Etiket arşivi: maksimum kâr

Finans sermayesi ve AKP: Bir gezinti

Finans sermayesi ve AKP: Bir gezinti


Prof. Dr. Korkut Boratav
http://ilerihaber.org/yazar/finans-sermayesi-ve-akp-bir-gezinti-64452.html, 09.12.2016

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Finans sermayesi Türkiye’ye, özellikle de AKP’ye nasıl bakıyor? Bir kriz ortamına girerken önemli bir soru… Nesnel göstergelerle, başta sermaye hareketlerini inceleyerek yanıtlayabiliriz. Veya, bunların kaynağındaki yatırım bankalarında, fon yöneten şirketlerde, kurumlarda yönetici, uzman kişilerin görüşlerini, değerlendirmelerini izlemeye çalışırız. Bu malzemenin bir bölümüne Batı basınından ulaşabiliyoruz. Özellikle sermaye çevreleriyle içli-dışlı olan Financial Times, Wall Street Journal gibi gazeteler, Bloomberg gibi siteler, finans haberlerini, sözünü ettiğim şirket, kurum, banka yetkilileriyle görüşerek verirler.

Türkiye’nin yer aldığı bu tür haber ve yorumlarla ilgili hızlı bir tarama yaptım. Bunlara bakarak finans kapitalin Türkiye’ye dönük ruh halini yakalamaya çalıştım. 2013 ortalarından bugüne kadar kritik dönemeçlerde, finans kapitalin temsilcileri Türkiye’ye, AKP’ye hangi gözlüklerle bakmaktadır?

AKP’NİN BUNALIMLI SEKİZ AYI: HAZİRAN VE 2013 SONRASI 

Önce Gezi kalkışması (AS: Haziran 2013); polis şiddetiyle  bastırılması… Aralık’ta da (AS: 17-25 Aralık 2013) ses kayıtlarıyla ortaya çıkan, başlatılan yolsuzluk soruşturmaları; hukuk devleti normlarını çiğneyen bir karşı saldırıyla bunların  da bastırılması… AKP iktidarının sekiz bunalımlı ayı söz konusudur. İki ay boyunca (31 Kasım 2013- 31 Ocak 2014) dolar %12 tırmanmıştır. 17 Şubat’ta The Telegraph’tan Ambrose Evans-Pritchard, finans çevrelerinde ortaya çıkan endişeli ortamı aktarmaktadır: “Türkiye’yi hep istikrarlı gören fon yöneticileri, şimdi sözleşmelerin uygulanıp uygulanmayacağından endişe ediyorlar. S&P’nin ülke puanını negatif gözleme almasında, siyasi gerilimler, kurumsal güvencelerin ve dengelerin aşınması rol oynamıştır.”

Finans kapitalin bu endişesi, artık, zaman zaman karşımıza çıkacaktır: Hukuk devleti normlarının ihlâli, sözleşmelerin ve mülkiyet haklarının  güvencesini de tehdit edecek midir? 

Bir ay sonra, AKP duruma hâkim olmuş; hukuk devleti değilse bile istikrar geri gelmiştir. Kamuoyu anketleri de yerel seçimlerde AKP’yi önde göstermektedir. Financial Times (27 Mart 2014), finans çevrelerinin Türkiye’ye bakışını aktarmaktadır:

Geçen yıl Türkiye’den uzak duran yabancı yatırımcılar geri gelmeye hazırlanıyorlar. YouTube’u susturma haberleri çıktığında Türkiye kâğıtları, borsa yükseldi; zira yatırımcılar Erdoğan’ın seçimlerden yara almadan çıkacağını umuyorlar. Standard Bank’tan Tim Ash’a göre seçimde başarı kazanırsa ‘yatırımcılar burunlarını tıkayarak’ Türkiye havuzuna tekrar dalacaklardır.”

Gazete, UBS ve Global Source Partners’den uzman görüşlerini aktarıyor. Bunlara  göre, “Erdoğan politikaların sürekliliğini gözetecektir. AKP seçimleri devamlı kazanmayı becerecek; Türkiye’yi felaketlerden uzak tutacaktır.”

