Etiket arşivi: “Hak – hukuk – adalet”

SLOGANLAR (ÖZLÜ SİYASAL TALEPLER) ve REKLAMCILIK…

portresiLütfü Kırayoğlu
ADD Gn. Bşk. Başdanışanı
Mühendis – Yazar

Tarihin tekerleğini, hep devrimci kitlelerin doğru eylemleri döndürüp ilerletti. Sınıflı toplumların ortaya çıkışından bu yana bu kural hiç değişmedi. İster doğru bir önderlik altında başlasın, ister kendiliğinden gelişsin, büyük kalabalıklar taleplerini (istemlerini) doğru bir zeminde ve özlü olarak ifade edebildiklerinde, devrimci kitlelere dönüşebildiler. Elbette, örgütlü bir toplumda devrimci önderliğin rolü tartışılmaz.

İşte haklı taleplerin olgunlaşarak kısa ve özlü olarak ifade edilmesine dilimize dışarıdan girmiş olsa da “SLOGAN” (savsöz) diyoruz. İlk çağlardaki büyük ve haklı isyanların sloganlarının neler olduğu konusunda yazılı tarihten çok bilgi alamasak bile en azından birkaç yüzyıllık tarihimizin bize ilettiği sloganları biliyoruz. Kendi tarihimize baktığımızda Osmanlı despotizmine karşı ayaklanan Şeyh Bedrettin’in “YARİN YANAĞINDAN GAYRI HER ŞEYDE, HER YERDE, HEP BERABER” sözü günümüzde bile kitleleri heyecanlandırıyor. Yine Osmanlı döneminde göçer Türkmen topluluklarına uygulanan baskı ve yıldırma politikalarına karşı, “FERMAN PADİŞAHIN, DAĞLAR BİZİMDİR” sözü yakın yıllara dek Ege dağlarını, Torosları isyancıların sığınağı haline getirdi. Alevilere uygulanan baskıya karşı Pir Sultan Abdal’ın “YÜRÜ BRE HIZIR PAŞA, SENİN DE ÇARKIN KIRILIR / GÜVENDİĞİN PADİŞAHIN, O DA BİRGÜN DEVRİLİR” sözü günümüzde de geçerli.

İngiliz devrimci (General) Cromwell’in İngiliz parlamentosunu ahıra benzetirken söylediği “ALTIN SİZİN TANRINIZ OLMUŞ”, ya da “ATIM KADAR BİLE DİNDAR DEĞİLSİNİZ” sözleri. 1789 yılı Temmuz ayında ayaklanan Fransız devrimcilerinin “EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK, KARDEŞLİK” sözlerinin 1908 devrimini yapan İttihatçıları etkileyerek II. Abdülhamit sultasını devirmiş olması, dahası, yakın zamana dek Abdülhamit yandaşı bir siyasal akımı savunan kadın liderin yeni kurduğu partisinin toplantılarında “MUSAVAAAT, MEŞVEREEET, ADALEEET” diyerek haykırması ilginç değil mi?

Ekim devrimi” dediğimiz 1917 Rusya’sındaki “BÜTÜN İKTİDAR SOVYETLERE” sözü ile Şubat devriminin karmaşasına nokta konması, bir sloganın, saatler süren ateşli bir nutuktan daha sonuç alıcı olduğunun kanıtı değil mi?

Yakın tarihimizde CHP’nin hatalı politikalarına karşı, tanınmış solcularımızı bile etkileyerek, “DUR” anlamına gelen el işareti ile “YETER. SÖZ MİLLETİNDİR…” sloganını kullanan Demokrat Parti’nin peşine taktığı kitleleri nerelere sürüklediği, günümüzü bile etkileyen ders alınması gereken bir örnektir.

Yine yakın tarihimizde, 1968 devrimci gençlik hareketinin binlerce genci peşinden sürükleyen etkili taleplerine ne demeli. Bütün Dünya gençliğini etkileyen “GERÇEKÇİ OL. İMKANSIZI İSTE…” sözü kadar bize ait olan “ALTINCI FİLO. DEFOL…!”, ya da “YAŞASIN TAM BAĞIMSIZ ve GERÇEKTEN DEMOKRATİK TÜRKİYE” sözü bugün unutturulmaya çalışılan, ancak halen geçerli olan temel slogan değil midir?

Daha dün denecek bir tarihte Gezi eylemleri sırasında, bütün halkı direnişe çağıran “HER YER TAKSİM, HER YER DİRENİŞ” sözü kadar, bu direnişin siyasal rengini ve hedefini koyan “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ” sözü Anadolu’nun en baskıcı köşelerindeki üniversite öğrencileri kadar, “apolitik” olmakla suçlanan futbol seyircisinin de stadyumları inlettiği doğru bir hedef değil mi? Hele 12 Eylül 1980 sonrası Ordu içinde örgütlenen FETÖ’cü casus şebekesinin Kemalist subayları kumpas davaları ile zindanlara tıktığı, TSK içinde elde ettiği mevzilerle 15 Temmuz 2016 gecesi Amerikancı bir darbe tezgahladığı bir dönemde bundan daha anlamlı bir slogan olabilir mi?

YA İSTİKLÂL YA ÖLÜM…

Kuşkusuz Türk tarihinin en anlamlı sözü “İSTİKLALİ TAM TÜRKİYE” şiarı (ilkesi) ile yola çıkan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının haykırdığı “YA İSTİKLAL YA ÖLÜM” sloganıdır. İşgal altındaki bir ulusu 14 günde Kocatepe’den İzmir rıhtımına çıplak ayakla ve savaşarak koşturan bu slogandır. Ve bu slogan, günümüzde neredeyse her gün yoksul Mehmetleri al bayrağa sarılı tabutlar içinde yoksul köy evlerine geri getirip, gözü yaşlı analara “VATAN SAĞOLSUN” dedirtmektedir.

SLOGAN ÜRETME DÖNEKLERİN TEKELİNE GEÇTİ

Dünyayı değiştirme ideali ile yola çıkan 1968 gençliği gözünü kırpmadan, idam sehpasına yürüyen kahramanlar üretti. Bugün 70’li 80’li yaşlarına karşın büyük bölümü şimdilerde gençliklerinin heyecanı ile mücadeleye devam ediyorlar (savaşımı sürdürüyorlar). Ne var ki bu kuşak hatırı sayılır miktarda dönek de üretti. Bunların bir kesimi çok satışlı gazetelerin köşelerini tutarak “biz de bir vakitler devrimciydik” ya da “Ben Paris’te kaldırım taşlarını polise fırlatırken…” şeklinde yazılar yazarak binlerce Dolar aylıklarla beslendiler. Aynı takım, “Güneşi zapt etmek” için çıktıkları yolun sonunda TV ekranlarını da zaptetti. Ve bu dönek takımının bir kesimi de 1980 sonrası çok geçerli hale gelen reklamcılık sektörüne hakim (egemen) oldu. Ne de olsa 1968 döneminde çok sayıda slogan üretmişlerdi. Biradan, çikolataya, prezervatiften, çocuk mamasına dek her şeyi en iyi pazarlayan sloganları onlar üretiyorlardı. İçlerinde bu konuda üniversitelerde ders verenleri, kürsü sahibi olanları da çıktı.

