeta savaş ilan etmiştir.

Çoook yazık çok..

AİHM Büyük Dairesi İsviçre’nin temyizini redderse Perinçek kararı kesinlemiş olacaktır.
Önümüzdeki aylarda böylesi bir karar kuvvetle olasıdır.
O zaman çanlar Ermenistan için çalacaktır.
Gün ola harman ola..

Sevgi ve saygı ile.
24 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com 

==============================================

24 NİSAN 1915 ve TAZİYE ???

Değerli Arkadaşlar,

Kendini, 1920’de imzaladığı Sevr Andlaşması ile yok etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu zamanında yapılan 1915’teki tehcir (AS: zorlamalı göç) için, 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti suçlanıyor. Bu suçlamayı tüm dünyaya yaymak ve kabul ettirmek için her yıl
24 Nisan geldiğinde sözde Ermeni Soykırımı anma eylemleri yapılıyor.
AB-D emperyalizminin organize ettiği Ermeni diasporasının yıllarca uğraşı sonunda
sözde Ermeni soykırımını anma gününü bize de kabul ettirdiler galiba.
Çünkü bu gün için, ilk kez bir taziye bildirisi yayınlandı. 

Ben bu bildiride, ASALA Ermeni terör örgütü tarafından 1973’ten beri şehit edilen
42 diplomatımızın da anılmasını isterdim. Bu konuda 7.03.2005’te yazmış olduğum
“24 NİSAN 2015’te NE OLDU??”  başlıklı yazımı sizlere yeniden sunmak istedim. 

Umarım bu uyarımı tüm yöneticilerimiz ve danışmanları da okur ve gereğini yaparlar.

Sevgi ve saygılarımla (24.04.2014).

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

**********

24 NİSAN 1915’te NE OLDU?

“Gerçeği kapar, yer altına gömerseniz
o yine büyüyerek patlar ve yalanı yok eder.”

Emile ZOLA

portresi

 

Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR

 

 

Değerli arkadaşlar,

24 Nisan 2005’te 90. yıl etkinliği için Amerika’daki Ermeni diasporası 50 milyon $ ayırmış. ABD’nin 36 eyaletinde Osmanlının Ermeni soykırımı yaptığı kabul edilmiştir. Aynı şekilde Fransa da Ermenileri, Suriye’de Osmanlıya karşı kullandığı için diyet ödemesi olarak soykırımı yasal olarak tanımıştır. AB parlamentosu da bu yönde bir karar almıştır.

24 Nisan için gerçeklerin ortaya çıkarılması ve Osmanlının kendi topraklarındaki
zorunlu göç kararının nedenlerinin belgelerle ortaya konması gerekmektedir.
Çünkü bu karar nedeniyle Türkiye Cumhuriyetini suçlayanlar, dünya kamu oyununu aldatarak ülkemizden tazminat (AS: Tanıma + Tazminat + Toprak.. Ermenilerin
3T oyunu!)
istemeye hazırlanıyorlar. 

Bu konuda gereken araştırmaların yapılıp, gerçeklerin açıklanması zamanıdır. Örneğin Maltape Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Anabilim Dalından,
Yard. Doç. Dr. Orhan ÇEKİC, her Cumartesi saat 13.45’te expochannel TV’de
çok güzel ve çok anlaşılır biçimde bir program sunmaktadır. Bu hafta hiçbir suçu ve günahı olmadığı halde, ASALA tarafından 1973’ten başlayarak şehit edilen ve hala kanları yerde kalan Türkiye Cumhuriyeti’nin 42 diplomatını anlatmaya başladı.
Bunlardan bazılarının listesi aşağıda verilmiştir. Onları hiç unutmayalım ve onlar
nur içinde yatsınlar. 

Tarih    Şehir / Görev Adı-Soyadı
27.01.1973 Santa Barbara / Başkonsolos Mehmet BAYDAR
Konsolos Bahadır DEMİR
22.10.1975 Viyana / Wien / Büyükelçi Daniş TUNALIGİL
24.10.1975 Paris / Büyükelçi İsmail EREZ
Şoför / Driver Talip YENER
16.02.1976 Beyrut / Başkatip Oktar CİRİT
09.06.1977 Vatican City / Büyükelçi Taha CARIM
02.06.1978 Madrid / Büyükelçi / Elçi Necla KUNERALP
Em.Büyükelçi / Retired Ambassador Beşir BALCIOĞLU
12.10.1979 Lahey / Büyükelçi Oğlu / Ambassador’s Son Ahmet BENLER
22.12.1979 Paris / Turizm Müşaviri / Tourism Counsellor Yılmaz ÇOLPAN
31.07.1980 Atina / Athens İdari Ataşe Galip ÖZMEN
Athens / İdari Ataşe Kızı Neslihan ÖZMEN
17.12.1980 Sydney / Başkonsolos Şarık ARIYAK
Güvenlik Ataşesi Engin SEVER
04.03.1981 Paris / Çalışma Ataşesi Reşat MORALI
Din Görevlisi Tecelli ARI
09.06.1981 Cenevre/ Sözleşmeli Sek. M. Savaş YERGÜZ
24.09.1981 Paris/ Güvenlik Ataşesi Cemal ÖZEN
28.01.1982 Los Angeles / Başkonsolos Kemal ARIKAN
08.04.1982 Ottava / Ottawa / Ticaret Müşaviri / Counsellor for Commercial Affairs Kani GÜNGÖR
04.05.1982 Boston / Fahri Başkonsolos / Honorary Consul General Orhan GÜNDÜZ
07.06.1982 Lizbon / Lisbon / İdari Ataşe/ Administrative Officer Erkut AKBAY
27.08.1982 Ottawa / Askeri Ataşe Albay / Military Attache Colonel Atilla ALTIKAT
09.09.1982 Burgaz / İdari Ataşe / Administrative Attache Bora SÜELKAN
08.01.1983 Lisbon / İdari Ataşe Eşi / Nadide AKBAY,Administrative Officer’s Wife   eşi merhum Erkut AKBAY’ın yaşamını yitirdiği 07.06.1982 tarihli saldırıda yaralanmış ve 08.01.1983 tarihinde yaşamını yitirmiştir. Nadide AKBAY
09.03.1983 Belgrad / Büyükelçi / Ambassador Galip BALKAR
14.07.1983 BrükseI / Brussels / İdari Ataşe / Administrative Attache Dursun AKSOY
27.07.1983 Lisbon / Müsteşar Elçi / Wife of the Counsellor Cahide MIHÇIOĞLU
28.04.1984 Tahran / Sözleş.Sek. Elçi / Wife of Secre. Işık YÖNDER
20.06.1984 Viyana / Çalışma Ataşesi Erdoğan ÖZEN
19.11.1984 Viyana / Uluslararası Memur Evner ERGUN
07.10.1991 Atina / Basın Ataşesi Çetin GÖRGÜ
11.12.1993 Bağdat / İdari Ataşe Çağlar YÜCEL
04.07.1994 Atina / Müsteşar Haluk SİPAHİOĞLU

Ayrıca Ermeni sorunu TÜRKÇE-İNGİLİZCE-ALMANCA-FRANSIZCA olmak üzere; www.ermenisorunu.gen.tr adresinde geniş ve belgesel olarak ele alınmıştır.
Bilgilerinize sunmak isterim.

Yine Cumhuriyet Gazetesi’nin değerli yazarlarından Sn. Deniz SOM’un köşesinde 24 Nisan için yazdığı güzel bir açıklamayı sizlere anımsatmak isterim. Ermeni ve Kürt terör örgütleri üzerine araştırmalarıyla tanınan Ercan CİRİTCİOĞLU’nun verdiği bilgiye göre, 24 Nisan 1915’te eceliyle yaşamını yitirenler dışında, Osmanlıda bir tek ermeni bile öldürülmüş değildir. 

Peki 24 Nisan, neden simge gün olarak seçilmiştir?

Yunan, Bulgar, Sırp halkları Osmanlıdan bağımsızlığını alınca Ermeniler de aynı yolda örgütleniyor. Ermeniler İstanbul’dan Van’a dek dernekler kurup silahlanıyorlar.
Bu arada Osmanlı, 1. Dünya (AS: Paylaşım) Savaşına giriyor. Mart 1915’te Rusya, Doğu Anadolu’ya giriyor. Rus desteğini alan Ermeniler, 11 Nisan 1915’te Van’da
isyan çıkartıp, Osmanlıya karşı BAĞIMSIZLIK SAVAŞINI başlatıyor.

Bu isyan Van’dan öteki bölgelere de sıçrayınca, daha sonra soykırım iddialarına neden olacak, Osmanlının zorunlu göç kararı geliyor.Ancak bu karar yalnızca Ortodoks Ermenilerine uygulanıyor. İsyana katılmayan Katolik ve Protestan Ermeniler
yerlerinde tutuluyor. 

Ortodoks Ermeniler Van’da Kürt ve Türk bütün Müslümanları öldürüp şehri ele geçirince ve isyan öteki bölgelere sıçrayınca, 24 Nisan 1915’te Osmanlı yönetimi, Anadolu’daki bütün Ermeni derneklerinin kapatılmasına ve isyanı destekleyen İstanbul’daki 200 dolayında Ermeni aydınının, Çankırı Ayaş’a sürgüne gönderilmesine karar veriyor.

Sonra 24 Nisan sürgünleri burunları bile kanamadan İstanbul’a geri dönüyor.

İşte bilinmesi gereken gerçek budur.

Sevgi ve saygılarımla. (7.03.2005)

Prof. Justin McCharty’nin Ermeni Soykırım Savlarını Çürüten TBMM Konuşması

Dostlar,

Sözde Ermeni soykırımı savlarının üzerinden 100 yıl geçti..
24 Nisan 1915’ten günümüze kocaman bir yüzyıl..

