Etiket arşivi: küresel sistem

Her şey çok mu güzel olacak?

Yavuz Alogan
Yavuz Alogan
yalogan@gmail.com
16 Aralık 2022, https://www.veryansintv.com/her-sey-cok-mu-guzel-olacak/ 

featured

Nasıl gerçekleştiği bilinmeyen birden çok eşzamanlı olayın etkileşerek ortaya çıkardığı, sonuçları öngörülemeyen duruma belirsizlik diyoruz.

Belirsizlik durumunda birbirinin yolunu kesmeye ya da açmaya çalışan, politik iradelerini farklı siyasî hayat (siyasal yaşam) koşullarında oluşturmuş güçlerin konumunu ve hızını, dolayısıyla imkân ve kabiliyetlerinin (olanak ve yeteneklerinin) olayları etkileme derecesini ölçemezsiniz. Bir bakıma bu, Alman fizikçi Werner Heisenberg’in “belirsizlik prensibi”ne (1927) benzer. Bu prensibe (ilkeye) göre bir kuantum parçacığının hem konumundan hem de hızından aynı anda emin olamazsınız.

Siyasal toplumun bütün parçacıkları, belirsizlik durumunda doğayı taklit eder. Her bir parçacık yaşamda kalmak ya da gücünü artırmak için konumunu ve hızını değiştirir, böylece çarpışmalar başlar. Her çarpışma her bir parçacığın konumunu ve hızını bir kez daha değiştirerek öngörülemeyen, beklenmedik sonuçlara yol açar. Konumunu değiştirip hızını artırarak bir bilardo topu kümesine çarpan tek bir topun, bütün topların konumunu değiştirmesini ve her bir topun kazandığı hızın yol açacağı çarpışmaları düşünelim.

İmamoğlu’na verilen ceza tam da böyle bir etki yaratmış, belirsizliğe yol açmıştır.

Belirsizlik durumunda kesin sonuçlu analiz yapmaya kalkışmadan, tekil durumlara yol açan etkenleri anlamaya çalışmak gerekir. Önce anlayacaksınız ki analiz edebilesiniz. Anlamadığınız şeyi nasıl analiz edeceksiniz? Anlamak için de bilgiye ulaşmanız gerekir. Bilgisine ulaşamadığınız olayı anlayamazsınız. Olsa olsa yarım yamalak, çelişkin bilgilerle anlamaya çalışırsınız. Bunun üzerine bir de kesin sonuçlu analiz bina ederseniz belirsizliğe katkıda bulunmuş olursunuz.

Ayrıca sınıfsal tabanı olmayan, etnik ve mezhepsel olarak bölünmüş, çoğu ülke dışından kurgulanmış, komplolarla kurulmuş ya da hizaya sokulmuş, geçmişten gelen hiçbir siyasal geleneğin temsilcisi olmayan, sağ-sol-merkez gibi bir konumda yer almayan, mafya tarzında yönetilen, iç ve dış komplolara göre konum alan partilerin nesini analiz edeceksiniz?

Üstelik ülkede başta anayasa olmak üzere neredeyse her yasa kezlerce göz göre göre ihlal edilmiş, en temel hukuksal güvence olan adil yargılanma hakkı, hâkim teminatı / yargıç güvencesi (habeas corpus) (AS  Habeas Corpus, 1679 tarihli İngiliz kişi dokunulmazlığı belgesidir) siyasetin kaprislerine feda edilmiştir. Böyle bir yerde orman yasası işleyecek ve hiç kimse kurduğu oyunun sonucundan emin olamayacaktır.

O hâlde detektif gibi düşünmek gerekir. Detektif düz ve basit mantık yürütür, kestirmeden giderek kanıttan sonuca ulaşmaya çalışır. Fakat deliller (kanıtlar) kesin değilse faili (eylemciyi) bulmak yine zorlaşır. Bu durumda bir spekülasyon aralığı açılır, herkes kendi meşrebine ve niyetine göre delil icat edip (kanıt uydurup) yorum yapmaya başlar. Fakat bu aralık geçicidir; bir zaman sonra mutlaka kapanacaktır; barika-i hakikat (hakikat güneşi) kimilerine ışık, kimilerine karanlık gölgeler getirerek ortaya çıkacaktır.