Artık siyaset de metalaşmıştı. Siyaset-Ticaret-Tarikat, Uğur Mumcu’nun deyişi ile el ele yürüyordu. Sıra siyaseti ve sözde siyasetçileri pazarlamaya geldi. Artık kitleleri kandırmak için afişlerin hangi renk olması gerektiğine psikologların da katıldığı bir kurul ile karar veriyorlardı. Nonoşların giydiği “NO…NO…NO… WELL MAY BE… YES” yazılı gömlekleri en ünlü siyasiler çekinmeden giyebiliyordu. Ecevit’in külüstür seçim otobüsünün yerini devasa sahneler ve beynimizi delen ses sistemleri almıştı. Elbette Bülent Ecevit’e seçim kazandıran “HESAP SORACAĞIZ”, “TOPRAK İŞLEYENİN SU KULLANANIN”, “ANAYASADAN ÖNCE DOĞA YASA VAR” sloganları da tarihe gömülecekti. Artık siyasiler sahne sanatçısıydı ve ünlü şarkıcılar kentlerin meydanına kurulan sahnelere üvertür olarak sahneye çıkıyor, miting meydanına gelen vatandaşlara köfte ekmek ve para zarfları dağıtılıyordu. İçeriği olmayan sloganlar, gereksiz polemiklerle günümüze geldik.

Artık en devrimci sloganlar “HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK” (oysa bu sloganın önceleri açılım döneminde Abdullah Gül söylemişti) . “KURBAN OLURUM SANA” , “AZ KALDI. AZ KALDI” gibi içerikten yoksun, her renkten siyasi akımın bile rahatça söyleyebileceği sözler kalıyordu. “GELİYOR GELMEKTE OLAN” gibi hiçbir Türkçe kalıba sığmayan garip sözü ise hangi yabancı ülkede eğitim aldığını bilmediğimiz birileri üretmişti. Geriye en “devrimci” slogan olarak “HAK-HUKUK-ADALET” kalıyordu ki bunu da her siyasal akım söyleyebilirdi. Zira devrimci sloganlara gereksinim yoktu. Ya bir de böyle şeylere alışıp daha sonra lider sultasına da son veriverirlerse!

BİRAZ CESARET LÜTFEN…

Varolan siyasal iktidarı devirecek sloganlar aramaya ne gerek var! Nasıl olsa yaratılan ekonomik kriz (bunalım) ile siyasal iktidar günün birinde kendiliğinden devrilir, yerine de sizi oturtuverirler. Oysa kitleleri denetim altında tutamadığınızda sizlerin çok “militarist” bulduğunuz “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ” sloganını kendiliğinden atıyorlar. Hiç değilse “NO…NO…NO… WELL MAY BE… YES” sloganı yazılı gömlek giyen siyasetçi kadar ya da Amerikan bayraklı bluz giyen Bakan eşi kadar cesaretli olun ve “MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ” yazılı ya da Türk bayraklı gömleklerinizi giyip bulunduğunuz localardan halkın arasına inin.

ŞİİR KÖŞESİ : HAK-HUKUK-ADALET…

ŞİİR KÖŞESİ

Prof. Dr. Halil Çivi / İMZA...


Prof. Dr. Halil Çivi
İnönü Üniv. Eski İİBF Dekanı
21.01.2021. ÇİĞLİ / İZMİR

HAK-HUKUK-ADALET…

Güven bahçesinin gülleri solar,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Çaresiz kalanlar saç ve baş yollar,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Ahlak çeşmesinin gözesi kurur,
Mazlumların malı kar gibi erir,
Güçlünün, zalimin kervanı yürür,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Haramiler çete kurar, yol keser,
Komşu komşusuna kin, nefret kusar,
Her sokakta zulüm rüzgarı eser,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Ahlak, vicdan hiçbir işe yaramaz,
Yargıçlar özgürce karar veremez,
Yargı, zorbalardan hesap soramaz,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Basın, doğruları yazamaz olur,
Meclis, sorunları çözemez olur,
Hukuk, zorbalığı ezemez olur,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Dürüstlük ağacı kökünden kurur,
Vatandaşın işi rüşvetle yürür,
Özgürlük umudu mum gibi erir,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Doğruyu yazanın eli kırılır,
Ozanın sazının teli kırılır,
Devlet dümeninin mili kırılır,
Hak, hukuk adalet çekip giderse…
Xxx
Gönüllere korku salan çoğalır,
Suçsuzlara kara çalan çoğalır,
Zorbalıkla zengin olan çoğalır,
Hak, hukuk adalet çekip giderse…
Xxx
Cehalet, düşmanlık doruğa varır,
Yürekler taşlaşır, vicdanlar kurur,
Toplumun kardeşlik bağları çürür,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Çetenin, mafyanın borusu öter,
Yolsuzluk, hırsızlık dünyayı tutar,
Egemen devletin hukuku biter,
Hak, hukuk, adalet çekip giderse…
Xxx
Halil Çivi diyor yollar tükenir,
Çalışıp üreten eller tükenir,
Doğruyu söyleyen diller tükenir,
Hak hukuk adalet çekip giderse…
Xxx

 

 

İLK HEDEFLER BEYANNAMESİ

İLK HEDEFLER BEYANNAMESİ

Necdet SARAÇ

Necdet SARAÇ
ABC Gazetesi

http://www.abcgazetesi.com/ilk-hedefler-beyannamesinin-tam-zamani-7904yy.htm

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

……. “artık yeter” diyen bütün çevreleri kapsayacak bir “İlk Hedefler Beyannamesi”  ciddi bir ihtiyaçtır.  Bu “beyanname” bir “Kurucu Meclis” mantığıyla, adaletli, laik ve demokratik bir Türkiye perspektifini içermeli, yüzü sola dönük, net ve anlaşılır olmalıdır:

