Etiket arşivi: RT Erdoğan

TERÖRİSTE EVET, HALKA HAYIR


TERÖRİSTE EVET, HALKA HAYIR

portresi_sade

 

Türker ERTÜRK
Em. Tuğamiral

 
Geçtiğimiz Pazar Kadıköy’de yapılan Gazdanadam Festivali’ne katıldım.
Kalabalığın bir ucu Altıyol’da, bir ucu Moda’da bir ucu da Haydarpaşa’ya dayanmıştı.

Yaklaşık bir milyon insan Erdoğan ve AKP diktatörlüğüne direnmek, ülkesine ve demokratik haklarına sahip çıkmak için ayaktaydı. Gece 23:30’da Kadıköy’den ayrıldığımda kalabalık ve konser hala devam ediyordu. Eve dönerken bile insanlar

“Bu daha başlangıç mücadeleye devam.“ sloganları atıyorlardı.

Konseri izlemekten çok Kadıköy’de toplanan kalabalığı analiz etmeye çalıştım.
Gençler ve kadınlar çoğunluktaydı. Katılanların ezici çoğunluğunun orta sınıf, eğitimli ve öğretimli insanlar olduğu belliydi. Gerçekte bu kalabalık ve temsil ettiği kesim Türkiye’nin aydınlık yüzüydü.

Çağdaş yüzünüzü gördüm

Gezi Parkı eyleminin ne olduğunu anlamak için olaylar sırasında Taksim’e giden yabancı bir arkadaşım, “Türker, orada sizin çağdaş yüzünüzü, Avrupa Birliği’ne girmeyi çoktan hak etmiş kesiminizi gördüm.“ dedi.

Erdoğan “Bu şehrin geleceğinde vandallar, barbarlar ve yağmacılar söz sahibi değildir “ diyor ama elin tarafsız gözlemcisi bile ülkesine ve özgürlüklerine sahip çıkmaya çalışan ve otoriter yaklaşımlara başkaldıran bu insanlarımızın toplumumuzun çağdaş yüzü olduğunu hemen fark ediyor. Yoksa Başbakan etrafa dehşet salan yandaş yaratıkları mı kastetti barbarlar derken!

Başbakan hala olayların nedenin elinde palaları olan ve ağızından salyalar akarak
saldıranları anlamamış veya anlamamakta ısrar ediyor.

Sorunun kaynağı kendisinin emperyalist işbirlikçi politikaları,
11 yıllık iktidarının düşmanca icraatları ve “Dediğim dedik, çaldığım düdük“ yaklaşımlarıdır.

Kadıköy’ün ortak paydaları

Kadıköy’de toplanan insanların eylemlerinde bazı ortak paydalar vardı.
Bunlardan ilk üçünün

1. Türk Bayrağı ve
2. Atatürk vurgusu ile
3. Erdoğan’a karşı tepki duygusuydu.

Artık sorun çevreye sahip çıkılması ve ağaçların kesilmesinin engellenmesi meselesini çoktan aşmıştı.

Yer gök “Erdoğan istifa“ sloganları ile inledi. Artık bu durumu geriye çevirmek
asla mümkün değil. Ama bu durumu Erdoğan’ın anlaması da imkansız! İster istemez ruhi yapısı itibarıyla daha sertleşecek ve ülkemiz bir çatışma ortamına hızla sürüklenecektir. AKP Grubu’nun bu durumdan hızla bir vazife üretmesi gerekir.

  • “Dolmabahçe Cami işgal altındaydı. Ne istediniz camilerimizden.
    Yolda 6 aylık bebeği ile 9 yaşında kızıyla gezen başörtülü kardeşlerimizden
    ne istediniz ya?“

Bu ve daha kötüleri Erdoğan’a ait! Bunlar doğru değil ama bunları bile bile yapıyor. Toplumumuzu kamplaştırmak, dini hassasiyetleri olan insanlarımızı kışkırtmak ve desteğini alarak iktidarda kalmak için yapıyor bunları! Mursi de yaptı ama bu kadarını becerememişti.

Su da sıkar biber gazı da!

“Bizim polisimiz su da sıkar biber gazı da sıkar.“ diyor.
Bu söylemler boşuna değil bir amaca yönelik. Ethem Sarısülük’ü vuran polisin ancak 8 gün sonra bulunmasının, yargıcın “İleride telafi edilmeyecek zararlara yol açacağı gerekçesi“ ile serbest bırakmasının fakat tanıkların tutuklanmasının,
polise methiyeler düzülmesinin “Siz destan yarattınız“ denilmesinin,
halka hunharca davranan ve kurşunlayan polise para ödülü verilmesinin sebebi var.

