Etiket arşivi: İklim Felaketi

EKONOMİK BUNALIM, YOKSULLAŞtırMA ve TOPLUMSAL BESLENME SORUNLARININ AĞIR BEDELİ

EKONOMİK BUNALIM, YOKSULLAŞtırMA ve
TOPLUMSAL BESLENME SORUNLARININ AĞIR BEDELİ-2:
NE YAPMALI??

İLKNUR YAĞUMLİ
GAZETE DURUM,
21.06.2022
https://www.gazetedurum.com.tr/kadin-cocuk/prof-dr-saltik-yoksullastirma-politikasi-uygulaniyor-4962

İlk bölüm için tıklayınız : http://ahmetsaltik.net/2022/06/12/gazete-durum-ile-soylesi-yoksulluk-beslenme-sorunlari-ve-sonuclari-1/

Geçtiğimiz hafta ülkemizin ve dünyanın temel beslenme sorunlarını işlemeye başlamıştık. Bu yakıcı kitlesel sorun bağlamında sorularımızı yanıtlayan Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Saltık (ayrıca Sağlık hukuku Uzmanı ve Mülkiyeli), Türkiye’de özellikle son 6 aydır büyük bir hızla ağırlaşan yoksullaşTIRmanın kişi ve toplum beslenmesi üzerine son derece çarpıcı olumsuz etkilerini dile getirdi. Daha ana karnında iken bebeklerin aç kaldığını / kalacağını, düşük doğum tartılı bebeklerin artacağını, yaşama böylesine ağır bir eşitsizlikle başlamanın gideriminin (telafisinin) ise neredeyse olanaksız olduğunu vurguladı. Yetersiz – dengesiz beslenmenin, gizli ve açık açlığın giderek ağırlaşan tablosunun bireysel bir sorun olmakla kalmayacağını, Türkiye için stratejik sorunlar doğurabileceğini, ülkemiz için bir sağkalım (beka) sorunu olduğunu da sayısal verilere dayanarak aktardı Prof. Saltık. Bu bölümü, GAZETE DURUM’un web sitesinde şu erişke ile okuyabilirsiniz : https://www.gazetedurum.com.tr/ozel-haber/prof-dr-ahmet-saltik—turkiyede-zek%C3%A2-duzeyi-geriliyor–4163
***

EKONOMİK BUNALIM, YOKSULLAŞtırMA ve
TOPLUMSAL BESLENME SORUNLARININ AĞIR BEDELİ-2

Soru (Gazete Durum, İlknur Yağumli)                      :

  • Türkiye’de ve Dünyada sayısal veriler nasıl bir görünüm sergiliyor??

Yanıt (Prof. Dr. Ahmet SALTIK, MD, MSc, BSc)       :

Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı’nın 9 Haziran 2022 tarihli küresel açlık verilerine göre, Türkiye’nin %18’i yeterli beslenemiyor. BM, Dünya Gıda Programı’nın (WFP) küresel açlık izleme sistemi olan Açlık Haritası’na göre 9 Haziran 2022 verileriyle 92 ülkede 868 milyon kişi yeterli gıdaya ulaşamıyor. Bu rakam, dünyanın toplam nüfusu olan 8 milyarın 1/10’undan daha büyük bir orana karşılık. Bir başka BM uzmanlık kurumu olan Roma merkezli Gıda Tarım Örgütü – FAO (Food and Agriculture Organisation) verileri de bu sayılarla örtüşmekte. Dünya Bankası, UNICEF veri tabanları da bezer görünümde ve küresel besin stokları alarm verici düzeyde.

  • Güncel verilerle Dünyamızda her 9-10 kişiden 1’i yeterli – dengeli beslenemiyor,
    daha açık bir anlatımla açık – gizli açlık yaşıyor!

BM Dünya Gıda Programı (WFP-Wold Food Program) verilerine göre 36 ülkede 333 milyon kişi verili koşullarda (halen) yetersiz beslenirken, 56 ülkede 533 milyon kişinin ise yetersiz beslendiği kestirilmekte. Aynı veritabanları, 5 yaş altı çocukların %1,7’sinin akut yetersiz beslenme, %6’sının ise süregen (kronik) yetersiz beslenme yaşadığını ortaya koyuyor.

Türk Aile Hekimleri Dergisi’nde yayımlanan ve üç hekim tarafından bir aile sağlığı merkezinde yapılan çalışmada her 4 çocuktan 1’inin tartısının çok düşük olduğu saptandı. Kız çocukların %85’i, erkek çocukların % 68’i kansızlıkla (anemi) ile boğuşurken, Avrupa’da bu oran yalnızca % 18.