Spekülasyon aralığından bakıldığında görülenler şunlardır:

Sayın Reis, seçim öncesinde İBB’ye çökerek İstanbul’da yuvalanan ve arpası kesilen tarikat ve cemaatleri sevindirmek, kentin kaynaklarına el koyarak yandaşlarını coşturmak istemiş olabilir.

Ancak, deneyimli Reis’in bu denli ucuz bir kazanım uğruna orta erimde ağır bir imaj yitiğini göze alması pek olanaklı görünmediği için, Saray’da yuvalanmış bir kliğin bu tezgâhı kurup işletmiş olması da olasıdır. Evrensel ve tarihsel olarak Saray, tanımı gereği, farklı çıkarların çatıştığı, ajanların ve kliklerin Kralı etkilemek için örtülü etkinlik  yürüttüğü bir entrika yuvasıdır.

Temyiz süreci kısa sürer ve karar onaylanırsa, Reis’in İstanbul’u geri almak istediği; temyizde karar bozulur ya da süreç zamana yayılırsa Reis’ten habersiz tezgâh kurulduğu anlaşılır.

Kılıçdaroğlu’nun aldatılarak Almanya’ya gönderildiği ve oradan apar toprak getirilerek madara edildiği anlaşılmaktadır. Genel Başkan’ın Almanya’dan dönerek partililerine hitap etmesini beklemeyen İmamoğlu’nun, yüzünde “Rabbiyessir” gören ve Cumhurbaşkanı olması için kendisine neredeyse davul zurnayla destek veren Akşener’i, karar açıklandıktan sonra Saraçhane’de kürsüye çıkarması tek kelimeyle siyasal bir skandaldır. İnsan genel başkanını bekler!

İmamoğlu’nun “tarihsel” konuşmasında  birkaç kez İstanbul’u bütün Türkiye’yle birlikte anarak, “gençliğim var … bu omuzlar her yükü taşır” diyerek genişlettiği tesir sahası (etki alanı), Kılıçdaroğlu’nun “16 milyon seni kucaklıyor” sözleriyle daraltılmış, Akşener’in “16 değil, 85 milyon senin arkanda” sözleriyle yeniden genişletilmiştir. İki adamın Cumhurbaşkanlığı için rekabet ettiği açıkça görülmektedir. Sayın Saray rakip olarak karşısında Kılıçdaroğlu’nu istemekte, İmamoğlu’ndan ise çekinmektedir.

Altılı Masa’daki beş başkanın Kılıçdaroğlu aday olmasın diye İmamoğlu’na razı olması olanaklı, karışıklık durumunda Meral Hanım’ın aradan sıyrılıp aday olması ise olasıdır.

CIA ajanı Henry Barkey, İmamoğlu’nun mahkûm edilmesinden sonra iki büyük yitirenden birinin Erdoğan, öbürünün ise “cumhurbaşkanlığı için ortak aday olacağını sanan” Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söylemiştir.

Küresel sistemin İmamoğlu’nun kişiliğinde ve toplam formasyonunda Zelenskiy ya da Şaakaşvili gibi seçilmiş adamları andıran bir gevşeklik, kolayca doldurulabilecek bir zihinsel boşluk gördüğünü anlıyoruz. ABD ve AB’nin siyasal toplumu “demokrasi” adına CHP-İYİP-HDP koalisyonuna doğru bükmeye çalıştığını, Saray’ın ise bu gereksinimi anlayarak mutasavver  (tasarlanan) koalisyonun yerine getirmesi beklenen göreve istekli olmaya çalıştığını ama siyaseten katettiği yol böyle bir rol değişikliğine elverişli olmadığı için, tuhaf ve çaresiz bir manzara arz ederek debelendiğini görüyoruz.