• AKP ile Cumhuriyetin temel değerleri ve ilkelerimiz üzerinden hiçbir pazarlığa girmeyeceğiz. Bu çürümüş sisteme ve “Parti Devleti Düzenine” son vereceğiz!
Bu düzeni değiştireceğiz, ülkeyi demokratikleştireceğiz. Parlamenter sistemi güçlendireceğiz. Seçim barajını kaldıracağız. Kuvvetler ayrılığını yeniden oluşturarak, yargıyı bağımsızlaştıracağız. “Özel Mahkemelerin” aldığı bütün kararları yeniden yargıya taşıyacağız! Adaleti sağlayacağız!
Türkiye’yi özgürlükler ülkesi yapacağız! Sorunlar karşısında baskıcı, kısıtlayıcı, otoriter değil, özgürlükçü yöntemleri tercih edeceğiz!
Kürt meselesini açık-şeffaf ve barışçıl yöntemlerle, eşit yurttaşlık (AS: Yurttaşların eşitliği olmalı, aşağıda açıkladık..) temelinde çözeceğiz! Tüm toplumsal grupları çözümlere ortak edeceğiz!
• Bütün ayrımcılıkların, ötekileştirmelerin panzehiri olan laikliği hayata geçireceğiz!
• Bütün yurttaşları kucaklayacak, yoksulluğu ve işsizliği çözecek sosyal refah devleti inşa edeceğiz! Kamuculuğu, kooperatifleşmeyi ve dayanışmayı öne çıkaracağız!
• Eğitimde eşitliği, laikliği ve bilimi öne çıkaracağız! Özelleştirmeye son vereceğiz!
Sağlık hizmetlerinin tümünü parasız hale getirerek parası olanların şifa bulduğu parası olmayanların ölüme terk edildiği düzene son vereceğiz!
Barınma ihtiyacının bir hak olduğunu, bu doğrultuda tüm toplu konut kurumlarımızı öncelikle yoksul insanların barınma sorununu çözmeleri için görevlendireceğiz!
• Yayılmacı ve maceracı olmayacağız. “Yurtta barış, dünyada barış” diyeceğiz. Ortadoğu Barış Konferansı’nı toplayacağız. Irak’tan, Suriye’den, Katar’dan askerlerimizi geri çekeceğiz. Savaştan kaçıp gelen Suriyelilere “insan” muamelesi yapacağız!
………….
======================================
Dostlar,

Yukarıdaki dizeler sevgili Necdet Saraç dostumuzun..
CHP Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ADALET YÜRÜYÜŞÜ‘nün bitmesine birkaç gün kala yazılmıştı (05.07.2017). CHP’ye bir öneriler demeti sunmaktaydı CHP’nin köklerinden hareketle. Ancak 10 maddelik Maltepe Bildirisi okundu yürüyüşün bitimini izleyen ertesi gün, 9 Temmuz 2017’de…

Bu büyük – görkemli – tarihsel yürüyüşün 3 temel teması HAK +HUKUK + ADALET idi.

Kamuoyunda yarattığı dev enerjinin sönümlenmemesi, AKP = RTE‘nin o olumlu rüzgarı kıracak propagandasına izin verilmemeli! Toplum istim hatta diken üstünde.. Bu sorumluluk da tümüyle CHP’nin olamaz.. Zaten ADALET YÜRÜYÜŞÜ’nün kurumsal sorumlusu tek başına CHP değil, bu 3 değere susamış tüm toplum kesimleriydi. İstimin soğutulmaması gerek.

Önemli bir düzeltme de yapmak zorundayız                     :

  • “Eşit yurttaşlık”, bir ülkede toplulukların (halkların, milliyetlerin, cemaatlerin) birbirlerine eşitliği temelinde kurulan sistemi anlatır. Farklı etnisite ve inanç topluluklarının hukuki-siyasi olarak tanınması; farklı toplulukların birbirleri karşısında konumlandırılması demektir. Bu etnikçi anlayış, bir tür yeni-feodalizm icadıdır. Oysa CHP Programı, devletin yurttaşların etnik köken, inanç, cinsiyet, vb. topluluk özellikleri karşısında kör kalmasını, bunlardan bağımsız olarak her yurttaşın birey olarak eşitliğini yükseltir. Bizim için “eşit yurttaş” değil, yurttaşların eşitliği” ilkesi esastır.

    (Basın duyurusu, 27.09.2013, Prof. Dr. Birgül AYMAN GÜLER CHP İzmir Milletvekili, PM Üyesi ve Prof. Dr. Süheyl BATUM CHP Eskişehir Milletvekili)

1959 Ocak ortalarında toplanan CHP 14. Kurultayı, bir ”İlk Hedefler Beyannamesi”’nde
Güç Birliği’nin hedeflerini saptanmıştı..

Başbakan Menderes’in DP hükümeti, deyim yerinde ise ‘gemi azıya almıştı!’… CHP karşı atak ile İLK HEDEFLER BEYANNAMESİNİ yazdırdı. 58 yıl sonra ülkemizin kurucu partisi CHP, bir başka biçimde toplumun ertelenemeyecek hizmet gereksinimlerini dile getirmekte..

58 yıl öncesinin çok benzeri hatta çok daha ağırı günümüzde yürürlüktedir ve bu kez iktidarda AKP = RTE var; hem de DP gibi 10 yıl değil 15 yıldı tek başına!

Ders alınmalı ki; tarih yinelenmesin!..

Sevgi ve saygı ile. 22 Ağustos 2017, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Av. HÜSNÜ ÖNDÜL : Adalet Nedir?

Adalet Nedir?

Av. HÜSNÜ ÖNDÜL

En azından 2 bin 500 yıldır filozofların cevap bulmaya çalıştığı bir soruyu soruyoruz:
Adalet nedir?

(AS : Bizim katkımız 2 yerde metin içinde ve yazının sonundadır..)

Bir uzun yürüyüşün ardından sorulan soru: Adalet nedir? Adalet kavramı üzerine çok şey söylenmiştir. Türkiye’de güncelliği, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’dan başlattığı ve 25. günde İstanbul Maltepe’de son bulan yaklaşık 450 kilometrelik uzun yürüyüşüdür. Ben de bu vesile ile 5 yıl önce yazdığım ve o tarihte Evrensel’de yayımlanmış olan “Adalet” başlıklı yazımı tekrar yayımlamıştım.

Hans Kelsen’in 1953 yılında yazdığı makalenin başlığı soru şeklindedir: “Adalet nedir?”
Kelsen, şöyle der:

  • “Başka hiçbir soru, bu kadar tutkulu bir şekilde tartışılmamış; başka hiçbir soru böylesine çok kan ve gözyaşı dökülmesine sebep olmamış ve başka hiçbir soru Eflatun’dan Kant’a en ünlü düşünürlerin yoğun ilgisine konu olmamıştır. Ancak başka hiçbir soru bugün, diğer zamanlarda olmadığı kadar da cevapsız kalmamıştır. Öyle görünüyor ki bu soru, kaderine boyun eğmiş bilgeliğin uygulandığı ve insanın kesin bir yanıt bulamayacağı, fakat ancak onu geliştirebileceği sorulardan biridir.”