“İlgili çevreler” “3T” planının hazırlığındalar..

Yığınak bu yıl için.. 24 Nisan 2015 için..

Sözde emperyalist savların 100. yılında artık “bu sorunu” çözmek istiyorlar..

  • 1. Tanıma istemi
  • 2. Tazminat istemi
  • 3. Toprak istemi..

Plan bu.

Günümüzden 10 yıl önce, ABD’li tarihçi Prof. Justin McCharty,
dönemn CHP Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal‘ın çağrısıyla ülkemize geldi ve
26 Mart 2005 günü TBMM’de özel oturumda konuşma yaptı, soruları yanıtladı..

JustinMcCharty_portresi

Bu tarihsel konuşma, tüm Ermeni savlarını ve çürütüyor..

Dikkatle okumak ve artık biraz utanmak ve de susmak gerekiyor..

Bu konuşmanın Türkçe ve İngilizcesini okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki)
tıklar mısınız??

Prof. Justin McCharty’nin Ermeni Soykırım Savlarını Çürüten TBMM Konuşması..

Justin_McCharty’nin_TBMM_konusmasi_26.3.2005

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.4.15

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Sözde Ermeni Soylkırımına Uzmanlardan 3 Dev Yanıt

Sözde Ermeni Soykırımına
Uzmanlardan 3 Dev Yanıt


Değerli Dostlar,

Soykırım ve Terörizm Araştırıcısı Sefa Yürükel,
sözde Ermeni soykırımının emperyalistlerin Osmanlı’yı parçalama
ve Türk’ü ortadan kaldırma planı olan Şark Planı‘nı,
çok yerinde bir benzetmeyle, bugünkü BOP Planıyla örtüştürüyor.
Ekte konuyla ilgili çok önemli uzmanların raporları var.
Lütfen paylaşınız.
 
Dostlukla, 01.04.2015
Lâle Gürman 
**********

Değerli Dostlar,
Bu yilin asirlik yalani propagandasi, emperyalistlerin Osmanliyi parcalama ve Turku imha etmesi olan, Sark Plani (Bugunku adi ile BOP) cercevesinde, sözde Ermeni faaliyetleri esasta ise Emperyalist Patron/patronlar ve piyon faliyetleri (PKK=HDP de bu işi bugün yüklenmistir) babında Ermeni tehciri bir soykirim gibi butun Uluslararasi içtihat ve hukuka karşı oldugu halde, 1. Dunya savasinin devam ettirmeye calismaktadirlar.
Biz Turklerde onurlu milletin evladi olan bir avuc KURSAD da olsak, bunun Emperyalist bir proje oldugunu, Milletimizi ve dunyayi uyarmak. tavir aldirtmak icin calismalar yapmaliyiz. Alinan tehcir kararinin hakli oldugunu bilerek ve savunarak hareket etmeliyiz.
Bu anlamda, bugune kadar emegi gecmis bircok degerimizin eserlerini hem kendi milletimizin mensuplarina, hem Ermenistan ve diger milletlerin mensuplarina da (Cumhurbaskanlari ve parlementerler de dahil olmak uzere) elimizdeki olanaklar dahilinde iletmeli ve Hz. İbrahim Karınca örneğinde olduğu gibi dik durmaliyiz..
Bundan boyle de tavrimiz böyle olmalidir.
Gonderdigim ekteki eserleri de Turk dunyasinin mensuplari olarak, bizim lehimize
etki uyandirmak, tavir aldirmak ve taraf oluşturmak için tum dunyadaki gerekli merci ve kiiliklere yaymaliyiz.
Bunlari bugunku sorunlari gelecek kuşaklara bırakmadan halletmek icin yapmaliyiz
ve yazili metinlerlede Türk’ün alana çıkmasini saglamaliyiz diyorum.
Tum Türk dünyasinin bireylerine, kuruluslarina, calismalarinda bu anlamda
basarilar diliyorum.
Saygilar selamlar
Sefa M. Yürükel
Soykirim ve Terrorizm arastirmacisi
Etnograf ve Sosyal antropolog.
Lahey Türklere Soykırımları Araştırma Vakfı Başkanı.

Stat Identity Pulat Tacar & Guigen
(15 sayfa, İngilizce, 278 KB) 

ArmenianFalsifications_Ataov
(128 sayfa, İngilizce, 7,16 MB)


Kamuraneng ermeni konusu
(327 sayfa, İngilizce, 1,15 MB) 

==========================================

Dostlar,

Değerli araştırmacı Sefa Yörükoğlu ve Lale Gürman hanımefendiye paylaşımları için teşekkür ederken;

Ermeni sorununda uzman 3 değerli araştırmacıya da emekleri için teşekkür ediyoruz..

Sayın Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV‘e

Sayın E. Büyükelçi Kamuran Gürün‘e ve

Sayın E. Büyükelçi Pulat Tacer‘e…

Toplam 470 sayfalık son derece değerli 3 kaynak..

Sevgi ve saygı ile.
02.04.2015, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

SOYKIRIM YALANI

SOYKIRIM YALANI

portresi_adiyla

 

Türker ERTÜRK

 

 

Doğu Perinçek’i sevmeyebilir, fikirlerini beğenmeyebilir ve analizlerini yanlış bulabilirsiniz. Ama ülkemizi bölüp parçalamaya yönelik büyük planın fikirsel alt yapısını oluşturan iddialardan biri olan Ermeni soykırımı konusunda cesaretli ve yurtseverce bir duruş göstermiştir.
Bu tavır takdire şayandır.

Bazen bu yurtseverce duruşu küçümseyenleri, hatta esas nedenin geniş kitleleri kazanmak için yapıldığı suçlamasını duyuyorum. Bu konuda verilecek yanıt çok net;
siz de böyle duruş gösterin, sizi de takdir edelim.

Bu gün size sözde Ermeni soykırımı konusunda bir şeyler anlatmaya çalışacağım.
Bu yazıyı yazmamı tetikleyen nedenler;

  1. Ermeni teröristler tarafından Amerika’da Santa Barbara’da Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve Konsolosumuz Bahadır Demir’in katledilmesinin 41. yıldönümünü
    27 Ocak’ta anacak olmamız,
  2. “Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır” dediği için Doğu Perinçek’i yargılayan İsviçre’yi mahkum eden AİHM’de 28 Ocak’ta temyiz duruşmasının yapılacak olması,

ŞÜKRÜ SERVER AYA

  1. Geçen hafta başında Aydınlık Gazetesi’nde değerli büyüğüm ve dostum Şükrü Server Aya’nın iki gün üst üste çıkan sözde Ermeni soykırımı konusunu aydınlatan yazılarıdır.

“Ermeni soykırımı” iddialarının nasıl bir yalan olduğunu, bu iddianın arkasındaki delillerin nasıl uyduruk ve düzmece olduğunu öğrenmek istiyorsanız Şükrü Server Aya’nın kitaplarını mutlaka okumalısınız. Sayın Aya hem de yabancı belgelere dayanarak bu düzmece delilleri bir bir çürütüyor.

Bu yıl sözde Ermeni soykırımı iddialarının 100. yılı… Emperyalizmi arkasına alan
Ermeni diyasporası ve Ermenistan, dört koldan Türkiye’ye karşı saldırılarını artırmış durumda. Uluslararası kamuoyunu da arkalarına alarak ülkemize baş eğdirmek ve bu yalanı kabullenmemizi istiyorlar. Saldırıların ve baskıların şiddeti 24 Nisan’a doğru daha da artacak. Hedefleri   3 T, yani sorgusuz sualsiz “soykırımın” olduğunun Tanınması, arkasından Tazminat ve Toprak talepleri.

STRAZBURG

Bu konuyu okumuş, incelemiş ve araştırmış birisi olarak söylüyorum;

  • “Ermeni soykırımı” iddiaları tümüyle asılsızdır
    ve yer kürenin gelmiş geçmiş en büyük yalanıdır.

Esas soykırım 18. ve 19. yüzyılda Türklere ve Müslümanlara karşı yapılmıştır.
Bugün Balkanlarda homojen sayılabilecek devletler bu soykırım sayesinde yaratılmıştır.
Hal böyleyken bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı eğer “Ermeni soykırımı” savını bir şekilde destekliyorsa bunun nedenini cibilliyetinde, emperyalist işbirlikçiliğinde, çıkarcılığında
veya bilgisizliğinde aramak gerekir.

Strazburg’da 28 Ocak 2015’te görülecek temyiz duruşması Doğu Perinçek’in değil Türkiye’nin davasıdır. Destek vermek, arkasında durmak vatanseverlik borcu,
atalarımıza ve geleceğimize saygının ifadesidir.

BAŞARININ SIRRI!

Dünyanın her yerinde etkin olan Yahudi diyasporası gerçekte kendi içinde “kedi köpek” gibi birbirini yer ve anlaşamaz. Ama Yahudi cemaatinin ve İsrail’in çıkarları söz konusu oldu mu, kavgayı bırakır, birleşir ve ortak davanın arkasında olur.  2 bin yıllık başarının sırrı budur!

Öte yandan 28 Ocak’ta (AS: 2015) başarılı olursak, hukuken öyle olması gerekiyor,
soykırım yalanı biter mi? Asla! Biteceğine inanmak emperyalizmi ve onun uzun soluklu planlarını anlamamak demektir.

