Türkiye yalnızca bir terör örgütüyle mücadele etmiyor.
Kanıtı, teröristlerin arasındaki yabancılar ve kullandıkları silahlar.
- En çok şehit vermemize yol açan silah ise ABD‘nin PKK‘ya hediyesi Zagros‘lar.
Sur ve Cizre‘de hendek kazıp barikat kuran teröristlere yönelik operasyonlarını sürdüren güvenlik güçleri, aynı zamanda birçok yabancı güçle de mücadele ediyor.
Polis ve askerleri şehit eden teröristlerin ‘Zagros‘ olarak bilinen ABD özel üretimi suikast tüfeği kullandığının ortaya çıkması, Türkiye‘nin yalnızca PKK’ya karşı değil, bebek katillerine silah ve mühimmat gönderen dış güçlere karşı savaş verdiğini
bir kez daha gözler önüne serdi.
URANYUMLU MERMİ
Star‘da yer alan habere göre; PKK‘nın Suriye‘deki kolu PYD, IŞİD‘le mücadele bahanesiyle ABD‘den silah yardımı alıyor. PYD, bu silahların bir bölümünü teröristlere gönderiyor. PKK‘nın elindeki en tehlikeli silah ise ABD özel üretimi Zagros‘lar.
ABD ordusunun özel kuvvetlerinde yaygın olarak kullanılan bu silahlar, zırh delici özelliğe sahip, mermileri ise uranyumla zenginleştirilmiş. ABD ordusunun
özel kuvvetlerinde yaygın olarak kullanılan bu silahlar, balistik mermi de atabiliyor.
4 KİLOMETRE ETKİLİ
Uygun hava koşullarında 4 km’ye dek etkili olan özel üretim olan Zagros‘ların ABD tarafından PKK‘nın Suriye‘deki kolu PYD‘ye verildiği ve bu silahların 18’inin Türkiye‘ye getirildiği belirlendi. Normal uçaksavar ağırlığının çok altında olan
ve bir kişinin rahatlıkla taşıyabileceği silah 8 kg. Şarjörü bulunmayan silahın her kezinde tek mermi atabiliyor. Son haftalardaki şehitlerin bu silahtan çıkan kurşunlarla verildiği öğrenildi.
ABD’NİN İHA’SI SİLOPİ‘DE BULUNMUŞTU
Teröristlerden temizlenen Silopi‘de yapılan arama çalışmalarında PKK‘ya ait ABD yapımı insansız hava aracı (İHA) bulunmuştu. RQ-20 Puma modeli olan İHA’nın
ABD tarafından PYD‘ye yapılan askeri yardımlar arasında olduğu,
Suriye‘den de PKK tarafından kullanılmak üzere Türkiye‘ye getirildiği belirlenmişti.
======================================
Dostlar,
1. Emperyalizmin kucağında, onun maşası olarak ÖZGÜRLÜK SAVAŞI verilebilir mi?
2. Emperyalizmin ağababasının silahıyla kendi ülkesinin askerini – polisini öldürerek
hangi saygın – kutsal dava savunulabilir??
3. Sözde uğruna özgürleştirme – özerklik – özyönetim – federasyon ve sonunda Türkiye’den ayrılma savaşımı verdikleri Kürt yurttaşlarımızın kendisini ülkemizin güvenlik güçlerine karşı rehin alan – canlı kalkan olarak kullanan bir taşeron – emperyalizme vekaleten Türkiye ile savaşan bir bölücü – lejyoner örgütten
Kürt yurttaşlarımız ne bekleyebilir??
4. Emperyalizm, doğası gereği, bir halkın özgürleşmesine katkı verebilir mi;
yoksa tarihsel karakterine ve misyonuna ters midir böylesine bir katkı?
5. Emperyalizmin en azından son yüzyıldaki tarihinde herhangi bir milleti
özgürlüğüne kavuşturduğu görülmüş müdür? Tek 1 örnek gösterilebilir mi?
6. Kendini sözde sol hatta Marksist – Leninist olarak tanımlayan PKK‘nın tam da
karşıt ideoloji ABD – AB emperyalizmi ile işbirliği içinde Türkiye’ye savaş ilanı devrimci namus ve ahlaka sığar mı??
*****
6 tane zıpkın gibi soru…
Hangi sosyalist, devrimci, solcu, Marxist – Leninist altından kalkabilirse buyursun..
Bu ABD – AB taşeronluğu ve vekaleten savaşa artık bir son vermek gerek.