Hangi felâketler? Aydınlanmacı-demokrat milyonların protestoları mı? Ciddi yolsuzluk dosyaları mı? Önemli olan nedir? “Seçimleri kazanma becerisi ve politikaların sürekliliği”…

2014-2015 SEÇİMLERİ: FİNANS ÇEVRELERİ MUTLU, BAZEN TEDİRGİN 

Mart 2014 yerel seçimlerinden AKP’nin galip çıkması, ay sonunda dolar kurunu iki ay öncesinin %5 altına çekti. Beş ay sonraki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini de Erdoğan’ın kazanma beklentisi güçlendi. Yerel seçimlerden bir gün sonra  Société Générale’den bir yatırım danışmanı müşterilerine “Türkiye’ye girin” diyor. Zira, “cumhurbaşkanlığı seçimi de ufuktayken, yerel seçim sonuçları, siyasî belirsizliği ve istikrarsızlığı hafifletmiştir.” (Financial Times, 31 Mart).  

Mart’ta başlayan olumlu konjonktür, Ağustos 2014 cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birleşti; yabancı sermaye girişleri Ocak 2015’e kadar yüksek tempoda süregeldi. 2015’te “Güney”e dönük sermaye hareketlerinde yavaşlama başlar. Türkiye de bu etki altındadır; ama AKP’nin tek parti iktidarına son veren 7 Haziran 2015 seçimleri iç ve dış finans çevreleri için ek bir şok olur. Üç gün içinde dolar %4 pahalılaşır; borsa endeksi %6 düşer.

Ambrose Evans-Pritchard, 7 Haziran 2015 seçimlerini, hemen ertesi gün The Telegraph’ta yorumluyor: “Seçim, Türkiye’nin liberal, laik güçleri ve Kürtler için bir zaferdir. AKP  %41 oyla yine öndedir; ama bölünmüş bir ülkeyi koalisyonla yönetecektir. Erdoğan’ın Müslüman demokrasisi vitrini, pırıltısını çoktan yitirmiştir.”

Hemen arkasından bir yatırım uzmanının değerlendirmesi aktarılıyor: “Yükselen siyaset çirkinleşirse işin içinden çıkamazsınız. [Seçim sonrasında] Türkiye’nin yükselen piyasa ülkeleri içinde en kırılganının Türkiye olduğunu düşünüyoruz.”

Bankere göre siyasetin çirkinleşmesi” olarak görülen 7 Haziran tablosu, kan-revan içinde kazanılan 1 Kasım seçimiyle “düzelecektir.” Yabancı finans çevrelerinin ertesi gün yayımlanan yorumunu Financial Times’tan aktaralım: “Piyasalar siyasette güçlü adamı severler; belirsizlikten ise nefret ederler. İstikrar bozucu üçüncü bir seçim artık devre dışıdır. Uluslararası yatırımcılar da zafer karşısında Erdoğan’ın âlicenap olmasını; ekonomik reforma odaklanmasını yeğliyorlar.”

Türkiye’ye fon girişleri canlanır; seçim arifesi ile sonrası arasında dolar %3,8 oranında ucuzlar.

SEÇİM ZAFERİNDEN 15 TEMMUZ 2016 VE SONRASINA 

Erdoğan’ın “âlicenap ol” tavsiyesini 1 Kasım’dan sonra umursamadığını; büyük Batı medyasında siyasî eleştirilerin sıklaştığını biliyoruz. Ne var ki finans kapital, bu eleştirileri umursamadı. 2016 başında canlanan uluslararası sermaye hareketlerinden 28 milyar dolar, altı ayda Türkiye’ye aktı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında  aksayan sermaye girişleri, Ağustos’ta canlanır. Finans kapital bu aşamada “normale dönüş” algılaması içindedir. Ne var ki OHAL uygulamaları Türkiye ile ABD/AB arasında siyasî gerilimlere yol açtıkça, finans sermayesi bu uygulamaların ekonomiye yansıyan boyutlarına odaklandı. Tedirginlikler arttı. Sıcak para hareketlerinde hızlı bir çıkış, herkesi sürükleyebilir. Sürü hareketleri benzetmesi yaygındır. Finans uzmanlarının Türkiye’ye bakışlarına Bloomberg ve Financial Times’tan  derlenmiş bazı örnekler verelim:

Kötümserler var: “Hızlı çıkışlar başlarsa sermaye hareketlerini sınırlayacak ülkelere ilk aday Türkiye’dir… Ülkenin kurumları zayıflıyor; iktisat politikası ise uzağı görmüyor… Bir ordunun darbe yaptığı yerde durum ciddidir; kalınmaz, çıkmak gerekir…”