Erdoğan, kendisine karşı isyan eden halka karşı polisi kullanabilmek, kimyasal silahla saldırtabilmek, kurşunlatabilmek ve daha uygun bir ifade ile söylemek gerekirse savaştırabilmek için onu koruması ve teşvik etmesi gerekir. İşte Erdoğan bunları yapmaktadır. Çünkü O da bilmektedir ki, halk hareketi işin başındadır ve mücadele şiddetlenerek devam edecektir.

Erdoğan polise sahip çıkarken askere terörle mücadele sürmesin diye sahip çıkmamış hatta onlara karşı yapılan operasyonların içinde bulunmuştur.

Polis de bu ülkenin evladıdır

Bölücü anayasanın halka kabul ettirilebilmesi için terörün azdırılması ve halkın
“Allah kahretsin verelim de kurtulalım“ noktasına getirilmesi lazımdı! Bunu yapmak için askerin arkadan hançerlenmesi, terörle yaptığı mücadelede ellerinin ve kollarının bağlanması, iyi mücadele edenlerin de zindanlara atılması gerekliydi.
Bugüne kadar bunu becerdiler!

Sonuç olarak Erdoğan,

* PKK ile mücadele edilmesin diye askere dur demiş ama
* kendisine karşı isyan eden halkla mücadele edebilmek için polise evet demiş ve
* suçluların bile arkasında durmuştur.

Fakat bilmelidir ki, Polis de bu ülkenin evladıdır ve son tahlilde yer alacağı saf,
halkın yanı olacaktır.

Saygılar sunarım.

Photo-Shop lu siyaset..

Dostlar,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamız Almanya’da doktora yapmış ve uzun yıllar akademisyen olarak çalışmıştır. Dolayısıyla Almancaya çok egemendir.
(İngilizce ve Fransızca da bilir.)

Photo-Shop lu siyaset..

Başlıklı bir yazı ve fotoğraflar yollamış..

RT Erdoğan‘ın İstanbul’da karşılanışı (6.6.13) ile ilgili foroğraflarda halkı kalabalık göstermek üzere açıkça fotoğraf (photoshop) hilesi yapıldığı apaçık kanıtlanıyor.

Kimi medya buna zorlanıyor, kiminin de kerameti kendinen menkul yalakalık yapıyor..

Başbakan RTE‘nin bu mide bulandırıcı süreçte yeri ve rolü ne??

Sevgi ve saygı ile.
13.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===============================

Photo-Shop lu siyaset..

portresi

 

 

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Almanya’da yayınlanan Focus Dergisi, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı
İstanbul Havaalanında  karşılayan kalabalığın Türkiye’de yayınlanan fotoğraflarının photo-shop tekniği ile  manipüle edilmiş olduğunu kanıtlıyor. Dikkat edilirse, aynı renkteki halkalarda aynı görüntüler var. (Bunu yayınlayan basında utanmak yok mudur?) æ

***
Fotos von Pro-Erdogan-Demonstration sollen manipuliert sein (Erdogan yanlısı Gösterilerin Fotografları manipüle edilmiş olmalı)

Demonstrationen, Erdogan, Istanbul, Türkei

redditDie Kreise zeigen Demonstranten, die offentsichtlich mehrfach in das Bild kopiert wurden Offiziell verlässt sich Premier Erdogan auf seine Anhänger im Volk. Doch bei seinem Empfang am Istanbuler Flughafen soll er sich per Photoshop-Trick Anhänger erschummelt haben. Wie viele Sympathisanten kamen tatsächlich zur Pro-Erdogan-Demonstration? TausendeDemonstranten protestieren in der Türkeigegen dierigorose Politik ihres Premiers Recep Tayyib Erdogan. Doch der will seine Politik der harten Hand fortsetzen – auch weil er glaubt, er habe genug Anhänger im eigenen Volk. Um das zu unterstreichen sieht es so aus, als habe sich Erdogan unlauterer Mittel bedient. Denn der Premier und seine Anhänger scheinen sich ihres Rückhalts doch nicht so sicher zu sein.

