Etiket arşivi: piyasalar

Silah Zoruyla Dayatılan Kalp Para

portresiLütfü Kırayoğlu
ADD Genel Başkan Başdanışmanı
24.11.2021

Silah Zoruyla Dayatılan Kalp Para

Bütün ülke, ekonomide yaratılan büyük çalkantıyı konuşuyor. Yalnızca sonuçlar üzerinden büyük bir tartışma yapılıyor. Hiç kimse sorunun kaynağını sorgulamıyor. Muhalefet, kriz büyürse iktidarı düşürme peşinde. İktidar her zamanki gibi muhalefeti suçluyor. Çok bilir ekonomi “uzmanları” konunun ne denli çetrefilli olduğunu kanıtlayabilmek için en anlaşılmaz sözcükleri özenle seçip halkı “aydınlatma” peşinde. Kur, emisyon, faiz, enflasyon, Merkez Bankası, yıllık hedefler, cari açık vs. sözcükleri arasında vatandaşın bir gözü televizyonların altında hızla dönen rakamlarda, bir gözü de akıllı telefonlarına gelen en son “PİYASA” haberlerinde.

Kırk yılı aşkın süredir yaşantımıza sokulan en sihirli sözcük PİYASALAR

Her şey piyasaları ürkütmemek üzerine kurulmuş. Siyaset, sağlık, güvenlik, eğitim, dış politika, enerji, üretim, işçi ücretleri… Yaşantımızı etkileyen her şey PİYASALARI ürkütmemek üzerine kurulu. Ve elbette ortalıkta dönen bir de “reel sektör” kavramı… Ancak kimse reel sektörün ayağa kaldırılmasıyla ilgili değil. Gerçekte PİYASALAR deyip duranlar bir türlü ağızlarına SANAL SEKTÖR kavramını almıyorlar. Oysa esas düşündükleri SANAL SEKTÖR. Sanal kavramı sözlüklerde şu şekilde açıklanıyor: “GERÇEKTE YERİ OLMAYAN, GERÇEKTE VAR OLMAYAN ANCAK ZİHİNDE TASARLANAN”… Reel ise bunun tam tersi yani yaşamın ta kendisidir.

Bugün yaşadığımız ekonomik gerçeklikten bizi koparıp yaşantımızı karartan olaylar zincirinin en köklü başlangıcı ise yakın tarihimizin iki acı olayıdır ki; her ikisi de halkımıza “DEVRİM” adıyla yutturulmuştur. Bunlardan birincisi ve en korkuncu 1983 ve sonrasında Özal tarafından yapılan düzenlemelerle Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’nun işlevsizleştirilmesidir ki “artık kimse cebinde yabancı para bulundurduğu için soruşturulmayacak” söylemi ile ulusal paranın dinamitlenmesidir. İkinci büyük olay ise 1996’dan başlayarak Gümrük Birliği Anlaşması koşullarının yürürlüğe girmesidir. (Bir başka olay da 1999’da Uluslararası Tahkimin önünü açan anayasal ve yasal düzenlemelerdir ki, başka bir yazının konusudur.)

Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’nun “fiilen” yürürlükten kaldırılması ile birlikte dövize, özellikle ABD Dolarına büyük bir hücum başladı. Özal’ın mimarı olduğu 24 Ocak 1980 kararları ile o yıl %95 olarak gerçekleşen enflasyon, 22 yıl boyunca iki haneli rakamların üstünde kaldı. Her köşede açılan döviz büfeleri, bu büfelerin olmadığı yerlerde kuyumcular, hatta seyyar dövizciler aracılığı ile yurttaşlar “güvenli” buldukları yeşil paralara koştular. Aylığını alan soluğu döviz büfesinde alıyor, hiç değilse sigara parasını bedavaya getirdiğini söylüyordu. Sigara parası bedavaya geliyordu ancak bir ay sonra alınan aylıktaki gerçek azalma ile giderek yoksullaşıyor, enflasyon azıyor, Türk lirası hızla eriyordu. Yani, Gresham Yasası hükmünü yürütüyor “kötü para iyi parayı kovuyordu”. Dolar piyasadan Türk Lirasını kovuyordu. Evet Türk lirasını Türk piyasasından kovan para kötü para idi. Dünyanın en kötü, en çirkin parası…

