Etiket arşivi: “Quasi-state”

“Kürt sorunu” mu “Kürt yurttaşların sorunları” mı ??

“Kürt sorunu” mu
“Kürt yurttaşların sorunları” mı??

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Kürt yurttaşlar ve silahlı – silahsız örgütleri öncelikle Batı emperyalizminin – AB/ABD’nin kucağından kalkmalı, anavatanları Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bu “onursuz işbirliği” ne
son vermelidirler.

Hiç akıldan çıkarılmamalıdır ki, bu nitelikte bir “işbirliği” haysiyetsizdir ve gerçekçi değildir.

Öncelikle “işbirliği” nden söz edilmesi son derece güç ve komiktir, çünkü Kürt yurttaşlar ve silahlı – silahsız örgütleri ile destekçileri Batı emperyalizmi – AB/ABD denk güçler değillerdir. Olsa olsa arada bir vesayet, taşeronluk ilşkisinden söz edilebilir. “Ağa”, Kürt yurttaşlar ve
silahlı – silahsız örgütlerini havuç – sopa siyaseti ile sefil bir biçimde kullanagelmektedir.

Prof. Dr. Ümit Özdağ vd. PKK’nın Türkiye ile Batı emperyalizmi adına vekaleten bir savaş yürttüğünü hep yazdılar. Proje, “divida et impera” (Böl ve yönet!) kadim geleneğinin
BOP sürecinde de kullanılmasıdır.

Bu bölgede asla bağımsız bir Büyük Kürdistan kurulması söz konusu değildir.
Sevr’de ABD Başkanı W. Wilson’un 14 ilkesi kapsamında öngörülen de (1920)
mandaterlik (himaye  – güdüm) altında bir güdümlü bir Kürdistan idi.

Batı emperyalizmi “Büyük Devlet” olgusuna kendisi dışında özünden karşıdır. 20. yy. başında yirmi olan devlet sayısı yy. sonunda 200’dür! Hedef olabildiği ölçüde hızla 1000 (bin!) devletçiğe – devlet parçasına (quasi state) erişmek ve küresel hegemenoniyi perçinleyerek sürdürmektir. Ortadoğuda olsa olsa bir istasyon – karakol Kürt devletçiğinden söz edilebilir ki, yöneticisi gerçekte Kürtlerin seçtiği yöneticiler değil, atama ABD valileri olacaktır.
Bu ise Kürtlerin halen bulundukları ülkelerde sahip oldukları statüden ileri değildir.

Kürtler sanıyorlar mı ki, 1200 km uzunluğunda ve birkaç yüz bin km2 alanında
stratejik konumlu bir toprak şeridi, Afganistan ortalarından başlayarak İran, Türkiye, Irak
ve Suriye Kürdistanları ile birleştirilerek kendilerine altın tepsi içinde “sunulacaktır” !?

Ham hayaldir!

Şimdikinden daha beter katı vesayet – güdüm altına alınacaklar, stratejik konum olabildiğince üslerle kullanılacak ve işgal edilecek, başta petrol olmak üzere doğal kaynaklar
çokuluslu emperyalist kumpanyalara imtiyaz sözleşmeleri ile devredilmiş olacaktır.
Irak Anayasasının Saddam devrilerek bu yönde değiştirildiğini anımsamak gerekir.

Kapitalizmim, giderek Emperyalizmin bir halkı özgürleştirdiği 500 yıllık kanlı sömürgen tarihinde görülmemiştir. Bunun tersi eşyanın doğasına aykırıdır. Çünkü emperyalizm,
halkları tutsaklaştırarak sömürmek için icat edilmiş kahpe bir stratejik araçtır.

Bu bağlamda, Kürt kardeşlerimizin son birkaç onyılda gözlediğimiz “kışkırtılmış intifada” sı hazin bir tablodur. Herkesin aklını başına alması gerekir. Küreselleşen emperyalizm bir yandan sınırları kaldırmaya, küresel bir bütünleşik (integre) uluslararası toplum ve tek pazar yaratmaya çabalar ve bu doğrultuda Devlet yapı ve kurumlarını zayıflatıcı politikalar güderken,
kolayca yönetilebilecek site devletleri (Yunan Polisleri!) kurgularken bu kritik coğrafyada tümleşik bir Büyük Kürdistan saf akıllara tuzak dışında bir anlam taşıyabilir mi??