Jetzt sind Fotos aufgetaucht, die offensichtlich nachträglich bearbeitet wurden. An vielen Stellen sind Demonstranten einfach dupliziert und an anderen Stellen wieder eingefügt worden. So sieht es aus, als würden viel mehr Sympathisanten für den Premier demonstrieren als im Original-Foto zu sehen sind. Tatsächlich stellte sich allerdings heraus, dass das Foto bereits 2009 aufgenommen wurde.
Demonstrationen, Erdogan, Istanbul, Türkei

Jeder „Diktator“ braucht einen professionellen Photoshopper (Her Diktatörün bir foto-şopçuya ihtiyacı vardır)

ImOnline-Netzwerk „reddit“ diskutieren Usermomentan, wie sich Erdogan so einen peinlichen Fauxpas leisten konnte. Obwohl das Foto bereits vor vier Jahren aufgenommen wurde, trauen die Kommentatoren Erdogan dieses Vorgehen dennoch zu. Sie kritisieren die offensichtlich schlechte Bearbeitung des Bildes und ätzen über Blauäugigkeit Erdogans: „Wenn ich jemals Diktator werde, werde ich einen Vollzeit-Photoshopper einstellen.“

http://occupygezipics.tumblr.com/CNN Turk zeigt lieber Pinguine statt der Demonstrationen in der Türkei
Zusätzlich hat Premier Erdogan offenbar weite Teile der Medien auf seiner Seite. Während TV-Stationen, Zeitungen und Nachrichtenseiten überall auf der Welt über die Demonstrationen in der Türkei berichten, ducken sich türkische Medien weg Auch der Iran trickst gerne bei Fotos (İran da fotograf düzenbazlığı yapıyor) 

Es ist nicht das erste Mal, dass Politiker über digital bearbeitete Fotos ihre Macht demonstrieren wollen. Bereits 2008 hatte der Iran miteinem gefälschten Foto eines Raketenstartsfür Aufsehen gesorgt – und zusätzliche Raketen ins Bild montiert.Der Nachrichtensender NTV zeigte am vergangenen Freitag eine Dokumentation über Adolf Hitler, während die Polizei in Istanbul brutal gegen die Demonstranten am Taksim-Platz vorging. Auch der türkische Sender CNN Turk hält ein ganz anderes Thema für wichtig: eine Dokumentation über Pinguine

Türkiye krizi derinde yaşıyor

Dostlar,

Türkiye’nin yakıcı gündemi malum..

“İmralı” (!?), Kürt sorunu.., PKK’lı katillerin yargılanmadan yurtdışına çıkması,
koskoca Türk devletinin PKK elindeki tutsakları (rehinleri) 1 yıla varan süredir kurtaramaması.. sözde “yeni anayasa..” ve RT Erdoğan‘ın başkanlık / yarıbaşkanlık projesi üzerinden tek adam yönetimine sürüklenme..

Bir dizi tuzak ve retorik söylem kuşatması.

Halkın kafasını karıştırma ve bulanık suda alaturka politika.

Oysa derinden derine ülkemizin ekonomik bunalımı boyutlanarak sürüyor..

Öylesine hastalıklı bir ekonomik yapı çatılmış ki, içinden çıkılamıyor.

Ve bu tablo elbette içte ve dışta bağımsızlık sorunu dayatıyor.

Ekonomisi hasta ve dışa bağlı bir ülke, ulus egemenliğine dayalı bağımsız politikalar izleyebilir mi?

Bizi asıl ürküten ve korkutan tablo budur.
AKP hükümetinin izlediği, halkımıza dayattığı sözde “açılım” politikaları,
bir bakıma ekonomideki vahim durumun türevidir, sonucudur.
Bu tümceyi, söz konusu AKP politikalarını aklama ya da meşulaştırma bağlamında kurmuyoruz. Bir kısır döngüye işaret etmek istiyoruz.

Ekonomide alarm çanları çaldığını ülkenin en yetkin ekonomistleri vurguluyor.
Prof. Boratav, Prof. Kuruç ve Prof. Yeldan..

Bu yetkin hocaların değerlendirmeleri aşağıda..

TBMM’deki muhalefetin ve sivil toplum örgütlerinin bu kritik sorunsalı
gözden kaçırmamaları gerekiyor..

Sevgi ve saygı ile.
27.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Türkiye krizi derinde yaşıyor..

“Ekonomi iyiye gidiyor” söylemlerine karşın, borçlanma oranlarının büyümesiyle 2014’te Türkiye’nin ekonomik sıkıntıyı daha fazla hissedeceği belirtiliyor.
Prof. Boratav ve Prof. Yeldan, işsizlikteki artışın yanı sıra
yabancı sermayenin getirdiğinden fazla götürdüğünü belirtiyor.
“Türkiye ekonomisi iyiye gidiyor” söylemlerine karşın, borçlanma oranlarının büyümesiyle 2014’te ülkemizin ekonomik sıkıntıyı daha fazla hissedeceği belirtiliyor. İşsizlikteki artışın yanı sıra yabancı sermayenin getirdiğinden fazla götürdüğünü belirten ekonomistler, Türkiye’nin krizi derinden yaşadığını vurguluyor.