  • 2020 yılı istatistiklerine göre, dünyada her 5 çocuktan 1’i bodur!
    Korkunç bir eşitsizlik!

Buna karşın, Dünyada her 10 çocuktan 1’i ise aşırı tartılı. Gelişmekte olan ülkelerde, her 10 çocuktan 1’i aşırı zayıflık nedeniyle risk altında. Bir yandan kavrukluk ve bodurluk, bir yandan tersine fazla kiloluluk ve hatta şişmanlık (obesite). Beslenme sorunlarının (yetersiz ve dengesiz beslenme) bedelini neredeyse katlıyor. “Hastalık yükü” (disease burden) giderek ağırlaşıyor. Özellikle gelişmekte olan yüksek doğurganlıklı ve kalabalık nüfuslu ülkeler için sürdürülemez bir, çok yönlü sorun. Toplumsal, ekonomik, ekinsel (kültürel), eğitimsel, tıbbi.. çok boyutlu.

Üstelik, pahalı olan nitelikli protein bakımından yetersiz ama görece ucuz karbonhidrat – yağ ağırlıklı beslenme, zayıf – kavruk görünümü engelleyerek, gerçekte boy bakımdan büyüme – gelişme sorununu maskeleyebilir. Bu yönüyle, çocukların özellikle ilk 5 yaşta bedensel (fiziksel) ve zihinsel (mental) büyüme ve gelişmelerinin düzenli aralıklarla ve özenle izlenmesi gerek. Bu, çok önemli bir koruyucu sağlık hizmeti ve kamusal olarak 1. Basamak sağlık birimlerinde verilmeli.

2019’da yapılan Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması’na göre 15-18 yaş arası çocuklarda; Bodurluk oranı %4,6. Çok zayıf (kavruk) olanların oranı %15,6 ve şişmanlık (obezite) oranı %8,3. Özellikle Covid-19 küresel salgını 2,5 yıla varan kuşatmasıyla fazla tartılılık ve şişmanlık (obesite) sorununu Küre genelinde ve ülkemizde daha da yaygınlaştırdı ve ağırlaştırdı.

Türkiye’de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Araştırma Raporu’na göre, Doğu Anadolu’da süregen (kronik) açlık çeken çocukların %3,5’i ve Güneydoğu Anadolu’da %5,4’ü “bodur”[1] kaldı.

Soru     : Çocuklarda fiziksel bodurluk, bir süre sonra ruhsal bodurluğu ve örselenmişliği de birlikte getiriyor mu?

Yanıt   : Güncel olarak elimizde yeni veriler yok. En son Türkiye Nüfus Sağlık Araştırması (TNSA) verileri 2018’de yayınlandı. TNSA 2023 raporunu bekliyoruz. Her 5 yılda bir yapılıyor bu bilimsel araştırma. Yukarıda da değindiğimiz üzere, 2019’da yayımlanan bir Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması var ve onun da verileri neredeyse birkaç yıl geriye gidiyor. Dolayısıyla son durumu, yabanıl (vahşi) kapitalist yoksullaşTIRmanın Türkiye’de yarattığı yıkımı ortaya koyan güncel bilimsel araştırmalara hızla ve ciddi biçimde gereksinimimiz var. Öte yandan, Türkiye’de özgür bilimsel araştırmalara akçalı (finansal) kaynak bulabilmek son derece güç. TÜBİTAK gereken düzeyde özerk ve özgür değil, parasal kaynakları sınırlı. Üniversiteler de bu bağlamda çok yönlü sorunlar yumağında.

Elimizdeki son verilere göre, 5 yaş altındaki çocukların dünya genelinde % 22’si yaşına göre bodur; Küresel toplum için utanç verici bir durum. Her 4-5 çocuktan 1’i, yeterli-dengeli beslenseydi erişebileceği boyun çok gerisinde kalıyor. Oysa, pahalı olmayan bir bedelle önlenebilir bir sorun. Dünya genelinde 663 milyon insan son verilere göre günlük enerji (kalori) gereksinimini karşılayamıyor = aç kalıyor! 5 yaş altı çocukların %22’si bodur! “Bodur kalmak” uzun süreli ciddi ağır beslenme yetersizliğinin sonucu. Kısa süreli beslenme yetersizliği zayıflığa yol açar. Çocuklarda beslenme yetersizliği 1-2 ayı geçerse, boy alımı durur ve çocuk bodur kalabilir. Ayrıca en son, yine BM verilerine göre, dünya genelinde 1,9 milyar insan ciddi düzeyde gıda güvensizliği içinde.