Bu bükme çabasının AKP’nin gerileme sürecinde nasıl sonuç vereceğini, gerçekçi bir değişim bekleyen halk kitlelerinin her şeyin çok güzel olacağına nasıl ikna edileceğini doğal olarak bilemiyoruz. Ancak olayların RAND Corporation’ın Ocak 2020 tarihli raporuna şimdilik uygun biçimde geliştiğini görebiliyoruz. Raporda “otokrat Erdoğan’ı devirebilecek en zorlu aday Ekrem İmamoğlu” denmektedir.

İmamoğlu’nun İngiltere Büyükelçisi ile baş başa balık yediğini ve ülkesine döndüğünde İngiliz istihbarat servisi MI6’nın başına geçen Büyükelçi’ye, 11 Nisan 2020’de, “Türkiye sevginizden hiç şüphemiz yok, Mr. Moore! Organize kötülük her yerdedir, ancak Türk insanı her zaman kimin dostu olduğunu bilir!” diye şaklaban bir tivit attığını ben kişisel olarak unutmam.

  • Ancak ilkel toplumlar ya da sömürge ülkelerin çaresiz halkları,
    yabancı devletlerin “kurtarıcı” diye parlattıkları adamların peşinden giderler.

Belirsizliğe karşın, Saray’ın aşırılığı karşısında Altılı Masa’nın halkı sokağa çağırmak zorunda kalması olumlu bir gelişmedir. Halk yolunu sokakta bulur. Bir dizi ara evreden geçilecek, her evre mevcut gerici ve baskıcı yapıyı biraz daha çözecek, ortaya yeni güçler ve kimsenin öngöremediği bir dizi sonuç çıkacak, her şeyin nasıl çok güzel olacağı zamanla daha iyi anlaşılacaktır. Bu aynı zamanda bir uyanış sürecidir.

  • Şimdilik, siyasal İslamcı diktatörlükten daha kötü bir seçenek yoktur.

Bertaraf edilmesi (uzaklaştırılması) gereken tehdit ve tehlike sıralamasında Saray birinci sırada, Altılı Masa ise ikinci sırada yer almaktadır.

 

Değişen Koşullar, Değişen Yaklaşımlar

Değişen Koşullar, Değişen Yaklaşımlar

Mahfi EĞİLMEZ, PhD
21 Mart 2019

 

 

(Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

2018 yılının son çeyreğinde dünyada farklı bir görünüm vardı. ABD neredeyse artık krizden çıkmış, Avrupa benzer aşamaya geçişte epey bir yol almış, Japonya neredeyse 30 yıl sonra tünelin ucunda ışığı görmüş gibiydi. Gelişmiş ülkeler kategorisinde tek sorun Brexit olarak duruyor onun da çözümü yolunda ilerleme sağlanıyor gibi görünüyordu. Gelişme yolundaki ekonomilerde de durum istikrarlı bir görünüm içindeydi. Sadece Çin’de büyüme ivme kaybediyor bir de gelişmiş ekonomilerin parasal sıkılaştırmaya başlaması dış finansmana aşırı bağlı gelişme yolundaki ekonomilerde bazı finansmana erişim sorunları yaratabilecek gibi duruyordu. Bu durum da büyük endişe yaratmıyor, yönetilebilir olarak kabul ediliyordu.

2019’a girerken görünüm değişmeye başladı. Uzakdoğu ve Latin Amerika kökenli bir resesyon dalgasının dünyayı sarabileceği ve yeniden bir küresel krizin içine çekebileceği korkusu egemen olmaya başladı. Bu yeni bakışın en belirgin kanıtı Davos toplantısı öncesinde World Economic Forum grubunun 800 büyük şirketin CEO’suyla yaptığı anket. Anket sonucuna göre bu en önemli karar alıcıların 2019 için en büyük endişe kaynağının resesyon olduğu ortaya çıktı. Birkaç ay önce küresel krizin artık sonuna gelindiği kanısı egemenken bu hızlı değişim oldukça şaşırtıcıydı. Bu kadar üst düzey karar alıcıların beklentisinin resesyon olması, kararlarını da buna göre alacakları, örneğin yatırımların kısılması, istihdamda azaltmaya gidilmesi gibi adımlar atabilecekleri endişesinin doğmasına yol açtı. Böyle kararlar bu adımların dünyanın her yanındaki diğer şirketlerce de izlenmesine yol açacak bir dalga yaratabilir ve bu gelişme yeni bir resesyonu tetikleyebilir.