Emekli Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilsay KuruçTürkiye’de kriz tohumunun yeşerdiğini, büyüme hızı düşmesine karşın
cari açığın azalmadığını söyledi. Uygulanan politikalarla Türkiye’nin dış kaynağa bağımlı olduğunu belirten Kuruç, “Dış kaynak girişine bağlı olan zincir kırıldığı zaman kriz ve sıkıntı ortaya çıkacak. İlk olarak iş dünyası bu sıkıntıyı hissedecek. Bu durum 2013 sonu ve 2014’te daha net ortaya çıkacak.
Şu anda sıkıntı bankalara yansımadı. Şirketlerin borçluluğu büyüdükçe
bu durum bankalara yansıyacak ve sıkıntıya girecekler. ”
 dedi.

Dolaylı vergilerle halkın cebinden alınanların sınıra geldiğini, tek kaynak olarak özelleştirmelerin görüldüğünü belirten Kuruç, “Birkaç yıldır Türkiye’de kriz tohumu var. Tüketici kredilerinin artması, halkın gelecekteki gelirlerine ait ödeme vaadi kriz tohumunu yeşertiyor. Halkın bütçesindeki deliğin büyümesi ve ödeyememe ihtimali bankaları sıkıntıya sokacaktır.” diye konuştu.

(Cumhuriyet, 24 Şubat 2013)

18 Şubat 2013; Silivri Zulümhanesi önünde halka reva görülenler..

Dostlar,

Silivri’de son durum!

Silivri’de olağanüstü hal ilan edildi. İki gün önceden başlayan duruşma hazırlıkları sabah saatlerinde cezaevi önüne sevk edilen yüzlerce jandarma ve takviye polis ekipleriyle zirveye çıktı. Cezaevi önünde neredeyse kişi başına 3 güvenlik görevlisi vardı.
Cezaevi adeta barikatlarla abluka altına alındı. Yollar kapatıldı. TEM otoyolundan araç geçişlerine izin verilmedi. Salona girmek isteyen yurttaşlara basıçlı suyla müdahale edildi. İçine toprak karıştırıldığı öne sürülen basınçlı su nedeniyle birçok yurttaş yaralandı. Duruşmada Eski Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner ve eski
Kuvvet Komutanlarının da bulunduğu çok önemli tanıklar vardı. Savcı mütalaasını sunmadı, tahliye istemlerini reddeden mahkeme, duruşmayı 11 Mart’a erteledi.
(http://www.ulusalkanal.com.tr/gundem/silivride-son-durum-h9075.html, 18.2.13)

18 Şubat 2013; Silivri Zulümhanesi önünde halka reva görülenler..
(Fotoğraflar Ulusal Kanal web sitesinden alınmıştır..)

  • Olup bitenler tam bir faşist rejim görünümü..

AKP iktidarında artık korkudan ateş bacayı sarmış..

13 Aralık 2012 çıkarmasında yüz bini aşkın yurtsever oradaydı..

Artık halk bu davaya el koymuştur.

5 yıla varan bir süredir devam eden sözde Ergenekon davası 276. duruşmasında ve yüzlerce yurttaş yıllardır tutuklu.. Hala savcının esas hakkında görüşü ortada yok.

Eski Genelkurmay Başkanı ve 4 Kuvvet Komutanının tanıklık istemlerini mahkeme panik içinde, genelgeçer gerekçelerle alelacele reddediyor. Ceza Muhakemeleri Yasası‘nın açık kuralları çiğneniyor.. Avukatların aktarımına göre, mahkeme salonunda hazır bulundurulan tanıkların dinlenmesi gerekirken, bu 4-5 orgenerali mahkeme dinleme lütfunda bulunmuyor. Aslında artık kendi ayaklarına sıkmaktalar..

Ateş bacayı sarmıştır.. Bu tertip gümbür gümbür çökmek üzeredir.

RT Erdoğan‘ın E. Org. Ergun Saygun Paşa‘ya ziyaretinin nasıl bir takiyye olduğunu
artık cümle alem görüyor.. Sular ısınıyor..

Sevgi ve saygı ile.
18.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

 

SELÇUK EREZ : Esenboğa’ya Uzay Aracı İndirildi!..

SELÇUK EREZ
www.selcukerez.com   

Esenboğa’ya Uzay Aracı İndirildi!..

23.45: Flaş flaş… Kuzeyden gelen kaynağı, modeli belirsiz bir uçak iki F16 uçağı eşliğinde Esenboğa’ya indirildi. Havaalanında çevik kuvvet polisleriyle çevrilmiş olan uçağın personeli, sesbüyütenlerle yapılan Türkçe, Rusça, Arapça uyarılara rağmen yanıt vermemektedir.