Çözüm; öncelikle deriiiin uykulardan kalkarak Emperyalizmin bu oyununa gelmemektir.

İkinci  olarak emperyalizm ile onursuz – sefil – kanlı işbirliğini ve maşalığını sonlandırmaktır.
Yaşadıkları ülkelerde insan hakları ve demokrasinin standartlarını yükselterek ayrışmadan, ötekileşmeden ve ötekileştirmeden herkesin toplumun bütünüyle kaynaşması ve assimile olmaksızın integre olmasıdır.

Ulusal ve uluslararası hukukla tanımlı ve bağlı modern ulus devlet tam da budur ve
modası geçme bir yana; etnisiteleri – milliyetleri, inanç kümelerini, giderek azınlıkları.. yaşadıkları coğrafya ve devlette güvence altına almanın temel kurumsal şemsiyesidir.
Tersi önerme hatta dayatma post-modernist, tehlikeli ve sonuç alınamayacak güdümlü bir serüvendir.

Büyük ATATÜRK, insanlığın bu giderek büyüme potansiyeli taşıdığını gördüğü sorununa, Batı’nın millet yaratma – millet uydurma (nation building) hastalığına çözümünü yine dahice
ve salt Türkiye için değil, tüm dünyaya örnek olacak biçimde formülleştirmiştir :

– “Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye halkına  – ahalisine Türk Milleti denir.”

Bu saptama, evrensel bir tarihsel gerçekliğe denk düşmektedir, anti – emperyalist ve bağımsızlıkçıdır ve hemen her ulus devlet için türevi alınarak geçerli – doğru biçimde kurulabilir:

– “Amerika Birleşik Devletlerini kuran Amerika halkına Amerikan Milleti denir.”
– “İngiltere Devletini kuran İngiltere halkına İngiliz Milleti denir.”
– “Fransa Devletini kuran Fransa halkına Fransız Milleti denir.”
– “İtalya Devletini kuran İtalya halkına İtalyan Milleti denir.”
 “Bağımsız Devletler Topluluğunu kuran Rusya halkına Rus Milleti denir.” 
….
2 noktaya dikkat;

  1. “Millet” tanımı etnik köken – biyolojk ırk ve soy temelli değildir. Ya nedir? Emperyalizme karşıt bir dayanışmayı örecek biçimde etnisitelerin – milliyetlerin sosyolojik bir dayanışma blokunu kurmak için tarihsel bir dayanışma çağrısıdır. Küreselleşerek tüm dünyayı kuşatan emperyalizme karşı direnişin küreselleştirilmesinin stratejik anahtarıdır ulus devlet çatısı altında dayanışmak.. Tersi, devletsizleşerek küreselleşTİRmeciler tarafından assimile edilmektir!
  2. Etnisiteler – milliyetler ötekileştirilmeden, azınlık statüsüne indirgenmeden, eşit yurttaş statüsü kazanarak bu yolla özgürleştirilecektir ulus devlet çatısı altında..

Ve son olarak; genelde milliyetçiliği, özelde “Türk milliyetçiliği” ni yerden yere vururken,
bir başka milliyetçiliğe, Kürt Milliyetçiliğinin çekici girdabına kapılmamak, hazin çelişkiye düşmemek gerekir. Tarihsel ve çok ağır bir vebaldir; hele Batı sopasıyla Türkiye’ye terör vb. tehditler savurmak!? Elbette nafiledir..

HDP etnik siyaseti bırakmalı, PKK’yı tasfiye etmelidir.

Kürt yurttaşların sorunları ülkemizin bir iç sorunudur, bunu uluslararasılaştırmak
ülke bağımsızlığına darbedir.

Kürt de biziz, Türk de biziz..

Türkiye, PKK kurucusu – kullanıcısı ülkelere, sözde stratejik müttefikine (ne hazin çelişki
değil mi!?) ve AB’ye nota’sını – ültimatomunu vererek artık kesin kararlılık sergilemeli ve
PKK üzerinden şantajı – tehdidi kesin bir kararlılıkla reddetmelidir.

Gerisi hızla düzel(til)ir..