Eflatun’dan (Platon, M.Ö.427- 347) söz ediyoruz. Demek ki, en azından 2500 yıldır filozofların cevap bulmaya çalıştığı bir soruyu soruyoruz: Adalet nedir? Soru önemli. Sözlüklerde tarif edilmeye ve soruya cevap verilmeye çalışılıyor. Genel olarak şöyle deniyor:

  • Adalet sözcüğü ile birlikte, hak, hukuk; hakkı, hukuku gözetme, buna uyma, hakkı, hukuku yerine getirme ve benzeri anlatımlarda da bulunuluyor.
  • Türk Dil Kurumu sözlüğünde “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması” gibi bir açıklama da var. (AS: çooook kısır bir tanım..)

CHP’nin “adalet nedir?” sorusuna verdiği bir cevap var. Günümüz koşullarında ve Türkiye’de “adalet nedir?” sorusunun cevabı, özetlersek, bu 10 maddedeki taleplerdir:

1. Fetullah Gülen Terör Örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.
2. OHAL derhal kaldırılmalı ve hukuk düzeni evrensel ilkelere uygun olarak yeniden tesis edilmelidir.
3. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmalıdır. Adil yargılanma hakkı eksiksiz bir şekilde uygulanmalıdır. “Kolektif suç” gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
4. Bugün, OHAL uygulamalarıyla mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik hakları ellerinden alınmıştır. OHAL mağdurları adeta “sivil ölüme” terkedilmiştir. Mağdurların yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara hukuk devletinin gereği olarak son verilmelidir.
5. Akademisyenler ve diğer kamu görevlileri görevlerine iade edilmelidir. Anayasa Mahkemesinin içtihatları dikkate alınarak, tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.
6. 150’nin üzerinde gazetecinin hapiste olduğu bir ülkede demokrasiden söz edilemez.
Sadece mesleklerini yaptıkları için tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılmalı,
medya üzerindeki tüm baskılara son verilmelidir.
Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
7. OHAL koşullarında, serbest tartışmanın yapılamadığı bir ortamda ve üstelik “devletin bütün imkânları seferber edilerek” gerçekleştirilen Anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Toplumun ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayan anayasa yerine, bir kişinin beklentilerine yanıt veren bir Anayasa değişikliği Yüksek Seçim Kurulu’nun yasadışı kararıyla yürürlüğe konulmuştur. Bu bir “mühürsüz seçimdir.” Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir.
8. Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan, insan haklarına dayalı demokratik – laik – sosyal – hukuk devleti güçlendirilmeli, liyakat esası kamuda göreve başlama ve yükselmede esas alınmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmeli ve toplumsal adaletsizliği yeniden üreten eğitim politikaları değiştirilmelidir.
9. Sadece hukuk alanında değil, toplumsal yaşamın bütün alanlarında yaygın bir adaletsiz düzen devam etmektedir. İşsizlik, yoksulluk, insanca yaşam ücretinden yoksunluk, örgütsüzlük, ayrımcılık, yaygın şiddet, terör gibi çok geniş bir yelpazede yaşanan toplumsal adaletsizliklerin giderilmesi için ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal barışımızı bozan tüm antidemokratik uygulamalara eşit yurttaşlık* temelinde son verilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahim görünümlerden biri olan kadınlara karşı ayrımcılığın önüne geçilmeli, kadınların özgürlük alanları korunmalı, kadın hakları toplumsal hayatın her alanında uygulanmalıdır.
Not :  Bu maddede “eşit yurttaşlık” değil “Yurttaşların eşitliği” olmalı. “Eşit yurttaşlık”,
bir ülkede toplulukların (halklar, milliyetler, cemaatler) birbirine eşitliği temelinde kurulan sistemdir. Farklı etnisite ve inanç topluluklarının hukuksal-siyasal olarak tanınması; farklı toplulukların birbiri karşısında konumlandırılması demektir. Bu etnikçi anlayış, bir tür
yeni-feodalizm icadıdır. Oysa CHP Programı, Devletin yurttaşların etnik köken, inanç, cinsiyet, vb. topluluk özellikleri karşısında kör kalmasını, bunlardan bağımsız olarak her yurttaşın
birey olarak eşitliğini yükseltir. Dolayısıyla “eşit yurttaş” değil, “yurttaşların eşitliği”
ilkesi asıldır
. (A.S.)
10. Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemizin içindeki adaletsizlikleri de kökleştiren bir kısır döngü yaratmıştır. Adalet sadece iç politikaya ve toplumsal yaşama değil uluslararası ilişkilere de hâkim olmalıdır. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara,* tüm kimliklere kardeşçe, adilane yaklaşan, barışçıl ve uluslararası hukuka saygılı bir dış politikaya dönüş yapmalıdır. Türkiye yüzünü insan haklarına, hukuk devletine, adalete önem veren milletler ailesine çevirmelidir. Not : “tüm halklara” değil “tüm ulusumuza” olmalıdır.. (A.S.)

Hukuka ve Anayasaya saygı, adaleti sağlamanın ilk koşuludur. Hukuk güvenliğinin olmadığı ve adaletin gerçekleşmediği bir toplumda, kamu düzeni ve toplumsal barış sağlanamaz. Adaletsiz toplum ise, insan haysiyetinin zedelendiği bir toplumdur. Bu “Adalet Çağrısı”; adaletin, insan haysiyetine saygının ve toplumsal barışın temeli olduğu inancıyla hazırlanmıştır.” Görüldüğü gibi “Adalet “yürüyüşü, CHP perspektifinden, yalnızca yargısal işlemlerle sınırlı bir yürüyüş değildir. Çok geniş olduğu anlaşılmaktadır ki biz de bu yaklaşımı doğru bulmaktayız.