Anadolu’nun kadim halklarından olan Ermeniler; 100 yıl önce emperyalizm tarafından kandırıldılar, vaatlerle aldatıldılar ve bin yıldır barış içinde birlikte yaşadıkları Türkleri ve Müslümanları arkadan vurdular ve sonrasında istenmeyen şeyler oldu. Bu yüzden Ermeniler travmalı ve tarihsel gerçeklik peşinde değiller. Şimdi Ermeniler emperyalizmden pisliklerini temizlemesini, destek vermesini istiyor. İşte bunun için daima güçlü olmak daha uzunca bir süre bu sorunla birlikte yaşamak zorundayız. Bu sorunun kısa dönemde tarihsel araştırmalarla ve mahkemelerle biteceğini sanmak saflık olur.

Saygılar sunarım. (24.1.15)

Ermeni Soykırımı ve Başbakan Erdoğan’ın Taziye İletisi

Dostlar,

Geçtiğimiz hafta Ankara Barosu konferans salonunda SÖZDE ERMENİ SOYKIRIMI temalı bir açıkoturum düzenlendi :

  • TARİHİN VİCDANINI SIZLATAN ERMENİ SOYKIRIMI YALANI…

Başbakan R.T. Erdoğan‘ın 23 Nisan 2014 günü, tam da Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımızda, 1915’teki Ermeni tehciri ölümleri için taziye iletisini irdelemek asıl amaçtı. Cumhuriyet Kadınları Derneği toplantının ev sahibi idi ve
Başkan Sn. Canan Arıtman panelin yöneticisi idi. Uzmanlar gerçekleri açıkladılar..
Rus arşivlerinde yıllarca araştırma yapan ve binlerce belgeyi inceleyen genç bilim insanı Mehmet Perinçek de.. Bizzat dönemin Ermenistan Başbakanı Kaçaznuni’nin Türklerin soykırım yapmadığını itiraf eden metinlerini ortaya çıkaran genç Mehmet Perinçek de.. (İstanbul Üniversitesi’nde araştırma görevlisi kadrosunda
doktora öğrenciliğine hukuksuz olarak son verilmiştir ve dava yönetsel yargıdadır..
Türkiye ne güzel kendi ayağına kurşun sıkıyor değil mi??)

Bu toplantıda, deneyimli ve yurtsever diplomat (Em. Büyükelçi, Dışişleri Bakanlığı
eski müsteşarı ve CHP eski milletvekili) Sayın Onur ÖYMEN çok değerli katkılar verdi. Her zamanki çalışkanlığı ile söylediklerini özetle yazarak paylaştı.

Ülkemizin gündeminin neredeyse saatlik elatmalarla (manüplasyon) yönlendirildiği ortamda bu oyuna gelmemek üzere, Sn. Öymen’in iletisini paylaşalım..
Söyledikleri gerçekten çok önemli..

Teşekkürler Sn. Öymen.

Sevgi ve saygı ile.
3 Mayıs 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================================

Ermeni Soykırımı ve Başbakan Erdoğan’ın Taziye İletisi

Portresi_gulumseyenOnur Öymen

Dün akşam (28.4.14) Ankara’da Canan Arıtman’ın
Genel Başkanı olduğu Cumhuriyet Kadınları Derneği’nin düzenlediği toplantıda Mehmet Perinçek, Em. Büyükelçi Alev Kılıç ve Azerbaycanlı milletvekili ve yazar Sabir Rüstemhanlı’yla birlikte katıldığımız Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili toplantıda özetle şunları söyledim:

-Ermeni sorununun başlangıcında Rus ordularının ülkemizin doğusundaki toprakları istila… girişimlerine Ermeni çetelerinin verdiği destek yatar. 19. yüzyılın 2. yarısından başlayarak Ermeni çetelerinin saldırıları sonucunda 500,000’den çok vatandaşımız yaşamını yitirmiştir. Çatışmalar sırasında veya salgın hastalık gibi nedenlerle çok sayıda Ermeni de ölmüştür.

Türkiye Büyük Millet Meclisi, o devirde yaşananların ortaya çıkartılması için tarafların arşivlerini açmalarını ve Türk ve Ermenilerden oluşan bir tarihçiler Komisyonu kurulmasını önermiştir.

-O tarihlerde yaşananların uluslararası hukuk açısından soykırım sayılamayacağı,
1985 yılında ünlü tarihçilerin Amerikan basınında yayınlanan açıklamalarında
ifade edilmiştir.

  • Son olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Doğu Perinçek’in açtığı davada bu olayların soykırım sayılamayacağı yolunda bir karar almıştır.

-Eğer İsviçre Hükümeti bu karara 3 aylık süre içinde itiraz etmeseydi karar kesinleşecekti. Ancak süre bitmeden İsviçre itirazda bulundu ve kararın AHİM’in
bütün yargıçlarının katılacağı genel kuruluna havalesini istedi.

-Ermeni kuruluşlarının ve belki de bazı devletlerin İsviçre’ye böyle bir başvuruda bulunması için telkinlerde bulunduğu anlaşılmaktadır.

-Tam bu sırada Başbakan Erdoğan’ın 9 dilde yaptığı, tehcir olayının insanlık dışı
sonuçlarından söz eden ve Ermenilere taziyede bulunan açıklaması Ermenilere
ve onu destekleyen ülkelere can suyu vermiştir.

-Zira İsviçre Hükümeti’nin başvurusunun Üst Kurula havale edilip edilmeyeceği konusunda karar verecek olan 5 kişilik yargıçlar kurulu, öncelikle AHİM kararından sonra bu kararın değiştirilmesine yol açabilecek yeni bir ögenin ortaya çıkıp çıkmadığını araştıracaktır.

-İsviçre’nin ve başta Fransa olmak üzere Ermeni tezlerini destekleyen ülkelerin ve
Ermeni kuruluşlarının işte Başbakanın bu açıklamasındaki ifadeleri Türkiye’nin geçmişteki sorumluluğunu dolaylı (zımnen) kabul eden sözler olarak kullanmaya çalışmaları olasıdır.

-Eğer Başbakanın tam bu sırada böyle bir açıklama yapmasını öneren devletler olmuşsa, onların esas amacının bu açıklamayı AHİM Üst Kurulunu Ermeniler lehinde karar almaya yönlendirmek olması olasılığı güçlüdür.

-AHİM kararını veren 7 yargıçtan 2’sinin aleyhte oy kullandığı düşünülürse,
AHİM Üst Kurulunda bu görüşte olan başka yargıçların da çıkabileceği düşünülmelidir. Bütün bu gelişmeler, Perinçek davasının kesinleşme aşamasında güçlüklerle karşılaşabileceğimizi göstermektedir.

-Yabancı devletlerin Türkiye’ye Kıbrıs, Ermeni sorunu, PKK’yla görüşmeler gibi konularda öteden beri karşılık beklemeden tek yanlı jestlerde bulunmasını telkin ettikleri bilinmektedir.

  • Oysa tek taraflı jest veya ödün diplomasinin alfabesine aykırıdır.

Ermenistan Cumhurbaşkanı veya Başbakanı Ermenilerin öldürdüğü 500,000 Türk için taziyede bulunmuş mudur? ASALA’nın öldürdüğü diplomatlarımızın ailelerine taziyede bulunmuş mudur? Hocalı’da öldürülen Azerilerin ailelerine taziyede bulunmuş mudur?

Kıbrıs’lı Rum liderler Muratağa, Atlılar ve Sandallar köylerinde katledilen Türkler için taziyede bulunmuş mudur?

Onlardan böyle bir taziyede bulunmalarını isteyen çıkmış mıdır?

-Kuşkusuz insancıl duygular herkesin gönlünde olmalıdır ama dış politikada insancıl duyguları ön plana çıkartma çabası içine girerek aleyhimizde yürütülen tertiplere, istemeyerek de olsa, zemin hazırlamak doğru bir yaklaşım değildir.

-Bu olasılığı göz önünde bulundurmadan salt dünyaya insancıl ve alicenap bir ülke görüntüsü vermek amacıyla yapılan bu açıklama bindiğimiz dalı kesme sonucu verebilir.

Hollande’ın Ziyaretinin Düşündürdükleri


Dostlar,

Usta diplomat Sayın Onur Öymen, Fransa Devlet Başkanı Holande‘ın
Türkiye ziyaretini irdelemekte aşağıdaki yazısında.

Biz de dün bu konuya değinmiş ve sayın konuk devlet başkanına özellikle
“sözde Ermeni soykırımı” konusundaki AİHM Perinçek kararını hiçe sayan
hukuk dışı tutumu için ne gibi bir tepki verildiğini sormuştuk..

(Dışişlerine Sorularımız Var..;
http://ahmetsaltik.net/2014/02/03/disislerine-sorularimiz-var/, 3.2.14)

Sevgi ve saygı ile.
04 Şubat 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==========================================

Hollande’ın Ziyaretinin Düşündürdükleri

portresi2

 

Onur ÖYMEN

Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande‘ın ziyareti sona erdi. 20 yılı aşkın bir zamandan sonra bir Fransız Cumhurbaşkanının Türkiye ziyaretinden somut sonuçlar bekleniyordu. Bir kez bu denli uzun süre bir Fransız Cumhurbaşkanının Türkiye’yi niçin ziyaret etmediği sorgulanmalıydı. Bu bir soğukluğun işaretiydi ve bunun bir nedeni olmalıydı. Ermenistan’ı ziyaret eden Fransız Cumhurbaşkanları niçin Türkiye’den
uzak durmuşlardı?

Belli ki, önemli nedenlerinden biri Fransa’nın Türkiye’nin AB’ye üyeliğine soğuk bakmasıydı. Hollande Türkiye bütün aşamaları geçip süreci bitirse bile son karar için Fransa’da halkın oyuna başvurulacağını söyledi. Türkiye’den önceki adaylar için de
bu yola gidilmiş miydi? Hayır gidilmemişti. Jacques Chirac zamanında böyle bir referandumu öngören anayasa değişikliği yalnızca Türkiye’yi engellemek için yapılmıştı.