  • Her 4 insandan 1’inin gıda güvencesi yok; yarın ne yiyeceği / bulacağı belirsiz!

Eğer yoksul ailelerin çocukları şöyle veya böyle, bir miktar karbonhidrat sağlayabilirlerse yani ekmek, yağ, un, şeker, kurabiye, pasta –ki o da çok zor ekmek de çok pahalı biliyorsunuz– İnsanlar ucuz ekmek için Halk Ekmek kuyruklarında; aşırı karbonhidratla beslenme nedeni ile bu çocukların bir bölümü zayıf görünmeyebilir kısa hatta bodur kalırlar. Onlarda durum iyice acı, yoksulluğun tavana vurduğu aileler.. İyi kötü biraz karbonhidrat alabiliyorsa kilosu yerinde görünebilir. Bu bizi aldatıp kötü beslenmeyi maskeleyebilir. O bakımdan mutlaka boy değerlendirmesi de yapmak gerekir yaşına ve cinsiyetine göre. Yukarıda da vurguladığım üzere sürekli koruyucu sağlık hizmeti!

Evet, bu çocukların ruhsal enerjileri de yeterli gelişemiyor. Duygusal küntlük (apati), öğrenme güçlükleri, sosyalleşmede zorlanma, bedensel – zihinsel kapasitenin geri kalması, coşku azalması, içe dönüklük, yaratıcı yeteneklerin gelişememesi, ruhsal-bedensel hastalıklara, kazalara yatkınlık, daha kısa ve niteliği düşük bir yaşam, beceri edinmede güçlük.. yoksulluğa mahkum kalma!

Soru   : Yetersiz beslenme 0-5 yaş arası çocuklarda ve okul çağı ile gençlerde hangi sağlık sorunlarına yol açıyor? Çocukların entelektüel gelişimini nasıl etkiliyor?

Yanıt Çocuklarda bulaşıcı hastalıklara (enfeksiyonlara) direnç düşüyor bu nedenle sık sık enfeksiyonlar, ishal, zatürre görüyoruz. Yetersiz-dengesiz beslenen çocuklar çok daha ağır geçiriyor bu hastalıkları. Daha yüksek oranda ölümlere yol açıyor. Ayrıca engelli kalmalara da yol açıyor. Diyelim ki aşısı yoksa, menenjit geçirdiyse hem fiziksel hem mental olarak ciddi engelli kalabiliyor. Bulaşıcı hastalıklarla savaşta, yeterli-dengeli beslenme çok temel bir girdi bildiğiniz gibi.

Bağışıklık sistemini güçlendiren, sistemin hastalıklara karşı savaşırken ürettiği antikorlar proteinlerdir. Eğer yeterli-dengeli beslenme ile nitelikli proteinleri yeterince alamıyor iseniz, bağışık sisteminiz sizi bulaşıcı hastalıklardan ve kanserden korumada çok zayıf ve yetersiz kalır. Dolayısıyla her türlü hastalığa açık ve yatkın olursunuz. Yaşam kaliteniz düşer, yaşam süreniz kısalır. Zihinsel (mental) yaratıcılığınız düşer, bunu vurgulamak isterim özellikle. Bir Goethe çıkartamazsınız, bir Einstein çıkartamazsınız ve ayrıca bu tablo, toplum içindeki sınıfsal yapı desenini de uçurumlaştırır ve sınıflar arası geçişi olanaksızlaştırır. Kastik (katı sınıfsal) bir
sosyolojik yapıya dönüştürür toplumsal dokuyu.

  • Yoksul yoksul kalmaya,
  • reaya yani köylü köylü kalmaya,
  • reaya oğlu reaya, yoksulun oğlu-kızı yoksul olmaya devam eder…

söyleşimizin ilk bölümünde de altını çizdiğim üzere. Toplumsal eşitsizlikleri azaltamayız, daha da derinleşir.

Soru  : 5 yaş altı çocukların yeterli gıdaya erişebilmesi ve beslenme eşitsizliklerinin giderilmesi için ne yapılmalı? Okul beslenme programları çözüm olur mu?