Peki bu talebi, Avrupa Birliği perspektifinden nasıl değerlendirebiliriz? Biliyorsunuz, AB müktesebatında, Katılım Ortaklığı müzakerelerinde 35 fasıl var ve bu fasıllardan 23. fasıl yargı ve temel haklar faslı, 24. fasıl da adalet, özgürlük ve güvenlik faslıdır. İnsan hakları savunucuları olarak çok uzun zamandır, hem Türkiye yetkililerine bu fasılların gereklerini yapmalarını hem de AB yetkililerine bu fasıllar üzerindeki ambargolarını kaldırmalarını öneriyoruz. Çünkü Türkiye’de insan hakları ihlallerine baktığımızda öne çıkan ve ağır insan hakları ihlalleri olarak nitelenebilecek konular bu fasıllar dahilinde olan konular.
– İfade özgürlüğü,
– inanç özgürlüğü,
– kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı,
– toplanma özgürlüğü,
– yaşam hakkı ve
– işkence yasağı gibi…

Ve bu AB’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri bağlamındaki hukukun üstünlüğü ve demokrasi, azınlık hakları ve insan haklarına saygı kriterleriyle (AS : ölçütleri) doğrudan ilişkili konular. Üstelik Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı da (Lizbon, 2000) 2009’dan itibaren uyulması zorunlu belgelerden. AB Divanı da çeşitli kararlarında hem AİHS ve hem de AB Temel haklar Şartı’nın bağlayıcılığına vurgu yapmaktadır. Fakat Türk hükümetinden yapılan açıklamalar şaşırtıcı. Hükümet dört yıl önce örneğin 23. fasılla ilgili bütün hazırlıkları yapmış olmasına karşın, düzenlemeleri hayata geçirmemekte ve sürekli olarak AB’nin fasılları açmasını istemektedir. Burada, hükümetin haklar ve özgürlüklere araçsal bakış açısını ve insan haklarını içselleştiremeyişini görmekteyiz. Haklara ve özgürlüklere insan merkezli, insanın hakları ve onurunun korunması merkezli bakılmadığını gözlemlemekteyiz.

Meseleye, devletin dış politikasında duyduğu ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçların gerektirdikleriyle sınırlı yaklaşıyorlar. İnsan hakları konularına böyle yaklaşılamaz. Yurttaşın hak ve özgürlüğü pazarlık konusu yapılamaz. Hükümetin yapması gereken, insan hakları standartlarını yükseltmektir. 23 ve 24. fasılların açılmasıyla ilgili bir taraftan AB ile görüşmek ama onlar açmasalar bile bu fasıllardaki insan hakları standartlarını yakalamak, mevzuatı ona göre düzenlemek ve uygulamaktır. Çünkü bu fasıllarda yer alan konular doğrudan adalet kavramıyla ve elbette teknik olarak hukukun üstünlüğü ilkesiyle alakalıdır. CHP’nin 10 maddelik açıklamasında sosyal adalet kavramına da, çalışma hakkına da, sosyal güvenlik hakkına da yer verilmiştir. Sosyal demokrat bir partiden elbette sosyal adaleti savunması beklenir. Çok değerli. Kuçuradi’nin işaret ettiği ve benim de ondan ilham alarak pek çok kez yazmaya, söylemeye çalıştığım gibi, sosyal adalet bir ilkedir. Gelir dağılımı adaletsizliği de bir durumdur. O nedenle adaletsiz durumları, ilkeye (sosyal adalet ilkesine) uyumlu hale getirmeliyiz. Ne yapmalıyız, neyi talep etmeliyiz? Sosyal sınıf ve tabakalar arasındaki gelir dağılımını adaletli hale getirmeliyiz. Getirilmesini talep etmeliyiz; bunun için mücadele etmeliyiz.

Yalnızca bununla da sınırlı değil. Kentler, bölgeler arasındaki gelir dağılımını da sosyal adalet ilkesinin gereği olarak adaletli hale getirmeliyiz; bunu talep etmeliyiz, bunun için mücadele etmeliyiz. Adalet kavramına başka bir açıdan da yaklaşmak mümkün. Bu da ceza adaleti ve onarıcı adalet kavramlarıyla ilgili bir konudur. İnsan hakları perspektifinden bakacak olursak, şöyle bir durum var ortada: Demokrasiye geçiş süreçlerini yaşayan 40’tan fazla ülkede, çatışma dönemlerinde ağır insan hakları ihlallerinin failleri büyük oranda devlet görevlileri oluyor. Bu oran neredeyse % 90’lar oranında faillerin devlet görevlileri olduğunu gösteriyor. Fakat onlar da “biz darbeleri devleti korumak için yaptık, komünistlere karşı vatan savunması yaptık ya da bölücülere karşı savaştık” diyorlar.

Güney Afrika hariç, bütün bu çatışma süreçlerini yaşayan ülkelerde ceza adaleti yürürlüğe girdi ve failler yargılandı. Bazen de Arjantin örneğinde olduğu gibi, darbe sona erince yargılamalar başladı; bir süre sonra “son nokta (punto Final)” ve “itaat zorunluluğu yasaları” çıkarıldı ve failler büyük ölçüde affedildiler. Fakat yaklaşık 10 yıl sonra mücadeleler sonunda bu tür “af yasaları” geçersiz sayıldı ve ağır insan hakları ihlallerinin failleri yargılandılar. Cezasızlığa karşı verilen mücadelenin sonunda oldu bu. Fakat bazen de ceza adaleti ile birlikte onarıcı adalet usulüne de bakmak lazım. Bu tür adalet anlayışında tazminatlar (mağdurlar açısından bir haktır), özürler, itiraflar, pişmanlıklar gündeme geliyor ve bir yargılama sonucu olmuyor. Geçiş dönemi adaletinin unsurları çok. Anıtlar, hafıza merkezleri, müzeler ve elbette onarıcı adalet açısından hakikat komisyonlarının rolü. Burada mağdur, fail yüz yüze gelir. Adalet için özür, çok çok önemli

OHAL ve adalet

Bir yıl geçti, darbe teşebbüsün ardından.Ve OHAL süreci yaşandı memlekette. Yaşanmakta. Adalet Bakanlığı bazı verileri açıkladı.Silahlı kuvvetlerden, polisten, yargıdan ve diğer kamu görevlilerinden kaç kişiyle ilgili adli işlem yapıldığı, kaç kişinin tutuklandığı konularında. Yargının da neredeyse % 40’ı “FETÖ’CÜ” olarak niteleniyor, tutuklanan hakim, savcı sayısına baktığımızda. Öte yandan, herhangi bir yargı kararı olmaksızın, mülkiyet hakkı bakımından ihlal gördüğümüz, el konulan bankalar, basın yayın kuruluşları (radyolar, gazeteler, matbaalar, televizyonlar), üniversiteler, yurtlar, diğer eğitim ve öğretim kurumları var. 25 KHK ile sırf barış istedikleri için, fikir beyanında bulunan barış akademisyenlerinin ihraç edilmesi var. Bu  konuda ILO, taa 1989’da İHD 1402’likler Komisyonumuzun raporu doğrultusunda “111 Sayılı İş ve Meslekte Aayrımcılık Sözleşmesi”ne aykırılık teşhisinde bulunulmuştu.*

2005 yılında 55 bin olan mahpus sayısı Şubat 2007’de 209 bine çıkmış.Yazan çizen gazeteciler ki sayısı 170’lere ulaşmış, hapiste. İnsanlar işlerine geri dönebilmek için açlık grevinde. Ölümüne bir direniş sergiliyorlar. Hükümet seyrediyor. Altı aydır faaliyete geçmesi beklenen bir komisyonu işaret ediyor. Şaka değil AİHM de işaret ediyor. Bize de bütün bu hukuksuzluklara, adaletsizliklere, darbelere, baskılara itiraz etmek düşüyor. Benim işin aciliyeti nedeniyle kendi adalet anlayışıma da uygun.