İhtiyatlı iyimserler ağır basıyor: “Sağlıklı bir ekonomi, genç, rekabetçi bir işgücü; ama patlamaya hazır bir siyasi hayat… Erdoğan’ın ve AKP’nin halk desteği güçlüdür, iniş-çıkışlar doğaldır; yükselen piyasalar için daha toleransı olmak gerekir… Temel soru şudur: Siyasette değişiklikler, yatırım rejiminde ciddi kaymalara yol açacak mı; yoksa, [askeri müdahale sonrası] Tayland’daki gibi ekonomik süreklilik sağlanacak mı?… Riskler var; ama tamamen çıkış abartılı olur. Düşük faizli bir dünyada yatırımcılar paralarını işletmek zorundadır… Türkiye borçlarının en çekici yönü ABD tahvillerinin altı misli getiri sağlamasıdır. Gelişmiş ülke varlıkları sıfıra yakın getiri verirken yatırımcılar dolarla borçlanıp TL kâğıtlarına geçince sadece Ağustos’ta Türkiye’den % 2,9 getiri sağladılar…” 

(Burada sözü geçen %2,9’luk getirinin 1,9’u, Ağustos’ta doların ucuzlaması ile sağlanmıştır.)

Yukarıda adı geçen Tim Ash de Türkiye için, bir hayli iyimserdir: “Puanı düşürülse bile Türkiye toparlanır. Önemli olan hızlı büyümedir; kamu borcu/milli gelir oranının düşük (%34) olmasıdır; güçlü bir banka sistemidir; devlette ve toplumda iş çevreleri [sermaye] lehine güçlü bir kültürün varlığıdır.” (Financial Times, 10 Ağustos).

23 Eylül’de Moody’s, Türkiye’nin yatırım puanını düşürdü ve gerekçeler içinde Gülen’ci şirketlere dönük uygulamaları, anayasa değişikliği girişimlerini de gösterdi. Bu olgular, yatırım ortamını, kurumsal istikrarı zedelediği için sakıncalı görülmekte; mülkiyet hakları ihlalleri ima edilmektedir.

Kasım başında IMF’nin Türkiye ile ilgili bir ön-raporunda da, “kamunun kurumsal kapasitesinin güvenceye alınması ve yasal sistemin etkinliğinin pekiştirilmesi temel öncelikler” olarak vurgulanıyordu. Finans çevreleri, yine de, kötümserliğe savrulmak istemiyorlar.  Londra’dan kıdemli bir yatırım danışmanının tepkileri tipiktir: “Erdoğan’ın baskıcı olması, hatta zamanla diktatörleşmesi yatırımcıların umurunda değildi. Onlar istikrara önem verirlerdi. Şimdiki durum ise kargaşalı bir geçiş sürecidir. Müşterilerim   itiş-kakıştan; yalpalamalardan hoşlanmıyorlar. Türkiye’ye şunu demek istiyorlar: ‘Ne olmak istiyorsan ol; sonra da bize haber ver [ki gelelim.’].” (Financial Times, 29 Kasım 2016).

Yine Financial Times ve Bloomberg’ten  birkaç örnek aktarayım:

Kritik şey güvendir. Bu karanlık bulutları dağıtacak bir şey bulsak rahatlayacağız… Riskler yatırımcıları ürkütüyor; ama nereye gidebilirler? Diğer büyük yükselen piyasalar: Rusya, Brezilya, İran mı? Oralarda da yaptırımlar, küçülme, siyasî felç var. Yatırımcılar farkında ki Türkiye güç bir dönemden geçiyor; ama piyasanın büyüklüğüne bakın… Yükselen piyasalar içinde, yurttaşlarına sınırsız yabancı para tutma imkânı veren tek ülke Türkiye’dir…”
***
Verdiğim örnekler, finans kapitalin kısa vadeli, “sıcak” akımlarını sürükleyen rantiye katmanı ile ilgilidir. Bu akımlar, 2010-14’te Türkiye’ye giren yabancı sermayenin yarısına yaklaşmaktadır.  AKP iktidarına, adeta tutkulu destek dikkat çekicidir. Uzun vadeli kredileri denetleyen bankaların ve doğrudan (üretken) yatırımlara dönük sermaye gruplarının ölçütleri farklılaşabilir. Ancak, yukarıda değindiğim “mülkiyet hakkını güvenceye alan kurallar” ve “yatırım rejiminde süreklilik” güvenceleri bunlar için de yaşamsal önem taşır.