Yanıt   : Sağlık Bakanlığı’nın 5 yaş altı çocuklara özel bir önem ve özen göstermesi gerekiyor. Genel ve yerel yönetimlerin aşısız çocuk bırakmaması, okul öncesi okul  çocuklara beslenme desteği verilmesi, okul öncesi eğitime çocuklarını göndermeyen ailelere, gebe kadınlara, beş yaş altı çocukları olan ailelere, mutlaka yerel ve genel yönetimlerin gıda desteği sağlaması gerekiyor. Nitelikli protein içeren süt ve ürünleri, meyve, hayvansal-bitkisel proteinler, vitamin-mineraller başta olmak üzere. Bu bağlamda Anayasa md. 45’i özellikle anımsamakta ve anımsatmakta yarar var:

  1. Tarım, hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması
  • Madde 45 – Devlet, tarım arazileri ile çayır ve mer’aların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek, tarımsal üretim planlaması ilkelerine uygun olarak bitkisel ve hayvansal üretimi artırmak maksadıyla, tarım ve hayvancılıkla uğraşanların işletme araç ve gereçlerinin ve diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırır. Devlet, bitkisel ve hayvansal ürünlerin değerlendirilmesi ve gerçek değerlerinin üreticinin eline geçmesi için gereken tedbirleri alır.

Soru  : Çocukların yeterli-dengeli beslenememesi sizce iktidarın politik bir tercihi mi?

Yanıt Çocuklar toplumların geleceğidir. Onlara ancak yeterli-dengeli beslenme ve sağlık hizmeti ile başlayarak, eğitim hakkını da ekleyerek destekleyici, sevgiye dayalı, şefkate dayalı yol göstermeye dayalı, doğumdan getirdikleri özgücün (potansiyelin) en üst sınırına ulaşmalarını sağlayıcı bir toplumsal dayanışmacı sistem kurarsak beklediklerimizi onlardan alabiliriz. Onlara bunları vermediğimizde;

  • Yoksul, işsiz, kavruk, zayıf, beden direnci düşük, yaratıcı olmayan hatta çağını
    ve sorunlarını kavramaktan uzak,
  • Kalabalık, niteliksiz bir sürü”ye dönüşebilir toplum! Rahatlıkla yönlendirilebilir.
  • Birtakım siyasetçiler bunu çok isteyebilirler.

AKP bunu böyle yapıyor. Bilerek ve isteyerek. Çok çocuk yapın, Tanrı rızkını verir diyor. Ama böyle bir şey yok, Allah’ın karıştığı yok, yoksulluğun-açlığın ülkede, dünyada nerelere vardığını görüyoruz.. Üstelik sorun çoğunluk ve ağırlıkla Müslüman ülkelerde ne yazık ki..

Bir yandan savaş koşulları, bölgesel Ukrayna- Rusya savaşı, bir yandan küresel iklim felaketi (climate disaster!).. Küresel iklim felaketinin getirdiği kuraklık, açlık, tarımsal üretim yetersizliği, bir yandan da korkunç nüfus artışı (her yıl 80 milyon!) dünyada çok ciddi sorunlara gebe. İvedi olarak yapılması gerekenlerin başında, anormal nüfus artışını sınırlamak geliyor. Artık dünya daha çok nüfusu kaldıramıyor.

  • Mutlaka, dünyadaki kapitalist sömürü sisteminin neoliberal vahşetin sonlandırılıp daha dayanışmacı, daha insancıl, daha paylaşımcı, doğaya saygılı bir toplum düzeni = sürdürülebilir yaşam.. kurulması gerekiyor;
  • Sürdürülebilir kalkınma” bitti, duvara dayandı, sürdürülemez oldu.
  • Devletlerin mutlaka sosyal – dayanışmacı politikalar izlemesi gerekiyor.

Hiç unutulmasın, Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi’nin 25. maddesinde 4 temel insan hakkından biri beslenmedir. Bütün insanların dengeli-yeterli beslenme temel hakkı vardır. Bu hakkın gerçekleştirilmesi uygar insanlığın görevidir ve bu olanaklıdır. Bu da adına Küreselleşme denen –gerçekte emperyalizmin ta kendisidir– vahşi sömürü düzeninin ülkemizde ve dünyada sonlandırılması için bilinçli ve kararlı bir küresel dayanışmayı gerektirmekte.