  • Nuriye ve Semih yaşasın. İşe iade edilsin. Serbest kalsınlar talebim, dileğim var.

Benim Büyükada’da gözaltında bulunan insanlığın yüzakı insan hakları savunucusu arkadaşlarımın derhal serbest bırakılması talebim var. Acun Karadağ , Esra Özakça ve sevgili kardeşim Veli Saçılık üzerindeki prangaların kaldırılması talebim var. Bunlar acildir. Düşünceleri nedeniyle hapiste olan gazeteci, yazar, milletvekili, belediye başkanlarının tahliyesine dair talebim var. Kendi adalet anlayışım gereği, insan hakları, aş, iş,özgürlük ve demokrasi ve elbette barış talebim var. İnsan hakları hukukuna uyma ve bunun gereklerinin yerine getirilmesidir benim adalet anlayışıyım. Kürt kentlerinin* yakılmasına, yıkılmasına karşıyım. İtirazım var. Savaşa karşıyım. OHAL’e karşıyım.
* AS : Böyle bir kavram yok.. Sözde Özerklik ilan edilen yerlerde Devletin meşru işlemi var.

Bugün yeryüzünde kabul edilen 183 (medeni, siyasi, kültürel, ekonomik, sosyal, dayanışma ve halkların hakları) hak ve özgürlük var. İnsan onurunun korunması için bu listedeki hakların ve özgürlüklerin herkes için, hemen şimdi, tanınmasını, uygulanmasını ve korunmasını istiyorum. Budur benim adalet talebimin içeriği…

Ülkeyi yönetenler duysun isterim… (HÖ/NV)

* Entelektüelin Dramı, 12 Eylülün Cadı Kazanı, Özen Haldun, İmge Kitabevi, Ankara, 2002

Av . Hüsnü Öndül : Hukukçu; İnsan Hakları Derneği, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve Çağdaş Hukukçular Derneği kurucu ve yöneticilerinden. İHD genel başkanlarından. İnsan hakları alanında çok sayıda  rapor hazırladı, projelerde yer aldı. Kimiz (şiir) ve İnsan Hakları Yazıları kitaplarını yazdı, Evrensel gazetesinde haftada bir yorum yazıyor.
=====================================
Dostlar,

Türkiye’nin gerçek gündeminin işgaline izin vermemeliyiz..
En temel gündemimizin başında belki de ADALET geliyor.
15 Haziran 2017 günü Ankara’dan başlatılan Büyük Adalet Yürüyüşü – Mitingi‘nin gündeme taşıdığı “10 temel istem” mutlaka ülkemizin gerçek gündemi olarak kalmalı ve gereklerinin yerine getirilmesi için siyasal iktidar sürekli olarak baskılanmalıdır.

Ne yazık ki 9 Temmuz 2017 ile 15 Temmuz darbe girişiminin 1. yılı arasında çoook kısa,
salt 6 gün süre var! Bu altın fırsatı AKP = RTE son birkaç gündür tepe tepe kullanıyor.. Kılıçdaroğlu’nun görkemli ve Guiness Rekorlarına giren yürüyüş ve mitingi öylesine ürküttü ki, kamuoyundaki etkilenmenin nötralleştirilmesi zorunlu oldu AKP = RTE için. Bunca yüklenme, abartı, tantana, traji-komik ritüeller ve dincilik soslu şehit – gazi sömürüsü bundan.. Panik büyük!

Öte yandan 29 Ekim, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 23 Nisan, 10 Kasım gibi ulusal tarihimizin dönüm noktası günlerinde yurt dışına kaçan, hastalanan, Bakanını ya da valiyi… yollayan anlayış; şimdi adeta kendi seçenek (alternatif) tarihini yaratmak istiyor.. 15 Temmuz şehitleri anıtlarının, törenlerinin.. kutsanmasının ardalanında (bilinçaltında) bir de bu açık – örtük motifler var…

Çoook dikkatle, ısrarla ve kararlılıkla “HAK – HUKUK – ADALET” istemimizi sürdürmeliyiz. CHP tüm toplumsal muhalefeti örmenin akılcı kurumsal çabalarını kesintisiz sürdürmeli.

Son olarak Sn. Av. Hüsnü Öndül’ün önemli ADALET konulu makalesinde katılmadığımız önemli 2-3 noktayı yerinde belirttik. Bu da bizim düşünce ve ifade özgürlüğümüz..

Sevgi ve saygı ile. 15 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Şiir Köşesi : Dokuz Temmuz’a dair…

ŞİİR KÖŞESİ…

Dokuz Temmuz’a dair…

Adaletsizliğe, yoksulluğa, yolsuzluğa, yasaklara ve
Başkanlığa HAYIR! diyerek…
Yola çıktı erdem ve namus abidesi
Bir cesur yürek…

Bundan tam yirmi beş gün önceydi…
Kimine göre provakasyon,
Kimine göre hayal,
Kimine göre imkansız
Bir düşünceydi…

Kemal’e Ermiş!…
Mütevazi bir can…
Ve ardında onbinlerce İNSAN…
Başkentten yola çıktı, kilometrelerce yürüdü.
Çünkü; Adalet’e dair tüm değerler çürüdü…

Yanında binler, onbinler, yüzbinler…
Omuz omuza, yürüdü, İstanbul’a vardı…
Caddeler, sokaklar, alanlar dardı.
Binler, onbin. Yüzbinler, milyon oldu.
Doldu sokaklar, caddeler, alanlar doldu…

Mevsim yaz, hava sıcaktı…
Milyonlar Maltepe meydanına aktı.
Çoluk, çocuk, yaşlı, genç, kadın, erkek…
Milyonlarca nefes, milyonlarca yürek.
Hak. Hukuk. Adalet! diye haykırdı…

Alınlar ak, başlar dikti.
İnançlı insanlar, onurla yürüyordu…
Yürekte umut, gözlerde ışık, yüzler gülüyordu…
Bitmemişti her şey! bu daha başlangıç.
Mücadeleye devam. diyordu…

Annem, kızım, eşim, baldızım ve bacanak…
İlk kez böyle mahşeri bir kalabalık gördük.
Milyonlarca İNSANla birlikte alandan çıkarak…
Onurla ve gururla,
Tarihi anı yaşamanın huzuruyla…
Evimize döndük…