00.00: Flaş flaş… İçişleri Bakanı konuştu: “Uçak şeklindeki bu cismin Esed tarafından gönderilmiş patlayıcı yüklü bir sabotaj aygıtı olması olasılığı karşısında önlem almaktayız.”

00.14: Flaş flaş… Uçaktan yükselen bir anten dönmeye ve acayip sesler çıkarmaya başladı. Alarma geçildi. Meydana çok sayıda itfaiye aracı, askeri birlik ve tanksavar getirildi. Her an harekete geçirilebilir.

00.30: Flaş, flaş… Dışişleri Bakanı, “Güvenlik kurulunun aymazlığı, işleri işte bu duruma getirmiştir!” dedi.

01.00:  Flaş flaş… Jetler, alçaktan uçarak dikkatleri başka yöne çekerken hedefe sürünerek yaklaşan özel tim elemanları, uçağın kapısını koçbaşıyla kırıp içeri girmeyi başardılar.

01.13: Flaş flaş… Uçakta hiç kimsenin bulunmadığı anlaşıldı. Pilot ve personelin paraşütle atlayıp kaçmış olduklarına inanılmaktadır. Yetkililer, Ankara çevresinde kapsamlı arama yapıldığını açıkladı. Uçaktan bazı kutu ve aygıtların hangarlara taşındığı görülüyor.

02.00: Başbakan (Tayvan’dan) konuştu: “Maalesef yine Rus yapımı askeri araç gereç ve gözleme aletleri bulunmuştur. Bunların Esed’e bizi gözlemesi için gönderildiği kesindir. Uluslararası anlaşmalara göre  hava sahamızdan geçerek bir yere üç beş sapan taşı bile götüremezsiniz” dedi.

02.16: Flaş flaş… Uçağa şimdi narkotik polisleri girdiler. Özel yetiştirilmiş köpeklerle zulada uyuşturucu aramaktadırlar.

02.55: Flaş flaş… NASA yetkilileri, Mars’tan dönen uzay aracının kaybolduğunu, bunun Akdeniz’e yakın bir yere düşmüş olabileceğini açıkladılar.

03.25: Flaş flaş… NASA yetkilisi, kaybolan uzay aracının Esenboğa’ya indirilmiş olduğunu saptadıklarını söyleyerek aracın ve içinden çıkarılanların hemen NASA’ya gönderilmesini istediklerini açıkladı.

03.45 Flaş flaş… Beyaz Saray sözcüsü, “Durum üzücüdür, ama ABD’nin Türkiye ile olan ilişkileri sağlam temellere dayanmaktadır, böyle olaylardan etkilenmez!” dedi.

08.45: İçişleri Bakanı, Esenboğa’da konuştu: “Aygıtı iki gün sonra NASA’ya göndereceğiz.”

– Neden iki gün sonra?

– Önce Başbakan Uzakdoğu’dan dönünce bir tören yapacak, uzay araçlarının, Fantomların eşliğinde kazasız belasız yeryüzüne indirilebileceğini ispat ederek uzaycılık tarihine geçmemizi kutlayacağız! (Cumhuriyet, 19.10.12)

 

RİFAT SERDAROĞLU : Susmayacaksınız..

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
twitter.com/rifatserdaroglu
0 532 211 00 11

SUSMAYACAKSINIZ

Mahalleye “serseri” dadansa ve mahalle bekçisini de yanına alsa ne yapacaksınız? Susacak mısınız? Susarsanız, gelir paranızı alır, susmaya devam ederseniz gelir malınızı alır, hala susar ve korkarsanız size hakaret eder, sizi aşağılar, gelir namusunuzu ister ve alır… O zaman sorarlar adama; Niçin varsınız, neden yaşıyorsunuz?…

Susmayacaksınız. O asalak adama direneceksiniz. Dişinizle-tırnağınızla karşı duracaksınız. Gücünüz yetmiyorsa komşularınızı uyarıp beraberce karşı koyup, onu bekçisiyle birlikte def edeceksiniz…

Yukarıdaki olayı biz 12 Eylül darbesi sonrası yaşadık. Demokrasiyi savunanlar olarak direndik, hem darbe yapanları, hem de darbe şakşakçılarını, milleti “yaralamadan” ülkenin başından def ettik. Bugün demokrat geçinen ve Türk Milletine Tarikat-Cemaat Demokrasisini layık gören “basındaki maşalara” rağmen…

TÜSİAD, Türkiye’de toplanan vergilerin çoğunluğunu veren bir kuruluş. Kurumsallaşmış, vergi kaçırmayan ve yüz binlerce vatandaşımıza iş-ekmek veren, her türlü olumsuz şarta rağmen ülkeye yatırım yapan önemli bir Türk Sanayici ve İşadamları kuruluşudur.