  • “İktisadi temelde PİYASACILIK ve siyasal düzlemde KÜRESELCİLİK, azgelişmiş ülkelerin iktisadi-siyasi istilası ve işgalidir.
  • Buna karşılık memleketlerin yapabilecekleri şey açıktır:
  • İktisadi temelde PLANLAMACILIK ve siyasal düzlemde BAĞIMSIZLIK.
  • Bu, tekellerin ileri sürdükleri üzere ‘dünyadan kopma‘ ve ‘içe kapanma‘ değildir. Bu, emperyalizme karşı çıkma, sömürgeleşme sürecinden kopma.. demektir. (Küreselleşme, 2 Yüze Bir Maske, Kaldone G. NWEIHED, Çev. B.T. Gürel, Memleket Yay. 2006).

[1] Bodurluk (stunted), 5 yaş altı çocuklarda yaşa ve cinsiyete göre beklenen boyun çok altında (2 standart sapmadan daha fazla) kalma olarak tanımlanmakta.
*****
İlk bölüm için tıklayınız :
http://ahmetsaltik.net/2022/06/12/gazete-durum-ile-soylesi-yoksulluk-beslenme-sorunlari-ve-sonuclari-1/

 

OECD ÜLKELERİNDE ENFLASYON

Prof. Dr. D. Ali Ercan
Çekirdek Fiziği Uzmanı
ADD Bilim Kurulu Başkanı

Değerli arkadaşlar,

Türkiye’deki hiper-enflasyona bir teselli kuyruğu bağlamak için iktidar yanlılarının ağzında sakız yaptığı “efendim, enflasyon yalnızca bizde yok ki, tüm Dünya enflasyonun pençesinde…” şeklindeki söylentileri bir yana bırakarak, gerçekleri gösteren sayılara bakalım…

Evet “enflasyon” Kapitalizmin, serbest piyasa sisteminin kaçınılmaz bir ögesidir (başka türlü küresel Finans merkezleri nasıl kazanırlardı ki..) ancak parasının değerini düşürmeyen, üretken ekonomilerde bu enflasyon rakamları %0’ın altında gezinirken, akıl, mantık, hesap, kavramlarının terkedildiği “no man’s land” veya “Yolgeçen Hanı” olan ülkelerde tümüyle raslantılara bırakılmış bir curcuna pazar ekonomisi (?) görülüyor, ki bunun da en güzel örneği Türkiye’dir… (ardından Arjantin, Şili, Güney Afrika gibi ülkeler geliyor)

Aslına bakarsanız, Türkiye’de olan enflasyon değil, “stagflasyon” denen çok daha vahim (ürkünç) bir durumdur; yani salt paranın değerinin düşüşü, yerlerde sürünüşü, pahalılık ve enflasyon değil; aynı zamanda işsizlik, kredi/güvenirlik yitimi ve iflasın eşiğindeki bir ülke görünümüdür.

Dünyanın, küresel ısınım sonucu adım adım iklim felaketine doğru sürüklenişi (AS: “iklim faciası” aşamasındayız!) bilindiği, görüldüğü halde, hâlâ tüm Dünyada kullanılan toplam enerjinin %80 ini oluşturan fosil yakıtlar (kömür, petrol, doğal gaz..) azalmadan maalesef aynı hızla kullanılması sürdürülüyor. Bu enerji kaynaklarının ürünü olan sera gazları (CO2, Metan.. ) salımını sıfırlamak yaşamsal öncelik taşıyor. Bu durum (Ukrayna savaşının getirdiği ek enerji sıkıntısı olmasa bile) fosil yakıt fiyatının her geçen gün yükselişini adeta kaçınılmaz kılacaktır.

Enerji sıkıntısı demek, alışılmış yaşam biçiminden büyük ödün vermek anlamına gelir. Enerji yoksunluğu, her şeyden önce üretim sıkıntısı, pahalılık, sağlık sorunlarını birlikte getirecektir elbette…

  • Kısaca, kapitalizm kaçınılmaz sona doğru, insanlığı ve gezegeni de birlikte sürüklüyor; bakalım bu anafordan insanlığın ne kadarı kurtula bilecek.
    ***

Değerli arkadaşlar,

Daha önce de yayınlamıştım; Mart 2021 / Mart 2022 arası 1 yılda Doların TL karşılığı 7 TL’den 14 Liraya, yani 2 katına çıktı; ayrıca Doların da son bir yılda %7 değer yitimini hesaba katarsak, “ithalat kalemlerine giren tüm malların fiyatında yaklaşık %110 dolayında bir enflasyon olabilir” demektir. Öte yandan Ülke ekonomisinin (Tarım, Sanayi, Hizmet sektörleri) tümüyle, %100 Dolara endeksli olduğunu söyleyemeyiz, ama en az 2/3 oranında bağımlı olsa, toplam %70 dolayında bir “yıllık enflasyon” dan söz edebiliriz; öyleyse, son bir yılda %70 üzerindeki tüm fiyat artışları, ek zamlar vs. vurguncu, talancı fırsatçı takımının işidir..