Beklentilerin böyle yön değiştirmesinde birçok gelişme etkili oldu. Bunlar arasında Brexit, İtalya’nın giderek bozulan ekonomik durumu, Fransa’daki karışıklıklar, Arjantin ve Venezuela’nın büyük sıkıntıları, Çin ekonomisinin yaşadığı ciddi ivme kaybı, ticaret savaşları, Almanya’da Merkel sonrasında ne olacağının belirsizliği, Türkiye ekonomisinin slumpflasyona gidişi ilk akla gelenler.

Ekonomi, bütün o matematiksel gösterisine karşın, merkezinde insan ve toplumun olduğu bir bilim ve o nedenle beklentiler ekonomide çok önemli bir yer tutuyor. Eğer beklentiler olumlu ise gerçekleşme de büyük ölçüde öyle oluyor. Çünkü karar alıcılar o olumlu beklentilere göre karar alıyor. Tersi geçerliyse yani karar alıcıların gelecekle ilgili beklentileri olumsuzsa kararlarını bu havada alıyorlar ve gerçekleşme de olumsuz oluyor.

Bu gelişmeye göre kararlarını ilk gözden geçiren Avrupa Merkez Bankası oldu. Avrupa Merkez Bankası, 2018’in sonlarında parasal genişlemeyi sadece vadesi gelen tahvillerin yenilenmesine indirgemişti. Draghi verdiği mesajlarda 2019 yılının son çeyreğinde faiz artırımı yapabileceklerini ve parasal genişlemeyi tümüyle durdurabileceklerini ima ediyordu. Sonrasında Avrupa’nın krizden çıkışının daha zaman alabileceğini ve o nedenle faiz artırımı ve parasal sıkılaştırma bir yana, parasal gevşemeye yeniden girebileceklerini söylemeye başladı. Ardından Fed de yaklaşımını revize etmeye yöneldi. Yeni yıla girilirken piyasalar, Fed’in 2019 yılında 3 kez faiz artıracağı ve 600 milyar Doları piyasadan çekeceğine neredeyse kesinlikle emindiler. Fed, son iki toplantısından sonra yaptığı yeni açıklamalarla bu beklentiyi değiştirmeye başladı. Bugün gelinen noktada Fed’in 2019 yılında faizi hiç artırmayacağı ve parasal sıkılaştırmaya da son vereceği beklentisi yerleşmiş bulunuyor. Dünyanın en büyük iki merkez bankası parasal sıkılaştırmadan hızla uzaklaşmaya yönelerek piyasadaki olumsuz beklentileri olumluya çevirmeye çabalıyorlar. Her ikisi de küresel sistemde sadece kendi ülkelerinin veya bölgelerinin sağlam olmasının yetmeyeceğinin, bütün dünyanın iyimser bir havaya geçmesinin gerekli olduğunun farkındalar.

Keynes’e sormuşlar “Üstat, koşullar değişirse ne yaparsınız?” Keynes yanıtlamış: “Koşullar değişirse ben de düşüncemi değiştiririm.” İşte şimdi tam da oradayız. Koşullar değişti, beklentiler olumsuz bu durumda para politikası uygulayıcıların yapması gereken şey bu olumsuz havayı dağıtacak adımlar atmak. Asıl kritik soru bu adımlar yeterli olacak mı sorusu. Bu kez Fed ve Avrupa Merkez Bankası erken davrandı ve politikalarını hızla revize ettiler. O nedenle resesyon eğilimini önleyebilirler. Ama yine de bu adımlar başka bazı gelişmelere de bağlı bulunuyor. Örneğin Brexit’in nasıl sonuçlanacağı, ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşının nasıl çözümleneceği, Çin’in yaşadığı ivme kaybını durgunluğa girmeden tersine çevirip çeviremeyeceği, IMF’nin Arjantin’in toparlanmasını sağlayıp sağlayamayacağı, Türkiye’nin girdiği slumpflasyondan ne kadar sürede çıkacağı gibi meseleler Fed ve Avrupa Merkez Bankası’nın para politikası değişikliğinden bağımsız yanları olan konular. Bu konularda da olumlu gelişmeler yaşanması gerekiyor. Bütün bunlar da yetmiyor, parasal sıkılaştırmanın gevşemeye dönmesi halinde bu kez piyasalarda yeni balonlar yaratılmasının da önlenmesi gerekiyor.