Türkiye’nin AB ile pek çok sorunu var

Üyelik görüşmelerinin sürüncemede bırakılması, müzakere sürecine Fransa’nın,
Kıbrıs Rum Yönetiminin ve AB Konseyi‘nin koyduğu vetolar, Vatandaşlarımızın vizesiz gezi hakkının geciktirilmesi, KKTC’ye uygulanan ambargolar, AB’nin öbür ülkelere uyguladığı kimi Serbest Ticaret Anlaşmalarının hala Türkiye’ye uygulanmaması gibi.

Bunlardan herhangi birinde ziyaret sırasında ilerleme sağlandığı duyulmadı.
İkinci konu Ermeni sorunuydu. Hollande’ın, sözde Ermeni soykırımını reddetmeyi
suç sayan yasa değişikliğini desteklediği biliniyordu.

Fransız Anayasa Konseyi Meclisin bu amaçla çıkarttığı kararı engelledi.
Gene de Hollande’ın bu konudaki tutumundan vazgeçmediği görülüyor.
Ziyaret sırasında, AB’nin Irkçılık ve Yabancı Düşmanlığıyla İlgili 2008 Tarihli Çerçeve Kararı’nın uygulanabileceğinin işaretini verdi. Bu çok tehlikeli bir durum yaratabilir. Çünkü o kararda, BM’in 1948 tarihli Soykırımla Mücadele Sözleşmesi‘ne açıkça aykırı olarak AB üyesi ülkelerin hükümetlerinin, kendi ulusal mahkemelerine,
bir olayın soykırım olup olmadığını kararlaştırma yetkisi verebileceğini öngörüyor.
Yani Fransız Hükümeti isterse, bir Fransız mahkemesi 1915 olaylarını soykırım olarak nitelendirebilecek.

Oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin Perinçek davasında aldığı karar,
bu Çerçeve Kararını anlamsız duruma getirdi.
Bu kararı ilgili hükümlerin iptal edilmesi gerekiyor.
Ankara’da Hollande’a bu durum anlatılamadı mı? Yoksa kabul etmek mi istemedi?

Bütün bunlar ortadayken ziyaretin başarılı geçtiğini söylemek zor.
Türkiye güzel sözlerle avutulacak bir ülke değildir.

Ermeni Açılımı’nda Yeni Dönemeç


Dostlar,

Sevgili arkadaşımız, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü hocalarından Prof. Bige Sükan oldukça önemli bir makale kaleme aldı. Türkiye bir hengame içinde ulusal çıkarlarını koruyamaz durumda.. Ekonomideki yangın neredeyse ülke ekonomisinin 1/5’ini yuttu.. Ama AKP hükğmeti bu korkunç bedeli ülkeye ödetme pahasına iktidardan çekilmiyor.. Ancak uluslararası takvim ve gündem işliyor..
24 Nisan 1915 yaklaşıyor ve sözde Ermeni Soykırımı‘nın 100. yılında bilinen çevreler atak yapma planları içindeler.. Türkiye ise kritik savsaklamalar (ihmaller) ve hatalar içinde.. Ermenistan’a bir dizi karşılıksız ödün, Karabağ işgali konusunda zerre ödün vermeyen bir Ermenistan ve topraklarının 1/5’i 22 yıldır işgalde, yurttaşlarının yaklaşık 1,5 milyonunun sürgünde – işgal yönetiminde olduğu küstürülen kardeş ülke Azerbaycan..

Sayın Prof. Sükan, bir yakın tarih uzmanı ve doktora tezini Fransa’da Ermeni arşivlerinden hazırlayan çok değerli bir uzman olarak yetkinlik ve ağırbaşlılıkla
AKP hükümetine yol gösteriyor. Kendisi de akademisyen olan Bakan Davutoğlu’nun artık bu inanılmaz gafları, yalpalamaları bir yana bırakarak (!?) haklı ulusal çıkarları koruyan bir normalleşmeye gelmesi kaçınılmaz görünüyor.

Sevgili arkadaşımız Prof. Sükan’a teşekkür ederiz..

Bir de elde Dr. Doğu Perinçek’in görkemli başarısı AİHM kararı var :

“Ermeni soykırımı emperyalist bir yalandır!” tezinin savunulmasını suç sayan
ilkel İsviçre – Fransa vb. ülkelere esaslı bir hukuk dersi..

Türkiye’nin eli yeterince güçlü ama bu konjektürü kullan(a)mıyorsanız ya gafil
ya da dış güdümlü olmalısınız..

Çok hazin..

Sevgi ve saygı ile.
24 Ocak 2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Ermeni Açılımı’nda Yeni Dönemeç

portresi

Prof. Dr. Bige SÜKAN
www.add.org.tr, 23.1.14

 

 

2013, Türk dış politikasında Atatürk’ün “yurtta barış dünyada barış” ilkesinin
rafa kaldırıldığı bir yıl özelliğini taşımaktadır. Türk Hükümeti’nin özellikle Suriye ve Mısır’a yönelik dış politikası bu gerçeğin en önemli göstergelerindendir. 2013 yılının
son günlerinde Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun gerçekleştirdiği Ermenistan ziyareti ise, Türkiye’nin Ermenistan politikasında yeni bir dönemece girdiğinin işaretçisi gibi gözükmektedir.

Davutoğlu’nun 12 Aralık 2013’te yaptığı Erivan ziyareti, Türk kamuoyunun neredeyse unuttuğu bir konuyu yeniden gündeme getirmiştir: Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleştirilmesi ve diplomatik ilişkilerin kurulması amacıyla 10 Ekim 2009’da
Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında Zürih’te imzalanan,
ancak onaylanmadıkları için yürürlüğe konulamayan protokoller. İşte Davutoğlu’nun Erivan ziyareti, her ne kadar Karadeniz Ekonomik İşbirliği toplantısı çerçevesinde gerçekleşmiş olsa da, Türk kamuoyunda “acaba rafa kaldırılan protokollerle ilgili
yeni bir süreç mi başlıyor?” sorusunun sorulmasını birlikte getirmektedir.
“Ermeni Açılımı” olarak Türk kamuoyuna sunulan bu iki protokolde ana hatlarıyla şunlar öngörülmüştü:

– Ermenistan ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin kurulması,
-Türkiye-Ermenistan sınırının açılması,
-Tarihsel kaynak ve arşivlerin tarafsız bilimsel incelemesini de içerecek şekilde bir diyaloğun uygulamaya konulması,
– Kara, hava ve demiryolu ulaşım bağlantılarının kurulması vb.

İki ülke Dışişleri Bakanları (Davutoğlu ve Nalbandyan) tarafından dört yıl önce imzalanan bu protokoller, imza aşamasından sonra Türkiye’de TBMM’nin onayına sunulurken, Ermenistan’da Anayasa’ya uygunluğunun denetlenmesi için Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmişti. Ne var ki, 12 Ocak 2010’da kararını açıklayan Ermenistan Anayasa Mahkemesi, Türkiye-Ermenistan protokollerini Ermenistan Anayasası’na uygun bulurken, gerekçeli kararında protokollerin yürürlüğe girmesini sözde Ermeni soykırımının tanınması şartına bağlamıştı. İşte Ermeni soykırım iddialarının Türkiye tarafından tanınmasının bir ön koşul gibi ileri sürülmesi, o günlerde Ankara’nın hoşuna gitmemişti.
O dönemde Türk Hükümeti’ni kızdıran Ermenistan Anayasası Mahkemesi’nin yukarıdaki gerekçeli kararı acaba Türkiye için bir sürpriz miydi? Öbür yandan bu karara karşın Türk Dışişleri’nin protokollerle ilgili olarak Ermenistan’la yeniden ilişkileri başlatması
bile bile lades değil midir? Dolayısıyla protokollerin onaylanmaması ve de yürürlüğe girmemesi nedeniyle Ankara ile Erivan arasında bütün ilişkilerin kesildiğinin sanılmasına karşın Türk tarafının Erivan’da yeni bir diplomatik atağa geçmesinin gerçek nedenleri gün ışığına çıkarılmalıdır.

Birinci sorunun yanıtı tabii ki “hayır”dır. Zira bilindiği üzere Ermenistan, Sovyetler Birliği’nden ayrılma sürecinde, 1990’da yayınladığı Bağımsızlık Bildirgesi’nde
“Batı Ermenistan” olarak adlandırdığı Doğu Anadolu toprakları üzerinde
emelleri olduğunu açıklamış ve bu bildirgede yer alan esasları daha sonra Anayasa hükmü haline getirmiştir. Bağımsızlık Bildirgesi’nde, ayrıca, soykırım iddiaları da
yer almaktadır.

Dolayısıyla 10 Ekim 2009 tarihli protokollerin yürürlüğe girmesini engelleyen Ermenistan Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı Türkiye açısından bir sürpriz değildir;

  • kaldı ki Türkiye, protokolleri Doğu Anadolu’yu topraklarıa katma hedefini Anayasası’nda koruyan bir Ermenistan ile imzalamıştır.

İkinci sorunun yanıtı ise “evet”tir. Şöyle ki; 2009 tarihli protokoller, Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunda Türkiye’nin 2000’li yıllara dek ileri sürdüğü koşullara aykırı imzalanmıştır.

Geleneksel Türk diplomasisinin koşulları şunlardı:

1. Ermenistan soykırım iddialarından vazgeçmeli ve uluslararası platformda
    gündeme getirmekten kaçınmalı,
2. Ermenistan Anayasası’ndan “Ermenistan Bağımsızlık Bildirgesi”ne yapılan
    atıf çıkarılmalı,
3. Ermenistan Karabağ işgalini sona erdirmeli.