Hızır İNAN
10. 07. 2017, İstanbul

Cüneyt AYRAL : Gündem adalet

Kemal Kılıçdaroğlu’nun Ankara’da Güven Park’ta başlayıp İstanbul Maltepe’de bitirdiği muhteşem ADALET yürüyüşünün yarattığı gündemden iktidar ve yandaşları bir türlü kurtulamıyorlar. Kurtulamadıkları gibi, yapmakta oldukları saçma sapan yorumlar ile konunun gümdemdeki ağırlığını gittikçe artırıyorlar… Yok milyon değil de, binlermiş Maltepe Meydanı’nda toplananların sayısı… Türkiye’deki muhalefet hareketinin derdinin sayı olmadığını bir türlü kavrayamadılar…

Onlara birisinin çıkıp şunu demesi gerekiyor :

  • BEYLER, TÜRKİYE’DE ANA MUHALEFET PARTİSİNİN GENEL BAŞKANI 432 KM YOLU, BU ÜLKEDE ADALET OLMADIĞI İÇİN YÜRÜDÜ… ARDINDA KAÇ KİŞİ OLDUĞU, MEYDANLARA KAÇ KİŞİNİN TOPLANDIĞI DEĞİLDİR
  • ÖNEMLİ OLAN. MUHALEFETİN TBMM’NDE ÇARESİZ KALDIĞIDIR VE DEMOKRASİNİN KOLLANMASI ADINA SON ÇARE OLAN SOKAKLAR DEVREYE GİRMİŞTİR !

    Demokrasilerde sokaklar ve meydanlar genellikle sivil toplum örgütlerinin hükümetleri uyardıkları alanlardır. Hükümetin uygulamalarından memnun olmayanlar, STK’ların önderliğinde meydanlara çıkarlar ve yürüyüşler yaparlar, sıkıntılarını ve arzularını buralardan duyururlar. Öyle olduğu için 15 Temmuz darbesi sonrasında halk sokağa davet edilmiştir, hem de doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından. Bu sokağın meşruluğunun en açık ifadesidir.

  • Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü de 20 Temmuz Saray Darbesi’ne karşıdır,
    Adalet arayışıdır ve meşrudur.

    Kılıçdaroğlu’nun yüryüşüne başlamadan önceki açıklamasında, vatandaş olarak yürüdüğünü, bu yürüyüşün bir parti yürüyüşü olmadığını açıklamış olması boşuna değildir, ardına takılan yüzbinlerce insanın ellerindeki pankartların üzerinde yalnızca ADALET yazıyor olması da boşuna değildir,

  • Maltepe Meydanı’nda toplanan milyonlarca insanın “HAK HUKUK ADALET”
    diye haykırmış olmaları da boşuna değildir.

    Kılıçdaroğlu’nun ADALET yürüyüşü dünya basını tarafından izlenmiş ve dünyanın demokratik ülkelerinde ciddiye alınarak ses getirmiştir. Şimdi dünyanın demokratik ülkeleri,
    artık Türkiye’de ADALET olmadığını,
    – mahkemelerin saraya bağlı olduğunu,
    – ülkede bir diktatörlük yönetiminin ağırlığını artırmakta olduğunu bilmektedirler.

    Siyasi ya da ekonomik çıkarları ne olursa olsun, bundan sonra bu hükümet ile yapacakları tüm görüşmelerde tarihi bir sorumluluk ile hareket etmek durumunda kalacaklar, çünkü atılacak her adımda “kiminle iş yapıyorsun? Haberin mi yok yoksa?” diye sorulacaktır ve bu durumun tarihi bir sorumluluğu söz konusudur.

    Böyle olunca Türkiye hızla bir siyasi ve ekonomik yalnızlığa düşecektir ki, 15 yıldır bu ülkeyi bugünkü haline getirenler için artık çıkış yolu kalmamış demektir.

  • Türkiye’de hükümetin ve hatta Cumhurbaşkanının ADALET yürüyüşü karşısında yapabilecekleri bir tek eylem kalmıştır, o da derhal istifa etmektir.

    Cumhurbaşkanı aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı olduğu için, O’nun da tarafsızlığı artık söz konusu değildir ve istifası gerekir. Türkiye 15 yıllık bir iktidar sonucunda ADALETİN OLMADIĞI bir ülke haline gelmiştir. Bunu haykıranların milyonlar ya da yüz binler olması gerçeği değiştirmez, çünkü hapislerdeki gazetecilerin, akademisyenlerin, milletvekillerinin sayısı bu adaletsizliğin sağlamasıdır. Anayasa Mahkemesi’nin kendi içtihadına uymaması da, artık yargı mekanizmasının çalışmamakta olduğunu göstermiyor mu? Bugün hâlâ ölüm orcundaki iki insanımızın hakları iade edilmemiş, o da yetmiyormuş gibi hapis yatmaktadırlar.

    Türkiye sözün bittiği noktaya gelmedi mi?

  • Adaletin olmadığı toplumlar yok olmaya mahkumdurlar!

ALİ İSMAİL KORKMAZ’ın ANISINA

ALİ İSMAİL KORKMAZ’ın ANISINA

Wish You Were Here

So, so you think you can tell
Heaven from Hell
Blue skies from pain
Can you tell a green field
From a cold steel rail?
A smile from a veil?
Do you think you can tell?
And did they get you to trade
Your heroes for ghosts?
Hot ashes for trees?
Hot air for a cool breeze?
Cold comfort for change?
And did you exchange
A walk on part in the war
For a lead role in a cage?
How I wish, how I wish you were here.
We’re just two lost souls swimming in a fish bowl
Year after year
Running over the same old ground
What we’ve found?
The same old fears
Wish you were here

Dr. Taner ÖZEK
================================
Dostlar, 

Ali İsmail Korkmaz (18 Mart 1994, Hatay – 10 Temmuz 2013, Eskişehir), Taksim Gezi Parkı protestolarına destek amacıyla katıldığı yürüyüşe müdahale eden polis ve karşıt görüşlü gruplar tarafından darp edilmesi sonucu 19 yaşında öldürülen üniversite öğrencisidir.

Ali İsmail Korkmaz ile ilgili görsel sonucu

Bu cinayet için de ADALET İSTİYORUZ…

HAK – HUKUK – ADALET istiyoruz??

AKP yönetimi adaletin nerede?? Cinayet 5. yılına girdi!?