Sevgi ve saygı ile.
20 Temmuz 2015, Ankara

Not : Yazının pdf biçimi için lütfen tıklayınız..
Kurt_sorunu_mu_Kurt_yurttaslarin_sorunlari_mi

Sağlıkta “Kamu-Özel Ortaklığı” TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Kabul Edildi


Dostlar
,

Yeni Sağlık Bakanı Dr. Müezzinoğlu, pek doğallıkla AKP’nin IMF-DB
(Dünya Bankası) güdümlü sağlık politikaları
nı kaldığı yerden yürütmekte..
Şimdi AKP’lilere sorulsa, partilerinin kurumsallaştığını, politikalarının da
kişilerden bağımsız olduğunı söyleyeceklerdir büyük olasılıkla..

“Kamu Hastane Birlikleri” adı altında kurulan retorik tuzakla Sağlık Bakanlığı’na bağlı 800 dolayında hastane yarı özel konuma geçirildikten sonra, sıra kızımızı sermaye ile nişanlamaya geldi!

Yani bir başka retorik tuzak kavram ile “Kamu-Özel Ortaklığı”..
Bir süre sonra da Kamu’nun alanı terk ederek kamu hastanelerinin salt işletmesinin değil, mülkiyetinin de özel sektöre (yerli + küresel yabancı sermaye konsorsiymlarına) devri gerçekleştirilecek..

Böylelikle kamu-devlet, bir kamburdan daha kurtulacak!

Zamanın Milli Eğitim Bakanlarından biri, “Aaah, şu okullar olmasa ben Milli Eğitimi
ne güzel yönetirdim..” demiş.. Sağlık Bakanlığı bu özlemi daha hızlı gerçekleştirecek anlaşılan.. Sağlık Bakanı da en bahtiyar Bakan olacak herhalde..

Sağlık hizmeti gibi en temel kamusal hizmeti bile vermeyen bir “Devlet..”
ya da “Quasi-state”!.. “Devlet benzeri” yani.. Devletimsi..

Platon’un 2500 yıl önceki devlet öngörüsünün bile gerisine savrulan..

Şirketokrasi – Kapitokrasi güdümlü kamu artığı!

Küreselleşmenin gereği bu(!)..

Soylu (necip) halkımıza armağan olsun..

Ve de “Müslüman” AKP’lilerin açık adı “Adalet ve Kalkınma Partisi” olan
kutsal örgütlerinin tarihsel misyonu; ikitdara getirilmelerinin diyetlerinden biri..

Hoşgeldin yeni sağlık bakanı Dr. Müezzinoğlu..

“Ex” Sağlık Bakanı Dr. Recep Akdağ da sakınola üzülmesin, mutlaka terfi edecektir bir süre dinlendikten sonra..

Sevgi ve saygı ile.
16.2.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Sağlık Bakanı Müezzinoğlu: Ek ödemelerde sıkıntı olmayacak

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarının ek ödemelerinde bir sıkıntı olmayacağını söyledi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu‘nda, sağlıkta kamu özel ortaklığını öngören yasa tasarısının görüşmeleri sırasında, CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin’in sorusu üzerine Müezzinoğlu, sağlık çalışanlarının eködemeleriyle ilgili sıkıntılarının olmayacağını ifade etti.

Müezzinoğlu, ”Bugün Sağlık Bakanlığı olarak imzaladık. Başbakanlığın onayında. Zaten biz arkadaşlara hazırlıklarını yapmalarını da söylemiştik. Dolayısıyla ayın 15’i itibarıyla muhtemelen ödemelerde hiçbir sıkıntı olmadan çalışanlarımız daha öne olduğu gibi bütün haklarınız alacaklar” dedi.

Milletvekillerinin soruları üzerine kamu özel ortaklığı modeliyle yaklaşık 43 bin 193 yatak yapımını planladıklarını, bunun hesaplanan yatırım tutarının yaklaşık 18 milyar 250 milyon lira olduğunu kaydeden Müezzinoğlu, 43 bin193 yatak yapımının 37 tesiste planlandığını söyledi.

Müezzinoğlu, sağlıkta yatak doluluk oranının 365 gün üzerinden %100’leri yakalamanın mümkün olmadığına işaret ederek, ”Bu mevsimdeyatak konusunda yer yer sıkıntılar yaşıyoruz. Yazın öyle mevsimler oluyor ki yatak doluluk oranları yüzde 40-50’lere iniyor. Salgın hastalıklar, mevsimsel hastalıkların arttığı dönemler var. Yatakdoluluk oranını illa % 85’lerde tutacağız diye bir projeksiyonuçok reel bulamayız.” diye konuştu.