Neyse ki TÜİK, namuslu bürokrat ve teknisyenlerin baskısıyla yıllık enflasyonu resmen %62 verebildi. Peki bizde TÜFE üzerinden %62 olan enflasyon öbür OECD ülkelerinde ne durumda, onu da ekli grafikte görüyorsunuz, Arjantin ve bir-iki ülke dışında tümü %10’un altındadır….

Fotoğraf açıklaması yok.

Yalana dolana, talana sığınanların hükmü daha ne denli sürecek ? Önümüzdeki seçimde göreceğiz.

Sevgilerimle.æ

İklim Değişikliği ve Küresel Kuraklık ile İlgili Türkiye Gerçekleri

Bir 1 kişi görseli olabilirOrhan AYBER
İnşaat Müh. – İTÜ
Cumhuriyet,
21 Temmuz 2021

Önce dünyadaki aşırı hava olaylarına göz atalım. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde durum:

a)Almanya’daki sel felaketinde şu ana kadar 103 kişi yaşamını yitirdi ve yüzlerce kişi kayıp.

b)Japonya’da yaşanan sel felaketi çok kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu.

c)Kanada’da aşırı hava sıcaklıklarından şu ana kadar 5 günde 486 kişi hayatını kaybetti.

d)Güney Afrika’da bazı eyaletlerde kuraklık nedeniyle ulusal felaket ilan edildi.

e)Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis, Irma kasırgasının ABD, Meksika ve Karayipler’i vurmasının ardından “İklim değişikliğini reddedenler aptaldı” dedi. (AS: artık “iklim felaketi” kavramı kullanılmakta.)

f)Bir önemli uyarı da NASA’dan geldi. NASA direktörü Bill Nelson, 

  • “Ayın çekim gücü, yükselen deniz ve iklim değişikliğinin bir araya gelmesiyle tüm dünyada sel felaketleri yaşanacak. Özellikle deniz kenarı kentler çok etkilenecek. Gerekli önlemler alınmazsa 2030 yılı dünya için çok risk taşıyor” dedi.

Bunlar iklim değişikliğinin neden olduğu aşırı hava olayları için seçtiklerim. İklim değişikliğinin en önemli nedenleri ormanlar. Önerim, ormanlar dünyanın ortak mülkü olmalı. Hiçbir ülke “Ben ormanlarımı tarla açmak amacıyla yok edebilirim” diyememeli, gerekirse BM öncülüğünde küresel bir irade oluşmalı ve ormanları koruma görevini üslenmeli. Tüm dünya devletleri özellikle büyük güçler şu savaş manevralarına ara vermeli, araba, otobüs, tren gibi bütün ulaşım araçlarının elektrikle çalışması için gerekli koşullar sağlanmalı. Dünyamızdaki bilim insanları deniz suyunun arıtılması için çok fazla gayret (AS: çaba) göstermeli.

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ VE KÜRESEL KURAKLIK İLE İLGİLİ TÜRKİYE GERÇEKLERİ:

  1. Şu gerçeği kabullenelim: Ülkemiz su fakiri bir ülkedir!
  2. Meteoroloji Genel Müdürlüğü ülkemizde olağanüstü kuraklık tehlikesinden söz etti.
  3. Yine Meteoroloji Genel Müdürlüğü Anadolu’da bazı bölgelerde yağışların %98 azaldığını söyledi.
  4. İTÜ Meteoroloji Uzmanı Prof. Mikdat Kadıoğlu ise ülkemizde önümüzdeki yıllarda çok susuz geçecek dönemlerden söz etti.
  5. NASA daha önceleri uzaydan yaptığı gözlemlerden Güneydoğu Anadolu’nun çok ciddi kuraklık riski taşıdığı konusunda ülkemizi uyarmıştı. Gerçekten hava durumu raporlarında o bölgelerin sürekli sıcak olduğuna ve yöredeki tüm göllerin kuruduğuna tanık oluyoruz.
  6. Karadeniz Bölgesi’nde Rize’deki sel felaketinde ne yazık ki altı kişi hayatını kaybetti (AS: yaşamını yitirdi). Benim önerim, yağmur sularını barajlama sistemiyle toplayıp Konya ve İç Anadolu’nun kurak arazilerine yönlendirmek.
  7. Bu konuda DSİ’de geçmişte çok büyük emekleri geçen efsane kadrolar göreve davet edilmelidir. Mesela Su Politikaları Derneği Başkanı Sayın Dursun Yıldız… Dursun Yıldız’dan sonra DSİ’de çok değerli, çok iyi yetişmiş kadroların yerine, kuraklığa karşı yağmur duasına çıkan kişiler göreve getirilmiştir!…
  8. İstanbul en çok kuraklık riski taşıyan kentimizdir. Bugün İstanbul’un nüfusu yaklaşık 18 milyon (130 ülkenin nüfusundan çok).Ülkemizin ulusal çıkarları için İstanbul’un nüfusunu denetimli biçimde Anadolu’ya taşımalıyız. İstanbul’u bekleyen çok büyük bir tehlike de deprem. Depreme bu aşırı nüfus ve bölgede yoğunlaşmış sanayi tesisleriyle yakalanırsak sonuçları çok ağır olur. Bilim insanımız sayın Celal Şengör’e göre ulusal bağımsızlığımız bile riske girebilir.
  9. Son zamanlarda ülkemizde altın arama bahanesiyle ormanlarımız yok ediliyor. Ormanlarımızın katledilmesine kesinlikle göz yummayalım. Bu ülke halkı kısa zaman sonra ormanlarının altından, paradan daha değerli olduğunu anlayacaktır. Sözlerimi bir Kızılderili reisinin şu uyarısıyla sonlandırıyorum:

    “Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda son balık tutulduğunda beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.”

    Ülkemizde şu anda 7-8 milyon olduğu kestirilen yabancıları geri gönderme koşullarını arayalım. 250 bin Dolar vererek Türk vatandaşı olmayı yasaklayalım.

    Türk vatandaşlığı parayla satılmaz, satılmamalı. Ben buna şiddetle karşı çıkıyorum.

    Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşlığı parayla satılamaz.

    Ne kadar geri kalmış veya geri bırakılmış ülkeler varsa oradan kaçanlar T.C. vatandaşı olmuş!..

KIZILCAGÜN TV Yayın Yönetmeni Sn. Murat ÖZBÜLBÜL’den çağrı…

KIZILCAGÜN TV Yayın Yönetmeni
Sn. Murat ÖZBÜLBÜL’den çağrı…

Dostlarım,

(AS: Bizim katkımız yazının altındadır..)

Ankara Kutludüğün mahallesinde taş ocakları endemik bitki türlerinin ve tarihsel eserlerin bulunduğu doğa harikası bir vadiyi taş ve toz yığınlarının altına gömüyor.

Köylüler doğalarının yok edilmesine isyan ediyorlar, seslerini duyurabilmemiz için bizden yardım istediler.

Biz de KIZILCAGÜN TV olarak gittik, dertlerini dinledik, görüntüleri çektik ve yayınladık.

Lütfen çevre duyarlılığı olan tüm dostlarımız bu videoyu izlesin ve paylaşarak izletsin ki,
sosyal medya üzerinden bir kamuoyu oluşturabilelim.

Youtube videosunun altına yorum yapmayı da unutmayın lütfen..

=========================

Unutulmasın!

KOVİT-19 bir çevresel hastalıktır!
Çevreye hoyrat ve saygısız tutum ve davranışlarımızın ürünüdür.
Doğa, savunma tepkisiyle bizleri cezalandırarak ders vermektedir.
Bu sorumsuz girişe artık “DUR” demenin zamanı gelmiş ve geçmiştir.
İKLİM FELAKETİ ve kuraklıktan yakınarak yağmur duasına çıkmak yerine,
AĞAÇ DİKME çağrısı yapılsa daha iyi olmaz mıydı?

İNSANOĞLU : Çevreyi koru, betonlaştırma, ağaç kesmeyi unut ama bol bol dik..

  • Tavşanlar gibi üremeye son ver!

Doğada tüm türler azalırken salt insanoğlu çoğalamaz; bu doğa yasalarına aykırı!
Aklını başına al insanoğlu, gelecek kuşaklara kalmadan kendine cehennem ediyorsun dünyayı.

Çoooooooooooooook tasarruflu yaşamayı öğren!

HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Geç bile kaldık, anlaşıldı mı??