Bu kuruluşun Başkanı Ümit Boyner, gayet haklı ve doğal olarak;

“Vatandaş Uludere’de ne olduğunu anlamak, Afyon’daki patlamanın sorumlularını bilmek ister” diye bir soru sordu.

Kendisine, hayatları boyunca yanında “BİR” adam bile çalıştırmamış, devlete vergi vermemiş, kendi paralarıyla bir “SEBİL” bile yaptırmamış kişiler, hakarete varan suçlamalar yönelttiler. Bülent Arınç ve Erdoğan öyle şeyler söylediler ki; demokrasiden nasip almadıklarını, hoşgörünün yanından geçmediklerini, siyasi nezaket ile tanışmadıklarını ispat ettiler.

Bülent Arınç ve Erdoğan’ın söyledikleri basında yer aldığı için tekrar etmiyorum.

Ümit Hanım, susmayacaksınız. Bülent Arınç’a verdiğiniz gibi zarif cevaplar da vermeyeceksiniz.
Herkese anladığı dilden sesleneceksiniz.

Siz, TÜSİAD’ın erkek üyelerinin görev almadıkları bir dönemde görev aldınız. Yüreğinizi ortaya koydunuz.
Bu yüzden susmayacaksınız…

Ben olsam Bülent Arınç’a;

“Bülent Bey, bizi TÜSİAD’ın 15 yıl evvel ki 28 Şubat davranışını sebebiyle suçluyorsunuz.
Yargı elinizde, konuşmayın ne istiyorsanız onu yapın. Bu gidişle korkarım ki, yakında TÜSİAD’ın kurucularını da Kurtuluş Savaşımızda, Atatürk’ün yanında yer aldıkları için suçlayacaksınız.

Bizler Menemen’de de Kubilay’ın yanında, Derviş Memed denen cani katilin karşısında olduk. Konuşurken lütfen dikkatli olun. Partinizin Diyarbakır İl Başkanlığının “Halk Mahkemesi” kurarak T.C. Devletinin “Övünç” madalyası verdiği bir kahramanı yargılayıp, gıyabında mahkum etmesi, bin tane 28 Şubat’tan beterdir. Önce partinize sahip olun, sonra konuşun.” derdim…

Ben olsam Başbakan Erdoğan’a;

“Türkiye bir hukuk devletidir. Kimin nerede ve ne konuşacağını, insanların özgürlüklerinin sınırını yasalar belirler, siz değil. Milletten aldığınız “yönetim gücünü” millete karşı “sopa” olarak kullanamazsınız.

Başbakanlık “tehdit” makamı değil, “hizmet” makamıdır

30 Eylül’de yapacağınız kongrenize onur konuğu olarak “Barzani”yi davet etmişsiniz. Şehit cenazelerinin konvoy olduğu günümüzde PKK denen Narko-Terör örgütünü koruyan-besleyen- barındıran birini davet ettiğiniz için kongrenize TÜSİAD olarak temsilci göndermiyoruz.

Sizi Barzani ile baş başa bırakıyoruz. Demokratik haklarımızı korumaya ve konuşmaya devam edeceğiz”, derdim…

İşin en acı tarafı, Erdoğan TÜSİAD Başkanına hakaret ederken yanında TOBB Başkanı ve eski Ankara Sanayi Odası Başkanı uslu çocuklar gibi susuyorlardı…

Bugün susanların yarın tek söz söylemeye hakları olmayacaktır.
Susmayın, korkmayın konuşun. Biz buradayız…

“SİZİNLE SAVAŞAN ORDU ŞİMDİ HAPİSTE”

Yukarıdaki sözü, Başbakan Erdoğan’ın emriyle Oslo’da PKK ile görüşen MİT Müsteşar Yardımcısı söylemişti…

Adaletin, AKP’nin güdümüne girdiğinin “Devlet ağzıyla” itirafıdır bu sözler…

Balyoz ve benzeri davalar “Siyasi Davalardır..” 1 sene sonra
bu mahkemenin kararları ortadan kalkar, karar verenler insan içine çıkamaz.

Merak ettiğim şudur: Komutanları “eksik teşebbüs” darbesi planlarken, Özel Paşa Cumhuriyet mitinglerinde bayrak sallamaktan başka ne yapıyordu? Haberi yok muydu? Yoksa o sıra Tapu Kadastro memuru muydu?..

Kim ne kahpelik yaparsa yapsın, Türk Ordusundaki erden Orgenerale kadar tüm mensuplarının içinden Atatürk’ü çıkarmak mümkün olamaz.