Müezzinoğlu, sağlık hizmetlerinin sunum kalitesinde standartların yükseltilmesi için fiziksel mekan ve teknolojik altyapıyı çok hızlı geliştirmek zorunda olduklarını söyledi.

“Risklerin üstlenilmesi”ne itiraz

Tasarının, geçen hafta görüşülen ve oylanmadan atlanılan ”borç üstlenilmesi”ne ilişkin maddesi, uzun süre tartışıldı.

Kalkınma Bakanlığı, Hazine Müsteşarlığı ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı yetkilileri, mevzuatla ilgili bilgi verdi.

CHP İstanbul Milletvekili Müslim Sarı, düzenlemenin kamuya ne kadaryük yüklediğini bilmek istediklerini ifade ederek, “1 aydır ısrarla soruyorum ama yanıt verilmiyor. Bu model sağlık dışında başka alanlara da yaygınlaştırılacak. Hiçbir suiistimal olmasa bile içindekar unsuru olacağı için klasik modellerden daha pahalıya
mal olacak. Özel sektörün sürecin içine girmesinin bedeli olacak, onu kâr olarak kamu maliyesinden aktaracağız. Bunun hesabı çıkartılmalı.” 
dedi.

CHP ve MHP’li milletvekilleri, kamu özel ortaklığıyla yapılacak tesislerde Hazine’nin
risk üstlenmesinin doğru olmadığını savunarak, bunun kamuyu zarara uğratacağını
ileri sürdü.

AKP  Manisa Milletvekili Recai Berber, projenin yürümemesi halinde risklerin üstlenilmesinin söz konusu olacağını belirterek, uygulamanın dünyada örnekleri olduğunu söyledi. Berber’in, ”Siz bir devlet hastanesinde en küçük bir tamiratın
1 yıl yapılamadığını, bundan doğan zararın ne kadar olduğunu biliyor musunuz?”
 sorusuna, bazı CHP’li milletvekilleri, ‘‘Hiç öyle bir şey yok” karşılığını verdi.

AKP Isparta Milletvekili Süreyya Sadi Bilgiç, ticari alanlarla ilgili tasarruf yetkisinin
Sağlık Bakanlığı’nda olacağını belirterek, ”Biz Bakanlığa model açıyoruz.
Kaç hastanenin bu modelle yapılacağının yetkisi de Bakanlıkta” 
dedi.

Hasta garantisi mi verecekler?”

CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı, iktidarın düzenlemeyle Türkiye’nin geleceğini bağladığını savunarak, ”Bu sizi de zor duruma sokar. Bu iş sadece para işi değil.

Bahsedilen 30 milyar değil, 100 milyarı geçiyor. Hastanelerdeki hemşire ve doktorlar evine ekmek götürmek için işletmeyi kara geçirmek zorundadır. Hastane kar etmediğinde, kamu hastane birlikleri genel sekreterlerinin işlerine son verilecek. Hastane kara geçsin diye insanlık dışı işler yapılacak, nitekim yapılıyor. Halkın sağlığı tehlikeye atılıyor. Paradan anlamadığım halde burada pislikler olduğunu görüyorum” diye konuştu.

CHP Ankara Milletvekili İzzet Çetin, ”Böyle bir model dünyada yok. Adama çifte kavrulmuş vereceğiz. Öz paran olsa da kredi kullan, biz kredinin risklerini üstleniyoruz diye çırpınıyoruz” dedi.

Ulaştırma Bakanlığı Müsteşarı Habip Soluk, yap-işlet-devret modelini havaalanları, liman ve otoyollarda olmak üzere en çok kullanan bakanlık olduklarını belirterek, ‘‘Havaalanlarında verdiğimiz yolcu garantisiyle kamuya gelen pay 610 milyon dolardır. Biz o garantiyi vermesek, işletmeciye bıraksaydık, kamu bundan mahrum kalabilirdi.” dedi.

CHP’li Atıcı’nın ”Burada da hasta garantisi mi verecekler?” demesi,
Komisyon’da gülüşmelere yol açtı.

Konuşmaların ardından tasarı kabul edildi. (AA, 12.2.2013)