Özetle söylemek gerekirse 2019 yılı bütün dünya için son derecede dikkatle ele alınması gereken hassas bir yıl. Diğer ülkelerin, küresel sistemin ekonomik yönetimini Fed ve Avrupa Merkez Bankası’na bırakıp arkalarına yaslanarak seyredecekleri bir dönem değil bu. Herkesin üzerine düşeni yapması yeni bir küresel krizden uzak durmanın ilk koşulu.
==========================
Dostlar,

ERDOĞAN’ın GOLAN TEPELERİ İÇİN TRUMP’a ÇATMASININ BEDELİ 26 MİLYAR $!

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi   

Hazine eski Müsteşarı, Mülkiyeli Dr. Mahfi Eğilmez’in irdelemesi son derece uyarıcı ve ayrıca yol gösterici (bkz. başlıktaki erişke..). Eğilmez, SBF = Mülkiye mezunu bizim gibi. Bu seçkin Fakülteyi, bilim yuvasını AKP = RTE, 15 Temmuz 2016 “darbe girişimi” sonrası ağır biçimde yaraladı.

Sayısı 30’a varan akademisyen, haklarında kesinleşmiş yargı kararı olmaksızın ve daha korkuncu, yargıya başvurma hakkı da tanımaksızın OHAL KHK’leri ile görevden uzaklaştırıldı..

  • Oysa Anayasa m. 38/4 ve AİHS m. 6/2 uyarınca herkes, evrensel masumluk karinesi gereği,
    suçluluğu kesinleşmiş mahkeme kararları ile hükmen sabit oluncaya dek masumdur!

AKP = RTE iktidarı, Sn. Eğilmez’in ciddi uyarılarının ne ölçüde ayırdında acaba?

Damat Hazine – Maliye Bakanı alaycı söylemlerle dövizin yükselmek yerine daha da düşeceğini hiçbir bilimsel veriye dayanmaksızın, basın önünde kafiyeli sözlerle ileri sürerken,
birkaç güne kalmadan kayınpederinin (RTE!) gadrine uğradı adeta!?

AKP = RTE “mutada inkiyaden” (alışıldığı üzere..) gene köpürdü bir bahane bularak (yerel seçim!).. Bu kez, Suriye’nin yarım yüzyıldır İsrail işgali altındaki (9-10 Haziran 1967’den bu yana!) Golan tepelerinin artık İsrail’e verilmesini isteyen ABD Başkanı Trump’a çattı. Kuşku yok bu istem, uluslararası hukuk bakımından yok hükmündedir. Ancak Suriye’nin belinin kırılmasına yol açan 2011 baharında başlayan Emperyalist Batı girişimlerinde oynanan
öncü rol unutuldu bir anda!?

Malum Reis, Türkiye’nin etini – budunu gözetmeden ve de kendinden menkul müthiş şişkin bir egoyla İslam dünyasının tümüne kol – kanat germeye çabalayan post-modern Halife (!) modeli çizmeye adanmış görünüyor.. Ama örn. S. Arabistan’ın Yemen’deki katliamına seyirci!?

ABD / Trump ile her didişmesinde Türkiye ağır ekonomik ve politik bedeller ödüyor, saygınlık yitirerek şamar oğlanına dönüşüyor. Ancak AKP’nin Dışişleri mücahitleri (Monşerleri kovdular sözde!?) bir türlü “stratejik müttefike bu yapılır mı??” ağlamasından – aşağılık kompleksinden sıyrılamıyor.. Dış politika tam bir ikili oynama (double – track policy), maskeli! Dünden bu yana Dolar 5,40’tan 5,70’e 30 krş. yükseldi. 30 krş/5,40 TL=%5,55 oranında dış borç büyüdü. 476 milyar $ x .0555= 26,42 milyar $ dış borç artışı! Toplam dış borç 500 milyar doları aştı.. 26,4 milyar $/82 milyon; kişi başına 322 $ dış borç artışı (1835 TL; neredeyse bir asgari ücret!) oldu RTE’nin bu hesapsız çıkışıyla.