Türk Ordusu asla İran Ordusu olmayacaktır.
Tüm özellere rağmen… Bu da geçecek, gün ağarmaya başladı. Biraz daha sabır…

Sağlık ve başarı dileklerimle.
(22 Eylül 2012)

Hüveyde’nin sünnet düğünü..

SELÇUK EREZ

Hüveyde’nin sünnet düğünü

– Hanım, yaverin en son getirdikleri davetiyelere baksana!
– Yaldızlı kocaman bir zarf. İçinden Arapça bir şey çıktı. Türkçeye de çevirmişler.
Başkan bizi, çocuğunun sünnetine davet ediyor. Ocak sonundaymış.
– Gideriz. Hartum’da mı yapılıyor?
– Hayır, burada, Kempinski’de. Bize gelmiş hediyelerden birini alır götürürüz.
– Oğlanın nişanına küçük altın bir otomobil gelmişti ya onu götürürüz. Hoşlarına gider.
– Onu getiren görse ayıp olmaz mı ?
– Kaddafi ölmedi mi? Nasıl görecek?
– Yahu Hüveyde diye erkek adı olur mu?
– Nadiren olurmuş. Şu davetiyeyi bana versene.
Allah Allah… Görmemiştim. Altında bak ne diyormuş:
“Sizleri kızımızın sünnetine bekleriz.”
– Ne? Kızını mı sünnet ettiriyor?
– Sudanlı kadınların %90’ı sünnetliymiş.
– Ne biçim Müslüman bunlar?
– Öyle düşünme: Bir hadise göre efendimiz, bu işlemin erkekler için sünnet yani zorunlu,
kadınlar için de şeref olduğunu söylemişmiş.
– Tövbe tövbe… Cumhurbaşkanının eşi için de mi öyledir?
– Başkanın eşi de % 90 öyledir.
– Amanıın… Birden içim çekildi. Neme lazım… İnşallah burada da yaygınlaşmaz.
Sen karışıp kötü adam olma ama söyle Sağlık Bakanı, Cemil Çiçek buna karşı çıksınlar. “Burada olmaz..” desinler.
– Dur, aklıma daha iyi bir şey geldi: Meclis’e bunun serbest bırakılması için birine teklif verdirelim. Yasalaşınca CHP hemen Anayasa Mahkemesi’ne koşar. Reddedilmesine
biz ses çıkarmayız. Böylece kötü kişi kim olur?
– Yine Kılıçdaroğlu!
– Bu ülkede senin kadar zeki başka birini bulsunlar da onu cumhurbaşkanı yapsınlar!

www.selcukerez.com
Cumhuriyet Pazar Dergi 09.09.2012

SELATİN (SALTANAT) CAMİSİ…

Cami 10 bin kişi kapasiteli.. Emevi islamı ülkede tırmanışta.. Devlet bir türlü laikliği içine sindiremedi.. Laik bir ülkede devletin tüm inanç kesimlerine uzaklığı eşit olmak zorunda.

Öğretmen Dünyası dergisinin kurucusu, yıllarca omuzlayıcısı, Ulusal Eğitim Derneğinin kurucusu ve uzuun yıllar omuzlayıcısı, Cumhuriyet’in aydınlık öğretmeni ve yazarı Zeki Sarıhan öğretmenimizin kitapları okunmalı. O’na çok teşekkür yüklüyüz..

S E L Â T İ N C A M İ İ

Zeki Sarıhan
22 Temmuz 2012, Ankara

Başbakan Erdoğan İstanbul’un Doğu yakasında Mimar Sinan’ın adı verilen büyük bir camiyi açarken “Selâtin Camileri”nden söz etti. Boğaz’ın Anadolu yakası böyle bir camiden yoksundu ve onu da kendisi ibadete açmaktan mutluydu (21 Temmuz 2012).

Türkiye giderek dincileştiriliyor.. Görünüş, görüntü ise giderek büyüyen bir talanı maskelemek için kullanılıyor.. Ne acı.. Yüce Tanrı bunların hesabını sormayacak mı? Gerçekten inananlar bunu bilir ve buna uygun davranır değil mi ? O halde ??

Bu olay çocukluğumda ve gençliğimde cuma namazları için gittiğimiz köyümüzün camisini hatırlamama vesile oldu. Bu iki katlı ahşap binanın saçaklarında kuş yuvaları bulunurdu. Oralarda hayvan güderken, mısır kazarken, fındık toplarken her zaman açık olan kapısından girer, içinde oyun bile oynardık. Yürürken tahtaları gıcırdardı. Köylüler onun avlusundaki çimenlikte bayram kutlamaları yapar, çeşitli oyunlar da oynardı. Börek kapmaca, “kale kale” bu eğlencelerin en ünlüleriydi. Köyün camisi, yapısındaki sadeliği, dışındaki atmosferiyle köylülerin ayrılmaz bir parçasıydı. Onlar kendilerine göre bir cami yapmışlar ve onu sevmişlerdi.