Ekonomisini dengede tutmaya çabalayan bütün ülkelerin piyasaya sürdükleri paranın karşılığı Altın, döviz ya da başka kıymetler olarak vardır. ABD hariç… Bu kurala uymayan ülkelere dünya finans sitemi üzerinden baskı yapan ABD, kendisi bu kurala uymaz. Onların parasının karşılığı yoktur. Bu karşılığı merak edenlere silah gösterirler. Bu nedenle de dünyada en “geçerli” para birimidir. Arkasında ABD’nin silah gücü vardır. Üstelik bu haydut devletin gösterdiği silah o denli uzak da değildir. Ülkemizdeki ABD üsleri bir yana, salt ülkemizi çevreleyen yakın komşularımızda son günlerde sayısı anormal artan ABD üslerine ek olarak Akdeniz’den Umman denizine, Japon denizinden Pasifik okyanusuna dek dünyanın her yerinden namlularını göstermektedir. ABD Doları yalnızca ABD ile ikinci ülkelerin arasındaki ticaretin değişim aracı değil, ABD dışındaki iki ülke arasındaki ticaretin de değişim aracıdır. Bu kuralın dışına çıkmaya çalışan ülkelerin başına neler geldiğini çok yakın tarihten biliyoruz. Irak’ta Saddam Hüseyin, Libya’da Muammer Kaddafi bu nedenle devrilmiş, İran düşmanlığı bu nedenle bir türlü sönümlenmemektedir.

ABD derin devleti, ülkesindeki yatırımcılara “sermayenizin gittiği her yerde ABD namlusu arkanızdadır” mesajını açıkça iletmektedir.

Ülkemizde de ABD patentli “bizim oğlanların” 12 Eylül 1980 darbesinin ardından gelen Turgut Özal, ABD’den aldığı güç ve cesaretle Türk Parasını Koruma Yasasını yok ederek dünyanın en sahte parasını ülkemizde egemen kılmıştır. Ülkede muhalefetin ezildiği, yüzbinlerce insanın hapse atılıp yargılandığı, işkence tezgahlarında kaybedildiği, 50 kişinin idam edildiği, yüzbinlerce kişinin fişlenerek işten atıldığı bir baskı ortamından hemen sonra ABD kalp parası ülkemize egemen olmuştur. Yani Türk parası, ABD namluları ile ABD Dolarına teslim edilmiştir.

İşte bu politikaların sonucu olarak Türk Parasının değersizleştirilmesi sonucu halkımız olayın gerçek nedenini bilemeden dünyanın en kötü, en kalp parasına sahip olmak için şehvetle bu paraya saldırmakta, saldırdıkça, kendi parası değersizleşmekte dolayısıyla reel (AS: gerçek) ücreti gerilemektedir. Buna karşın, “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” verdiğini söyleyenler kamu ihalelerinde, köprü, otoyol geçişlerinde ABD Dolarını geçerli para saymaktadırlar. Gerçek değeri birkaç kuruşu geçmeyen yeşil renkli kağıt parçası, her gün Türk parasını kaçıp kurtulunması gereken “değersiz” bir kağıt parçası durumuna getirmektedir.

Bugünkü krizin ikinci önemli nedeni ise Avrupa Birliğine girme rüyası ile Gümrük Birliği anlaşmasına girilip, gümrük duvarlarının sıfırlanması, tüm dünyanın hurda makinalarından, ıvır zıvıra, oyuncaklara dek her şeyin ithal edilerek yerli üreticinin yok edilmesidir. Her köşede açılan “milyoncu” mağazalar, lüks alışveriş merkezlerindeki ışıltılı dükkanlar, zincir marketlerin raflarındaki baş döndürücü yabancı ürünler “yerli ve milli” politikalarının laftan ibaret olduğunun kanıtıdır.

FETÖ’cülükten mahkum olup hapse giren Altan biraderler yıllarca TV kanallarında “Türk köylüsü tembel” söylemleri ile “üretmeyelim satın alalım” sözleriyle ile üretimi baltalamış, sonuçta Çikita muz ile başlayan tarımsal ürün dışalımı (ithalatı), “ürüne değil tapuya destek” politikaları ile buğday tarlaları boş kalmış, bırakın buğdayı samana bile muhtaç duruma düşen Türk halkı, şimdi zincir marketlerden kota ile alışveriş yapar duruma gelmiştir.