Ne var ki Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan iki protokolde, özellikle AB ve ABD’nin Türkiye’ye yaptığı baskılardan ve Rusya’nın desteğinden yararlanan Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarından çekileceğine ilişkin hiçbir açıklama bulunmuyordu. Öte yandan Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Türkiye ile varılan uzlaşmayı değerlendirirken “soykırım konusunda ödün vermediklerini” açıklamıştı.

  • Doğu Anadolu’yu topraklarına katma hedefini Anayasası’ndan çıkartmak konusunda ise Ermenistan Hükümeti herhangi bir girişimde bulunmamıştı.

Görüldüğü üzere, Türkiye’nin 2000’li yıllara dek ileri sürdüğü koşulların hiçbirini
yerine getirmeyen bir Ermenistan ile “ilişkilerin normalleştirilmesi ve diplomatik ilişkilerin kurulması” amacıyla iki protokol imzalanmıştır. Gerek Azerbaycan’ın yakınlaşma konusundaki tepkisi ve Türk-Ermeni ilişkilerinin düzelmesi durumunda Ermenilerin işgal ettikleri Azeri topraklarından hiç çekilmeyecekleri kaygısı (Azeri topraklarının yaklaşık %20’si Ermenilerin işgali altında!) gerekse Ermenistan Anayasa Mahkemesi’ nin kararı bu protokollerin uygulanmasını engelleyen temel etkenlerdendi .

Davutoğlu henüz Ermenistan’a gitmeden önce Türk, Rus, Ermeni ve Azerbaycan basınında ziyaretin gerçek amacıyla ilgili haberler yer aldı. Bu haberlere göre Türk Dışişleri Bakanı Erivan’a “Dağlık Karabağ etrafındaki işgal olunmuş yedi bölgenin en az ikisinde işgali kaldırın, biz de sınırları açalım.” önerisinde bulunmak amacıyla gidiyordu. Ancak Davutoğlu bu haberleri yalanladı ve hedeflerinin öncelikle Ermenistan sınırının açılması değil, Kafkasya’da kapsamlı barışın önünü açacak bir konjonktürün oluşması olduğunu belirtti. Dışişleri Bakanı’nın bu açıklamalarının dışında,
Türk yayın organlarında Erivan ziyaretinin amacının yalnızca Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi ve Karabağ sorununun çözümüne ivme kazandırmak değil;
sözde Ermeni soykırımının 100.yılı öncesi, yani 2015’ten önce Ermeni diasporasının girişeceği soykırım kampanyasının zararlarını en aza indirmek olduğu yönünde yorumlar yer aldı

12 Aralık 2013 tarihli Davutoğlu-Nalbandyan görüşmesini yerinde izleyen
Agos Gazetesi ise, ziyaretin anlamını aynı zamanda Ermenistan açısından irdeledi. Gazeteye göre, 2009’da imzalanan protokollerin uğradığı akıbetten sonra,
o gün Türkiye’deki muhataplarından daha büyük bir siyasal risk aldığını düşünen Ermenistan iktidarı, bu yeni girişim karşısında yoğurdu üfleyerek yemeyi tercih ediyordu. Gazeteye göre, iki bakanın görüşmeden sonra ortak basın açıklaması yapmaması, içeride konuşulan konularda uzlaşmadan uzak olunduğunu gösteriyordu. Dolayısıyla Davutoğlu’nun Erivan ziyareti, dört yıldan beri görüşmeyen iki bakanın birbirlerine pozisyonlarını aktarması anlamını taşıyordu ve önümüzdeki dönemde bu tip pek çok görüşmeye tanık olunacağı açıktı.

Davutoğlu’nun ziyarete ilişkin değerlendirmesine gelince; Türk Dışişleri Bakanı,
bir seferde tüm sorunların çözülmesini beklemenin doğru olmadığını vurgulayarak, Erivan ziyaretini “psikolojik eşiğin aşılması” olarak nitelendirdi. Bununla birlikte
bu ziyaret Erivan’da tepkilere neden oldu. Daha Davutoğlu Erivan’a gitmeden önce,
9 Aralık’ta, Ermenistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Şavarş Koçaryan “eğer Türkiye ülkelerimiz arasında medeni ilişkiler kurulmasını arzu ediyorsa Osmanlı İmparatorluğu’ nun işlediği Ermeni soykırımını kabul etmeli ve kapattığı sınırı açmalı” yönünde bir açıklama yaptı. 12 Aralık’ta ise, Erivan’da toplantının yapıldığı otelin önünde bir grup eylemci, “Türkiye’nin Ermeni soykırımını kabul etmesi” gerektiğine ilişkin pankartlar taşıyıp, sloganlar atarak Davutoğlu’nu protesto ettiler. Türkiye’de ise, özellikle Dışişleri Bakanı’nın Erivan’a giderken uçakta gazetecilere söylediği “tehciri benimsemiyoruz, gayri insani bir uygulama. ‘Adil hafıza’ ile taraflardaki dirençli kolektif bilinci yıkabiliriz. Buzu çözeyim derken altında kalabilirsiniz.” sözleri muhalefet tarafından tepkiyle karşılandı.

Türkiye ile Ermenistan arasında yaşanan tüm bu gelişmelere karşın Ahmet Davutoğlu “komşularla sıfır sorun” politikasının yanlış olmadığını, yalnızca “kimi komşuların yanlışlarından kaynaklanan olumsuzluklardan söz edilebileceğini” ileri sürmektedir.

Sonuç      :

Her ne denli protokoller onaylanmamış olsa da, Türk Hükümeti’nin Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi konusundaki tavrında değişiklik yapmadığı Türk kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır. Öbür yandan bu normalleşmeyi bölgesel barış sürecinin bütününden soyutlayarak gerçekleştirmenin siyaseten doğru olmadığını,
dolayısıyla Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sorunların çözülmesini arzuladığını söyleyen bir Ankara vardır. Dolayısıyla Ankara, Güney Kafkasya’daki sorunların çözümü için bölge üzerindeki yadsınamaz etkileri nedeniyle ABD, Rusya,
AB gibi küresel aktörlerle de temasların kesintisiz sürdürülmesinden yanadır.

Ne var ki bu süreçte Türkiye tarafından göz ardı edilmemesi gereken bir gerçek vardır:

AB ve Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin AB’ye tam üyelik için başvurduğu tarih olan 1987’den başlayarak Ermeni davasının ısrarlı savunucuları olmuşlar ve Türkiye’den

  • “sözde Ermeni soykırımının Türkiye tarafından resmen tanınmasını,
    Ermenistan Cumhuriyeti ile diplomatik ilişki kurulmasını ve
    Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını” 

talep etmişlerdi. Türkiye ise, bu doğrultuda Ermenistan’la 2009’da iki protokol imzalamıştı. Ne var ki bu protokoller, Türk Kurtuluş Savaşı döneminde TBMM Hükümeti ile imzaladığı Gümrü, Moskova ve Kars Antlaşmaları’nda Sevr’i geçersiz sayan,
ancak günümüzde

– Sevr emellerinden vazgeçmeyen,
– Ermeni soykırım iddialarını sürdüren ve
– Karabağ işgalini sona erdirmeyen bir Ermenistan

ile imzalanmıştır.

Öte yandan Türkiye ile Ermenistan arasında protokoller imzalanırken çekilen fotoğrafta arkada duranlar, Ermeni Sorunu’nun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde rol oynayan Rusya, Fransa ve ABD’nin Dışişleri Bakanları idi; bir başka deyişle 1992’de Karabağ Sorunu’nu çözmek üzere kurulmuş olan AGİT Minsk Grubu’nun eş başkanlarıydı. Dolayısıyla Ermeni Sorunu’nu uluslararası bir sorun durumuna getirerek Türkiye’nin başına bela eden bu ülkeler mi Karabağ Sorunu’nu çözecekler ve Güney Kafkasya’ya barış getirecekler?

Kaldı ki, Minsk Grubu’nun kurulduğu tarihten bu yana Karabağ Sorunu’nun çözümünde hiçbir ilerleme sağlanamamış olması da unutulmamalıdır.

Davutoğlu’nun Erivan ziyareti, yukarıda gözler önüne serilen tüm olumsuzluklara, özellikle Ermenistan’ın ödünsüz politikalarına karşın, Türk Hükümeti’nin rafa kaldırılan protokollerin uygulanmasını sağlamak amacıyla Ermeni Açılımı olarak adlandırdığı
dış politika vizyonu çerçevesinde başlattığı yeni bir girişim olarak değerlendirilebilir. Esasen protokoller, 19. yüzyılın başlarında Doğu Sorunu” olarak adlandırılan Türk topraklarının parçalanması ve paylaşılması projesinin bir parçası olan Ermeni Sorunu çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu nedenle Türkiye’nin 19. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak karşı karşıya kaldığı Ermeni Sorunu karşısında izlemesi gereken
dış politikanın bir “hükümet politikası” değil, bir “devlet politikası” olması gerekir.

Dolayısıyla Türk diplomasisinin Ermenistan ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunda 2000’li yıllara dek sürdürdüğü geleneksel tavır korunmalı ve Türkiye tarafından ileri sürülen koşulların Ermenistan tarafından yerine getirilmesi konusunda ısrarcı ve kararlı davranılmalıdır. Çünkü Ermenistan, başta Karabağ işgalinin sona erdirilmesi ve
Ermeni soykırım iddiaları olmak üzere, günümüze dek Türkiye’nin ileri sürdüğü koşulların hiçbirini yerine getirmemiştir.

Esasında Türkiye, Ermenistan’ın 1992’den bu yana Azerbaycan’ın Yukarı Karabağ bölgesini ve yedi Azerbaycan ilini işgal etmesi nedeniyle 1993’te ortak sınırını kapatmış, ancak bu neden (işgal) ortadan kalkmadan Türk-Ermeni sınırının açılmasını öngören protokolleri imzalayarak uluslararası arenada saygınlık (prestij) yitiğine uğramıştır.
Bu çerçevede düşünüldüğünde, Protokollerin onaylanmamış olması Türkiye açısından diplomatik bir fırsat olarak değerlendirilebilir.