Ankara’da oturduğumuz bir tarihte annem bizi ziyarete geldi. Bir çiftçi karısı olan, okuma yazma bilmeyen annem çok dindar bir kadındı. Kendisinin ve çocuklarının ileri yaşlarında bile, onlara beş vakit namazlarını kılmalarını telkin ederdi.
Evimiz Kocatepe Camii’nin hemen yanındaydı. Cami ibadete yeni açılmıştı. Hoşuna da gideceğini düşünerek onunla birlikte camiyi gezdik. Sütunlara, kubbeye ve diğer müştemilata (eklentilere) dikkatle baktı. Eve döndüğümüzde:

— Camiyi nasıl buldun? diye sordum. Övgü dolu sözler duyacağımı sanıyordum.
— Beğenmedim! demez mi?

Nesini beğenmemişti acaba? Mimarisini mi? Akustiğini mi? Caminin ne kusuru vardı? Bu cami için dünyanın parası ödenmiş,
Ankara’nın her yerinden görünsün diye de Kocatepe’ye dikilmişti. Büyük bir törenle de açılışı yapılmıştı. Annem dedi ki:

— İbadet etmek için bu kadar büyük bir yapıya, dünya kadar masrafa ne gerek var?

Onun bu sözü bana halk İslamlığı ile hâkim sınıfların İslamlığı arasındaki farkı daha yakından düşündürdü.
Halk dediğimiz köylüler, işçiler, emeğiyle geçinen, toprakla uğraşan insanların Allah’ı, yoksulların, çaresizlerin koruyucusu,
yolda kalanın imdadına yetişen, zalimleri cezasız bırakmayacak bir hâkimdi. Zalimler bu cezalarını dünyada değilse bile öteki dünyada kesinlikle çekeceklerdi. Çocukluğumda köyün yoksul çocuklarından “Yarın ahrette zenginler cehenneme, fakirler cennete gidecekler..” dediğini hatırlıyorum.

Selâtin camileri bilindiği gibi sultan ailesine mensup olanların yaptırdığı camilerdir. Bu camilerin harcında emekleri yağmalanmış binlerce insanın alın teri, gözyaşı ve kanı vardır. Her birinin giderleri, Saltanat mensuplarının bir gün bile emeğini içermez. İstila edilen yerlerden yağmalanan zenginlikler, yıllık bilmem şu kadar bin veya milyon altına bağlanan haraçlar, köle olarak getirilip çalıştırılanların emekleri vardır. Anadolu köylüsünden alınan vergiler de buna dâhildir.

Padişahlar bu görkemli ibadethaneleri niçin yaptırmışlardır? Kuşkusuz ki, kendi saltanatlarının gücünü ve devamını sağlamak için. Onların savunduğu İslam, zulmü, sömürüyü, köleleştirmeyi meşru ve şart görüyordu. Onlar, bu düzenlerinin Allah tarafından emredildiğini, yağma seferlerini Allah için yaptıklarını ileri sürüyorlardı. Tarihçiler sultanlardan söz ederken “Cennetmekân” ifadesini kullanırlardı. Koskoca Padişah cehenneme gidecek değildi herhalde! Zaten bu dünyada sıradan halk için yasaklanmış bir ortamı saraylarında da kuruyorlardı. İçki, kadın onlar için yasak değildi.

Selâtin camileri, Osmanlı devleti zamanında “Yüksek” sanatın da bir örneğidir. Mimarlar, devletin emrindeydiler. Nef’inin,
Baki’nin, Nedim’in şiirleri de bu yüksek kültürün örnekleridir. Fakat halk da kendi sanatını kilimlere dokumaktan, Pir Sultan’ın, Karacaoğlan’ın dilinden, anonim türkülerle ifade etmekten geri kalmadı.

“Selâtin Camileri” özentisi bende bu duyguları uyandırdı. Ben annem gibi köyün küçük ahşap camisini daha çok sevdim…
Bu duygularımın kökeninde bir sınıfa bağlılık yatıyor. Emekçilerin tanrısı bile zalimlerin tanrısından çok farklıdır.
(22.07.2012)

“Anayasa Değişikliği” Hakkında… / Tüm mazlum annelerine armağanımızdır..

ANAYASA_degisikligi_hakkinda_goruslerimiz_14.5.12