Mazlum Kürt yurttaşlar bölgede PKK’ya destek vermek bir yana, onun zulmünden kurtulmak için evlerini barklarını terk ederek göçe zorlanmaktadır..
Hiç yoktan canlarını kurtarmak için..
Emperyalizmin lanetli taşeron örgütü PKK‘nın elinden kurtulmak için
en ağır bedelleri ödeyerek göç etmektedirler ülkemizin daha güvenli ve
PKK’nın sataşamayacağı başka yerlerine. Hatta PKK tarafından güvenlik güçlerine karşı canlı kalkan yapılmak üzere rehin alınmaktan kurtulabilmek için..
Şuraya dikkat : Ülkemizin bölücü olmayan Kürt kökenli yurttaşları kardeşlerimiz,
hemen güneydeki Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bölgesine, Barzani hazretlerine sığınmıyorlar! Özlemleri bir Kürt devleti ise neden o bölgeye geçmek için
sınıra yığılmıyorlar?
Bay Barzani sınırı açar ve “Kürt yoldaşlarını” bölgesine kabul eder mi acaba??
O halde nedir Türkiye Cumhuriyeti ile derdiniz?
Üstelik içinden çıktığınızı savladığınız ve haklarını savunmak için uğruna savaştığınız (!)
Kürt kökenli yurttaşlarımzı perişan ve kurban ederek..
Artık bu lanetli senaryonun bitirilmesi gerek. Çok uzadı ve çooook pahalıya mal oldu.
1978’den 2016’ya PKK 38 yaşına girdi. Bu tür bölücü kalkışmaların hiçbiri bu denli uzun
ömürlü olmadı. Başlıca 2 örnek olmak üzere ne IRA ne de BASK..
Bölme – bölünme amacıyla terörü araç olarak kullanan örgütleri önce tüm silahlarını
devlete teslim ettiler. Hatta içlerinden suça karışanları da, örn. IRA, İngiliz hükümetine
teslim etti suç işleyen militanlarını. Bu insanlar yargılanıp cezalarını aldılar.
Hükümet ve terör örgütü ise ancak bu koşullarla masaya oturdu ve sonunda
İngiltere de İspanya da bölünmedi..
Şu 2 noktayı da anımsamak ve hiç uutmamak gerek :
1. Self determinasyon hakkı uluslararası hukukta “ulus topluluklara”
(nation community) tanınmıştır. Türkiye’de hiçbir etnik kümenin böylesi bir statüsü, dolayısıyla “Self determinasyon hakkı” yoktur. Yalnızca, Lozan Andlaşması gereği Müslüman olmayan (Gayrı Müslim) Türk yurttaşlarından Rumlar, Ermeniler ve Yahudiler “azınlık” olarak tanımlanmıştır. Bu topluluklar aynı zamanda bir “nation community” dirler ve uluslararası hukuka göre self determinasyon hakları vardır.
Bir başka örnek Kıbrıs olabilir.. Orada Türkler ve Rumlar 2 ayrı “ulus topluluklardır”
(nation community). Dolayısıyla, dilerlerse self determinasyon haklarını kullanabilirler.
Ama Ada Türkleri ya da Rumları arasında başkaca hiçbir etnik kümenin böyle bir
hakkı yoktur. İngiltere’de geçen yıl yapılan İskoçya’nın ayrılması referandumu da aynı bağlamdadır. İskoçya geçmişte bağımsız devlet olmuştur ve İskoçlar İngilizlerden farklı bir millettirler.. İngiliz “Milletler topluluğu” üyesi olarak gönüllü birlik içindedirler.
2. Türkiye’de “çatışan taraflar” söz konusu değildir. Bu terminoloji özel bir
uluslararası hukuk terimidir ve bilerek ya da bilmeyerek, büyük olasılıkla bilerek
hatalı kullanılmaktadır. Türkiye’de bir ayrılıkçı – bölücü kalkışma söz konusudur
ve Devlet de meşru savunma hakkı çerçevesinde silah kullanma tekeli ayrıcalığı ile
kesin olarak dış kökenli ve kışkırtmalı, Kürt yurttaşların bereket ezcici çoğunluğunun desteklemediği bu isyanı bastırmaya çabalamaktadır.
Üstelik bütün gücüyle HUKUK DEVLETİ sınırları içinde kalarak!
“Çatışan taraflar” statüsü, PKK’ya uluslararası hukuk zemininde bir meşruluk sağlayabilmek için özellikle gündeme taşınan hile ya da tuzaklardan biridir.