Şöyle ki; Türkiye’nin ulusal çıkarları gereği geleneksel Türk dış politikasına geri dönülerek ödünsüz bir tavır sergilenebilir ve bunun için hâlâ geç kalınmış değildir. Unutulmamalıdır ki Ermenistan, şimdiye dek Türkiye’ye yönelik geleneksel
dış politikasından hiçbir ödün vermemiştir.

Prof. Dr. Bige SÜKAN
ADD Bilim ve Danışma Kurulu Üyesi
Ankara, 20.01.2014

YARARLANILAN KAYNAKLAR

– dunya.milliyet.com.tr/davutoglu-erivan-da-psikolojik/…/default.htm‎
– http://www.agos.com.tr/haber.php?seo=davutoglu…ermenistan
– http://www.medyagunlugu.com/…/674-davutoglu-ermeniler.
– http://www.mfa.gov.tr/data/DISPOLITIKA/türkiye-ermenistan-turkce.pdf
– ‎http://www.1news.com.tr/yazarlar/20131216063347942.html
‎- http://www.trtturk.com.tr/haber/davutoglu-erivan.html
– SOYSAL, İsmail, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, C.I, 3.B, Ank., TTK, 2000

ABD Yeni Bahane Peşinde!


Dostlar
,

Sayın Prof. Türkkaya ATAÖV, Ankara Üniv. Siyasal Bilgiler Fakültesinden emekli Uluslararası İlişkiler uzmanıdır. Özellikle Filistin sorunu ve sözde Ermeni soykırımı konusunda uzmanlığı ile bilinir. Afrika Kurtuluş Mücadelelerinin Tarihi de ünlü kitapları arasındadır.

Suriye’de askıya alınmış gibi duran sıcak savaş, –emperyalist jargonda “müdahale” denilmekte!?- ve ardalanı (arka planı) hakkındaki makalesi çok öğretici..

Özellikle yazının sonunda sorulan soruya Türkiye’yi son derece tehlikeli kanlı serüvenlere kısır çıkarları adına gözükara sürükleyen AKP yönetimi yanıt vermeli.

Türkkaya hocanın boynunda kravat düğümü yerine iri bir metal Atatürk madalyonuna dikkat..

ADD web sitesinde yayımlanan MİLLİYETÇİLİK başlıklı makalesinin  okunmasını da yeğinlikle (şiddetle) öneririz.. (http://add.org.tr/milliyetcilik.html)

O, son derece sıkı bir Atatürk aşığı..

Adı Türk + kaya.. Türkkaya

Soyadı Ata + öv.. ATAÖV..

80 yaşını aşkın bu Kemalist bilge”yi, yaşamı boyunca tutarlı çizgisi
ve çok değerli bilimsel üretimi için şükranla ve hürmetle selamlıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
20.9.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

ABD Yeni Bahane Peşinde!

Türkkaya Ataöv-4, Ulusal Eğ. Drn. Ermeni sorunu, 09.05.09


Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV

“ABD savaştan vazgeçti” yaygın yorumuna kanmayalım. Esad’ın direnişiyle Putin siyaseti ABD’yi köşeye sıkıştırdı, ama Vaşington’un elini tetikten çektiği yorumu yanlış.

Ne emperyalizm tüm olanaklarını kullanmadan asıl amaçlarından yan çizer,
ne de biz görüntüyle aldanacak bebekleriz. Obama’nın dedikleri bir yalana dayalıdır.

  • ABD ekonomik ve siyasal düzeniyle onun kulu medya askeri müdahale istiyor.

Bu aşamada emperyalizmin dünya üssü Vaşington yeni ama uydurma bahaneler kotaracaktır. Kuşkusuz, tutarsa!

Komşu Suriye’deki çatışmayı, dıştan gelen para, silah, örgütleme, eğitim ve baskılara karşın, Şam yönetimi kazanıyor.

ABD’nin hedefi Şam’ın elinden kimyasal silahları almak değil, tüm Ortadoğu’yu
kendine bağımlı kılmak için başı dik duran Esad yönetimini devirmek, öteki komşumuz İran’la Lübnan’da Hizbullah’a da benzer müdahalelerin kapılarını biraz daha açmaktır.

Emperyalizmin ne olduğunu bilen gerçekçilerin yorumu ancak bu olmalıdır.

ABD ve yandaşlarına karşı çıkan Rusya-Suriye-İran ortak diplomasisi parlak bir
ara dönem yaşadı. Yasaklı silahları teslim seçeneği İran Meclisi’nin ulusal güvenlik kurulu başkanı Alaeddin Borucerdi’nin geçen hafta Şam’a gitmesinden sonra ortaya atıldı. Gerçekte, bu üç başlı eksen Vaşington’a içine düştüğü açmazdan çıkma olanağı armağan etmiş oldu. Bu üç başlı kümeden başka, ortak toplantılarını Kırgızistan’da yapmakta olan Şanghay İşbirliği Örgütü de var.

Obama yönetiminin zikzakları, O’na oy vermiş olanların O’nun maskesinin ardındaki çirkin “neo-kon” yüzünü görmesini belki sağlamıştır. Ama ABD-Britanya-Fransa-Arap Birliği ekseni de müdahale nedenini gizleyecek yeni bir propaganda masalı türetme peşindedir. “Sosyalist” balonu çoktan sönmüş olan Fransız Hollande’ın Suriye’ye müdahaleyi Birleşmiş Milletler Antlaşması’nın 7’nci bölümüne uydurmaya çalışarak ABD’ye destek vermesini ve Obama’nın da en son konuşmasında sözde sınırlı
askeri harekâtın kendi çıkarları gereği olduğunu söylemesini gereği gibi değerlendirelim.

  • Kuşku yok ki Vaşington, Suriye’yi bombalayabilmek için
    yeni bir masal uydurma arayışı içindedir. 

“Arap Birliği” denen örgüt bir Suudi Arabistan sömürgesidir. İslamın gerçek sahibi görünmek isteyen Suudilerle İsrail’in ortak isteği Suriye’deki düzenin şimdi değişmesidir. Emperyalizmin kulu bu Arap kümesi de iyi bilmeli ki, Ortadoğu’da kimyasal silahların yasaklanması İsrail’i de içine almalıdır. Ama bunu ağzına bile alan yok. Anlaşılan, bu ırkçı devlet, nükleer olanlar dahil, her türlü silaha sahip olabilir.
Üç güçlü Siyonist baskı kuruluşu (AIPAC, ADL, RJC) Vaşington’da sürekli işbaşındadır. Üçü de konuyu sanki bir Amerikan güvenliği söz konusuymuş gibi sunuyorlar.

Büyük mali sermaye ABD silahlı kuvvetlerine, o da kul Obama’ya buyruk veriyor.
ABD ve yandaşları Ortadoğu’yu geçmişte emperyalizm yararına bölmüş olan antlaşmaların yenilenmesi düşleri içindedirler. Ortak amaçları tüm bölgeyi
ABD tekellerine iyice bağlamaktır. Ne demeli? “Allahu ekber” mi?

Bunun yeni adımı nasıl olabilir? Örneğin, Suriye’de bir muhalif küme, müdahalecilerden alacağı malzeme ve buyrukla genelde Şam denetimli bir toprağın köşesinden İsrail’e bir kimyasal saldırıda bulunabilir. Böyle bir senaryo ABD müdahalesini sanki haklı çıkarır. Filistinlilerin haklarına gözlerini kapayan, kendileri Irak’ta uranyum ve Gazze’de beyaz fosfor kullanmış olanlar gizlice örgütledikleri bu suçu Şam’a yüklemekten çekinmezler. Suriye’ye saldırı bu gerekçeyle yer alırsa, Suriye ile Rusya’nın bir savunma antlaşması yapması mantıklı değil midir? O durumda ne olacağını Türkiye’deki karar-vericiler enine boyuna düşündüler mi? (Cumhuriyet, 19.9.13)

TÜRKER ERTÜRK : TEK KİŞİLİK ORDU


Dostlar
,

Sn. E. Amiral Türker Ertürk’ün 12.4.13 günü sitemizde yayımladığımız yazısını,
sözde Ermeni soykırımının her yıl temcit pilavı gibi yoz politik çıkarlar uğruna
gündeme yapay olarak taşınması nedeniyle (98 yıl sonra) bu gün (24 Nisan 2013),
bir kez daha dikkate getirmek istiyoruz..

Ayın Şükrü Server Aya’ya, çok değerli kitabı için teşekkür ederiz.

“Büyükelçinin Mantık Dışı Çelişkileri”
Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau”..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

E. Amiral Türker Ertürk

portresi_gulumseyen

TEK KİŞİLİK ORDU

Geçtiğimiz Cumartesi günü İstanbul Hasköy’de bulunan Rahmi Koç Müzesinde
Şükrü Server Aya’nın Türkçesi “Büyükelçinin Mantık Dışı Çelişkileri“ olan
Preposterous Paradoxes of Ambassador Morgenthau
 adı altında
İngilizce olarak yazdığı yeni kitabının basına ve uluslararası kamuoyuna tanıtımı yapıldı.

Bu tarihi olaya ben de tanıklık ettim. Hatta Şükrü ağabey bu anlamlı günde
bana da konuşma şansı tanıyarak beni ziyadesiyle onurlandırmıştır.
Kendisine buradan teşekkür ediyorum.