KIZILCAGÜN TV ile söyleşimizde salgını ve çevresel bağlamını irdeledik, öneriler sunduk, izlenmesini, paylaşılmasını ve gereğini herkesten bekleriz..

KIZILCAGÜN TV Programımız – 05 Aralık 2020 – Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Sevgi ve saygı ile. 12 Aralık 2020, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Ankara Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı Anabilim Dalı (E)
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net         profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik     twitter  @profsaltik

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR

İKLİM DİZGİNLENEMİYOR*

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
Çekirdek Fiziği Uzmanı
Savunma Sanayisi E. Müsteşarı

Değerli arkadaşlar,

Yıllardan beri süregelen ve hemen tüm ülkelerin sözde üzerinde (kezlerce) anlaştıkları, ama asla ve asla kesin uygulamaya geçmek cesaretini gösteremedikleri (kapitalist yaşam biçiminde köklü değişiklikler gerektiren) Programlar uygulanamadığından, belki binlerce yıl sonra meydana gelmesi olası “İklim Felaketinin” ayak sesleri çok daha gürültülü duyulmaya başladı…

Azalmadığı gibi, üstelik artarak süren fosil (hydro-carbon) yakıt kullanımı nedeniyle Sera Gazları (Metan, CO2) (AS: SOx ve NOx gazları da dahil..) Atmosferde birikiyor. Atmosferde CO2 birikimi (%1,5/yıl) Küresel sıcaklık artışını (%2/yıl) ve sıcaklık artışıyla karasal buzulların erimesi, denizlerde su düzeyinin artış oranını (%4/yıl) tetikleyerek (Domino etkisi) sarmal sürüyor.

Belki bilinçli, belki içgüdüsel, Dünyanın birçok ülkesinde Gelecek kaygısı yaşayan Gençler ayaklanıyor, gösteriler, yürüyüşler yapıyorlar, ama burada her şey boşuna… var gücüyle “Ahiret” için didinen Türkiye toplumu Dünyadan bihaber yaşıyor; anlaşılan o ki, Dünyada olan biten şeyler Türkiyeyi pek ırgalamıyor.. oysa iklim olumsuzluğunda Türkiye’nin de kendi çapında katkısı var.

Son İklim Konferansında, (Katowice, Polonya) alınan ünlü “2 derece” kararı (yani şimdilerde 15 C derece olan Dünya yüzeyi ortalama sıcaklığını 17 dereceye çıkarmamak kararı) büyük olasılıkla gerçekleşemeyecek gibi görünüyor; çünkü son ölçümler bize ferahlatıcı bilgiler vermiyor…

Atmosferde sera gazları derişiminin artışına koşut, Dünya ortalama sıcaklığı da yükselişini sürdürüyor ve tabii Deniz düzeyi de. En son veriler ışığında yaptığımız hesaplar, kritik sıcaklık 17 C derecenin bu yüzyılda aşılacağını gösteriyor. Ondan sonrası ne olur, bir şey söyleyemiyoruz; çünkü en azından ilk “insan” atalarımızın doğa sahnesine çıktıkları son 2 milyon yıllık süreçte böyle bir durum yaşanmamıştı…

Buzulların son 150 yıldaki erime hızı temelinde yapılan hesaplara göre, deniz düzeyinin 2100’de 2000 yılı düzeyinin 2-3 m yukarısında olacağını söyleyebiliyoruz. Ağırlıklı olarak insan kaynaklı sera gazları nedeniyle Dünya ortalama yüzey sıcaklığı, bu gidişle, son 2 milyon yıldır hiç görülmedik bir düzeye, 18-20 C dereceye dek yükselebilecektir bu yüzyılın sonunda…

2050-2100 arası Fauna ve Florada çok nedenli ve çok boyutlu bir küresel kıyımdan insan nüfusunu da payını alacak, nüfus 10 milyardan 2-3 milyara değin düşebilecektir… Küresel ısınım salt buzulları eritmekle, Dünya coğrafi haritasını değiştirmekle kalmayacak; Dünyanın siyasal haritasını da değiştirecektir elbette….

Fotoğraf açıklaması yok.

Gelecek kuşaklardan, şimdiden payıma düşen utançla özürler dileyerek, kaygılarımı dile getirmekten başka bir şey elimden gelmediği için son derece üzüntülüyüm….æ 🤔
=========
* Aynı konudaki önceki yazımızın güncellemesidir..
(21.02.2019, http://ahmetsaltik.net/?s=iklim+dizginlenemiyor)