Özellikle basın ve uluslararası hukuka yabancı aydınların söylem ve yazılarında
çok özenli olmaları beklenir..
*****
AB – ABD’nin Suriye’deki kara gücü PYD ve Türkiye’deki uzantısı PKK el bebek –
gül bebek 38 yıldır tam destekle Türkiye ile vekaleten savaşa sürülmüşlerdir..
Düşük yoğunluklu çatışma, orta yoğunluk aşamasına tırmandırmıştır. ABD yapımı
çok özel ZAGROS silahları bile verilerek PKK militanlarına.. Hatta İHA bile..
Ve de Yurt içinde kimi satılık kalemler, bu çok özel ABD yapımı yüksek teknoloji ürünü Zagroslar için “el yapımı” bile diyebilmişlerdir!
(SÖZCÜ‘de Yılmaz Özdil‘in 2 Şubat 2016 günkü ZAGROS başlıklı yazısının okunması dileğiyle. (http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/yilmaz-ozdil/zagros-1070955/)
Türkiye’ye karşı bölücü hücumun ağırlaştırıldığı izleniyor.. BOP için artık
ABD – AB – İsrail 3’lüsünün çok sabrı kalmadı.. Rusya Federasyonu ve Çin, İran…
daha çok güçlenmeden Büyük İsrail’e geçiş dönemi olacak Büyük Kürdistan kurumalıdır.
Hedeflenen budur!
Bay RTE – AKP, AÇILIM ihaneti ile son 4 yıldır güneydoğunun bölücü isyana
cesaret edilebilecek düzeyde silahlandırılmasına bilerek ve isteyerek göz yummuşlardır.
Bu acı durum kendi itiraflarıyla belgeli ve sabittir. Suç açıktır, yargılanacaklardır.
Uçurumun eşiğine dek gelmişken, TSK’nın çok ciddi uyarıları ve yoğun diretmesi ile Bay RTE ve AKP, başka çıkar yol kalmadığı için güvenlik operasyonua razı olmak zorunda kalmışlardır. Ya da 2016 ilkbaharında çok daha şiddetli bir serhildan
(Kürt isyanı), intifada ile boğuşmak zorunda kalacaktı Türkiye..
Uçurumun kıyısında durulmuştur!
Ancak bu tablo, Bay RTE ve AKP‘nin aylardır süren sıcak çatışma – isyan bastırma sürecinde yitirilen canlardan sorumluluklarını asla kaldırmaz, hafifletmez..
“Sıcak dönem” aşıldıktan sonra elbette bu korkunç politik hataların
çok ağır bedellerinin de hesabı yargıda sorulacaktır.
Türkiyemiz, bu “AKP Fetret devrini” de aşacak ve Büyük Atatürk‘ün öngördüğü
çağdaş uygarlık düzeyini de aşmak üzere emin adımlarla geleceğe yürüyecektir.
Üstelik halkımız, demokrasi sürecinde iyice deneyimlenmiş, “pişmiş” olarak..
Etnik ya da inanç temelinde politika yapmanın utanç verici olduğunu öğrenerek..
Büyük ATATÜRK‘ün “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına
Türk milleti denir..” tanımını iyice kavramış olarak..
Yüce Önder‘in 29 Ekim 1933 günü 10. Yıl Söylevi’nde vurguladığı üzere
“..İmtiyazsız sınıfsız, kaynaşmış bir kitle olarak..”
Daha iyi bir reçetesi olan var mı??
Ulus devlet dışında, 80 milyonu kaynaştırarak herkes için 1. sınıf bir demokrasi ile
ekonomik olarak da güçlenmek, sanat – bilim – kültürümüzü geliştirmek,
bir erinç ve gönenç ülkesi olmak!
Onurlu, başı dik, tam bağımsız ve uluslararası toplumun eşit – egemen – saygın
bir üyesi olarak.. Bölünüp parçalanma durumunda ise Yeni SEVR ve yok oluş!!
Türk Ulusu, engin sağduyusu ve öngörüsü ile hiç kuşku yok,
tarihsel stratejik doğruyu seçecek ve uygulayacaktır..
Sabır, dayanç göstererek ve ulusu örgütleyip önderlik ederek..
Sevgi ve saygı ile.
4 Şubat 2016, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com
Yazımızın pdf biçimi: ABD_AB_ISRAIL_EMPERYALIZMI_PKK_UZERINDEN_VEKALETEN_SAVASI_TIRMANDIRIYOR_BOP_ICIN_ACELE_VE_ORTA_YOGUNLUKTA_CATISMA