Aya bu kitabında “Ermeni soykırımı“ iddialarının emperyalizmin kuyruklu bir yalanı olduğunu ortaya koyuyor. Kitap Kasım 1913-Şubat 1916 arasında Amerikan Büyükelçisi olarak İstanbul’da görev yapan Morgenthau’nun Türkçesi “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü“ olan “Ambassador Morgenthau’s Story“ adlı kitabını sayfa sayfa, satır satır irdeleyerek yanlışları ve yalanları ortaya koyuyor.

İddiaları yabancı kaynaklarla çürütüyor

Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü kitabı çok önemli. Çünkü “Ermeni soykırımı“ iddialarının temel dayanağı bu kitap! İşte Şükrü Server Aya bu kitabın iddialarını
hem de yabancı kaynaklarla tümüyle çürütüyor.

“Büyükelçinin Mantık Dışı çelişkileri“ Şükrü Server Aya’nın sözde ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili 4’üncü İngilizce kitabı. Kitap İrlandalı bir yayınevi olan ATHOL BOOKS tarafından basıldı ve editörlüğünü İrlandalı Dr. Pat Walsh yaptı.

Tanıtımın yapıldığı salon seçkin konuklarla doluydu. Ama gözler ister istemez bazılarını arıyordu. Tüm yabancı büyükelçilere çağrı gönderilmişti. Belki ABD Büyükelçisi, İstanbul’daki Konsolos veya onların bir temsilcisi katılabilirdi! Yoksa bu beklenti biraz safça mıydı? Çünkü ABD’nin halihazır Ankara Büyükelçisi’nin kendisinden 100 yıl önceki selefinin emperyalist bir projeye altyapı sağlamak için uydurduğu yalanların kanıtlandığı bir toplantıda ne işi olabilirdi! Belki de Büyük Ortadoğu Projesi’nin Türkiye bacağı ile ilgili Ergenekon ve Balyoz gibi yalanların koordinasyonu ile meşguldü. Evet, ABD’yi temsilen kimse gelmedi!

Dışişleri Bakanı’nın daha önemli ne işi var?

AKP’nin tam denetimine giren merkez akım medyadan da kimse gelmemişti.
Çünkü Erdoğan onların canlarına okurdu. Yandaş medyayı söylemek gerekmez.
Onlar zaten ülkemizin düşmanı olan tarafta yer almışlar ve bunun gereğini
yerine getiriyorlardı!

En üzücü olanı, esas başrol oynaması gereken Dışişleri Bakanı ve Türk Tarih Kurumu ortada yoktu. Dışişleri yasak savmak için Bakanlığı temsilen İstanbul’dan bir diplomatını göndermişti. Ben salonda fark etmedim bile! Ama Bakan neredeydi?
Sözde Ermeni soykırımı iddialarının yıl dönümü olan 24 Nisan yaklaşırken, arkasında emperyalizmin itici, özendirici ve destekleyici gücü bulunan Ermeni diasporasının öldürücü darbe için hazırlandığı 1915 tarihli emperyalist yalanın 100. Yıldönümü olan 2015’e 2 yıl gibi çok kısa bir zaman kalmışken, Dışişleri Bakanı’nın bundan daha önemli bir işi olabilir mi?

Nobel Edebiyat Ödülü alırdı

Dışişleri Bakanı bırakınız gelmeyi bir mesaj bile göndermemiştir. Bu düşmanlık kime?

  • Emperyalizmin çıkarları öyle gerektirdiği için birileri
    Atalarımızı katliamcı ve soykırımcı ilan etmek için yalanlar uyduruyor,

Şükrü Server Aya gibi kimi yurtseverler bu yalanı ortaya çıkarıyor karşılığında ilgisizlik
ve itibarsızlık kazanıyor. Halbuki emperyalist yalanı ortaya çıkaracağına emperyalizmin çıkarlarına hizmet eden yalanı söyleseydi Nobel Edebiyat Ödülü kazanırdı!
Bence Aya haddini bilmeli! Dua etsin O’nu da zindanlara atmadıklarına!
Mehmet Perinçek de bu yalanın peşine düştü ve Rus belgeleri ile bunu kanıtladı ve
sonuç bildiğiniz gibi; hizmeti cezasız kalmadı!

Kurucusunun Atatürk olduğu Türk Tarih Kurumu da ortada yoktu.
Belki de konuşulan ve tartışılan konular görev alanlarına girmiyordu!

Soykırım mutlaka tanınmalı

Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan “Ermenistan ve Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesi için önce Türkiye’nin Ermeni soykırımını tanıması gerektiğini“ söylüyor.

Binlerce Azerbaycan Türkünü katleden, Azerbaycan’ın ayrılmaz parçası olan
Dağlık Karabağ’ı halen işgal altında tutan ve yaklaşık 800 bin Azeri Türkünün doğdukları toprakları terk etmesinin sorumlusu Ermenistan’dır. Bu ülkenin 2008’den beri Cumhurbaşkanı olan Sarkisyan, Armennews internet sitesinde “Ermeni soykırımının tanınma koşulunun Ermenistan’ın olmaz ise olmazı olduğunu, Kafkasya’da kalıcı bir barış için şart olduğunu“ ifade ediyor ve açıkça, “Tanıma”nın arkasından 3T’nin
geri kalanı olan Tazminat ve Toprak istemlerinin geleceğini ima ediyor.

AKP hükümeti ve Davutoğlu liderliğinde kimyası bozulan Dışişleri Bakanlığımız,
Atalarımıza karşı yapılan mesnetsiz karalamaya ve arkasında ülkemiz üzerinde emperyalist hesaplar olan saldırıya karşı en kibar söylemle mücadele vermemekte
veya verir gibi yapmaktadır.

Fakat meydan boş değildir. Bu ülkede helal süt emmişler ve yurtseverler vardır.
Bunlardan bir tanesi de Şükrü Server Aya’dır. Adeta tek kişilik ordu gibi çalışmakta
“Ermeni soykırımı“ yalanının tüm dayanaklarını bir bir ortadan kaldırmaktadır.
Türk Milleti adına kendisini saygı ile selamlıyoruz. Ayrıca bundan sonra da vereceği mücadele için Allah’tan kendisine uzun ömürler diliyoruz.

Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN
(5.4.13)

24 Nisan ve Soykırım İddiaları

Dostlar,

ADD Genel Yönetim Kurulu ve ADD Bilim Danışma Kurulu’ndan değerli çalılma arkadaşımız Sayın Ahmet Gürel’in sözde Ermeni soykırımı konusunda (24 Nisan 1915) makalesi aşağıda..

Daha kapsamlı bilgi edinmek isteyenler için Değerli Gürel’in kitabını okumak gerek..

Ahmet_Gurel'in_Turk_Ermeni_Iliskileri_kitabi

Teşekkürler sevgili Gürel..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 24.4.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

AHMET GÜREL
ADD Bilim ve Danışma Kurulu Üyesi 

portresi

24 Nisan ve Soykırım İddiaları

Her 24 Nisan geldiğinde, Ermeni diasporasının; “Türkler Ermeni Soykırımı” yaptılar, diye kulis yaptığını ve 2015 yılına da büyük hazırlıkları olduklarını biliyoruz. Gerçekten de 24 Nisan 1915 tarihinde ne oldu? O tarihte, Osmanlı Hükümeti’nce 2345 Ermeni lideri ve ihtilalcisi Anadolu’da olaylara karıştıkları nedeniyle tutuklanmıştır. Aynı gün, iletişim araçları yeterli olmamasına karşın, Bütün Ermeniler Katagigosu olan Başpiskopos Kevork, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’na Türklerin ‘Ermeni katliamı’ yaptığını duyurmuştur.

‘Soykırım’ kavramını, devletler hukukuna 11 Aralık 1946 tarihinde girmiş ve
12 Ocak 1951’de yürürlüğe girmiştir. ‘Soykırım Sözleşmesi’ni, Türkiye 1950’de imzalarken; İngiltere 1970’te, ABD 1989’da, Ermenistan ise 1991 yılında kabul etmişlerdir.1

Emperyalist ülkelerin emelleri için kullanılan Ermeniler, bu kez de aynı ülkeler tarafından
‘Soykırım’ adına çıkışı olmayan bir yöne doğru götürmektedirler.

Sözde Ermeni Soykırımı’nın ilan edildiği günden bu güne, dünyada birçok sahte belgelere dayalı kitap yayınlanmıştır. Ermenilere destek olan başta İngiltere olmak üzere tüm emperyalist güçler, Ermeni katliamı yalanını çeşitli propaganda araçlarıyla kendi kamuoyuna sunmuşlardır. İngiliz İstihbarat Birimi, Türkiye için Mavi Kitap
(The Blue Book) yayımlanmıştır. Arnold J. Toynbee ve James Bryce tarafından Türklerin aleyhine hazırlanmış olan bu kitapta, Türklerin, Osmanlı topraklarında
600 bin Ermeni’yi öldürdüğü yazılmıştır.

Mavi Kitap’ı takma tanıklara dayanarak yazdığı açıklanan Prof. A. J. Toynbee,2
1960 yılında yapılan bir konferansta, Prof. Türkkaya Ataöv’ün bir sorusu üzerine; 1914-18 arasında yapılan, kendininkiler dahil tüm İngiliz yayınlarının savaşı ne pahasına olursa olsun kazanma hedefine yönelik tek yanlı ve abartmalı yayınlar olduğunu,
bugün böyle değerlendirilmesi gerektiğini söylemiştir.3

ABD İstanbul Büyükelçisi Henry Morgenthau, anılarını içeren ‘Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü’ adlı kitap, sahte Ermeni tezleriyle hazırlanan başka bir kitap olmuştur.