Böyle ülke yönetimi olur mu? Bir iktidar bu denli sorumsuz ve hesapsız davranabilir, aklına eseni uluslararası kamuoyu önünde gelişigüzel söyleyebilir mi? Üstelik ekonomi çöküntü içinde ve ülke yangın yerine dönmüş iken?! Eğer basiretsizlik ürünü değilse, bu söylem üstelik bilinçli – istendik ise (!?!) daha da ürkünç (vahim) bir durum ile yüz yüze değil miyiz eyyy Türk Ulusu, AKP seçmeni?!

Türkiye, 31 Mart 2019 yerel – genel seçimlerinde AKP’ye hak ettiği dersi mutlaka vermelidir.

Sevgi ve saygı ile. 24 Mart 2019, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Halk Sağlığı Uzmanı
Sağlık Hukuku Bilim Uzmanı – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com

Tıp-Sağlık Sosyolojisi / Medical-Health Sociology

 

Sevgili AÜTF Halk Sağlığı Anabilim Dalı Asistanlarımız ve Tıp Öğrencilerimiz..

Fakültemizde değişik zamanlarda veregeldiğimiz
SAĞLIK SOSYOLOJİSİ – TIBBİ SOSYOLOJİ
derslerimizin yansılarını güncelleyerek sizlere sunmak istiyoruz.

1. Sosyoloji bilim alanını tanıma
2. Toplumsal Etmenlerin Sağlığa Etkileri
3. Sağlık ve Ekin (Kültür) Etkileşimi
4. Kişi ve toplumun sağlığını geliştirmede Sosyoloji’den yararlanma.

Gibi amaçlarla bu konu Tıp ve Sağlık Çalışanları için önem taşımaktadır.

Saglik_Sosyolojisi

Hekimler ve öbür sağlık çalışanları bu dersle;

1.Toplum içinde yaşayan, bir başka deyimle “toplumsallaşmış” bir varlık olarak insanın sağlığının, içinde yaşadığı toplumca nasıl ve ne yollarla etkilendiğini işlemek.

2.Toplumsal (sosyal) çevrenin insan ve toplum sağlığına etkilerine ilişkin
örnekler üzerinde tartışmak.

3.İnsanın, kurduğu toplumsal yapı, “sosyal sistem” bütünlüğü içinde sağlığının yerini irdelemek.

4. Sağlığın evrensel tanımında yer alan “.. bedensel, ruhsal ve t o p l u m s a l  bakımlardan tam bir iyilik durumu..” olgusunun anlamını işlemek.

5. Sağlığın; toplumsal, ekonomik ve ekinsel (kültürel) belirteçlerini (determinantlarını) vurgulamak.

6. Öğren(i)cide, insan ve toplum sağlığının, içinde yaşanılan toplumsal yapıdan ayrı düşünülemeyeceği bilincini yerleştirmek.

7. Dersin sonunda öğrenci; tıp ve sağlık bilimlerinin (biyomedikal bilimler) özünde sosyal içerikli uğraş alanları, disiplinler olduğunu kavramış ve meslek değerlerini
bu doğrultuda oluşturmaya yönelmiş olacaklardır.

Bu sunu; SAĞLIK ANTROPOLOJİSİ sunumumuzla birlikte okunmalıdır. (http://ahmetsaltik.net/2014/03/04/saglik-antropolojisi-tibbi-medikal-antropoloji/)

138 yansıdan oluşan vasıl içeriğin yararlı olmasını dileriz..
Okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız..

Saglik_Sosyolojisi

Ek olarak 12 sayfalık metin dosyasına da erişilebilir :

Saglik_Sosyolojisi’ne_Giris 

Sevgi ve saygı ile.
11 Şubat 2016, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com