Sevgi ve saygı ile. 11 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Örgütlü halkın önünde durulmaz

Örgütlü halkın önünde durulmaz

Mustafa BalbayMustafa Balbay,  balbay@mustafabalbay.com
YURT Gazetesi, 10 Temmuz 2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır.)
Maltepe ve çevresinde dün onlarca insan ırmağı vardı. Sabah saatlerinde oluşmaya başlayan ırmaklar öğleye doğru giderek gürleşti. Saat 14.00’ten itibaren (AS: başlayarak) ırmaklar yer yer göletler oluşturmaya başladı. Denizin kıyısında bir başka deniz oluştu, insan denizi…

Öyle bir deniz ki, dalgalı, coşkulu, kıpır kıpır…

Her insan dalgası çevredeki gruplarda ayrı bir heyecan yaratıyor.
Anadolu kentlerinden birlikte gelen gruplar doğal olarak birbirini kaybetmiş.
İzmirliler Hataylılara karışmış, Antalyalılar  Balıkesirlilere…
Nereden geldiklerini sorduğumuz gruplardan ortak bir kent adı yükseldiğinde en az 3-4 kişi farklı kent adı veriyor. Anadolu birbiriyle kenetlenmiş…
Mitinge gelenlerin bir kısmı 24 günlük zaman diliminde ara ara yürüyüşe katılmış. O yürüyüşlerde birlikte olduklarımızla yeniden kucaklaştık. Yürüyüş anılarını paylaştık.

Maltepe’ye denizden de akanlar vardı. Avrupa yakasından gelenlerin çoğu teknelerle ulaştı… Beylikdüzü, Bakırköy onlarca tekne ile denizden akıyordu. Tekneleri görünce biz de hızımızı alamadık, bir çağrıyı kabul edip atladık. Kemençe eşliğinde İzmir Marşı söyleyip kıyıdan akanları izledik, selamladık… 7’den 87’ye her yaştan, her kentten, hatta her görüşten insan
“hak, hukuk, adalet” kavramı etrafında birleşmişti.

Göğüslerde en çok Atatürk resmi vardı. Hiç parti amblemi yoktu.
“Hak – hukuk – adalet” dışında atılan çok az slogan vardı.

Bir de bulunan bir eşyanın sahibini arayanlar. Bu tür görüntüler yürüyüşte de vardı. Normalde bir eşyasını kaybeden kişi kaybettiği şeyi ilan eder, bulunup bulunmadığını sorar. Yürüyüş ve mitingde ise bulunan eşyanın sahibi aranıyordu. Deyim yerindeyse herkes yürüyordu ama kimse yürütmüyordu!

Toplumsal hareketler için geleneksel bir söylem vardır; örgütlü halk yenilmez
Örgütlü, ne istediğini bilen halkın önünde kimse duramaz. Hiçbir güç duramaz.
Örgütlü halktan büyük başka bir güç yoktur. Dün bunu bir kez daha gördük.

24 gündür hiç temposunu düşürmeden devam eden adalet yürüyüşü mitingle birlikte taçlandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile önceki gece 10 dakikalık görüşmemizde attığı adımın arkasının değişik şekillerde geleceğini vurguladı. Kılıçdaroğlu’nun yüzünde enerji dolu bir dirilik vardı. Mitinge, yürüyüşe katılan katılmayan herkesin ortak sorularından biri şu:

Bununla ne elde edildi, ne elde edilecek?

Bu konuda daha çok yazacağız daha çok konuşacağız… Bugün için söyleyeceğimiz şu:

Adalet istemi ayağa kalkmıştır! Oturmayacak…


=================================
Dostlar,

Sayın Mustafa Balbay’ın sağlıklı gözlemlerine dayalı irdelemeleri ve çıkarımları büyük isabet taşıyor.

  • CHP, toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapmak, başarmak zorundadır.

Kitleler ayağa kalkmıştır, liderlik beklemektedir; ardından yürüyecektir.
Bu süreçte siyasal yol haritası kılı kırk yararak ustalıkla belirlenmek durumundadır.
CHP’nin artı “hata” en azından “büyük hata” yapma hakkı – lüksü yok – tur..

“Laiklik tehlikede değil”, “Ekmek için Ekmeleddin”, “Tıpış tıpış gelecekler” gibi safsata düzeyinde yanlışlara asla yer yoktur.

Prof. Süheyl Batum, Aylin Nazlıaka, Prof. Birgül Ayman gibi değerler Partiye geri kazanılmalı, benzer dışlanmalar asla yaşanmamalıdır.

CHP, Güneydoğu Raporunda yer verdiği “Kürt sorunu” çözümlerini netlikle açıklamalıdır.

16 Nisan’da “HAYIR” diyen kitle %50’nin üzerindedir ve Anayasa değişiklikleri ile bunlara dayalı uygulamalar kesin olarak gayrımeşrudur; yok hükmündedir ama Anayasa’nın tümü değil!

Bu “örgüt arayan” milyonları istim üstünde tutarak seçme taşımak üzere bir TEMSİL HEYETİ oluşturulmalıdır. İllerde yapılanma sağlanmalı, YEREL KONGRE İKTİDARLARI tohumlanmalıdır. Buralarda üretilecek politikalar Merkezde Temsil Heyetince olgunlaştırılarak kamuoyuna sunulmalıdır.

AKP saçmalamaya başlamıştır. Maltepe Mitingine katılımı 175 bin kişi gibi, çıplak gözle miting alanına bakan aklı ve gözü sağlıklı herkesin en az 10 katını gördüğü kitleyi böylesine 10’da birine indirgemek psikolojik savaş sayılamaz. Psikolojik savaş akıllı – zeki kurgular gerektirir. Nitekim sosyal medyada İstanbul valiliğinin açıklaması alay konusu olmuş ve halkımız eşsiz mizah ürünleriyle tepkisini koymuştur :

  • İstanbul Valiliğinin sözde bildirimine göre, yapılan yeni ölçümlerde Ankara – İstanbul arası 450 değil 45 km’dir!

GUINESS Rekorlar kitabı açıkladı :

  • Dünyanın en kalabalık; en uzun yürüyüşü Türkiye ADALET YÜRÜYÜŞÜ-2017!

Bu potansiyeli heba etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
15 Temmuz kutlamaları adı altında, vıcık vıcık halk yalakalığı uygulaması ile bu muazzam ADALET YÜRÜYÜŞÜ ve onu taçlandıran görkemli MALTEPE MİTİNGİ‘nin sağladığı sosyal – psikolojik üstünlük dengelenmeye hatta silinmeye çalışılmaktadır, çalışılacaktır.

Nitekim bu gün iktidar kanadından “Yüz bin kişiyi topladılar diye…… kalkışmasınlar” sözleri işitildi.. Hem korkunun duşa vurumudur hem planlananların..

İnsan aklı, onuru, örgütlülüğü ve bilim tarihte her zaman olduğu gibi bu coğrafyada 21. yy’ın şafağında bir kez daha kazanacaktır. Bu yalın bir öngörü olmayıp, bilimsel eytişimin (diyalektiğin) kaçınılmaz (deterministik) sonucudur (türevidir).

Sevgi ve saygı ile. 10 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com