Hepsini birleştiren bir ortaklığa da işaret edelim:

  • Sözünü ettiğim güvenceler süregeldikçe, finans kapital açısından, siyasi iktidarın niteliği; demokrat veya faşist, laik veya şeriatçı olması önem taşımamaktadır. 

=======================================
Dostlar,

Korkut Boratav” olmak kolay mı??
80 yaşını aşan bir bilge – deha İktisatçının, yurtsever “Mülkiyeli” nin olağanüstü irdelemesi yukarıda. Erdoğan’ın ekonomi danışmanlarının hangisinin kıratı Boratav’ın rüzgarına yetişebilir ki? Jöleli olduğu söylenen salt yükseklisans eğitimliler mi örneğin??

Hani IMF’ye borçlar bitirilmişti hatta Türkiye borç alan olmaktan çıkıp “borç veren” konuma terfi etmişti? Oysa AKP ile borçlar ulusal gelirden daha hızlı büyü(tül)dü! 3’e katlandı ve 600 milyar doları aşarak ulusal gelire yaklaştı.. Kişi başına gelir 10 bin doları bulamıyor ve düşüyor.. Gelir dağılımı iyileşmiyor, eşitsizlik artıyor, işsizlik patlıyor, yoksulluk, cahillik, dinci yobazlık , tecavüzler… ve anayasayı askıya alan baskıcı yönetim….. ülkeyi kavuruyor.. Katar ve S. Arabistan gibi çağdışı rejimlerden akan, “net hata noksan” kalemi diye uyduruk bir yafta ile üstü örtülen serseri ve açgözlü milyar dolarlar artık gelmiyor değil mi??

Hani MB döviz rezervi 130 milyar Dolarlara erişmiş, nerdeyse 100 milyar dolar büyütülmüştü??

Hani Türkiye 2002’ye göre 3 kez zenginleşmişti?

Hani Türkiye 2023’te Dünyanın en büyük 10 ekonomisi içine girecekti?? %3’ten küçük bir büyüme ile, (%1,35’lik devasa nüfus artış hızını da düşmek gerekecek!) 2016 sonunda G20’den düşmemiz bile beklenebilir!?
*****
Uzatmayalım.. Tayyip bey çıplak gerçeği en acı biçimde itiraf etmek zorunda kaldı :

  • “Tulumbada su kalmadı.. “

Peki nereye gitti bunca varlığı ülkenin?? Ayakkabı kutularında, günboyu boşaltılamayan özel bölmeli evlerde saklanan nakit dolar ve avrolar nereye uçtu? Birkaç haramzadenin kursağında, kaçak hesaplarda İsviçre ve off shore bankalarında mı?? Birkaç yiğit savcı çıkıp MASAK ve MİT’ten bu hesapları istemez mi? TBMM’de yüzyılın bu muazzam soygunu görüşülmeyecek de ne görüşülecek??

Boratav hocanın yazısı yeterince kapsamlı. Biz daha çok uzatmayalım. Ama son tümceye dikkat:

  • Sözünü ettiğim güvenceler süregeldikçe, finans kapital açısından, siyasi iktidarın niteliği; demokrat veya faşist, laik veya şeriatçı olması önem taşımamaktadır. 

Sermayenin dini – imanı – vatanı – vicdanı – insafı… yok..
Tunç yasa kadim mi kadim : Maksimum kâr!

Başkanlık dayatmasını geri çekin.. 
OHAL’i uzatmayın..
Cumhuriyet ile kavganızı derhel kesin, Ulusu birleştirici olun..
Komşularla doğrudan ilişkilerle normalleşin..
Üretim ve tasarruf seferberliği ilan edin..
Aklınızı başınıza alın, aynı hataları yinelemeyin..

Ülke batıyor, SOS’ler kulakları sağır ediyor… kör ve sağır mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
10 Aralık 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak.
Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net

profsaltik@gmail.com

HASTAYI AVUCUNDAN TANIYAN SİSTEM


Dostlar
,
İletişim ve Bilişim Devrimi dev adımlarla ilerlemekte.Bankalar son birkaç yıldır, “tek parmaktan biyometrik kimlik doğrulama” ile bankamatiklerden yüksek güvenilirlike işlem yapmaktalar.
Gözden (retinadan) kimlik tanıyan sistemler de halen kullanımda..
Belki bu sistem daha “estetik” (!)..
Benzetmek uygun ise, otoyollarda OGS yerine HGS gibi..
SGK’nın bu son teknolojik atılımı ile sistem iyice denetim (zapt-u rapt) altına alınmış oluyor. Uçan kaçan olmayacak ya da uçan kaçan atlanmayacak.
Anayasa’nın 60. maddesinde yazan “HERKES SOSYAL GÜVENLİK HAKKINA SAHİPTİR…” buyruğu, PRİM= EK VERGİ koşuluna iyice perçinlenecek.
 