ABD Princeton Üniversitesi’nde görevli tarihçi Prof. Health Lowry’nin yaptığı araştırmalar sonucunda; Morgenthau’nun İstanbul’da görev yaptığı döneme ait kendisinin ABD Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği raporlar ile anıların karşılaştırılması sonucunda, anılarda gerçek olmayan verilerin kullanıldığı kanıtlanmıştır.
Prof. Lowry, anlatımını şöyle sürdürmüştür :

“Amerikan kamuoyunun belirgin politikası haline gelen ve günümüzde varlığını sürdüren güçlü Türkiye karşıtlığı, kitabın temel taşlarından biri olmuştur. Morgenthau’nun bu kitabı, İttihat ve Terakki Hükümeti’nin I. Dünya savaşını bahane ederek, Ermeni azınlığa karşı planlı bir soykırım uyguladığı inancının ana çıkış noktalarından biridir.4

1920’de, Aram Andonyan adında bir Ermeni, Paris’te sahte evraklara dayalı bir kitap yayınlamıştır. Bu kitap, diğerleri gibi düzmece propaganda araçlarından biridir.
Batılılar ve Ermenilerin gerçeklerle yüzleşmek istemediğini belirten Amerikalı Savcı
Sam Weems, ‘Ermeni Hilesi’ adlı bir kitabında görüşünü şöyle açıklamıştır:

  • “O tarihlerde ileri sürüldüğü gibi bir soykırım yapılması mümkün olamaz. Ermeniler, hiç utanmadan, sıkılmadan Washington’da milyonlarca dolar verip bir bina satın alıyorlar ve soykırım müzesi kurmaya kalkıyorlar.
    Bu Hıristiyanlık adına utanç verici bir durumdur. Eğer soykırım müzesi kuracaklarsa, sergileyecekleri arasında Türklere ait hatıralar da olmalıdır. Yoksa kurdukları müze, ırkçı nefret müzesi olmaktan öte bir anlam taşımaz.”5

Türkiye’nin, soykırım yaptığı iddia edilen Ermenilerin ülkesi Ermenistan’dan 41 yıl, destekçileri İngiltere’den 20 yıl, ABD’den 39 yıl önce neden ‘Soykırım Sözleşmesi’ni imzaladığını iyi düşünmemiz gerekiyor?

Eğer Türkiye, 1915 yılında soykırım yaptıysa, geriye dönük bir yaptırımla,
‘Soykırım Sözleşmesi’ni imzalamışken niçin yargılanmamıştır?
Yıllarca yapılmayan bu suçlama, niçin 1980 yıllarından sonra gündeme getirilmiştir?

Fransız Av. Georges de Maleville’nin yazdığı ‘1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi’ adlı kitap, Türkiye’yi asılsız iddialarla suçlayanlar için hazırlanmış bir iddianamedir.
Av. Georges de Maleville, ‘Ermeni soykırımı’ tezini belgelerle sadece çürütmekle kalmıyor, Fransa’nın diktiği kin anıtlarının boş bir düşüncenin ürünü olduğunu vurgulayarak tarihe bir not düşüyordu:

“1. Dünya SavaşınIın ilanından başlayarak, Kilikya ve Maraş yöresindeki Ermeniler ayaklanmıştır. Öylesine önemli bir ayaklanma olmuştur ki, 1915 Şubatı’nda, Rusya’nın Londra Büyükelçisi, Antakya’ya çıkartma yaparak gelen 15 bin asiye erzak sağlamak amacıyla, İngiliz Hükümeti’nden yardım isteminde bulunacaktır. Olayın ciddiyetini belirtmek için, Osmanlı İmparatorluğu’nun aynı dönemde, Çanakkale’yi savunmakta olduğunu belirtelim.”6

ABD’li Prof. Bernard Lewis, ‘Ermeni soykırımının gerçek olmadığı’ konusundaki görüşünü açıklaması nedeniyle, Ermenilerin yoğun tepkisiyle karşılaşmıştır.
16 Kasım 1993’te ‘Le Monde’ gazetesinde Bernard Lewis, Ermeni soykırımıyla ilgili olarak makalesinde şunları yazmaktadır:

  • “Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel yok etmeyi öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur.
  • Türklerin ‘tehcire’ başvurmalarının geçerli nedenleri vardır.
  • Çünkü Ermeniler, Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile birlikte
    Türklere karşı çarpışıyorlardı.”7

Tehcir sırasında bölgedeki aşiretlerin saldırılarına karşı Ermenilerin korunması,
gıda ve ilaçlarının karşılanması için Türk hükümetinin ordusuna emir verdiğini anlatan
ABD’li Prof. Dr. Stanford Shaw, göçle ilgili görüşlerini şöyle anlatıyordu:

  • “Bölgede Ermeni nüfusu iddia edildiği kadar değildi. Tehcirden önce
    iki yüz elli bin Ermeni Rus Ordusu’na katılmış, yedi yüz bin Ermeni de Rusya Ermenistan’ına göç etmiştir. Ancak savaş ve tehcir sırasında her iki taraftan da karşılıklı olarak on binlerle ifade edilecek kadar öldürmeler olmuştur. Fakat ölen Ermenilerin sayısı üç yüz bini geçmez. Fakat tepki olarak Ermenilere karşı katliam da olmuştur. Ama Osmanlı hükümeti emriyle gerçekleştirilmiş bir Ermeni katliamı kesinlikle söz konusu değildir.”8

Prof. Dr. Justin Mc Carthy, Yeditepe Üniversitesi’nde ‘Ermeni Soykırımı İddialarında Gerçek Nedir?’ konulu konferansında şunları söylemiştir:

“Bugün Ermenistan olarak bilinen yerin büyük çoğunluğu, Rusya’nın bu bölgeyi işgali öncesinde Türklere aitti. Ermeniler, Güney Kafkasya’nın hiçbir yerinde çoğunluk olmamıştır. Türk-Rus savaşlarında, Ermeniler, Ruslara katılmış ve Türkiye’ye karşı düşmanla işbirliği yapmışlardır. Ruslar, geri çekilirken beraberinde Ermenileri de götürmüşlerdir. Ve sonradan bunları Türklerin topraklarına tekrar yerleştirmişlerdir.

* Ölümleri, öldürmeleri başlatan Ermenilerdir.
* Türkler Ermenilere saldırmadılar.

* Ermeniler Türklere saldırdılar; Türkler Ermenilerin saldırılarına yanıt verdi.
* Kan dökülmesini Türkler başlatmadı.”9

Taşnak lideri ve Ermenistan’ın 1918-1920 arasında ilk Başbakanı olan
Ovanes Kaçaznuni, Ermeni gerçeğinin yanlışlarını o yıllarda görmüştür.
‘Büyük Ermenistan’ hayalinin gerçekçi olmadığını saptayan bu lider, Kaçaznuni’nin tehcir konusundaki tespiti çok ilginçtir, okuyalım:

  • “1915 yaz ve sonbahar döneminde, Türkiye Ermenileri zorunlu tehcire tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar, Ermeni sorununa ölümcül bir darbe vurdu. Tarihsel Ermenistan’ın, bize devreden gelenekleri ve Avrupa diplomasisinin vaatleri doğrultusunda, bağımsızlığımızın temelini oluşturması gereken bölgeler boşaltıldı; Ermeni illeri, Ermenisiz kaldı.
  • Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir konu bulunmamaktadır. Sonradan da anlaşılacağı üzere, Türkiye’de Ermeni meselesinin temelli çözümü açısından bu yöntem, en keskin ve en uygun bir yöntemdi.”10

‘Türk Ermeni İlişkileri’ (Yabancı Belgeler Işığında, Dünü Bugünü) adlı kitabımda yer alan 524 yabancı belgeden yalnızca 10 tanesini bu makaleme aldım. 1906-1922 arasında Ermeniler tarafından 518.105 Türk’ün katledildiğinin belgesini bile dünyaya duyuramazken, onlar haksız oldukları bu konuda her ülkeyi soykırım anıtlarıyla doldurmak başarısını göstermektedir.

Tarihi gerçekleri saptıranlara, Değerli Hukukçu Emin Değer‘in, ‘Tarihe Not Düşürmek’ başlıklı yazısıyla yanıt verelim:

  • “Soykırım yapmamış bir ulusun bireylerinin bilgisizliğinden, bilenlerin de ilgisizliğinden yararlanarak yerel karşılıklı öldürme olaylarını soykırım olarak yansıtan kimi aydınların yol açtığı suçluluk psikozuyla hareket etmeyen her sağduyulu insanın, savunma değil hesap sorma konumunda olması gereken günlerdeyiz.”

Kaynaklar

1- Ali Eşref Uzundere, İnsanlık Suçu; Iğdır ve Çevresinde Ermenilerin Türk Kırımı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2002, s. 52–55.
2- SBF Profesörler Kurulu Salonunda yapılan bir konferans.
3- Türkkaya Ataöv, Ermeniler, Mavi Kitap ve Toynbee, Cumhuriyet, 12 Mart 2005.
4- Şükrü Elekdağ, ‘Tarihsel Gerçekler Işığında Ermeni Soykırım Savı’ adlı makalesi, Cumhuriyet, 25 Nisan 2005, sayı: 3.  
5- Mürsel Köse, İşgalden Kurtuluşa, Kuban Yayıncılık, Ankara 2003, s. 144.
6- Georges de Maleville, 1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi, Toplumsal Dönüşüm Yayınları,  İstanbul 1998, s. 72–73..
7- Ali Eşref Uzundere, İnsanlık Suçu; Iğdır ve Çevresinde Ermenilerin Türk Kırımı, T.C. Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara 2002, s. 308.
8- Köse, a.g.e., s. 134.
9- Prof. Dr. Justin Mc Carthy ile yapılan röportaj, Hürriyet, 22 Mart 2001.
10-Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Yapacağı Bir Şey Yok, Kaynak Yayınları, İstanbul 2005, s. 32–33.