Yakın tarihimizde yaşadığımız bu acı olayları yaşadığımız ekonomik bunalımın (krizin) toz duman ortamında unutuyoruz. Bu ortamı hazırlayanlarla hesaplaşmadıkça, Türk Parasını Türk ülkesinde egemen kılmadıkça değişecek bir şey yoktur. Döviz fiyatlarını gösteren ışıklı levhalara bakmaktan vazgeçip bu hesaplaşmayı yapmalıyız.

Gün helalleşme değil, hesap sorma günüdür.

Küresel mafya ekonomik tetiği çekti!


Küresel mafya ekonomik tetiği çekti!

Bulent_Esinoglu_yurduma_can_feda

Bülent ESİNOĞLU

 

 

 

Küresel mafya tetiği neden çekti derseniz, sayılacak birçok neden var.

Küresel mafyanın bir ülkeyi soyması için,
o ülkede demokrasi olup olmaması umurunda değildir…

Onun asıl derdi sermaye ihraç etmek, sermayesine yüksek getiri sağlamaktır.

Bunu gerçekleştirmek için, sermaye ihraç ettiği ülkenin her işine karışır.
Kimin Başbakan olacağına, kimin Cumhurbaşkanı olacağına o karar verir.

Bu karışma siyasal, ekonomik, askeri ve hatta kültürel düzeyde olur.

Bunu kendi sermayesinin getirisi ve ana sermayesini güvence altında tutmak için yapar.

Diyeceksiniz ki, küresel sermaye Türkiye’ye 11 yıldır, düzenli sermaye
ihraç ederken, ne oldu da bu türbülansı yaratıyor?

Erdoğan, gerek iç nedenlerden, gerekse, ülkedeki işsizliğin ve sosyal direnişin yükselmesinden dolayı; yüksek faiz istemine direndi. Ya da öyle izlenim verdi.

Küresel sermaye Erdoğan’a diyor ki; hem hesapsız harcama yapacaksın, borçlanacaksın, bu da yetmiyormuş gibi, bu işleri düşük faizle yapacağım diye diretiyorsun.

Ekonomik kıyamet buradan kopuyor.

Merkez Bankası‘nın faizleri %12’ye çıkarmasının piyasalar için yeterli olmadığı anlaşılıyor. (Küresel mafyanın emperyal dünyadaki adı; “piyasalar” dır)

Dolar ve Euro’nun ateşi düşmedi.

Anlayacağımız; kedinin fare ile oynadığı gibi oynuyorlar.

Paçanızı küresel mafyaya kaptırırsanız, tıpkı bankalara paçayı kaptırmaya benzer. Faiz sizi önünde sonunda yutar. Elinizde avucunuzda ne varsa alır.

Küresel mafya AKP iktidarından alacağını aldı.

Erdoğan, Cumhuriyetin dişinden tırnağından artırdığı tüm varlıklarını,
özelleştirmelerle, bu küresel mafyaya sattı.

Ama bunlar doymazlar.

Bir soruyu yanıtlamadan geçmeyelim :

ABD de zor durumda, para basmasında güçlükler çıktı.
Ayda 85 milyar $ basıyorlardı. Bu durum ABD’yi krizden çıkaramadı.
Hatta kimi başka sorunlar yarattı.

Dolar basmayı azalttılar. Faizler artı.

Artık ucuz para bulma dönemi kapandı.

Zamanında ülke insanını tasarrufa yöneltmeyenler, tüketimi pompalayarak
ülkeyi borçlandıranlar, gelip duvara tosladılar.

Faizler arttı ama küresel mafyanın yerli ortakları bu miktarlardan memnun değil.

Ancak bu faizler bile, ülkedeki işsizliği daha da içinden çıkılmaz hale getirir.

Zaten işsizliğin tavan yaptığı yerde,
Suriyeli dilencilerin yanına Türk dilencilerde de eklenecektir.

Bu denli işsizlik olacak da, egemen sınıflar,
bu işsizlerin arasında nasıl güvende yaşayacaklar?

Davos’ta buna da çare üretmişler.

İşsizleri ve yoksulları, egemen sınıfların yaşam alanlarının dışına sürmek.

Bizdeki, “kentsel dönüşüm”, “Kanal İstanbul” nereden çıktı diye düşünürdük!

Küresel mafya için AKP’nin kullanılma ömrünün tamamlanmış olduğu anlaşılıyor.

Yeni bir “Türk Baharı” hazırlama peşindeler.
Ancak, Türk halkı da Suriye halkı gibi direnirse,
ne olacak diye hesap yapıyorlar.

29.1.2014, bulentesinoglu@gmail.com