Bir moneter (parasal) önlem daha..
Sanki SGK açıkları salt bu tür moneter sıkıyönetim önlemleriyle denetlenebilecek?!
SGK açıklarının ana nedenini bu tür yolsuzluklar gibi sunma çabası bir yana..
Temel neden sermayenin doymayan kâr hırsı ve buna ikincil
  • KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİNİN BİLEREK VE İSTEYEREK SAVSAKLANMASI..
Sistem her boyutuyla (beslenme, hava, su, ulaşım, işsizlik, yoksullaştırma, şiddet,…) hastalık üretecek, özel sağlık sektörü de vergilerle değil ek vergilerle = primlerle
yüksek kazançlı, ikamesiz sağaltıcı (tedavi edici) sağlık hizmeti sunacak!?Bu arada kamu, alanı giderek özel sektöre boşaltacak, salt göstermelik düzenleme ve denetleme ile uğraşıyor görünecek.Ama çok önemli bir nokta var ki;

  • Devlet, primleri = ek sağlık vergilerini özelleştirdiği sağlık sektöründe
    serbest piyasada hizmet sunan ile hizmet alan (=müşterileştirilen yurttaş) arasında Borçlar Yasası (ve türevleri) rejimi kapsamında al-ver düzenine bırakmadan, sermayenin sopalı tahsildarlığı ile kendisi toplayacak (5510 sayılı yasa md. 81 ve 88) ve de özel sektöre “güvenceli” olarak sunacak..
    Sert gelebilecek bir söylemle, sermayenin kendisine yüklediği – biçtiği
    bu tahsildarlık işlevini de kuzu kuzu yerine getirecek..
  • Halkın devleti elden çıkmış; sermayenin despot sömürü aracına dönüştürülmüş..
Kapitalist kurgu (sistem) gerçekten pek yaman..
Tarihsel kısa – orta erimde şapka çıkarıyoruz..
Ya uzun erimde ??
  • Sermayeci (kapitalist) olmayan halktan yana (sosyal) bir düzende sosyal güvenlik kurumunun açığı diye bir şey olmaz..
  • Herkes gücü yettiğince vergi öder, kamunun vergi karşılığı temel görevi olarak kamusal sağlık hizmetinden de yararlanır.
Sistem maksimum kâr temelli (güdümlü!) olmayıp, koruyucu sağlık hizmeti odaklı olduğundan, maliyetler ödenebilirdir, sistem ahlakidir, insancıldır, etkindir.
Çünkü hastalık – hastalandırma ve üzerinden maksimum kâr değil;
koruma – erken tanı, dolayısıyla ekonomik ve etkili sağaltım.. giderek
“sağlıklı toplum” (Eric Fromm‘a saygı ile..) erekli ve hedeflidir
SGK’nın bitmeyen – bitmeyecek açığı,
kapitalist sistemin hastalıklı yapısının kaçınılmaz ürünüdür.
Sağaltım için ön koşul doğru tanıdır..
Ne diyordu Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK,
  • “Devlet olma savındaki siyasal kuruluşların EN BİRİNCİ görevi 
    halkın sağlığıdır .”
Fantastik görünen ve nedene değil belirtilere odaklı moneter “çözümler” (?),
sistemdeki hastalığı hiçbir zaman iyileştirmeyecektir.
“HASTAYI AVUCUNDAN TANIYAN SİSTEM” haberi aşağıda..
İştahınız, heyecanınız kaldı ise okuyabilirsiniz..
Sevgi ve saygı ile.

