Yok öyle ikili oynamak.
Hem ele güne karşı bu ülkenin bir “demokrasi” olduğunu söyleyeceksin hem de ağzını açanın ağzının ortasına adeta bir kürekle vurur gibi baskıcı bir politika izleyeceksin.
Hem “siyasi partiler demokrasinin ve siyasetin vazgeçilmez unsurlarıdır” şiarını benimsemiş rolü oynayacaksın hem de iktidara yönelik en ufak bir eleştiriyi, en ufak bir itirazı veya sorgulamayı hazmedemeyecek ve emrindeki kolluk gücü ile sana karşı yükselen her sesi bastırmaya çalışacaksın.
Baksana, ana muhalefet partisinin sorduğu haklı ve masum bir soruya bile tahammül edemiyorsun. 128 milyar dolarlık Merkez Bankası döviz rezervinin nereye gittiğini hâlâ izah edemediğin, her sorulduğunda farklı bir yanıt verdiğin yetmiyormuş gibi bu soruyu topluma mal etmek anlamına gelen bir afiş – pankart kampanyasına bile zor kullanarak müdahale ediyorsun. Memleketin dört bir yanında CHP binalarına neredeyse askeri birlikleri, tankı, topu, F-16’ları sevk etmediğin kaldı.
Bir de komik gerekçe… “Cumhurbaşkanına hakaret.”
Bu topraklar, bu kadar komik bir “afişe el koyma gerekçesi” görmedi, bugüne dek.
Vatandaş sizi niye seçti? Bu ülkeyi doğru yönetin, bu ülkenin parasını, kaynaklarını doğru kullanın, har vurup harman savurmayın diye seçti.
Anahtarları size niye emanet etti? Tüyü bitmemiş yetimin bir “kör kuruşunu” dahi, israf etmeyin diye.
Siz ise tek bir kuruşun bile hesabını inandırıcı biçimde vermeniz gerekirken, tam 128 milyar dolarlık bir döviz rezervini, sanki sıradan bir “muhasebe işlem kalemiymiş” gibi “önemsiz kılmaya, unutturmaya ve hatta soranı suçlu duruma düşürmeye” çalışarak, tarihi bir sorumsuzluğa imza atıyorsunuz.
Yok öyle yağma!
O para babanızdan size miras kalmış, amcanızın tarlasında yetiştirdiğiniz veya ninenizin gelinlik çeyiz sandığından size devrolmuş bir para değil. Milletin varlığı, milletin değeri, alın teri, emek, vergiler ve benzeri kaynaklardan oluşmuş bir fondur. “Size ne? Harcadıysam harcadım. Sattıysam sattım. Aldıysam aldım. Karışamazsınız. Kafama göre takılırım” diyebileceğiniz bir iş değil.
- Demokrasi, yönetmek üzere “koltuk-makam-mühür-anahtar” teslim edilenlerin hesap vermek zorunda oldukları bir rejimin adıdır.
Bir karar vereceksiniz o zaman. Ya hesabı vereceksiniz. Ya da “Biz batırdık” deyip çıkıp gideceksiniz. Sandığı ortaya koyup milletin, yeniden hakemliğine başvuracaksınız. Millet de bu işi ehline teslim edecek.
Pandemiyi yönetemeyip 4 milyonun üzerinde insanın göz göre göre hastalanmasına, bir yılda günde ortalama 87 kişinin ölümüne sebebiyet vereceksin. Milletin parasını lüks otomobillere, saraylara, şatafata, şaşaaya, yandaş müteahhit semirtmeye harcayıp yeterli aşı temin edemeyeceksin. Çalışanlara ve ticari yaşama destek olabilecek miktarda paranın suyunu çekmesine neden olacak politikalar izleyeceksin.
Eğitimden sağlığa, hukuk sisteminden dış politikaya, ekonomiye kadar her şeyi berbat ederek kapkara bir tablonun altına imza atacaksın.
Ama kimse seni eleştirmeyecek ve ağzını açamayacak.
Yağma yok.
Eskilerin güzel bir laf vardı:
“Alan da kaçan mı?” diye..
Kimse bunları sormayacak ve istediğin gibi yönetip, istediğin gibi enkazın üzerinde oturup da bir şey olmamış, her şey yolundaymış gibi davranacaksın. Öyle mi? Bu millet izin vermez.
AMİRALLERE ZULÜM
Bu ülkenin bekasını, bu sınırların on yıllardır muhafazasını borçlu olduğumuz vatansever subaylara 10 yıl önce yapılan zulmün aynısı tekrarlandı. Yine adeta terör zanlısı ya da hırsız, soyguncu, yankesici, mafyacı gibi şafak vakitlerinde ev baskınları ile alınıp bir Emniyet nezarethanesinde kuru yataklarda 8 gün 8 gece boyunca cefa çektirilerek son gece sorgulanıp koşullu bırakıldılar.
“Suçları” neydi?
Montrö’nün “sorgulanmasını sorgulamak”.
TSK’de FETÖ benzeri cemaat-tarikat yapılanmalarından duyulan kaygıyı dile getirmek.
Toplasan ve üst üste koysan belki de yüzlerce yıla eşit bir tecrübe, bilgi ve birikim eseri olan bu görüşü, bir “terör eylemi, bir darbe girişimi gibi” damgalayıp yandaş ve besleme medyanın manşetlerinden, köşelerinden ateş ettirerek “kriminal” bir görüntü vererek bu sorudan kurtulamazsın.
Montrö’nün ilgası veya çekilmenin Türkiye’nin başına açacağı dertleri, dağdaki çobana sorsan anlatabilir size. Çünkü Mustafa Kemal ATATÜRK’ün fikri mirasından uzaklaşmanın faturasını çok ödedik ve ödemeye de devam ediyoruz.
Emekli amirallere, bu ülkenin seçkin kahraman askerlerine yapmaya çalıştığınız zulmün, kendinize de bu ülkenin itibarına da bir şey kazandırmayacağını kavrayın artık.
Vatandaşa cop, tazyikli su, sopa, milletvekiline fezleke, emekli askere yakalama kararı, zindan, kelepçe, mahkeme vs.
Tuttuğunuz yolun yol olmadığını bu millet size sandıkta gösterecek.
Bir an önce koyun şu sandığı milletin önüne.
Bizim yükümüzü de kendi vicdani ve hukuki sorumluluk yükünüzü de hafifletmiş olursunuz.