12.8.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Ankara Tıp’ta yİne bİr İlk :

Hastayı avucundan tanıyan sistem

Nüfus cüzdanıyla başvurularda ortaya çıkan usulsüzlüklerin ortadan kaldırılması amacıyla uygulamaya sokulacak hastayı avuç içindeki damarlardan tanıyacak sistem, İntibak Yasası ile resmiyet kazandı.
İlk olarak 1 Temmuz’da özel hastaneler için başlayacak sistem,
kamudaki tek pilot uygulamanın yapıldığı Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Cebeci Kalp Merkezi‘nde sorunsuz işliyor.Ankara Tıp’ta yine bir ilk; Hastayı avucundan tanıyan sistem (19.03.2012)
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Aral,
sağlık kurumlarına başvuran hastaların işlemlerinin halen kimlik numarasıyla yapıldığını, ancak bunun kimi sorunlara neden olduğunu belirterek,
biyometrik yöntemlerle kimlik doğrulamasının “İntibak Yasası” ile
tüm sağlık kurumları için zorunlu kılındığını söyledi.Usulsüzlükleri ortadan kaldıracağı düşünülen “avuç içi damar tanıma sistemi” nin,
1 Temmuz’dan başlayarak ilk olarak özel sağlık kurumlarında uygulanacağını
ifade eden Prof. Dr. Aral, uygulamanın daha sonra üniversite, ardından da
Sağlık Bakanlığı hastanelerini kapsayacağını anlattı.İlk pilot Uygulama Ankara Tıp’taSosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ile görüşmeler sonucu, sisteminin kamu hastanelerindeki ilk pilot uygulamasının, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci
Kalp Merkezi’nde başlatıldığını belirten Aral, uygulamayla ilgili şu bilgileri verdi:”Kimlik numarasıyla yapılan usulsüzlükleri engellemek amacıyla SGK’nın yeni güvenlik sistemi olarak geliştirdiği avuç içi damar tanıma sistemi, damar yapısı üzerinden çıkarılan kişisel biyolojik şifreyle işlem yapılmasını sağlayacak.
Bu sistemle hastalar sağlık kurumlarında başvurularında hem kimliklerini sunacak
hem de kendilerini avuç içi damar tanıma sistemiyle tanıtacak.

Sisteme nasıl kayıt yaptırılacak?

Bir kişinin daha önce sistemde kaydı yoksa aygıta her iki elinin avuç içindeki
damar bilgileri okutularak kaydı yapılacak. Daha sonraki başvurularında da
kimlik doğrulaması için tek elinin cihaza okutulması yeterli olacak.
Sistem onay verdiğinde hasta sağlık hizmetinden yararlanabilecek.”

“Sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik”

Hastanın avuç içi damar bilgileri SGK’nın Medula sistemine kaydolduğu için bir
başka sağlık kurumuna başvurduğunda da kimlik doğrulama yapılabileceğini anlatan Aral, pilot uygulama kapsamında sisteme ilk kaydın 27 Haziran 2011’de yapıldığını bildirdi.

“Her iki elin kaydının yapılması için 43 saniye yeterli oldu”Prof. Dr. Aral, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Hastanemizdeki pilot uygulama sırasında bugüne dek toplam 2 bin 97 hastanın
kimlik kaydı yapıldı. Her iki elin kaydının yapılması için 43 saniye yeterli oldu.
2 bin 641 hastanın da kimlik doğrulaması yapıldı. Bunun için gerekli olan süre ise
3 saniyenin altında. Şimdiye dek sorunsuz işleyen sistemden hastalarımız da
çok hoşnut. Tedirginlik yaratacak hiçbir durum yok. Hastanemizdeki pilot uygulamayla
bu sistemin hatasız işleyebileceğini gösterdik.”Sistemin sağlık kurumları için büyük bir maliyet getirmediğini vurgulayan Aral, uygulamanın güvenilirliğinin parmak izinden daha çok olduğunu vurguladı.“Hata payı milyonda birden daha az”

Sistemin kurulmasında görev alan bilgisayar mühendisi Güçlühan Kuzkaya da

kimlik doğrulamada en güvenilir biyometrik sistemin, avuç içi damar tanıma sistemi

olduğunu söyledi. Bunun kişiyi tanımlamaya değil doğrulamaya yönelik bir sistem olduğunu anlatan Kuzkaya,

“Cihaz kızıl ötesi )infra red – IR) ışınlarla avuç içindeki damarları görüntülüyor ve
bu sisteme kaydediliyor. Hasta tekrar başvurduğunda elini cihaza okuttuğunda
sistem hastayı avuç içindeki damarlarından tanıyor. Hata payı milyondan birden
daha az.” şeklinde konuştu.Bir hastanın sisteme kaydı için tek ele sahip bulunmasının yeterli olduğunu kaydeden Kuzkaya,”Her iki eli de olmayan hastalar için sisteme kayıt zorunluluğu yok.
Zaten bu hastaların durumları SGK’nın sisteminde gözüküyor.” diye konuştu.